Susan J. Brison – Hesaplaşma (2025)

4 Temmuz 1990’da, Güney Fransa’da bir sabah yürüyüşü sırasında Susan J. Brison arkadan saldırıya uğradı, ağır şekilde dövüldü, cinsel saldırıya uğradı, bayılıncaya kadar boğazı sıkıldı ve ölüme terk edildi. Hayatta kaldı, ancak dünyası yıkıldı. Bir filozof olarak aldığı eğitim, olayları anlamlandırmasına yardımcı olamadı ve benliğin doğası ve içinde yaşadığı dünya hakkındaki temel varsayımlarının çoğu paramparça oldu.

Brison, bu eserinde cinsel şiddet deneyiminin bireyin benlik algısını nasıl parçaladığını ve bu yıkımın ardından öznenin kendini yeniden kurma sürecini felsefi ve kişisel bir anlatıyla ele alıyor. Yazar, yaşadığı saldırının ardından bedeniyle, hafızasıyla ve toplumsal çevresiyle kurduğu ilişkinin köklü biçimde değişiyor olduğunu gösteriyor.

Brison, travmanın yalnızca psikolojik bir yara değil, aynı zamanda varoluşsal bir kırılma olduğunu savunuyor ve şiddetin öznenin zaman algısını, süreklilik hissini ve güven duygusunu nasıl çözüyor olduğunu tartışıyor. Anlatı boyunca hatırlama, susma ve konuşma edimleri iç içe geçiyor ve iyileşme sürecinin doğrusal değil, kırılgan ve geri dönüşlü bir seyir izliyor olduğu vurgulanıyor.

‘Hesaplaşma: Şiddet ve Benliği Yeniden İnşa Etmek’ (‘Aftermath: Violence and the Remaking of a Self’), feminist felsefe ve etik çerçeveler üzerinden adalet, tanıklık ve onarım kavramlarını yeniden düşünmeye çağırıyor. Şiddet sonrası öznenin yeniden kuruluyor oluşu, yalnız bireysel bir toparlanma değil, aynı zamanda politik ve toplumsal bir meseleyi görünür kılıyor. Brison, dilin dönüştürücü gücünü öne çıkarıyor ve anlatmanın travmayı anlamlandıran bir araç olarak işlev görüyor olduğunu gösteriyor.

Kitap, travmanın kalıcı izlerini romantize etmiyor, aksine kırılganlık içinden doğan direnç biçimlerini analiz ediyor. Okur, benliğin parçalanma ve yeniden şekillenme süreçlerini içten bir tanıklık üzerinden izliyor ve etik sorumluluk üzerine düşünmeye yöneliyor. Bu yönüyle eser, şiddet sonrası yaşamın mümkünlüğünü sorguluyor ve insan onurunun yeniden tesis ediliyor oluşunu merkezine alıyor.

  • Künye: Susan J. Brison – Hesaplaşma: Şiddet ve Benliği Yeniden İnşa Etmek, çeviren: Osman Şenkul, Scala Yayıncılık, inceleme, 152 sayfa, 2025

Noam Chomsky – Uçurum (2025)

Noam Chomsky bu kitabında, neoliberal düzenin kırk yılı aşkın süredir dünyayı nasıl daha eşitsiz, daha kırılgan ve daha otoriter hale getirdiğini tartışıyor. Neoliberalizmin kamusal alanı tasfiye eden, sosyal devleti eriten ve sermayeyi sınırsız biçimde güçlendiren yapısının pandemiyle birlikte tüm çarpıklığıyla görünür olduğunu vurguluyorlar. Sağlık sistemlerinin çökmesi, iş güvencesinin zayıflaması ve demokratik kurumların etkisizleşmesi bu yapısal krizin doğal sonuçları olarak ele alınıyor.

‘Uçurum: Neoliberalizm, Pandemi ve Radikal Değişim İçin Acil Gereksinim’ (‘The Precipice: Neoliberalism, the Pandemic and the Urgent Need for Social Change’), pandemiyi yalnızca bir sağlık krizi değil, neoliberal politikaların birikmiş sonuçlarını açığa çıkaran bir dönüm noktası olarak yorumluyor. Chomsky, küresel sorunların piyasa mantığıyla çözülemeyeceğini, çünkü piyasanın insan yaşamını değil sermaye birikimini öncelediğini belirtiyor. Bu nedenle krizin kaynağını bireysel hatalarda değil, sistemin işleyişini belirleyen ideolojik çerçevede aramak gerektiğini savunuyor.

