Kolektif – Dışarıdan Düşünmek (2023)

Acılı topraklarda yaşıyoruz, ölüm mahalleden kapı komşumuz oldu; hastanelere barış pankartlarında yaralılar taşınıyor, ölüm severlik kurumsallaşıyor ve kitleselleşiyor…

Artık kabul edelim: Devlet ve hükümet arasına sıkışmış olan bir politika yapma tarzı “nekropolitika”yı tek seçenek olarak yeniden ve yeniden üretiyor.

Düşündüklerini bağırarak dikte ettiren kaşarlanmış siyasetçiler akan kanı durdurma yeteneklerini çoktan yitirmiş durumdalar.

“Dinsel, milliyetçi sağ”ın ve “devletsi örgütlenmelerle iktidarı ele geçirmeye talip olan sol”un düşünce biçimlerinde sorun var!

Hem de çok!

‘Dışarıdan Düşünmek’ bu durumu saptayan, daha ötesi kimi önerilerde bulunan makalelerden oluşuyor.

Bu topraklarda hemen hiç girişilmeyen bir çabaya, “düşünce”nin kendisini sorunsallaştırmaya girişiyor.

Dolaylı ifadelerden kaçınarak, şairce, “Göte göt denir hâkim bey!” cüretkârlığında ve sarihliğinde yapıyor bunu.

Zihnimizi, bedenimizi ve duygularımızı kendisine hapseden düşünceden beslenen “temsil”in her seferinde yeniden üretilen “haysiyetsiz (= özsaygı yoksunu)” boyutunu deşifre ediyor.

Hatip’in, kürsüde bağırdığından daha az; Şair’in, kuytuda fısıldadığından daha çok olduğuna dikkat çekiyor.

Dünyaya giriş aracı olarak kullandığımız dil’in yalana kayıtlı olduğunu belirtiyor.

“Emirlerden müteşekkil bir grameri zihnimize kim ve neden işledi?” gibi sahih sorularla meşgul oluyor.

“Emir yukarıdan gelir ama aşağıdan yukarıya yeniden üretilir!” benzeri saptamalarda bulunuyor.

“Hâkim anlamların ve kurulmuş düzenin” parçası olan yazı’yı sorgulamaktan ve “devlet-dışı” olduğunu iddia eden yazar’ın ona ihanet de etmesi gerekliliğinden söz ediyor.

Yasaya boyun eğen, grameri kusursuz kullanan, terbiyeli, steril ve düzenli normal bireyin iktidarın kara kutusu olduğunu, Aşk’ı bile devletleştirdiğini örneklerle gösteriyor.

Ve “yenme-yenilme” ikileminde işleyen düşünce biçiminin tüm bu sorunların kaynağını oluşturduğuna, Gezi Parkı Şenliği’nin bu topraklardaki en “haysiyetli (= özsaygılı)” kitlesel hareket olduğuna işaret ederken; T.C.’nin 100 yıllık geçmişine Gezi Parkı Şenliği’nin 10. yıldönümünden bakmayı deniyor.

“Düşünmek (= yaratmak) temsilden çıkmaktır” diyen bir “devlet-dışı” düşünce arayışına girişmeye cesareti olanlar için.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Ali Akay, Çetin Balanuye, Melih Başaran, Can Batuhan, Cengiz Başsoy, Sercan Çalcı, Mustafa Demirtaş, Fahrettin Ege, Süreyyya Evren, Ömer Faruk, İlke Karadağ, Onur Eylül Kara, Oğuz Karayemiş, Sinem Özer, John Protezi, Emre Sünter, Daniel W. Smith ve Levent Şentürk.

  • Künye: Kolektif – Dışarıdan Düşünmek: Deleuze ve Guattari Perspektifinden Felsefe, Siyaset ve Sanat Yazıları, editör: Ömer Faruk, Yeni İnsan Yayınevi, siyaset, 584 sayfa, 2023

Şeyma Esin Erben – Bir Tweet Dünyayı Değiştirir mi? (2023)

Yepyeni bir alana cesurca ışık tutan ve kendinden sonraki araştırmalara yol gösteren bazı eserler vardır.

‘Bir Tweet Dünyayı Değiştirir mi?: Ekoloji Mücadelesi ve Dijital Aktivizm’, tam da böyle bir çabanın ürünü.

