Michel Foucault – Hapishaneye “Alternatifler” (2023)

“Hapishaneye sözde alternatiflerle, hapishaneden çok daha kötü olacak bir şeye hazırlıyorlar bizi.”

Michel Foucault ‘Gözetleme ve Cezalandırma’ metninin yayımlanmasından hemen sonra, 1976’da Montreal’e bir konferansa davet edilir, konu hapishanelere alternatif olarak sunulan uygulamalardır.

Bu kitap Sylvain Lafleur’ün editörlüğünde Foucault’nun o konferanstaki konuşma metni ile sunduğu fikirler üzerine yapılmış mülakatları bir araya getiriyor.

Foucault o konuşmada hapishaneye özgü sözde alternatifleri hapishanenin özgür dünyaya taşması; hapishaneye özgü iktidar biçimlerinin kanserli bir doku gibi hapishane duvarlarının ötesine yayılması olarak gördüğünü dile getirir.

Aynı zamanda hapishanelerin ortaya çıkışı, yasadışılıkları nasıl yarattığı, yasadışılıkların kapitalizmin gelişimindeki etkisi ve nihayet yasadışılıkla iktidar arasındaki ilişkiler üzerine önemli değerlendirmeler yapar.

Bu çalışma hapishanelerin dışına taşmayı durmaksızın sürdüren gözetim aygıtlarını, diğer bir deyişle gözetlemenin ve kapatılmanın sadece mahkûmları değil bütün nüfusu ilgilendirdiği günümüz dünyasını yeniden tartışmaya vesile oluyor.

  • Künye: Michel Foucault – Hapishaneye “Alternatifler”, çeviren: Murat Erşen, Ayrıntı Yayınları, siyaset, 80 sayfa, 2023

Luc Ferry – Gençler İçin Yunan Mitolojisi (2022)

Son on yıldır Türkiyeli okuyucunun canlı ilgisine mazhar olan ‘Gençler İçin Batı Felsefesi ’nin devamı niteliğindeki bu kitabında Luc Ferry yine aynı berrak ve akıcı üslubuyla Yunan mitolojisinin anlamını, zamana meydan okuyan mesajını sorguluyor.

Dünyanın nasıl ortaya çıktığı, insanın kökeni gibi öteden beri zihinleri meşgul etmiş soruları konu edinen mitoloji aslında “ne bir masallar ve efsaneler derlemesidir ne de sadece eğlendirmeyi amaçlayan az çok olağanüstü bir dizi hikâyecikten oluşur.”

Pek çoklarının sandığı gibi insanlığın, günümüzde bilimin konusu haline gelmiş sorulara çocukluk döneminde verdiği ilkel ve naif cevaplar manzumesi de değildir.

Yazara göre mitoloji insanın kozmos içindeki yerini ve rolünü anlamlandırma, iyi hayatın ne olduğunu düşünme çabasıdır ve bu anlamda felsefeyle bir süreklilik içerisindedir.

Ferry’nin Yunan mitolojisinin en bilinen metinlerinde cevher halinde bulunan felsefi özü bulup çıkarmaya çalıştığı bu kitabı ‘Gençler İçin Batı Felsefesi’ gibi nitelikli bir eser.

  • Künye: Luc Ferry – Gençler İçin Yunan Mitolojisi, çeviren: Murat Erşen, İş Kültür Yayınları, mitoloji, 352 sayfa, 2022

Frédéric Lenoir – Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak (2022)

Covid-19 salgını hayatımızın her alanında köklü değişikler yarattı, en temel özgürlüklerimizi kısıtladı ve yakın geleceği dahi planlamayı olanaksız kılan bir belirsizlikle bizleri karşı karşıya bıraktı.

Mekânla ve zamanla olan ilişkimizi dönüştürdü, küreselleşmiş dünyanın kırılganlığını ve istikrarsızlığını açıkça gözler önüne serdi.

Fransız düşünür Frédéric Lenoir “hayatta kalmaya ve olgunlaşmaya dair” bir kılavuz olarak tasarladığı bu kitabında pandemiden yola çıkarak daha genel bir soruna, kriz zamanlarında nasıl daha iyi yaşanabileceğine odaklanıyor.

Stoacılar, Montaigne, Spinoza gibi geçmiş zaman filozoflarından aldığı ilhamla sinirbilim ve psikoloji kaynaklı daha çağdaş düşünceleri bir araya getirerek şu sorulara karşılık arıyor:

“Gittikçe daha kaotik ve öngörülemez hale gelen bir dünyada nasıl sakin, hatta mutlu kalmaya çalışabiliriz?