Yazar, özellikle iklim krizi, yükselen otoriter rejimler ve demokratik gerileme gibi alanlarda neoliberal yapının dünyayı uçuruma sürüklediğini söylüyor. Bu durumun tesadüf değil, sermayeyi merkezde tutan politik tercihlerin mantıksal sonucu olduğunu aktarıyor. Pandemi, bu eğilimleri hızlandıran bir katalizör olarak sunuluyor.

Son bölümde kitap, mevcut düzenin kaçınılmaz olmadığını, toplumsal değişimin mümkün olduğunu ve bunun ancak geniş tabanlı bir kamusal bilinç, dayanışma ve radikal bir yönelim değişikliğiyle başarılabileceğini savunuyor. Chomsky, insanlığın karşı karşıya olduğu tehlikelerin piyasa aklıyla değil kolektif, adil ve demokratik bir dönüşümle aşılabileceğini hatırlatıyor.

  • Künye: Noam Chomsky – Uçurum: Neoliberalizm, Pandemi ve Radikal Değişim İçin Acil Gereksinim, röportaj: C. J. Polychroniou, çeviren: Osman Şenkul, Scala Yayıncılık, siyaset, 416 sayfa, 2025

Kolektif – Çok Geç Değil (2024)

‘Çok Geç Değil’, iklim kriziyle mücadelede umudu ve hareketi ön plana çıkaran bir eser.

Kitap, iklim değişikliğiyle ilgili haberlerin çoğunlukla karamsar bir tablo çizdiği bir dönemde, umutsuzluğa kapılmadan çözümler üretmeye ve harekete geçmeye çağırıyor.

Kitap, iklim krizinin ciddiyetini kabul etmekle birlikte, umudun önemini vurguluyor. İklim değişikliğiyle mücadelede elde edilen başarılar ve geleceğe dair umut verici gelişmeler, somut örneklerle sunuluyor.

Kitapta yer alan farklı yazarların kişisel hikayeleri, iklim krizinin bireysel ve toplumsal etkilerini gözler önüne seriyor. Bu hikayeler, okuyucuyu duygusal olarak etkileyerek iklim kriziyle mücadeleye daha fazla katılmaya teşvik ediyor.

Kitap, iklim krizinin etkilerinin adil olmadığını ve en çok marjinalize olmuş toplulukları etkilediğini vurguluyor. İklim adaleti ve eşitlik konuları, kitabın önemli bir bölümünü oluşturuyor.

Kitap, iklim krizine karşı farklı çözüm önerileri sunuyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, sürdürülebilir yaşam tarzları ve toplumsal hareketler gibi konulara değiniliyor.

Kitapta, iklim değişikliğiyle ilgili güncel bilimsel bulgulara yer veriliyor. Ancak bu bilgiler, karmaşık bir dille değil, anlaşılır bir şekilde sunuluyor.

Farklı ülkelerden ve kültürlerden gelen insanların iklim değişikliğiyle mücadeledeki deneyimleri ve hikayeleri paylaşıldığı için kitap, okuyucuya ilham veriyor.

Kitapta, iklim krizine karşı bireysel ve toplumsal düzeyde neler yapılabileceği konusunda pratik öneriler sunuluyor.

Kitap, okuyucuyu harekete geçmeye ve iklim değişikliğiyle mücadeleye katılmaya davet ediyor.

‘Çok Geç Değil’, iklim krizinin karmaşık ve üzücü yönlerinin yanı sıra, umut ve çözüm odaklı bir bakış açısı sunuyor. Kitap, iklim değişikliğiyle mücadele eden bireylere ve topluluklara ilham kaynağı oluyor. Ayrıca, iklim krizi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen herkes için de değerli bir kaynak.

  • Künye: Kolektif – Çok Geç Değil: İklim Hikâyesini, Umutsuzluktan, Olasılıklar Eksenine Doğru Dönüştürmek, editör: Rebecca Solnit, Thelma Young Lutunatabua, çeviren: Bahri Sedat Okutan, Alperen Tekin, Scala Yayıncılık, ekoloji, 228 sayfa, 2024

Lynda Gratton, Andrew Scott – Uzun Ömür Çağında Yaşam (2024)

İnsan ömrü küresel ölçekte uzuyor ve beklenen ömür süresindeki yükseliş geçmişe göre çok daha hızlı.

Peki bu bireyler, çalışanlar, şirketler ve genel olarak toplum için ne anlama geliyor?

Çalışma dünyasının en etkin düşünce liderleri arasında gösterilen psikolog Lynda Gratton’ın psikoloji, ekonomist Andrew Scott’ın ise ekonomi perspektifinden bakarak geliştirdiği teze göre eğitim, kariyer ve emeklilikle şekillenen üç evreli yaşam modeli işlerliğini yitiriyor.

