Özge Özdemir – Geçmişin İzleri (2023)

Altmışlı ve yetmişli yıllar Türkiye tarihinin canlı olduğu kadar çalkantılı, değişken olduğu kadar da acı tatlı bir dolu anıyla hatırlanan, özel bir dönemi.

Peki bu dönemi farklı kılan neydi?

İnsanlarda nasıl bir iz bıraktı ve neler hatırlanıyor?

Özge Özdemir ‘Geçmişin İzleri’nde kapsayıcı, özgün bir anlatı kuruyor.

Dönemin tanıklarının gözünden hayatın ritmini paylaşıyor.

Burada mini etekler, İspanyol paçalar, gür bıyıklar ve kulaklara dolan türlü müzikler de var, Yassıada yargılamaları, sokak çatışmaları ve kavgalı yılların okul anıları da…

Sağcılar ve solcular da var, siyaseti hiç hayatına sokmamış olanlar da…

Kadınlar da var, erkekler de…

‘Geçmişin İzleri’ sadece nostaljik bir bellek anlatısı olmanın ötesine geçen, altmışları ve yetmişleri kültürün, siyasetin, sosyal yaşamın birçok alanını kuşatarak anlatan özgün bir çalışma olarak öne çıkıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Türkiye’nin altmışlı yılları ile bu yılların rüzgârıyla alev alan yetmişlerinin, önceki ve sonraki yıllarla kıyaslandığında önemli bir değişim anına karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Bu yirmi yıllık dönem, kerameti kendinden menkul bir değişim olmanın ötesinde siyasal, toplumsal ve kültürel alanların hepsinde birden Türkiye’nin bugününü kuran gelişmelerin zamansal sahasıydı.”

  • Künye: Özge Özdemir – Geçmişin İzleri: Altmışlı ve Yetmişli Yılların Kolektif Belleği, İletişim Yayınları, inceleme, 272 sayfa, 2023

Patrik Hermansson, David Lawrence, Joe Mulhall ve Simon Murdoch – Uluslararası Alternatif Sağ (2021)

Alternatif Sağ’ın (alt-right olarak kısaltılıyor) bir grup internet bağımlısı ergenin kendi aralarında eğleşmesi olmadığı Charlottesville’deki (Virginia/ABD) “Sağı Birleştir” mitingi sırasında ırkçılık karşıtı gruptan bir eylemcinin arabayla ezilerek öldürülmesiyle ortaya çıkmıştı.

O günden sonra bu gruptakilerin hangi ideolojik yönelimlere sahip olduğu, nasıl bir toplumsal grubu temsil ettiği ve bundan sonra eylemlerinin nerelere varacağı pek çok araştırmacının, gazetecinin ve akademisyenin sorduğu soruların başında geldi.

Alternatif Sağ, on yıllardır ortaya çıkan en önemli yeni aşırı sağ gruptur.

Irkçılık karşıtı bir savunma grubu olan Nefret değil UMUT (HOPE not hate) grubunun araştırmacıları tarafından yazılan bu kitap, bu yeni ve tehlikeli fenomen üzerine yazılmış derinlemesine, çığır açan ve erişilebilir/ulaşılabilir bir özet olarak okunabilir.

Kitap ‘Alternatif Sağ’ın nereden geldiğini, şu âna kadarki tarihçesini özetliyor, inanışlarını inceliyor, nasıl örgütlendiğini ve işlediğini tanımlar ve gelecekteki yönüne ışık tutuyor.

Kitaba katkıda bulunan dört araştırmacı hem bu sorunu derinlemesine irdeliyor hem de Hindistan, Japonya ve Rusya gibi Avrupa dışı coğrafyalarda da Alternatif Sağ’ın izlerinin, desenlerinin ve ideolojik kaynaklarını derinlemesine araştırıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“‘Uluslararası Alternatif Sağ’, internette faaliyet gösteren ama gerçek hayatta da faaliyetleri olan bir harekettir. Hareket ‘beyaz kimliğinin’ çokkültürlülük yanlısı ve liberal elitler ile sözde ‘Sosyal Adalet Savaşçıları’ tarafından tehdit altında olduğuna inanan, bu grupların ‘siyaseten doğruculuğu’ kullanarak Batı medeniyetini ve beyaz erkeklerin haklarını aşındırmaya çalıştığına inanan uluslararası bir dizi grup veya bireyden oluşur. Basitçe tanımlamak gerekirse ‘Alternatif Sağ’ aşırı sağ görüşlü, küreselleşmeye karşı, geleneksel/yerleşik muhafazakârlığa radikal bir ‘alternatif’ sunan bir gruplaşmadır. Mensuplarının eklektik ve birbirinden farklı yapısı ciddi anlaşmazlıklara yol açmakla birlikte, hepsi bir dizi çekirdek inanç etrafında bir araya gelmiştir.”

