Antonino Ferro – Afacan Bir Psikanalistin Düşünceleri (2023)

Genç bir analist ile büyük analist Antonino Ferro arasında çağdaş psikanaliz üzerine hem rehber nitelikte, hem afacan hem de ufuk açıcı bir söyleşi.

Genç psikanalist Luca Nicoli soruyor, çağımızın en önemli psikanalistlerinden Antonino Ferro yanıtlıyor.

Yanıtlarını verirken hem teorisyen kimliğini kuşanıyor Ferro hem de divana uzanmak istemeyen hastası bir seansta onun koltuğuna oturunca divana uzanıp seanslara öyle devam eden oyunbaz kimliğini.

Psikanalizin kurucularına duyduğu minneti de elden bırakmadan bilinenlerin kirli ışığının bilinmeyeni görmeyi engellememesi için neler yapılabileceğini anlatıyor.

Kâh çerçeve, teori gibi günümüz psikanalizinin önemli alanlarını açıklıyor, kâh hastaya bir sonraki seansa gelmesi için geçerli bir sebep vermek için onunla nasıl bir oyun kurmak gerektiğini.

Bir yandan deneyimi ve bilgisiyle genç psikanalistlere rehber olurken bir yandan da meraklıları için psikanalizin ulaşılmaz görünen sınırlarını nüktedan ve kışkırtıcı diliyle aralıyor.

Antonino Ferro 2 Mart 1947’de doğdu.

2013-2017 yılları arasında başkanlığını da yaptığı İtalyan Psikanaliz Kurumu’nun ve Uluslararası Psikanaliz Birliği’nin üyelerindendir.

Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avustralya’da pek çok kurumda misafir profesör olarak çalıştı.

Çalışmalarıyla psikanalizin gelişimine katkısı nedeniyle 2007’de Sigourney Ödülü’nü aldı.

Günümüz psikanalizinin en önemli isimlerinden biri olan Ferro hem yetişkinlerle hem çocuklarla çalışıyor.

Psikanaliz aslında basit bir şey, uzun zamandır onu olabildiğince karmaşık ve anlaşılmaz hale sokan biz psikanalistleriz, sanırsınız ki Orpheus ile Pisagor’un gizemlerinden bahsediyoruz.

Oysa psikanaliz feci basit bir işlemdir: Bir araya geldiğimizde gerçekliğin vahşetini nasıl özümleyebildiğimizi anlatır.

  • Her çalışmanın başında Freud’dan alıntı yapmalı mı?
  • Ya da genç analistler vakitlerinin çoğunu Freud okuyarak mı geçirmeli?
  • Analiz süresi ne kadar olmalı?
  • Analist yansızlığının sınırları nelerdir?
  • Psikanaliz deyince hemen herkesin aklında canlanan divan gerçekten gerekli mi?

Kitap, bu ve bunun gibi önemli sorulara doyurucu yanıtlar vermesiyle önemli.

  • Künye: Antonino Ferro – Afacan Bir Psikanalistin Düşünceleri: Meraklı Analist ve Hastalar İçin Küçük Bir Yaşamda Kalma Rehberi, hazırlayan: Luca Nicoli, çeviren: Zeynep Baransel, Yapı Kredi Yayınları, psikanaliz, 152 sayfa, 2023

Claude Hagège – Dilbilimci ve Diller (2023)

Fransız dilbilimcisi Claude Hagège özellikle Sami dilleri, Afrika dilleri, Amerika Yerli dilleri, Avustronezya dilleri ve Çin-Tibet dilleri üstüne yaptığı çalışmalarla “alan dilbilimi”nin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.

Bilimsel araştırmaları ve kuramsal katkıları nedeniyle Altın Madalya ile ödüllendirildiği Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi’nde (CNRS, Fransa) yaptığı konuşmanın yer aldığı bu kitabında Claude Hagège yetişme çizgisini, alan dilbilimine yönelişini, benimsediği deneyimsel-tümevarımlı yaklaşımı, kuramsal katkılarını, dil ile dünya görüşü arasındaki bağıntıyı, dillerin evrimini ve dil ile yazı arasındaki ilişkiyi ele alıyor.