Geçişler içeren ve esneklik sağlayan çok evreli yaşamlara doğru evriliyoruz.

Bir süredir içinde olduğumuz bu süreci anlamak ve iyi hazırlanmak gerekiyor.

Hayatı planlama yöntemlerimizi bu gerçekle uyumlu kılarsak uzun ömür bir armağan olacak.

Tersi durumda ise, ömrümüze eklenen yıllar cezaya dönüşebilecek.

100 yıldan uzun yaşamanın normal olacağı bir dünyada nasıl bir yaşam süreceğimizi, hangi işlerde ve kaç yıl çalışacağımızı, hayattaki seçeneklerimizin nasıl evrileceğini anlatan bu müthiş sürükleyici kitap, size odaklanıyor; uzun, verimli ve mutlu bir ömür geçirmenize yardımcı olacak çok değerli bir rehberlik sunuyor.

  • Künye: Lynda Gratton, Andrew Scott – Uzun Ömür Çağında Yaşam: Eğitim, Evlilik, Kariyer, Emeklilik Nasıl ve Nereye Evriliyor?, çeviren: Canan Feyyat, Scala Yayıncılık, inceleme, 308 sayfa, 2024

J. B. Mackinnon – Dünyanın Alışverişi Bıraktığı Gün (2024)

Alışveriş yapmayı bırakamayız ancak alışveriş yapmayı bırakmalıyız – işte bu, yaşamlarımızı ve geleceğimizi belirleyen tüketici ikilemidir.

Peki gerçekten de alışveriş yapmayı bıraksaydık ne olurdu?

Gezegeni, iyileşmesi için gereken sürenin neredeyse iki katı hızla tüketiyoruz.

Ekonomilerimizi desteklemek için daha önce hiç alışveriş yapmamış gibi alışveriş yapmamız gerektiği söyleniyor.

Evet, bunu daha sorumlu bir şekilde yapabiliriz ancak mevcut tüketim düzeyimiz gezegenin tahrip olmasındaki en önemli faktör olmaya devam ediyor.

Buna rağmen, ıvır zıvıra olan bağlılığımız artmaya devam ediyor.

  • Ama eğer bir anlığına dursaydık dünyamız nasıl olurdu?
  • Medeniyet yok olur muydu?
  • Gezegenin ekolojisi yeniden mi doğardı?
  • Düşünme, üretim, zaman kullanma, bireyselliğimizi ifade etme şeklimize ne olurdu?
  • Hayat daha mı iyi yoksa daha mı kötü olurdu?

Kendi kişisel tercihlerimiz dünyayı riske atıyor.

Ekonomilerin geçici kapanmalar yaşadığı dönemleri ve küçük esnafların yer aldığı sıfır tüketim topluluklarını ziyaret ederek ve çeşitli uzman görüşlerine yer vererek, bu kitap aslında bu konuya yönelik derinlemesine araştırılmış bir düşünce deneyi, tüketimle olan ilişkimizin tarihi ve geleceğe yönelik bir hikayedir.

‘Dünyanın Alışverişi Bıraktığı Gün’, kim olduğumuz ve ne kullandığımızın esaslı bir incelemesi ve daha sürdürülebilir bir dünya için sunulan bir bakış niteliğinde bir kitap.

  • Künye: J. B. MacKinnon – Dünyanın Alış Verişi Bıraktığı Gün: Tüketimciliğe Son Vermek Çevreyi ve Kendimizi Nasıl Kurtarır?, çeviren: Nezir Kalkan, Scala Yayıncılık, siyaset, 352 sayfa, 2024

Noam Chomsky – Direniş Üzerine Notlar (2024)

‘Direniş Üzerine Notlar’, Noam Chomsky ile yapılmış bir dizi röportajı bir araya getiriyor.

Chomsky burada, barışı ve gezegeni bekleyen tehditler, pandemi politikaları, sınıf mücadelesinin aldığı yeni biçimler, ABD’nin emperyalist politikalarının dünyayı nasıl şekillendirdiği gibi konuları tartışıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Karl Marx, yüzeyin hemen altında yer alan devrimci bir ruh imgesine sahipti. Başladığımız yere, David Hume’a dönecek olursak, iktidar rızaya dayanır. Ancak bu rızanın altında, ‘ben bunu gerçekten istemiyorum’ diyen bir insan akımı vardır. Bir efendi tarafından yönetilmek istemiyorum. Ve bunun kırılması için fazla bir şey gerekmez. Ve bunu başardığında, bir toplumu gerçekten ileriye götürecek türden değişimlere sahip olursunuz. Yani, o eski köstebek orada yuvalanıyor. Ve birçok yöne gidebilir.