  • Künye: Patrik Hermansson, David Lawrence, Joe Mulhall ve Simon Murdoch – Uluslararası Alternatif Sağ: 21. Yüzyılın Faşizmi mi?, çeviren: Ertuğrul Genç, İletişim Yayınları, siyaset, 392 sayfa, 2023

Müzeyyen Ezel Ünal – Cumhuriyet’in Diplomatı Olmak (2023)

“Hariciyeciler,” Osmanlı’nın son döneminde, askerlerle birlikte, İmparatorluğun çöküşünü önleyebileceği düşünülen ayrıcalıklı bürokrat sınıfı konumuna gelmişlerdi.

Cumhuriyet döneminde de bu ayrıcalıklı konum devam etti.

Zira diplomatlar, hem yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa devletler sisteminde eşit ve egemen bir devlet olarak yer alma misyonunun, hem de ülkedeki modernleşme sürecinin önde gelen taşıyıcıları ve temsilcileri sayıldılar.

Müzeyyen Ezel Ünal, erken cumhuriyet dönemi diplomatlarının bu misyon içindeki karakteristiklerini inceliyor.

Batılı eğitim almış, iyi yabancı dil bilen, Mustafa Kemal’in ve yakın çevresinin güvenini kazanmış kişilerden oluşan bu zümrenin mesleki ideolojisinin ve habitus’unun oluşumunu ve kendi içindeki gruplaşmalarını görüyoruz.

Yeni Türkiye’nin modern kadınının dış dünya gözündeki temsilcileri olma misyonunun yüklendiği “sefireleri,” yani büyükelçi hanımlarını da ihmal etmeden…

‘Cumhuriyetin Diplomatı Olmak’, bir prosopografi, yani kolektif biyografi anlatısı içinde erken Cumhuriyet döneminin birçok ünlü şahsiyetinin portre eskizlerini de içeren zengin bir araştırma.

  • Künye: Müzeyyen Ezel Ünal – Cumhuriyet’in Diplomatı Olmak: Erken Cumhuriyet Dönemi Büyükelçileri Üzerine Prosopografik Bir İnceleme, İletişim Yayınları, inceleme, 332 sayfa, 2023

Philip J. Kain – Marx ve Etik (2023)

Marx’ın erken dönem yazılarından sonraki dönemde yazdıklarına uzanan bir çizgide onun etik üzerine düşüncelerini kapsamlı bir incelemeye tutan Philip J. Kain, Marx’ın etik anlayışının, etik kavramına yaklaşımının farklı dönemlerde geçirdiği çeşitli değişim ve dönüşümlerin izini sürüyor.’Marx ve Etik’, bir yandan Marx’ın kendi görüşlerini temellendirdiği Aristoteles, Kant, Hegel gibi isimleri, onlarla birleştiği ve ayrıldığı noktaları etraflı biçimde ele alırken bir yandan da Marx üzerine yazan çağdaş bazı düşünürlerin görüşlerini masaya yatırıyor, yaptığı değerlendirmelerle tartışmalara önemli bir katkı sunuyor; Marx’ın etik anlayışında değişmeler olduğu iddiasını ortaya koymanın, Marx’ın düşüncesinin farklı dönemlerinin daha dikkatli bir çözümlemesini olanaklı kılacağını ileri sürüyor.

Marx’ın entelektüel gelişimini takip açısından önemli olduğu kadar devlet, toplum, emek, yabancılaşma, özgürlük, ahlâk ve “öz” kavramlarına verdiği anlam gibi konularda da kapsamlı bir çalışma…

Kitap, Marx’ın etik düşüncesini anlamamıza kayda değer ve ufuk açıcı bir katkı.

