Linda Nochlin – Beden Üzerine (2025)

Linda Nochlin’in bu kitabı, modern sanatın ve düşüncenin merkezinde yer alan “parça” kavramını beden üzerinden ele alıyor. Nochlin, özellikle 18. yüzyıldan itibaren bütünlüğün kaybının ve parçalanmış, sakatlanmış, fetişleştirilmiş beden temsillerinin moderniteyi anlamak için kilit metafor haline geldiğini vurguluyor. ‘Beden Üzerine’ (‘The Body in Pieces: The Fragment as a Metaphor of Modernity’), sanat tarihindeki örneklerden yola çıkarak parçalanmış bedenin hem estetik bir ifade biçimi hem de toplumsal ve politik bir söylem aracı olarak nasıl işlev gördüğünü araştırıyor.

Nochlin, Fransız Devrimi’nin sembollerinden heykellere, romantik resimlerden modernist kolajlara kadar farklı alanlarda parçanın kullanımını inceliyor. Ona göre parçalanmış beden, sadece şiddetin ya da yıkımın temsili değil; aynı zamanda modern dünyanın dağılmış kimliklerini, kırılganlıklarını ve yeni yaratım imkânlarını açığa çıkarıyor. Bu bağlamda parça, bir kaybın işareti olduğu kadar modern yaratıcılığın da kaynağı olarak görülüyor.

Yazar, parçanın bütün karşısındaki gücünü, klasik sanatın uyumlu ve tamamlanmış form anlayışına karşı bir meydan okuma olarak yorumluyor. Özellikle 19. ve 20. yüzyılda sanatın fragman estetiğiyle birlikte bireyin, toplumun ve bedenin parçalanmışlığının daha görünür hale geldiğini savunuyor. Kitap, sanat tarihi ile felsefi düşüncenin kesiştiği noktada, moderniteyi bir “bütünlük kaybı” ve “fragmanlar dünyası” olarak kavramsallaştırıyor.

Nochlin’in çalışması, bedeni merkeze alarak modern sanatın ruhunu anlamak için güçlü bir kavramsal çerçeve sunuyor. Fragmanın hem estetik hem de kültürel bir metafor olarak işlenişi, kitabı modernite tartışmalarında temel referanslardan biri haline getiriyor.

  • Künye: Linda Nochlin – Beden Üzerine, çeviren: Ebru Berrin Alpay, Hayalperest Kitap, sanat tarihi, 86 sayfa, 2025

Bruno Reudenbach – Ortaçağ Sanatı 1 (2025)

Bruno Reudenbach bu kitabında, 800-1200 yılları arasında Avrupa’da gelişen Orta Çağ sanatını derinlemesine inceliyor. Dönemin sanatsal üretimleri, sadece estetik kaygılarla değil, dinî ve siyasal yapıların etkisiyle biçimleniyor. Kitap, Karolenj Rönesansı’ndan Romanesk mimariye uzanan süreçte sanatın nasıl bir anlam dünyası yarattığını ortaya koyuyor. Reudenbach, mimariden el yazması süslemelerine, heykelden metal işçiliğine kadar pek çok alanda Orta Çağ’ın görsel kültürünü detaylı örneklerle analiz ediyor.

Eserde, Karolenj ve Otton dönemlerinin sanatsal yenilikleri üzerinde duruluyor. Bu yeniliklerin, hem Roma geleneğiyle hem de Hristiyan inançlarıyla kurduğu bağ vurgulanıyor. Özellikle manastır kültürünün sanat üzerindeki belirleyici rolü dikkat çekiyor. ‘Ortaçağ Sanatı 1: 800’den 1200’e’ (‘Die Kunst des Mittelalters, Band 1: 800–1200’), katedrallerin mimari dili, ikonografik düzenlemeler ve kutsal mekânların sembolik anlamları üzerinden Orta Çağ zihniyetini anlamaya çalışıyor. Bu dönemde sanat, yalnızca süsleme değil, inançların somut bir temsil biçimi olarak işlev görüyor.

Reudenbach ayrıca, feodal yapının, haçlı seferlerinin ve kültürel etkileşimlerin sanatı nasıl dönüştürdüğünü inceliyor. Doğu-Batı ilişkileri, İslam sanatıyla karşılaşmalar ve ticaretin etkisiyle Avrupa’da yeni estetik anlayışların ortaya çıkışı detaylandırılıyor. Böylece sanat, yalnızca bir estetik üretim değil, sosyal, politik ve dini değişimlerin aynası olarak görülüyor. Kitap, zengin görselleri ve analitik yaklaşımıyla Orta Çağ sanatını anlamak isteyen araştırmacılar ve sanat meraklıları için kapsamlı bir kaynak niteliği taşıyor.