Bence Marx’ın eski köstebeği yüzeyin hemen altında. Bunu düşünmek için bir fırsat varsa, bir efendiye tabi olmak zorunda olmadığınızı, kendi hayatınızı yönetebileceğinizi, kendi girişimlerinizi yürütebileceğinizi fark etmek için, bu yüzeye çok yakın olmaya devam ediyor. Ben çocukken büyük buhran sırasında yapılan iş bırakma eylemleri, patronlara ihtiyacımız yok, burayı ele geçirip kendimiz yönetebiliriz demeye yönelik bir adımdı ki bu doğru.

İşte o zaman tutumlar değişti ve New Deal önlemlerine olan destek nüfus genelinde gerçekten arttı. İşte o zaman yüksek mahkeme tüm New Deal önlemlerini engellemeyi bıraktı. Sermaye kesimleri şunu fark ettiğinde, bakın, kendimizi bu yükselen gelişmelere uydurmak zorundayız, yoksa başımız gerçekten belaya girecek. Ve bence bu ortaya çıkmaya devam ediyor. Bahsettiğim yeni ekonomi projesi bu yönde ilerliyor ve kendi işletmelerinizi yönetebileceğinizi söylüyor. Bu işletmenin Çin’e taşınıp taşınmayacağına New York’taki bankacılar karar vermek zorunda değil.”

  • Künye: Noam Chomsky – Direniş Üzerine Notlar, röportajlar: David Barsamian, çeviren: Birsen Altaylı, Zeynep Berkem, Scala Yayıncılık, siyaset, 237 sayfa, 2024

Selahattin Yıldırım – Türkiye’de Yeni, Toplumcu, Demokratik Belediyecilik (2023)

1970’lerde CHP’nin İstanbul, Ankara, Adana, İzmit ve Çanakkale’deki toplumcu belediyecilik deneyimleri başarıya ulaşmıştı.

Selahattin Yıldırım da, 1973-80 Türkiye demokratik ya da toplumcu belediyecilik hareketini ayrıntılı şekilde izliyor.

Yıldırım, bu belediyecilik hareketinin dönüşümcü, alternatif hegemonya arayışçı, deneme / sınamacı, sezgiselci, gündem belirleyici, yenilikçi, dünyaya açılmacı, farklı bir hukuk yorumu izleyici, bütüncül yaklaşımcı, yeni bir siyaset insanı ve anlayışı oluşturucu niteliklere sahip olduğunu belirtiyor.

Bu belediyecilik hareketinin, “Kentsel Politiko-Sosyal bir Hareket” olarak tanımlanabileceği düşünen yazar, kentsel düzen ya da güç dengeleri içinde -giderek de ülkesel boyutlara ulaşmayı hedefleyen belirli yapısal değişimler, güçlü etkiler yaratmaya yönelik, düşünsel, siyasal, toplumsal ve mekânsal pratikler bütünü olduğunu söylüyor.

  • Künye: Selahattin Yıldırım – Türkiye’de Yeni, Toplumcu, Demokratik Belediyecilik, 1973–1980, Scala Yayıncılık, inceleme, 224 sayfa, 2023

Noam Chomsky ve James Kelman – Fikirler Neden Önemlidir? (2022)

‘Fikirler Neden Önemlidir?’, filozofların hakikat arayışı üzerine incelikli bir sorgulama.

Noam Chomsky, daha iyi bir dünya için düşünme, hakikat ve şüphenin neden vazgeçilmez olduğunu ortaya koyuyor.

Filozoflar çağlar boyunca her türlü şüphenin gölgesinin ötesinde doğru olduğunu görebilecekleri o şeyi aramakla meşguller.

Rene Descartes’ı Cogito, Ergo Sum’a (düşünüyorum öyleyse varım), tamamıyla itimat edebileceğini düşündüğü dünyaya dair bir ifadeye götüren bu arayıştı.

Düşündüğü şeyin önemi yoktu, düşünüyor olması önemliydi; hakikat buydu.

Bu tek temelden yola çıkarak Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için devam etti.

Öncesindeki yıllar Avrupa için zor geçmişti; pek çok diğer insan arasında Galileo, Kepler, Copernicus hâkim olan eski öğretilerle, özellikle de dünyayı kâinatın merkezi olarak ele alanlarla bağdaşmayan, fiziki dünyaya dair şeyler keşfediyorlardı.

Bu modern akıl yürütme biçiminin kilise üzerindeki etkileri, zamanın dini otoritelerine göre oldukça açıktı.

Zulmün tarihi muhtemelen yanlış öncüllerinin savunusunun tarihidir.