Kitaptan bir alıntı:

“Marx’ın, düşüncesinin her döneminde sadık kaldığı tek bir etik kuramı olduğunu düşünmediğimden, bu kitaba Marx’ın Etiği değil de ‘Marx ve Etik’ adını verdim. (…) Benim Marx’la ilgili yorumum, Marx üzerine yazan çağdaş kimi düşünürlerinkinden çok keskin biçimde farklı.”

  • Künye: Philip J. Kain – Marx ve Etik, çeviren: Yavuz Kılıç, İletişim Yayınları, felsefe, 284 sayfa, 2023

Geert Lovink – İnternetimizi Geri Almanın Yolu (2023)

Sosyal medya diye bildiğimiz platformlar milyarlarca insanın gündelik rutininin büyük bir kısmını işgal ediyor.

Bunu da adı üzerinde bir “ağ” gibi gündelik pek çok işlevi birbirine bağlayarak, denetleyerek, teşvik ederek ve hep daha fazlasını talep ederek yapıyor.

Bu dijital ağ kültürünün hayatı kolaylaştırdığını ve hızlandırdığını iddia edenler kadar platformların arkasındaki iktisadi mantığa, reklam endüstrisine ve tüketim kültürünün yeniden üretimine dikkat çekip toplumsal yaşamı daraltan etkilerini eleştirenler de var.

Uzun yıllardır ağ kültürü ve medya hakkında önemli yayınlar yapan Geert Lovink, ‘İnternetimizi Geri Almanın Yolu: Platformdan Kaçış’ta interneti yeniden “bizim” kılmak için platformların tekelleşmiş kültüründen bir kaçış öneriyor ve “başka bir ağ kültürü” mümkün diyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Ağ nostaljisine kapılmak istemiyorsak ve uyumlu, kimliği esas alan topluluk inançlarını methetmeyi reddediyorsak, platform mantığından nasıl uzaklaşabilir, beş milyar kullanıcıya ev sahipliği yapan bir medyaya uygun yeni tekno-sosyalliğin biçimlerini nasıl yaratabiliriz? O aşamaya gelebilmemiz için Platform Meselesini siyasallaştırıp deneylere başlamamız gerekir. Düzenleyici rejimlerin on yıllardır zayıf düştüğü, siyaset erbabının da bir sonraki seçimler için platformlara muhtaç olduğu düşünülürse, mesele daha umutsuz olmasa da daha acil bir hal alıyor. ‘İnternet mimarisi’ küresel gündemde hiç yer aldı mı, bilmiyoruz ama şu anda gündemde olmadığı kesin. Benim tezim ise şu: Platform sosyalizmi platformu kucaklamamalı, lağvetmelidir.”

  • Künye: Geert Lovink – İnternetimizi Geri Almanın Yolu: Platformdan Kaçış, çeviren: Mehmet Ratip, İletişim Yayınları, medya, 240 sayfa, 2023

Mehmet Beşikçi – Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Seferberliği (2023)

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı insangücü seferberliği üzerine önemli bir çalışma.

Özellikle Anadolu coğrafyasını ve imparatorluğun Müslüman nüfusunu odağına alan kitabında Mehmet Beşikçi, bir yandan Osmanlı devletinin, sürekli seferberlik mecburiyetinin doğurduğu badirelerle nasıl baş etmeye çalıştığını irdelerken, diğer yandan da bu sürecin Anadolu bağlamında devlet-toplum ilişkisini nasıl yeniden şekillendirdiğini keşfediyor.

Beşikçi, Osmanlı ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nın gerektirdiği yoğun insan gücü seferberliğini nasıl yürüttüğünü, kapsamlı arşiv taramasını zengin bir süreli yayın ve anı-hatırat literatürüyle harmanlayarak araştırıyor.

Seferberlik koşullarının devlet-toplum ilişkilerini yeniden şekillendirici bir etki yaptığını savunan Beşikçi, bu süreçte Osmanlı devleti bir yandan daha merkezî, otoriter ve milliyetçi bir eğilime girerken, diğer yandan toplumun seferberlik politikalarına karşı tepkiler verebileceği bir alanın da açıldığını gösteriyor.