Şeyma Esin Erben, toplumsal hareketlerin tarihine geniş bir bakış açısı sunarken bu çabayı kendi alan çalışmasıyla birlikte, son zamanlarda dünyayı sarsan dijital aktivizm hareketlerinden, bizim coğrafyamıza taşıyor.

Hepimizin ucundan köşesinden aşina olduğu, fakat aktivizm kavramı içerisinde anlamlandırma sorunu yaşadığı sosyal medyaya ve sosyal medyanın dijital aktivizme olan katkısı (ya da katkısızlığı) sorusuna ekoloji hareketi özelinde odaklanıyor.

Ekoloji hareketinin dijital aktivizme bakışı, dijital aktivizmi kullanma yöntemleri ve bu yöntemlerin etki alanına dair sorularsa KOS, KİP, NKP ve ANK’den aktivistlerle yapılan geniş kapsamlı görüşmelerle destekleniyor.

Erben, ekolojik kıyımları durdurmak amacıyla yola çıkan aktivistlerin yol haritalarının dijital aktivizmle ve yaşanan coğrafyanın sunduklarıyla kesişme noktasını aydınlatıyor.

Kitap, dijital aktivizm ve ekoloji aktivizminin yanı sıra teknolojinin durdurulamaz bir hızla değiştiği dünyada dijital protesto hareketlerini anlamak açısından da oldukça kıymetli.

Araştırmalarla desteklenen, ayrıntılı çalışma, kendinden sonra gelecek çalışmalar için yol gösterici olacak türden.

  • Künye: Şeyma Esin Erben – Bir Tweet Dünyayı Değiştirir mi?: Ekoloji Mücadelesi ve Dijital Aktivizm, Yeni İnsan Yayınevi, ekoloji, 192 sayfa, 2023

Shane Ewen – Şehir Tarihi Nedir? (2023)

Bu kitap, şehir yaşamının konumsal ve deneysel yönlerinin anlaşılmasını hedefliyor ayrıca karşılaştırmalı ve disiplinlerarası yaklaşımların ortak değerlerini vurguluyor.

Bu türden bütünlüklü bir yaklaşım, kentsel deneyimde ortak olanın ne olduğunu ve bir şehirsel mekânı diğerinden ayıran şeyin ne olduğunu belirlemek için deneysel kanıtların sistematik olarak bir araya getirilmesine olanak sağlıyor.

Disiplinlerarasılık, şehir tarihi için gereklidir çünkü bu alan yirminci yüzyıl boyunca hem beşerî bilimlerden hem sosyal bilimlerden sayısız etkiyle büyüdü ve gelişti.

Hem güzel sanatlarda ve beşerî bilimlerde hem de alanda yeterli çoğunluğu, yoğun bir tarz ve kaynaklar yapısının oluşumunu sağlayan; sanat, edebiyat, fotoğraf, arkeoloji, kültürel çalışmalar ve film çalışmalarının da dâhil olduğu sosyal bilimlerde yaygın olarak görülür.

Şehir tarihinin önemi, dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun şehirlere taşınmasıyla epeyce arttı.

Öte yanda şehirlerin, uluslararası karşılaştırmalarını yapmanın önemi ve zorlukları (şehir tarihinin lojistik ve tarihsel/kültürel geleneklerinden ötürü) ulusal bir ölçme ve değerlendirme açısından verimli oluyor.

Ancak uluslararası ve ulus aşırı karşılaştırma güdüsü, özellikle Latin Amerika ve Hindistan alt kıtasından Çin ve Orta Doğu’ya kadar gelişmekte olan dünyadaki hızla büyüyen mega kentler ve mega bölgelerle gelişmiş dünyadaki iyi yapılandırılmış ve bütünlüklü şehirler arasında daha belirgin.

Bu türden kıtalar arası bir araştırma hem bu mega kentlerde hem de gelişmiş dünyada yaşayanlara maddesel olarak fayda sağlayabilecek daha geniş bir sosyo-politik alışveriş içinde konumlandırma imkânı sağlıyor.

‘Şehir Tarihi’, değerli dersler sunuyor.

Şehir kapitalizminin büyük eşitsizliklerinin adil biçimde çözümlenebilmesine; piyasanın aşırılıklarına kapılması durumunda yaşanan hızlı şehirleşmenin ortaya çıkardığı çevresel tehlikelerin tespit edilerek en aza indirgenmesine ve şehirlerin yaşamak, çalışmak ya da seyahat etmek için cazip yerlere dönüştürülmesinde kültür, doğa ve planlamanın önemine ilişkin olarak önemli veriler aktarıyor.