Elli dolayındaki dil üstüne araştırmaları bulunan Hagège, aynı zamanda on iki dili kullanabiliyor.

  • Künye: Claude Hagège – Dilbilimci ve Diller, çeviren: Mehmet Rifat ve Sema Rifat, Yapı Kredi Yayınları, dilbilim, 64 sayfa, 2023

Kolektif – İonialılar (2022)

Ege’nin Anadolu kıyılarında yaşayan İonialılar kuzeyde Phokaia’dan güneyde Miletos’a kadar uzanan bölgede ve hemen karşısındaki Samos ve Khios adalarında 12 kent kurmuşlardı.

Bugün artık böyle söylemekten imtina etsek de İonialıların uzun zaman literatürde neden “Doğu Yunanlar” olarak adlandırıldıklarını açıklamak mümkün.

Öncelikle İonia antik Yunan kültürel coğrafyasının çekirdeğinde değil de çeperinde sayılmasına karşın bugün Klasik Yunan uygarlığı olarak tanımladığımız kültürü şekillendiren pek çok önemli tarihi olay bu bölgede gerçekleşmiş, çok sayıda önemli tarihi kişilik bu topraklarda doğup yaşamış.

Batı felsefesinin Arkaik temelini oluşturan doğa felsefesi İonialıların yaşadıkları çevreyi nasıl algıladıklarını ve gözlemlediklerini bize gösterir.

Miletoslu Thales ve Anaksimandros, Ephesoslu Herakleitos, Klazomenailı Anaksagoras, Kolophonlu Ksenophanes İonia felsefe okulunun öncüleridir.

Yine Batı edebiyatının temel taşı sayılan ‘İlyada’ ve ‘Odysseia’nın ozanı Homeros Smyrna’da veya Khios’ta doğmuş ve yaşamıştır.

Yasalar karşısında eşitlik yani isonomia ilkesine dayalı olduğu iddia edilen kent planlamacılığına adını veren Hippodamos da Miletosludur.

Batı Anadolu sahilindeki bu küçük bölgenin Batı uygarlığının temel taşı sayılan antik Yunan kültürü üzerindeki yadsınamaz etkisi İonia ve İonialılar hakkında düşünmeyi her daim değerli kılıyor.

  • Künye: Kolektif – İonialılar: Ege Kıyılarının Bilge Sakinleri, hazırlayan: Yaşar Ersoy ve Elif Koparal, çeviren: Yiğit Adam, Hilal Gültekin, Sera Yelözer ve G. Bike Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 560 sayfa, 2022

Ekrem Işın – İstanbul’da Gündelik Hayat (2023)

İnsanlığın varoluş haritasında İstanbul, imparatorluklar dönemi boyunca hep yönetici gücün merkezini temsil etti.

Roma, Bizans ve Osmanlı, bu merkezin etrafında şekillenen birer medeniyet dairesi olarak tarihte yerlerini aldılar.

Tarihe bu açıdan bakmak ve onun sayfalarında insanlığın macerasını okumak demek, bir bakıma Anadolu, Balkanlar ve Akdeniz’in göğünde parlayan bu göz kamaştırıcı yıldızı her defasında yeniden keşfetmek demekti.

İnsanlık İstanbul’u keşfettikçe, kendi geçmişine uzanan yolun da tutkulu bir yolcusu olduğunu far ketti.

Bugün İstanbul, kaybettiğimiz bütün değerleri itinayla saklayan bir hazinedir.

Yönünü şaşıran toplumsal kimliğimiz için bir pusula, çürüyen estetik zevkimiz için bir mihenk taşı ve bozulan adalet duygumuz için güvenilebilir bir terazi olma işlevini üstlenen bu şehir, kendisine sorulacak her türlü soruya cevap niteliği taşıyabilecek insan tecrübesini ve bilgi birikimini bize cömertçe sunuyor.

‘İstanbul’da Gündelik Hayat’ toplumsal kimliğimizin kökenlerine doğru çıkılan bir yolculuğun çarpıcı görüntülerinden ibaret.