  • Künye: Bruno Reudenbach – Ortaçağ Sanatı 1: 800’den 1200’e, çeviren: Ömer İpek, Runik Kitap, sanat tarihi, 134 sayfa, 2025

Nigel Rodgers – Manet (2025)

Nigel Rodgers, bu kapsamlı çalışmasında Édouard Manet’nin yaşamını ve sanatsal dönüşümünü görsel bir anlatıyla sunuyor. ‘Manet: 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri’ (‘Manet: His Life and Works in 500 Images’), yalnızca bir biyografi değil; aynı zamanda sanat tarihine görsel bir yolculuk sunan, zengin illüstrasyonlarla desteklenmiş bir inceleme olarak öne çıkıyor. Manet’nin erken dönem çalışmalarından başyapıtlarına kadar uzanan süreç, hem estetik hem tarihsel bağlam içinde analiz ediliyor. Sanatçının yaşadığı çağın toplumsal ve kültürel atmosferi, eserlerine nasıl yansıdığıyla birlikte ele alınıyor.

Manet’nin klasik geleneğe duyduğu ilgiyle başlayan sanat yolculuğu, zamanla modernleşen ve kurallara karşı çıkan bir üsluba evriliyor. Akademik resim anlayışıyla hesaplaşırken kullandığı figürler, konular ve teknikler dönemin izleyicilerini şaşırtıyor. Olympia, Le Déjeuner sur l’herbe ve Bar at the Folies-Bergère gibi eserler, sadece estetik değil, aynı zamanda ahlaki ve politik tartışmalar da yaratıyor. Rodgers, bu yapıtları hem sanat teorisi hem sosyal eleştiri bağlamında yorumluyor.

Kitapta Manet’nin kişisel yaşamına, arkadaş çevresine ve özellikle izlenimcilerle olan ilişkisine de geniş yer veriliyor. Monet, Degas ve Zola gibi figürlerle kurduğu entelektüel bağlar, onun yalnızca bir ressam değil, aynı zamanda düşünsel bir figür haline gelişini ortaya koyuyor. Rodgers’ın anlatımı, Manet’yi yalnızca bir sanatçı olarak değil, modern sanatın öncüsü olarak anlamaya imkân tanıyor. Görsellerle desteklenen bu anlatı, okuyucuyu hem gözle hem zihinle iz bırakacak bir yolculuğa çıkarıyor.

  • Künye: Nigel Rodgers – Manet: 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri, çeviren: Menekşe Arık, İş Kültür Yayınları, resim, 256 sayfa, 2025

Susie Hodge – Sanat Hırsızlığı (2025)

Susie Hodge’un ‘Sanat Hırsızlığı: Hiç Göremeyeceğiniz 50 Sanat Eseri’ (‘Art Theft and Forgery: The Story of the World’s Most Notorious Robberies and Scandals’) adlı kitabı, çalınan ve asla kurtarılamayan 50’den fazla sanat eserine dair ilgi çekici bir araştırma. Bunlar artık hiç kimsenin asla göremeyeceği sanat eserleri. Kaybolmalarının ardındaki enteresan hikâyeleri anlatan Hodge’un koleksiyonunda yer alan resimlerin bazıları şöyle:

  • Michelangelo’nun “Faun Maskesi”
  • Caravaggio’nun “Doğuş”u
  • Rembrandt’ın “Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi”
  • Cézanne’ın “Auvers-sur-Oise’a Bakış”ı
  • Van Gogh’un “Baharda Nuenen’deki Papaz Evi Bahçesi”.

Bu kitap titiz bir araştırma ve ilgi çekici bir hikâye anlatımıyla, bu değerli sanat eserlerinin ve daha fazlasının çalınmasıyla ilgili gizemleri ortaya çıkarıyor.

Sanat, suç ve tarihin kesiştiği noktayı merak eden herkes için mutlaka okunması gereken bir kitap.

  • Künye: Susie Hodge – Sanat Hırsızlığı: Hiç Göremeyeceğiniz 50 Sanat Eseri, çeviren: Talha Lafçı, Hayalperest Kitap, resim, 176 sayfa, 2025

Marcus Graf – Klasik Sanat Kafası (2025)

Klasik sanat, kendinden önceki ve sonraki dönemlerin sanatını şekillendiren, onu doğru değerlendirmeyi mümkün kılan bir mirasa işaret eder. Sanatı yorumlayabilmek yolunda “klasik” sanata yakından bakmak büyük önem taşır. Akademisyen, küratör ve sanat yazarı Marcus Graf’ın, on üçüncü yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla dek birbirinden önemli yirmi sanatçıyı ele aldığı metinlerinden oluşan Klasik Sanat Kafası, okuyucuyu Rönesans’tan Neoklasizme uzanan uzun soluklu bir yolculuğa çıkarıyor. Yirmi sanatçının ve eserlerinin, üretildikleri dönemden günümüze dek korudukları önemi, tüm sanatsal ve sosyokültürel gerçekliğiyle ortaya koyuyor.