İstikrarımızı, dengemizi bozan bir gerçekliğe mümkün olduğunca olumlu bir şekilde uyum sağlamak için kendimizi nasıl değiştirebilir veya bakış açımızı nasıl dönüştürebiliriz?”

  • Künye: Frédéric Lenoir – Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak, çeviren: Murat Erşen, İş Kültür Yayınları, felsefe, 72 sayfa, 2022

Pierre Bayard – Peki, Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? (2022)

Borges sayesinde artık hepimiz ‘Don Quijote’nin gerçek yazarının Pierre Ménard olduğunu biliyoruz.

Peki Kafka’nın ‘Yabancı’yı, Tolstoy’un ise ‘Rüzgâr Gibi Geçti’yi yazdığını ya da Hitchcock’un ‘Potemkin Zırhlısı’ filmini çektiğini biliyor muydunuz?

Edebiyat profesörü ve denemeci Pierre Bayard’a göre, eserlerin müelliflerini değiştirmek ve onları başka bir bakış açısıyla incelemeye çalışmak hem algımızı zenginleştiren hem de bizi daha çok hayal kurmaya teşvik eden bir yöntem.

Bayard, Don Quijote’yi bir 20. yüzyıl bilimkurgu yazarına atfeden Borges’in ve 1968’de “müellifin ölümü”nü ilan eden Roland Barthes’ın yolundan ilerliyor; Nietzsche’yi Karamazov Kardeşler’i yazmaya iten sebepleri sorguluyor, Balzac’ın Parma Manastırı’ndaki üslubunu inceliyor.

Peki, Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? tarihe ters köşe yaparak alışılmadık bir okuma biçimi öneriyor.

  • Künye: Pierre Bayard – Peki, Ya Eserler Yazar Değiştirseydi?, çeviren: Murat Erşen, Everest Yayınları, deneme, 156 sayfa, 2022

Louis Althusser – Psikanaliz ve İnsanbilimleri (2021)

Louis Althusser’in 1963-1964 akademik yılında École Normale Supérieure’de Lacan ve psikanaliz üzerine verdiği iki konferansı bu kitapta bir araya getirilmiş.

Kitap, psikanaliz ile insanbilimleri arasındaki ilişkiyi irdelemesi ve Lacan hakkındaki özgün yorumlarıyla alan açısından altın değerinde.

  • Psikanaliz nerede yer alır?
  • Yeri neresidir?
  • Henüz var olmayan bir alanda yeri nasıl tespit edilir?
  • Mevcut disiplinlerle sınırları nedir?
  • Mevcut disiplinlerle olmayan-sınırları nedir?

Bunlar, Lacan’ın düşüncesine sürekli musallat olan türden sorulardır.

Freud’un düşüncesine de musallat olduklarını söylemek abartı olmaz.

Hem Lacan’da hem de Freud’da eşit derecede çarpıcı olan şey şu paradokstur. Lacan’da yeniden karşılaşacağımız gibi, Freud’da da iki yönlü bir meşguliyet buluruz:

Psikanalizi, ona en yakın olduğunu iddia eden disiplinden (psikolojiden) kökten bir şekilde ayırmak ve tam tersine onu görünüşte ondan uzak olan disiplinlere (sosyoloji, antropoloji veya etnolojiye) bağlamaya çalışmak.

İşte bu kitap da, Althusser’in 1963-1964 akademik yılında École Normale Supérieure’de Lacan ve psikanaliz üzerine verdiği iki konferansı bir araya getiriyor.

Filozofun psikanalizin, özellikle Fransa’da, insanbilimleri, felsefe ve özellikle psikolojiyle olan ilişkisini ayrıntısıyla ele aldığı iki temel metin.

  • Künye: Louis Althusser – Psikanaliz ve İnsanbilimleri, çeviren: Murat Erşen, Alfa Yayınları, felsefe, 120 sayfa, 2021

Anne Dufourmantelle – Riske Övgü (2021)

Yaşamı riske atmak, hayata daha fazla alan açmaktır.

Fransız filozof ve psikanalist Anne Dufourmantelle zengin vaka örnekleriyle risk faktörünün özünde bireyi nasıl özgürleştirebildiğini gözler önüne seriyor.

“Hayat biz canlıların pervasızca aldığı bir risktir.” diyen Dufourmantelle’in bu usta işi eseri, tedbir ve güvenliğin temel değer kabul edildiği modern dünyada risk almaya bir övgü.