Zorunlu askerlik sisteminin savaş yıllarındaki sancılı ama pragmatik işleyişi, yurt cephesine nüfuz etmenin artan önemi ve yıpratıcı cephe koşullarında derinleşen firar meselesi kitapta masaya yatırılıyor.

Gözden geçirilmiş yeni baskısıyla ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Seferberliği’, yalnızca savaşın askerî ve sosyal tarihi literatürüne değil, aynı zamanda devlet-toplum ilişkileri, siyasal mobilizasyon ve milliyetçilik açısından Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş süreci tartışmalarına da önemli bir katkı.

Kitaptan bir alıntı:

“Toplumsal aktörler Osmanlı seferberlik tecrübesi esnasında devlete karşı tamamen edilgen ve pasif [değildi]; devletin seferber edici politikalarının hedefi olan insanlar faildi ve kendilerini etkileyen politikaları yeniden şekillendirebilen tepkiler üretiyorlardı. Bu tepkiler, giderek kötüleşen savaş koşullarında toplumsal aktörlerin kendi beklentileri ve önceliklerinin devletinkilerle ne kadar örtüşüp örtüşmediğine göre gönüllü destek şeklinde tezahür edebildiği gibi, seferberlik uygulamalarına açıkça direnç gösterme şeklinde de olabiliyordu.”

  • Künye: Mehmet Beşikçi – Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Seferberliği, İletişim Yayınları, tarih, 365 sayfa, 2023

Svend Brinkmann – Olan Biteni Kaçırma Keyfi (2023)

Sosyal bilimcilerin “aşırılık çağı” diye nitelediği bir zamanda yaşıyoruz.

Seçenekler sonsuz, onlara ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay görünüyor.

Fakat bu sınır tanımaz kültür ortamında, her şeye yetişmek mümkün olmadığı gibi muhtemelen anlamlı da değil.

  • O halde birey olarak hayatlarımıza nasıl biçim kazandıracağız?
  • Seçeneklerle ve ayartmalarla dolu hayatımızda, en kötü senaryo olan biteni kaçırmak.
  • Son gelişmeleri, maç sonuçlarını, bize özel alışveriş fırsatlarını yakalamaya çalışırken, en çok odağımızı korumakta zorlanıyoruz.
  • Özdenetim, itidal, ölçülülük gibi kavramlar yerini hedonik bir döngüye mi bıraktı?
  • Bir şeyden feragat etmeden bir diğerine tutunmak mümkün müdür?
  • Her şeyi birden yapma telaşının bedeli nedir?
  • İnsan potansiyeli efsanesi nedir, eylemlerimiz üzerinde nasıl bir etkisi vardır?
  • Sonsuz mutluluk ve doyum arayışı saplantısından kurtulabilir miyiz?
  • Her şeyi deneme arzusunun kaynağı nedir?
  • Sınırlar her durumda aşılmak için midir, onlarla yaşamak bize ne kazandırır?
  • Kendine hâkim olma sanatı öğrenilebilir mi?
  • Kışkırtıcı, davetkâr ve sınırsız bir dünyada kurumlar, örgütler, teknolojiler ve sosyal yapılar bizi nasıl belirler?

Sevilen psikolog ve felsefeci Svend Brinkmann ‘Olan Biteni Kaçırma Keyfi’nde kendine hâkim olma sanatını bir erdem olarak ele alıp savunuyor.

Yazar kendi isteğiyle bir şeylerden vazgeçmenin kişiyi stres, depresyon ve kaygı gibi dertlerden koruyacağını vurgularken itidal ve özdenetimi mutlu bir hayatın anahtarı olarak işaret ediyor.

Hız ve sınırsızlık kültürüne karşı koymak isteyen herkes için etkili ve ilham verici bir kaynak.

Kitaptan bir alıntı:

“Bu kitap tamamen kendine hâkim olma sanatı ve olan biteni kaçırma keyfi üzerine. Bugünün ve yarının krizleriyle kolektif düzeyde daha iyi başa çıkabilmek için, başta zengin uluslar olmak üzere tüm ulusların bu sanatta ustalaşmak zorunda olduğunu öne sürüyorum. Kişisel düzeyde ise, bireylerin her şeyi hemen şimdi istemek yerine “idare etme” sanatını öğrenmelerinin tek başına değerli bir şey olduğunu iddia ediyorum. Bu kitap, zarureti bir erdem olarak ele alarak, kimilerinin hayat tarzımız üzerine modası geçmiş düşünceler addedeceği tutkulu bir savunma kuruyor.”