Herhangi bir diktatörlüğün güç elde etmek için yaptığı ilk hareket, bu güce karşı meydan okumanın ötesinde bir güç hakkına sahip olmaktır.

Bu, çeşitli yöntemlerle elde edilir; bunlardan biri, hakkın yalnızca yasayla ya da silah gücüyle değil, gerçek bir “doğal olgu” olarak, yani yalnızca sıradan insanların erişemeyeceği bir yasa olarak tesis edilmesidir.

Böylece kralların ilahi hakkı ve dini liderlerin yanılmazlığı ortaya çıkar.

Daha az bariz olan yöntem ise hakkı Anayasa’da ifade etmek ve Anayasa’ya karşı yapılacak tüm karşı çıkışların “anayasaya aykırı” varsayılacağını ilk prensip olarak kabul etmektir.

  • Künye: Noam Chomsky ve James Kelman – Fikirler Neden Önemlidir?: Düşünce ve İfade Arasında Bir Ömür Yatar, çeviren: Mustafa Kemal Coşkun, Scala Yayıncılık, felsefe, 290 sayfa, 2022

Noam Chomsky – Medyayı Dizginlemek (2022)

‘Medyayı Dizginlemek’, propaganda aygıtlarının toplumu baskılamayı amaçlayan mekanizmalarını faş ediyor.

Noam Chomsky, egemen güçlerin ve baskı gruplarının medyayı, temel dayanaklarından propagandanın temel etkinlik alanına nasıl dönüştürdüklerini örnekleriyle açıklıyor.

Kitapta, en demokratik görünen yapılar içinde dahi siyasal etkinin sağlanması ve sistemin kontrol altında tutulmasında yüzyıldan uzun süredir temel dayanak olarak kullanılan propagandanın, medya üzerinden toplumun tüm hürcrelerine nasıl bulaştırıldığına tanık oluyoruz.

Chomsky, gözümüzün önünde olup bitenlerin, medya aygıtının dizginlenmesiyle nasıl görünmezliğe büründürüldüğünü, onun yerine görünmesi istenenlerin de nasıl ve hangi tür tezgahlarla görünür kılındığını anlatıyor. Kitabında, etkileri günümüze kadar uzanan Hitler faşizmi, Ortadoğu’daki çatışmalar, İran-Irak savaşı ve ABD’nin Irak’ı, İsrail’in Lübnan’ı işgali gibi kanlı olaylarının yanında, ABD’nin dünyanın başka yerlerindeki politik ve askeri faaliyetlerine de değinen Chomsky, medya üzerinden, işçi grevleri de dahil, emek hareketlerine yönelik baskılara da yer veriyor.

  • Künye: Noam Chomsky – Medyayı Dizginlemek: Propagandanın Muhteşem Başarıları, çeviren: Osman Şenkul, Scala Yayıncılık, medya, 48 sayfa, 2022

Gustave Le Bon – Devrimin Psikolojisi (2020)

1789 Fransız Devrimi’ni merkeze alarak devrim sürecindeki kitle psikolojisi üzerine derinlemesine düşünen bir çalışma.

Gustave Le Bon, devrimlerin genel özelliklerini ve devrim sürecinde etkin olan rasyonel, duygusal, mistik ve kolektif öğeleri ortaya koyuyor.

Le Bon kitabına, dini devrimlerden ulusal ve bilimsel devrimlere, devrimlerin ortak özelliklerini açıklayarak başlıyor ve devamında da,

  • Devrimlerde egemen olan zihniyet biçimlerini,
  • Devrim sırasında görülen bireysel kişilik değişikliklerini,
  • Fransız Devrimi sırasında filozofların etkilerini,
  • Devrim sırasında monarşiyle ilgili duyguların geçirdiği değişimi,
  • Ve bunun gibi ilgi çekici konuları irdeliyor.

İnsanın her durumda rasyonel bir hayvan olmadığını, duygulara dönüştürülmedikçe aklın kitleleri etkilemediğini çoğu zaman unuttuğumuzu savunan Le Bon, insanın hâlâ inançlarıyla yaşadığını, inançlarını akla dayanarak şekillendirse bile, görüş gücünün, hâlâ onu yönlendiren birçok dürtüye karşı koymasına olanak tanımadığını iddia ediyor.

Kitap bu yönüyle, devrimci yığınların psikolojisine daha yakından bakmak için iyi fırsat.

  • Künye: Gustave Le Bon – Devrimin Psikolojisi: Kitle Zihni Üzerine Tarihin Gözden Geçirilmesi, çeviren: Ayten Gündoğdu, Scala Yayıncılık, tarih, 336 sayfa, 2020