İnsan, Kültür ve Mekân ilişkileri düzleminde bir imparatorluk şehrinin tarihini kuşatan çalışma, sosyal disiplinler arasındaki dengeyi başarıyla kuran yeni tarih yazımının da dikkate değer bir örneği.

Siyasetten kültüre, mimariden edebiyata uzanan çok boyutlu bir zemin üzerinde gerçekleştirilmiş kurgusu ve kendine has üslûbuyla aynı zamanda, günümüz tarihçisinin de İstanbul’a sunduğu bir armağan.

  • Künye: Ekrem Işın – İstanbul’da Gündelik Hayat, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 368 sayfa, 2023

Arsen Yarman – Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular (2022)

Çağlar boyunca ihtişamın ve zenginliğin sembolü olarak görülen mücevherlerin tarihin ve somut insan emeğinin bir ürünü olduğunu düşünmek kolay değil.

Oysa tozun, toprağın içinden çıkarak usta ellerde mücevhere dönüşen değerli cevherler, bir saraya ya da malikâneye ulaşana dek pek çok insanın elinden geçer.

Arsen Yarman’ın ‘Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular’ kitabı, hem kapsadığı uzun zaman süreci (14.-20. yüzyıl) hem de kullandığı arşiv ve kaynakların zenginliği sayesinde tozun toprağın içinden çıkan elmas ve altın gibi değerli cevherlerin sarraf ve kuyumcuların elinden geçerek Osmanlı sarayına, zenginlerin köşklerine kadar takip ettiği uzun yolu aydınlatıyor.

Osmanlı mücevhercilik-kuyumculuğunu tarihi bir bütünlükte ele alan kitap, Osmanlı arşiv belgeleriyle görsel malzemeleri bu çerçeve içinde bütünleştiriyor. Bu sayede Osmanlı’nın kendine özgü mücevhercilik-kuyumculuk üslubunun şekillenmesinde Ermenilerin oynadıkları önemli rolü arşiv belgeleri aracılığıyla takip edebilmeyi mümkün kılan çalışma, kuyumculuk zanaatının icra edilme koşullarını ayrıntılarıyla ele alıyor.

Kitabını meşakkatli bir süreç sonunda hazırladığını vurgulayan Yarman, şunları söylüyor:

“Bu kitapla cevherin nereden geldiği, nerede işlendiği, mücevherin kimin tarafından ve nerede tasarlandığı, kimlerin bu tasarımları uyguladığı, ortaya çıkan mücevheri sarayda ve saray dışında kimlerin taktığı gibi konuları incelemeye çalıştık.”

‘Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular’ kitabı, 2.500 fotoğraf, belge vb. görsel malzemeyi (mücevher fotoğrafları, mücevher çizimleri, kuyumcu mühür ve imzaları) içeriyor.

Sonunda Türkçe ve Ermenice birkaç farklı kaynaktan derlenen kuyumcu listelerine de yer verilen kitap, aynı zamanda bir kaynak niteliğinde.

  • Künye: Arsen Yarman – Osmanlı Döneminde Mücevher ve Ermeni Kuyumcular, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 2 Cilt, 1432 sayfa, 2022

Charles Darwin – Majestelerinin Gemisi Beagle Günlüğü (2022)

 

Beş yıl sürmüş olağanüstü bir doğa yolculuğunun sadık ve içten anlatısı.

Evrim teorisi deyince akla hiç kuşkusuz Darwin kadar onun Beagle seyahati ve Galapagos Adaları gelir.

Bilim tarihinde popüler kültüre de mal olmuş böyle pek az hikâye vardır.

Bu Günlük, Aralık 1831’de başlayarak beş yıl kadar süren olağanüstü bir doğa yolculuğunun antropolojik gözlemler de içeren sadık ve içten anlatısı olmanın yanı sıra bilimsel bilginin üretimine ve Evrim düşüncesinin adım adım ortaya çıkışına tanıklık etmesi bakımından da benzersizdir.

Darwin’in seyahatteyken Britanya’ya yolladığı mektuplar, fosil örnekleri ve hayvan numuneleri, eski öğretmeni Henslow aracılığıyla İngiliz doğabilimcilerine aktarılıyor, Darwin’in ünü bu sayede gittikçe yayılıyordu.