  • Künye: Svend Brinkmann – Olan Biteni Kaçırma Keyfi: Aşırılık Çağında Kendine Hâkim Olmak, çeviren: Mercan Yurdakuler, İletişim Yayınları, psikoloji, 108 sayfa, 2023

Fethi Açıkel – “Kutsal Mazlumluk”tan “Makyavelist Despotizm”e (2023)

Başta AKP olmak üzere, siyasal İslâmcı geleneğin istisnasız hiçbir versiyonu demokratik ve uygar bir toplum yaratma iddiasında başarılı olamadı.

Fethi Açıkel bu kitabında, AKP’nin yirmi yıllık iktidarının sonunda, Türkiye’ye son derece şahsileşmiş ve zümreleşmiş yoz bir otoriter popülizmden başka rejim bulamamasının da gösterdiği gibi, bu partinin alternatif bir modernliğin değil, bir uygarlık ve demokrasi yıkımının parçası olduğunu gözler önüne seriyor.

“Kutsal Mazlumluk”tan “Makyavelist Despotizm”e kitabında Fethi Açıkel, AKP iktidarının politik ve ideolojik mekanizmasını söküyor.

  • AKP neden “makul bir muhafazakâr demokrasi geleneği” yaratamadı?
  • Devletin kurumsallık krizi, demokrasi krizi, dış açık ve dış borç krizi, diplomasi krizi ve değerler krizinden oluşan ağır beşli kriz, nasıl meydana geldi?
  • Merkez-çevre paradigmasındaki problem ne?
  • “Yukarıdan modernleşme” siyasetlerini eleştirmektekullanılan “sosyal mühendislik” kavramını hatırlatan “muhafazakâr mühendislik” nedir?
  • İslâmcılığın liberalizmle, popülizmle, ulusalcılıkla eklemlenmeleri nasıl sonuçlar verdi?

“Otoriterliğin psikopatolojisi” bütün yazılarda uç veriyor: Mazlumluk psikolojisi, eziklik söylemleri, iktidar fetişizmi, intikamcı tazmin eğilimleri ve melankolik öfke…

Sosyal teorinin farklı dallarının birikiminden yararlanan yazılar, geniş bir analitik kavram seti sunuyor.

Siyasal kabilecilik ve muhafazakârlığı anti-demokratik bir aşırılık siyasetine dönüştüren post-muhafazakârlık, kitapta verimli bir şekilde işlenen bu kavramlar arasında.

Kitaptan bir alıntı:

“Devletin kamusallığını, aklını ve evrenselliğini yitirdiği, bir liderin şahsi ve zümrevi bedeninin bir uzantısı haline dönüştüğü bu yapıda, postmodern sultanlık kavramı ile, bir yandan ‘modern öncesi dönemin paternalist devlet geleneklerini’ terk eden, diğer yandan da postmodern otoriter popülist siyasetin karizmatik liderlik modelini birleştiren bir sentezi kastediyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ‘Lider-Parti-Devlet’ üçlemesini tamamlayan ve ‘devletin şahsileşmesi’ ile ‘şahsın devletleşmesi’ süreçlerini örtüştüren bir despotik sentezi kastediyoruz.”

  • Künye: Fethi Açıkel – “Kutsal Mazlumluk”tan “Makyavelist Despotizm”e: AKP Otoriterliğinin Psikopatolojisi, İletişim Yayınları, siyaset, 328 sayfa, 2023

Amy Blackstone – Gönüllü Çocuksuzluk (2023)

Annelik içgüdüsü masalıyla hesaplaşan ufuk açıcı bir kitap.

‘Gönüllü Çocuksuzluk’, çocuksuz aile ve birey kavramlarını odağına alıyor.

Hayatın akışında çocuk sahibi olmanın “normal”, olmamanınsa bir şekilde “uygunsuz” olarak algılandığı toplumlarda, kendi iradeleriyle çocuksuz bir hayat sürdüren ailelerin karşılaştıkları tepkileri, haklarındaki önyargıları, bu önyargıların arkasındaki motivasyonları ve aslında çoğunun ne denli yanlış ve yersiz olduğunu ortaya koyuyor.