  • Künye: Shane Ewen – Şehir Tarihi Nedir?, çeviren: Gökçe Metin, Yeni İnsan Yayınevi, tarih, 172 sayfa, 2023

Ulrich Schulte – Yeşilin Gücü (2023)

Ulrich Schulte, bu kitabında Alman Yeşiller Partisi’ni anlatıyor.

Nereden kalkıp nereye geldiler?

Schulte, bu amaçla onlarca yıl, yüzlerce görüşme yaptı, sayısız parti toplantısına katıldı, bütün liderlerle birebir görüştü ve onların çalışmalarında bulundu.

Böylece sadece işin görünen yüzünü değil, arka planını da gözlemleme ve yazma şansı elde etti.

Bu kitap Yeşillere övgü kitabı değil.

Yıllar içinde değişen politikalar aktarılıp eleştiriliyor, partinin merkeze kayması değerlendiriliyor.

Ayrıca Yeşiller dışından, örneğin Friday For Future gibi kuruluşlardan aktivistlerin eleştirel görüşleri aktarılıyor.

Sadece Almanya’da değil, kurulduğu her ülkede, yıldan yıla büyüyen ve oylarını artıran Yeşiller nasıl bir politika izliyor, oyları arttıkça merkeze mi kayıyor, gelecek için bir umut mu yoksa bir hayal kırıklığı mı?

Ulrich Schulte, ‘Yeşilin Gücü’nde, bir gazeteci ustalığı ve eleştirel bakma yeteneğiyle bize mükemmel bir resim sunuyor.

Sonuç sadece Yeşiller için değil, bütün partiler için öğretici ve anlamlı.

Çünkü çıkarılacak dersler geleceğin politikasını belirliyor, bugünü değil…

  • Künye: Ulrich Schulte – Yeşilin Gücü: Eko-Parti Almanya’yı Nasıl Değiştirecek?, çeviren: Gözde Türker, Yeni İnsan Yayınevi, ekoloji, 224 sayfa, 2023

David Sobel – Yer Temelli Eğitim (2023)

Taşımaya dayalı eğitim yerine yer temelli eğitimin neden hayati derecede önemli olduğunu gözler önüne seren önemli bir çalışma.

David Sobel, yer temelli eğitim sistemini, yerel topluluğu ve çevreyi müfredat öğrenimi, topluluk bağlarını güçlendirme, doğal dünyayı takdir etme ve vatandaş katılımı taahhüdü için başlangıç ​​yeri olarak kullanıyor.

Akademik araştırmalar, pratik örnekler ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sınıflardan alınan adım adım stratejilerle beslenen bu sistem, okul, toplum ve çevre arasındaki bağlantıyı vurguluyor.

Yer temelli eğitim, yaratıcı öğretim, koalisyon oluşturma, stratejik düşünme ve topluluk odaklı, uygulamalı öğrenme gerektirir.

Sobel’in çalışması, bu temel niteliklerin mükemmel bir karışımı olarak okunabilir.

Öğrencilerin eğitiminde alan ve sınıfı birleştirme konusunda pratik ve ilham verici bir rehber olan kitap, öğrencilerin ve toplulukların yer temelli eğitimden nasıl yararlandığına dair zengin bir pratik deneyim sunuyor.

  • Künye: David Sobel – Yer Temelli Eğitim: Okulu Yaşadığımız Çevreyle Birleştirmek, çeviren: Eda Askeri, Yeni İnsan Yayınevi, eğitim, 136 sayfa, 2023

Jim Rietmulder – Çocuklar Okulu Yönettiğinde (2023)

Demokratik eğitimin ve onun pratik uygulamalarının tüm yönleriyle ortaya koyan eşsiz bir eser.

Jim Rietmulder; kendi güzel, kişisel hikâyeleri eşliğinde çocuklara ve onların okul topluluklarına gerçekten güvenmenin, çocukta ve eğitimde nasıl mucizevi sonuçlar doğurduğunu gözler örüne seriyor.

Kitap, kendi kendini yöneten demokratik okullarımızda hayatın nasıl olduğunu canlı bir şekilde yansıtıyor; komik, tutkulu, son derece ciddi, muzip, şefkatli, adil, yoğun sohbetlerle dolu, çokça oylamalı ve sonsuz bir öğrenme içeriyor.