Dufourmantelle özenle ördüğü metninde felsefi düşünceyle bir psikanalist olarak biriktirdiği zengin vaka örneklerini harmanlayarak son derece özgün ve eleştirel bir dünya kuruyor.

Bağımlılık, dil, unutuş, aileyi terk etme, yalnızlık, kayıp, kaygı ve itaatsizlik gibi hayatımızın önemli bahislerine bakışımızı sarsacak sorular yöneltiyor.

Yazara göre risk dışımızdaki bir tehditten ziyade hayatın içinde bilinmedik bir alan açan, tutumlarımızı, varoluş tarzımızı belirleyen bir dönüşüm ânı, şimdide olma imkânı.

Artırılmış güvenlik önlemleri, sınır duvarları, tetiklenen kötü hatıralar ve sonu gelmez davalarla kendini gösteren bir çağda Dufourmantelle, “Yaşamı riske atmak, yani sahiden yaşamanın riskini almak ne demektir?” sorusunun peşinden gitmeyi öneriyor.

Dufourmantelle, pek çok çalışmaya imza atmış, değerli bir filozof ve psikanalistti.

2017’de iki çocuğun dalgalı denizde boğulmasına engel olmaya çalışırken hayatını kaybetti.

  • Künye: Anne Dufourmantelle – Riske Övgü, çeviren: Murat Erşen, Kolektif Kitap, felsefe, 238 sayfa, 2021

Edgar Morin – Yolumuzu Değiştirelim (2021)

Koronavirüs, dünyaya dair bütün algılarımızı yerle yeksan etti.

Sosyolog Edgar Morin ise, bu virüsü, gezegene yayılmış Batılı paradigmanın, yani modernite krizinin bir semptomu olarak okuyor.

“Covid-19’un köklü yeniliği siyasal, ekonomik, toplumsal, ekolojik, ulusal ve küresel krizlerin bileşimi olan bir megakrize yol açması oldu,” diyen Morin, yaşadığımız sürecin nasıl bir dönüşüme işaret ettiğini tartışıyor, daha da önemlisi, bu krizi nasıl fırsata çevirebileceğimiz üzerine kafa yoruyor.

Koronavirüs sonrasının da krizin kendisi kadar endişe verici olduğunu, umudun da yeni felaketlerin de taşıyıcısı olabileceğini belirten Morin, tüm insanları bir kader ortaklığına mahkûm eden, herkesi gezegenin biyo-ekolojik yazgısına bağlayan bu pandemiden vakit kaybetmeden ders çıkarmamız gerektiğini söylüyor.

  • Künye: Edgar Morin – Yolumuzu Değiştirelim: Koronavirüsün Öğrettikleri, çeviren: Murat Erşen, İş Kültür Yayınları, siyaset, 104 sayfa, 2021

Maurizio Lazzarato – Borçlandırılmış İnsanın İmali (2020)

Bugün her bebek, gözlerini Devlet “Ana”dan miras borçlara açıyor.

Sınıf mücadelesinin şimdi borç etrafında serpilip yoğunlaştığını belirten Maurizio Lazzarato da, Nietzsche, Deleuze, Guattari, Foucault ve Marx’ın fikirleri ışığında, neoliberal sistemin kamu borcuyla tüm toplumu nasıl borçlandırıp esir aldığını ortaya koyuyor.

Dünyanın dizginlerini ele geçirmiş neoliberal iktisada sıkı bir eleştiri olarak okunabilecek kitapta Lazzarato, borç dediğimiz olgunun kapitalist ekonomi için tehdit olmak bir yana, bizzat neoliberal projenin tam merkezinde bulunduğunu belirtiyor.

Lazzarato’ya göre, alacak-borçlu ilişkisi, sömürü ve tahakküm mekanizmalarını çaprazlama şiddetlendiriyor.

Zira bu ilişki, çalışanlar ile işsizler, tüketiciler ile üreticiler, çalışan ve çalışmayan nüfus yahut emekliler arasında hiçbir ayrım yapmıyor.

Bu kesimlerin tümü sermaye karşısında borçlu, suçlu ve sorumluyken, sermaye ise kendini Büyük Alacaklı, Evrensel Alacaklı olarak gösteriyor.

Borç ekonomisini ve onun tabi kılma politikasını kapsayan ve aşan borç ekonomisini analiz etmek için teorik araçlardan, kavramlardan yoksunduk.

‘Borçlandırılmış İnsanın İmali’, tam da bu boşluğu doldurmasıyla büyük öneme haiz.