Amy Blackstone, çocuk sahibi olmama kararının da tıpkı olma kararı kadar doğal olduğunu, bu kararı alan insanların bencil damgası yemelerinin haksızlık olduğunu ve aslında genel kanının aksine gönüllü çocuksuzların da çocukları sevdiklerini, hatta onlara çocuklu ailelerden daha fazla zaman ve imkân tanıyabildiklerini hem kendi deneyimlerinden yola çıkarak hem de bulgulara dayanarak anlatıyor.

Aynı zamanda aile, kadınlık, cinsiyet, cinsel yönelim, politika, feminizm gibi alanlara da değinerek geniş bir çerçeve çizmeyi amaçlıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Ebeveynlik herkes için biçilmiş kaftan değildir. Bunda utanacak bir şey yok. Aksini ileri süren kültürel mesajların yaygınlığına rağmen, ebeveynlik herkes için tatmin edici bir yaşamın anahtarı değildir. Ebeveynlerin bile tatmin olmak için ebeveynlikten fazlasına ihtiyacı vardır. Bazılarımız içinse ebeveynlik tatmin denkleminin hepten bir parçası değildir.”

  • Künye: Amy Blackstone – Gönüllü Çocuksuzluk: Aileyi Baştan Tanımlayan ve Yeni Bir Bağımsızlık Çağı Yaratan Hareket, çeviren: Hilal Dikmen, İletişim Yayınları, inceleme, 278 sayfa, 2023

Necmi Erdoğan – Kayıp Halk (2023)

Necmi Erdoğan, yoksulları “yeniden dinliyor” bu kitapta: 2001’deki ‘Yoksulluk Halleri’ çalışmasıyla mukayese içinde, Türkiye’de yoksulluğun değişen ve değişmeyen çehrelerine dair gözlemlerini sunuyor.

Yoksulluk pornografisini sorgulayarak, yoksullarla gerçekten konuşmanın imkânını yokluyor öncelikle.

Yoksulların yalnızlaşma, içe göçme, kabullenmeme, konuşamama, içerleme gibi güçlü duygusal gerilimlerine eğiliyor.

“İdare etme” stratejilerini, lümpenleşme eğilimlerini ve isyankârlığın şikâyetten ileri gitmemesi halini inceliyor.

Yoksulluğun özgül çoğulluğunu, derinlemesine görüşmelerle ortaya konan 15 portrede görüyoruz: Pazarcı, baloncu, gündelikçi, engelli, kimsesiz, torbacı, “cadde bayanı”…

Kitap, 2022 yaz ayları boyunca, Ankara’nın üç ilçesine (Altındağ, Sincan ve Mamak) bağlı mahallelerde, büyük kısmı “mutlak yoksulluk” hali içinde yaşayan 82 kişiyle derinlemesine mülakata dayanan alan araştırmamın ürünü.

Eski Devrimci-Yol sempatizanı, AKP hayranı, asimile Kürt, yalnız Alevi çift…

Necmi Erdoğan, “kayıp halk” kavramıyla, “muktedirlere karşı bir başka hayat ve dünyanın mümkün olduğunu gösteren ve bunu bağrında cisimleştiren bir kolektif ‘gelecek olan halk’”a işaret ediyor…

“Halkın kendi kendini yaratması, pay verilmeyenlerin paylarını alması, söz verilemeyenlerin söz alması, susturulanların konuşması, üretenlerin yönetmesi üzerine kurulu bir siyasal perspektif” arayışıyla…

Kitaptan bir alıntı:

“Çaresizliklerin, fark yaralarının, çocukları karşısında kolu kanadı kırık kalmanın, başkalarının acıyan bakışlarına maruz kalmanın, başkalarının kendisini muhatap olarak bile almamasının ve dahi bunların türlü türlü özgül ve somut tecrübesinin tablosu veya grafiği çıkarılabilir mi? Ezilenlerin her çığlığı hem tekil ve hem de evrensel bir çığlığın yankılanması ise, sayıların veya eğrilerin soğuk dili onları da soğurup yutmaz mı?”

  • Künye: Necmi Erdoğan – Kayıp Halk: Günümüzde Yoksulluk Halleri, İletişim Yayınları, inceleme, 423 sayfa, 2023