Her sabah sadece Türkiye’de 18 milyon öğrenci okula gidiyor.

Merkezi bütçenin %10’u eğitme ayrılıyor.

Okullarda görev yapan öğretmen sayısı 1 milyon 100 bin civarında.

Her öğretim yılı başında eğitim kurumları aracılığıyla 21. yüzyıl becerilerinin öğrencilere kazandırılacağı, eğitimde niteliğin yükseleceği söyleniyor.

Eğitim Bakanları değişiyor, öğretim programı değişiyor, ders kitapları yenileniyor ama öğretmeninden bürokratına, öğrencisinden velisine hiç kimse eğitimden beklediğini bulamıyor.

Eğitimde reformun nasıl yapılacağı konusunda çok fazla anlaşmazlık olmasına rağmen çoğu kişi; değişen değerlere, yaşam tarzlarına, akışkanlığa, demografiye, teknolojiye, ekonomiye ve küreselleşmeye dayalı reform ihtiyacı konusunda hemfikir.

Bilgi üretiminin inanılmaz boyutlara geldiği, neredeyse bilgi enflasyonunun olduğu ve giderek artan bunca bilgi arasında neyin nasıl öğretileceğinin birbirine karıştığı bu dönemde başka bir modele ihtiyaç var: Demokratik okullar.

Demokratik okullar, çocukların doğasının ham enerjisine hükmetmeden ya da onu yıkmadan öğrenmek için tasarlanmış bir yöntem. İlhamını günlük yaşamdan alan demokratik okullar, küçültülmüş gerçek bir dünyadır.

Hemen hemen tüm demokratik okullar, resmi okul sistemleri içinde değil, tabandan gelen çabalar ile kurulmuştur.

Demokratik okullar, günümüzün iktidar tarafından yönetilen, genellikle müfredata, sınıflara ve tahakküme dayalı okul sistemlerine pek uymaz.

Buna karşılık demokratik okulların işleyişi, demokratik toplumlar gibi tabandan köklenir.

Çeşitli demokratik okulların ortak noktası, öğrencilerinin örgün bir demokraside, demokratik bir toplumda, özgür ve sorumlu bir yurttaş deneyimi yaşamalarıdır.

En önemlisi de okulu öğrenciler yönetir.

1984’te açılan Circle Okulunun kurucusu Jim Rietmulder, 40 yıllık deneyimini ‘Çocuklar Okulu Yönettiğinde’ kitabında topladı.

Kendi iki çocuğunu da demokratik okullarda okutan yazarın deneyimi bu sayede çift yönlü oldu; öğretmen ve veli.

Bu kitapta, diğer demokratik okullarla karşılaştırmalar yaparak demokratik okullardaki eğitim yaklaşımından karar alma süreçlerine, okulda bir günün nasıl geçtiğinden okulun tüzüğüne kadar tüm deneyimini en ince detayına kadar aktarıyor.

Rietmulder, çocukları için eğitimde daha iyi bir yol arayan yeni nesil ebeveynlere, öğretmenlere ve öğrencilere, şu anda demokratik ya da alternatif bir okulda çalışan ve neler olup bittiğine dair anlayışlarını derinleştirmek isteyen eğitim emekçilerine ilham veriyor.

En önemlisi okulları dönüştürmeye yardımcı olabilecek umut verici gelişmelerin peşine düşmemiz için hepimize umut ve güç veriyor.

  • Künye: Jim Rietmulder – Çocuklar Okulu Yönettiğinde: Demokratik Eğitimin Gücü ve Vaadi, çeviren: Surya Eylem Eyigürbüz, Yeni İnsan Yayınevi, eğitim, 2023

Alain Péricard – Arı ve Kovanı (2023)

Bu kılavuz kitabın amacı, arıların dünyasını keşfetmek, hassasiyetlerini anlamak ve iyi arıcılık uygulamalarını paylaşmak.

Akranları ve meslektaşları tarafından saygı duyulan küçük bir arı kovanı (35-40 kovan) geliştiricisi olan Alain Péricard, arıcılığa başlamak veya geliştirmek isteyen herkese eşlik etmek için tecrübesinin ve bilgisinin meyvesini büyük bir cömertlikle paylaşıyor.