Beagle 2 Ekim 1836’da Britanya’ya döndüğünde saygın bir doğabilimci olarak tanınmıştı.

Kalan hayatını İngiltere dışına yolculuk etmeden, üretken ve saygın bir doğa bilimci olarak geçirecek, temelini Beagle seyahati boyunca attığı Evrim teorisini geliştirecekti.

  • Künye: Charles Darwin – Majestelerinin Gemisi Beagle Günlüğü (1831-1836), hazırlayan: Richard Darwin Keynes, çeviren: Ömer Bozkurt, Yapı Kredi Yayınları, bilim, 584 sayfa, 2022

Kolektif – Saray ve Kozmos (2022)

Başlangıçta mütevazı bir Türk boyu olan Selçuklular, Orta Asya’dan Doğu Akdeniz’e uzanan güçlü ve kültürel açıdan üretken bir imparatorluk kurmuş ve 11. yüzyıldan 14. yüzyıla dek İslam dünyasına hükmetmişlerdi.

‘Saray ve Kozmos: Selçukluların Muhteşem Çağı’, Selçuklu yönetimi altında vuku bulan sanatsal ve kültürel canlanmanın birer kanıtı niteliğindeki yaklaşık 250 objeye yer vererek bu heybetli hanedanın köken ve etkilerini inceliyor.

‘Saray ve Kozmos’, imparatorluğun İran ve Kuzey Irak’taki erken dönem ilerleyişinden başlayarak hâkimiyetini Anadolu ve Kuzey Suriye’ye genişletmesine dek genel bir tarihini sunduktan sonra, Selçuklu saray yaşamının ihtişamını gözler önüne seriyor.

Bu şatafatlı yaşam tarzı, ince zevklere sahip yeni bir seçkinler sınıfına da sirayet etmiş, sultanlar kadar şehirliler de göz kamaştırıcı sırlı seramikler ve gümüş, bakır ve altın kakmalı madeni eserler edinmişti.

Bilim ve teknolojideki ilerlemelere koşut olarak kitap sanatlarına ilginin de artması, Selçukluların bilim ve edebiyata verdikleri önemin bir göstergesiydi.

Bununla birlikte, Selçuklular ile düşmanları arasındaki savaşların yol açtığı huzursuzlukların yanı sıra doğal felaketler ve açıklanamayan gökyüzü olayları, insanları büyü ve astrolojide teselli aramaya yöneltmiş, bu arayış burç tasvirleri ve tılsımlı imgelerle bezenmiş objelerde ifade bulmuştur.

Bu halk inanışları, zarif Kur’an yazmalarının ve Kur’an’dan ayetler içeren çok sayıda kitabe ve mezartaşının da gösterdiği gibi, İslam dinine içten bir bağlılıkla yan yana var olmuştur.

Selçukluların muhteşem çağı, gerek bu dünyanın gerek gökler âleminin görkemini yücelten bir çağdı.

‘Saray ve Kozmos’, Selçukluların sanatsal başarılarını bütün boyutlarıyla ortaya koyarken İslam dünyasının kültürel mirasına yapmış oldukları katkının da eşsiz bir kaydını sunuyor.

  • Künye: Sheila R. Canby, Deniz Bayazıt, Martina Rugiadi ve A. C. S. Peacock – Saray ve Kozmos: Selçukluların Muhteşem Çağı, çeviren: Erdem Gökyaran, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 380 sayfa, 2022

Kolektif – Afrodisyas Sebasteion Sevgi Gönül Salonu (2022)

Roma İmparatorluğu’nun uzun süren hakimiyeti altında gelişen Afrodisyas, Batı Anadolu’daki zengin klasik dönem kentlerinden biridir.

Kent, antik Karya’nın bir parçası olup Roma’nın Asya eyaleti bünyesinde M.Ö. 38’de özerklik kazandı.

Son derece iyi korunaklı yerleşim yeri, Menderes nehrinin güneyindeki verimli ovada kurulmuş ve Ege denizine 200 kilometre uzaklıktadır.