  • Künye: Maurizio Lazzarato – Borçlandırılmış İnsanın İmali: Neoliberal Durum Üzerine Deneme, çeviren: Murat Erşen, Dergah Yayınları, siyaset, 143 sayfa, 2020

Philippe J. Dubois ve Élise Rousseau – Kuşların Felsefesi (2020)

Kuşlar ne güzeldir.

Örneğin, kendi varlıklarından tatmin olmuş görünürler.

Hayatımızdan onlar kadar doygunluk duysaydık günlük yaşantımız belki daha hafif olurdu.

Yılların kuş gözlemcisi Philippe Dubois ile felsefeci Élise Rousseau da, hayatımızı daha anlamlı ve iyi kılmak için kuşlardan neler öğrenebileceğimizi irdeliyor.

Yazarların, hem son zamanlarda yapılmış araştırmaların verilerine hem de tüm dünyadaki nehirler, tropikal ormanlar ya da çöllerin rüzgârlı kumullarında uzun saatler boyu yaptıkları gözlemler ve kuşlarla kurdukları mahrem yakınlığın sonuçlarına dayanan kitapları, bize kanatlı dünyadan alınacak önemli dersler olduğunu ortaya koyuyor.

Kuşların aslında düşünme ustaları olduğunu gösteren çalışma, kendini dünyanın efendisi olarak algılayan bizlerin biraz zahmete girmesi halinde, örneğin kuşların sosyal yaşamlarından, kur yapma tarzlarından, ebeveynliklerinden ve hatta yıkanma biçimlerinden çok şey öğrenebileceğimizi ortaya koyuyor.

  • Kuşlar aşkı nasıl tasavvur eder?
  • Sadık mıdırlar yoksa çokeşli mi?
  • Dingin midirler yoksa başıboş mu?
  • Neden bazıları iflah olmaz gezginlerken diğerleri tam birer ev kuşudur?
  • Yavruları uzun zaman büyütmek mi iyidir yoksa bir an önce başlarının çaresine bakabilmeleri için onlara yardım eli uzatmak mı?
  • Neden kumrular ev işlerini paylaşmanın şahıyken dövüşken kuşlar korkunç birer maçodur?
  • Kuşlar yağmura, rüzgâra, geceye göğüs gerer, ayın doğmasını ve yıldızların yerlerini alacakaranlığa bırakmasını gözlerken günlük hayatlarını nasıl geçirirler?
  • Ölecekleri zaman saklandıkları doğru mudur?

Kafamıza takılan bu ve bunun gibi pek çok soruya doyurucu yanıtlar veren ‘Kuşların Felsefesi’, hem kuş hem de doğa tutkunu her okurun kitaplığında bulunmayı hak ediyor.

  • Künye: Philippe J. Dubois ve Élise Rousseau – Kuşların Felsefesi, illüstrasyonlar: Joanna Lisowiec, çeviren: Murat Erşen, Domingo Kitap, hayvan, 172 sayfa, 2020

Vincent Descombes – Platonculuk (2020)

Platonculuğun özlü bir tanımı ve tarihini sunduğu kadar, Platon’un suret ve ikiz, bir ve çok, aynı ve başka, oluş ve idealar teorisi gibi zorlu sorularına yanıt arayan özgün bir çalışma.

Vincent Descombes aynı zamanda, Platon’un ‘Kratylos’, ‘Parmenides’, ‘Sofist’, ‘Philebosk’ ve ‘Phaidon’ diyaloglarını derinlemesine inceleyerek Platon düşüncesini en ince ayrıntılarına kadar aydınlatıyor.

Kitap, üç bölümden oluşuyor.

İlk bölümde Platonculuğun tarihinden filozoflara göre Platonculuğa pek çok konu ele alınıyor.

İkinci bölüm, tümüyle Platoncu soruların yanıtlanmasına ayrılmış.

Üçüncü bölüm “oluş” ve “varlık derecesi” gibi Platoncu ayırımların, dördüncü ve son bölüm ise, “çok”, “birin sureti” ve “başkalık” gibi Platoncu argümanların sıkı bir sağlamasını yapıyor.

Platon, ‘Theaitetos’ adlı diyalogunda, “Hayret, felsefenin başlangıcıdır.” demişti.

Descombes’in çalışması ise, Batı düşüncesini derinden etkilemiş bu büyük filozofun sistemine daha yakından bakmak için çok iyi bir fırsat.

  • Künye: Vincent Descombes – Platonculuk, çeviren: Murat Erşen, Doğu Batı Yayınları, felsefe, 143 sayfa, 2020