İster teorik ve teknik bilgi ister değerli fiziksel, manuel, görsel ve işitsel beceriler söz konusu olsun, bu kitap size şunları öğretecektir:

  • Arı biyolojisinin temelleri ve çevreyle etkileşimleri,
  • Kovanlarınızı doğru alanda kurmak için gerekli kaynaklar,
  • Arıcılık sezonu boyunca kovanları ziyaret ederken çeşitli görevleri yerine getirmek için gerekli ekipman ve araçlar,
  • Kovanlar için potansiyel teşkil eden hastalıkların, parazitlerin ve yırtıcıların nasıl tanımlanacağı, önleneceği ve kovanın nasıl korunacağı,
  • Sağlıklı kolonilerin nasıl devam ettirileceği,
  • Kraliçe ve genetik seçilimi içeren müdahalelere özgü teknikler,
  • Bal ve diğer arı ürünlerinin nasıl çıkarılacağı, kullanılacağı ve işleneceği,
  • Kritik kışlama döneminin sonunda güçlü kolonilerin nasıl desteklenmesi gerektiği…

Hayatımızı borçlu olduğumuz yaşamı ve canlılığı sevip ona sahip çıkmak isteyenler, arıcılık ve yaşam üzerine aydınlanma yaşamak isteyenler kaçırmasın.

  • Künye: Alain Péricard – Arı ve Kovanı, resimleyen: Cécile Liénaux, çeviren: Duygu Belkıs Tankut, Yeni İnsan Yayınevi, rehber, 320 sayfa, 2023

Ayşen Eren – Vadinin Dönüşümü (2023)

Ayşen Eren, Türkiye’de 2000’li yılların başında bir tsunami dalgası gibi aniden yükselerek derelere ve küçük akarsu kollarına uzanan nehir tipi hidroelektrik santral projelerine karşı yürütülen çevre mücadelesinin içindeydi.

Öte yandan konu hakkındaki akademik yayınların hiçbirinin uzun dönem saha çalışmasına dayanmaması ve sorunu eleştirel anlamda farklı açılardan irdelemek yerine sığ denilebilecek akademik kaynak taramasına dayalı birtakım teknik çözümler önermekle sınırlı kalması şaşırtıcı.

Bu nedenle Eren’in kitabı, nehir tipi hidroelektrik santral yatırımları ve akarsular, akarsu havzaları ile bu coğrafyalarda yaşayan insanların ve toplulukların kaderi üzerinde yapılan tartışmalara önemli katkı sunuyor.

Çalışma, çevre çalışmalarına özellikle insan–doğa ilişkilerini irdeleyen sosyal bilimlere katkı sunuyor.

Kitap politik ekoloji, antropoloji, sosyoloji, coğrafya, siyaset yönetimi, çevre bilimleri gibi akademik disiplinlerden yararlanıyor.

Kitap İkizdere Vadisi gibi bir nehir coğrafyasında neoliberal nitelikli özelleştirme temelli hidro–kalkınma programıyla gelen birden çok, ardışık, küçük, nehir tipi hidroelektrik santral (HES) ile başlayan çevresel, sosyal, ekonomik değişim ve dönüşümleri kayda alıyor.

Kitap aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma ve yenilenebilir enerji alanında süregiden tartışmaları da aydınlatıyor.

  • Künye: Ayşen Eren – Vadinin Dönüşümü: İkizdere’de Hidroelektrik Santraller, Yeni İnsan Yayınevi, ekoloji, 376 sayfa, 2023

Fulya Marmara – Cehaletin Kültürel Üretimi ve Hayvanlar (2022)

Günümüzde insanlığın belki de en büyük sorunu, hayatı yorumlama sürecini kendine mal etmesi.

İnsanların pek çoğuna göre her şey insan için.

Bu sebeple de tüm anlama, anlamlandırma, yaratma eylemleri insan merkezli.

Hayata bu bakış açısıyla bakan insan ne yazık ki büyük bir yıkımın eşiğinde olduğunun bilincine varamıyor ve buna devam ettiği takdirde sadece gezegeni paylaştığımız diğer canlıları değil, kendini de yok oluşa sürüklediğini fark edemiyor.

Peki nasıl oluyor da bunca ilerlemeye, teknolojik üstünlüğe sahip insan bu basit gerçekliği göremiyor?

İşte bu noktada cehalet kavramı çıkıyor karşımıza.