Afrodisyas, aynı zamanda çağının en ünlü heykeltıraşlık merkezlerinden biriydi. Afrodisyaslı heykeltıraşların bölgeye özgü kolay işlenir mermerlerle yaptığı yontuların ünü Afrika’dan Roma’ya bütün dünyaya ulaşmıştı.

Geyre Vakfı, kuruluşunun 21. yılında, Afrodisyas dostlarının değerli katkıları sayesinde, bir zamanlar büyük tapınak kompleksi Sebasteion’u süsleyen özgün kabartmaların mitolojik hikâyeleriyle birlikte sergileneceği yeni bir müzeyi kullanıma açarak ülkemizin tarihi mirasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Uzmanlar tarafından onarılan, Afrodisyas ve çevresine duyarlı bir yaklaşımla, Mimar Cengiz Bektaş’ın projesine uygun olarak inşa edilen Sebasteion-Sevgi Gönül Salonu’nda sergilenen özgün yüksek kabartmalar, klasik dönemin efsanevi görkemini ziyaretçilerin beğenisine sunuyor.

  • Künye: Kolektif – Afrodisyas Sebasteion Sevgi Gönül Salonu, hazırlayan: Metin Ilgın, Yapı Kredi Yayınları, arkeoloji, 144 sayfa, 2022

Mualla Anhegger Eyüboğlu – Topkapı Sarayı’nda Padişah Evi – Harem (2022)

Topkapı Sarayı, özellikle Harem Dairesi, Osmanlı padişahlarının yaşam biçimini ve özelliklerini yansıtabilen tek mimari kalıntıdır.

Osmanlı İmparatorluğu saray mimarisinin özgün örneği olan bu sarayda Harem Dairesi’nin onarımında uzun yıllar sorumlu olarak çalışmış Mualla Anhegger Eyüboğlu bu konudaki gözlem ve deneyimlerini okurlarıyla paylaşıyor.

İlk kez 1986’da yayımlanan ‘Topkapı Sarayı’nda Padişah Evi – Harem’, Eyüboğlu’nun restorasyon çalışmaları sırasındaki notlarını okurlara sunuyor.

Sarayın en gizemli ve en çok merak edilen bölümüne dair yapılan ilk kapsamlı çalışmalardan birini anlatan kitap, mimarî araştırmalara ve Osmanlı tarihine dair bir dönemin bakışını yansıtması bakımından da önem taşıyor.

  • Künye: Mualla Anhegger Eyüboğlu – Topkapı Sarayı’nda Padişah Evi – Harem, Yapı Kredi Yayınları, sanat, 184 sayfa, 2022

Kolektif – Utanç ve Suçluluk (2022)

Utanç ve suçluluğun ruhsallığa katkısı nedir?

Bu derleme, bireyin topluluk halinde yaşama ve uygarlığa uyumunu sağlayan utanç ve suçluluğun oluşumunda narsisizm, üstbenlik, benlik ideali, mazoşizm (daha doğrusu sado-mazoşizm), anne babayla ilişkiler ve kültürün nasıl rol oynadığını, patolojik boyutlarının klinikte nasıl ele alındığını tartışıyor.

Kitap, farklı coğrafyalardan ve yaklaşımlardan gelen on altı yazarın kendi bakış açılarından ve klinik deneyimlerinden kaleme aldıkları yazıları buluşturuyor.

Kitapta,

  • Suçluluk ve utancın kaynağı olarak üstbenliğin yapısı, oluşumu ve gelişimi,
  • Çocukta suçluluk duygusunun gelişimi,
  • Erkek ve kız çocukta üstbenlik gelişimi,
  • Utanç ve suçluluğun iletimi,
  • Utancın kuşaklararası gölgesi,
  • Utancın klinik ortamda ortaya çıkışı,
  • Utanç ve suçluluğun sahnesi olarak deri,
  • Ve utançla suçluluk arasında bekareti yitirme gibi önemli konular ele alınıyor.

Suçluluk ve utancın farklı veçheleri üzerine düşünmek için iyi fırsat.

  • Künye: Kolektif – Utanç ve Suçluluk, yayına hazırlayan: Şeyda Postacı, Yapı Kredi Yayınları, psikanaliz, 256 sayfa, 2022