Sahip olduğumuz kültür, bulunduğumuz coğrafya, ekonomik şartlar ve fiziksel sınırlar nedeniyle birçok konuda cahiliz.

Ancak burada korkutucu olan bilinçli seçilmiş cehalettir.

ABD’li fütürist Alvin Toffler, “21. yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyen, öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak.” derken işte böyle bir cehaleti anlatır.

Böylece cehaletin kültürel inşası; mahremiyet, aptallık, kayıtsızlık, sansür, bilgi kirliliği, inanç, sindirme, bastırma gibi stratejilerle tekrar tekrar üretilmiş olur.

Cehaletin kültürel olarak üretiminden en çok etkilenen canlıların başında ise hayvanlar geliyor.

Bu inşanın en etkili silahı da dil.

Dilin türcü ve yönlendirici kullanımı hayvanlar hakkındaki cehaletimizin en önemli gerekçelerinden biri.

Fulya Marmara, bu kitabında okuru zihinsel bir yolculuğa çıkarıyor.

Cehaletin yani bilmediklerimizle bildiğimizi sandıklarımızın ve tahakkümü ortaya çıkaran mekanizmaların peşine düşüyor ve diyor ki “İnsanın kurtuluşu; hayatın çoklu yorumuna ve yaratımına saygılı bir bakışın içselleştirilmesiyle mümkündür.”

  • Künye: Fulya Marmara – Cehaletin Kültürel Üretimi ve Hayvanlar: Cehalet ve Tahakküm Süreçlerini Nasıl Geri Çevirebiliriz?, Yeni İnsan Yayınevi, inceleme, 176 sayfa, 2022

Hasan Şimşek – Devlet Okulu Neden Hedefte? (2022)

Türkiye’de de 12 Eylül askeri darbesini takip eden yıllarda devreye konan ve 1983 yılında başlayan Özal iktidarların resmi ekonomi politikası olan Yeni Liberalizm 2002’den sonra AKP hükümetleri tarafından da benimsendi ve hızla uygulamaya konuldu.

Özellikle 2012 yılından beri, diğer pek çok alanda son hız uygulanan yeni liberal politikalar Türk eğitim sistemine de yaygınlaştırılmaya başlandı.

Ana hatlarıyla sağlıkta uygulanan liberalleştirme taktikleri eğitim için de şablon olarak kullanılıyor.

Bu süreçte devlet okulu büyük bir hasar aldı.

Sık değişen sınav sistemleri, okullar arasındaki uçuruma varan kalite farkları, özel okullara uygulanan devlet desteği ve teşviki, İmam-Hatip okullarının dayatılması gibi uygulamalar velileri hızla devlet okulundan uzaklaştırıyor.

Niteliksiz ve siyasi görüşleri doğrultusunda atanmış yöneticiler tarafından yönetilen devlet okulu ve İmam-Hatip okulu arasında kıskaca alınan veliler hızla ve bilinçli bir şekilde özel okullara yönlendiriliyor.

Dünyada 2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşan eğitim sektörü özel sektörün iştahını kabartıyor.

Türkiye’de de artık profesyonel yöneticilerce, verimlilik esasına göre yönetilen çok kampüslü zincir okullar yoluyla kısa sürede ABD orijinli Charter Okullara geçiş hazırlığı yapılıyor.

Kısa süre önce AKP hükümeti tarafından çıkarılan bir yasayla devlet okullarının özel vakıflara, kişilere veya şirketlere kiralanması gündemde.

Buraya devam eden öğrenci başına devletin bu kurumlara kaynak aktarması söz konusu.

Bu durum Charter Okula geçişin ilk adımıdır.

Eğitimde kamu kaynaklarının özel sektöre akıtılması temeline dayanan Charter Okul, uygulandığı bütün ülkelerde eğitimde eşitsizliğin artmasına, zengin ve yoksul arasındaki makasın açılmasına ve öğretmenlik mesleğinin büyük zarar görmesine neden oldu.

Bu kitap; demokrasi, hak, eşitlik arayışında devlet okulunun tekrar ayağa kaldırılmasının ülkemizin geleceği için yaşamsal bir konu olduğunun altını çiziyor.

  • Künye: Hasan Şimşek – Devlet Okulu Neden Hedefte?, Yeni İnsan Yayınevi, eğitim, 168 sayfa, 2022