‘Klasik Sanat Kafası’nın, Rönesans’ın öncüsü Giotto ile başlayan yolculuğu, İtalyan Rönesans’ının büyük ustaları Botticelli, Da Vinci, Michelangelo ve Raffaello’nun yanı sıra Kuzey Rönesansı’nın önemli ustaları Van Eyck, Bosch, Dürer ve Brueghel ile devam ediyor. El Greco ve Tintoretto ile Rönesans’a bir karşı çıkış olan Maniyerizme uzandıktan sonra toplumsal, kültürel ve sanatsal dönüşümlerin damga vurduğu Barok dönem sanatını ve yeni yaklaşımları Caravaggio, Rubens, Rembrandt, Vermeer ve Velázquez ile irdeliyor. Sanatın daha idealize, daha süslü olduğu ve daha elit bir kesime hitap ettiği Rokoko sanatçılarının illüzyon ve fantezi dolu dünyasını deşifre ettikten sonra, klasik sanat anlayışına bir kez daha geri dönüşün yaşandığı Neoklasizm ile yolculuğunu on sekizinci yüzyıl sonlarında tamamlıyor.

‘Klasik Sanat Kafası’ okuyucuya, 1300’lü yıllardan 1800’lü yıllara dek uzanan bir sanat mirasının kaydını sunuyor.

  • Künye: Marcus Graf – Klasik Sanat Kafası: Rönesans’tan Neoklasizme, Hayalperest Kitap, sanat tarihi, 140 sayfa, 2025

Penny Howell Jolly –Jan van Eyck’in İtalyan Hac Yolculuğu (2025)

Penny Howell Jolly’nin bu eseri, Jan van Eyck’in sanatının ve özellikle de Gent Sunak Resminin (Ghent Altarpiece) kökenlerini ve bağlamını derinlemesine inceleyen bir çalışmadır. ‘Jan van Eyck’in İtalyan Hac Yolculuğu: Mucizevi Bir Floransa Müjdesi ve Gent Sunak Resmi’ (‘Jan van Eyck’s Italian Pilgrimage: A Miraculous Florentine Annunciation and the Ghent Altarpiece’), Van Eyck’in İtalya’ya yaptığı varsayılan bir yolculuğun, sanatçının eserleri üzerindeki etkilerini araştırır. Kitap, özellikle Floransa’daki bir Müjde sahnesinin (Annunciation) ve Gent Sunak Resminin bu yolculukla nasıl bağlantılı olabileceğini ele alır.

Jolly, Van Eyck’in İtalya’daki sanatsal etkileşimlerinin, sanatçının teknik ve tematik yaklaşımlarını nasıl şekillendirdiğini tartışır. Kitap, Van Eyck’in İtalyan Rönesansı’ndan hangi unsurları benimsediğini ve bu unsurları kendi özgün tarzıyla nasıl harmanladığını inceler. Özellikle, Floransa’daki Müjde sahnesinin, Van Eyck’in perspektif kullanımı, ışıklandırma ve detaylara verdiği önem gibi karakteristik özelliklerini nasıl yansıttığına odaklanır.

Gent Sunak Resmi, Van Eyck’in başyapıtlarından biri olarak kabul edilir ve Jolly, bu eserin İtalyan etkileriyle nasıl zenginleştiğini detaylı bir şekilde analiz eder. Sunak resminin karmaşık sembolizmi, detaylı figürleri ve yenilikçi kompozisyonu, yazar tarafından İtalyan sanatının olası etkileriyle birlikte ele alınır. Kitap, Van Eyck’in İtalyan yolculuğunun, sanatçının eserlerinin sadece teknik yönlerini değil, aynı zamanda ikonografik ve teolojik anlamlarını da nasıl derinleştirdiğini gösterir.

Jolly’nin çalışması, Van Eyck’in sanatının sadece Kuzey Avrupa geleneği içinde değil, aynı zamanda İtalyan Rönesansı’nın geniş bağlamında da değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Kitap, Van Eyck’in sanatının, farklı kültürel etkileşimlerin bir ürünü olduğunu ve bu etkileşimlerin, sanatçının eserlerinin evrensel önemini artırdığını vurguluyor.

Sonuç olarak bu kitap, Van Eyck’in sanatının derinliklerine inmek ve onun İtalyan Rönesansı ile olan karmaşık ilişkisini anlamak isteyenler için önemli bir kaynak niteliğindedir.

  • Künye: Penny Howell Jolly –Jan van Eyck’in İtalyan Hac Yolculuğu: Mucizevi Bir Floransa Müjdesi ve Gent Sunak Resmi, çeviren: Neslihan Uçar Kartoğlu, Fol Kitap, sanat tarihi, 36 sayfa, 2025

Johannes G. Deckers – Erken Hıristiyan ve Bizans Sanatı (2025)

‘Erken Hıristiyan ve Bizans Sanatı’ (‘Frühchristliche und Byzantinische Kunst’) adlı bu kitap, Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarından Bizans İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar uzanan geniş bir zaman diliminde üretilen sanatı inceleyen kapsamlı bir çalışma. Johannes G. Deckers’in burada, Erken Hıristiyan ve Bizans sanatının gelişimini, farklı dönemlerdeki özelliklerini, etkileşimlerini ve önemini detaylı bir şekilde ele alır. Kitap, mimari, heykel, mozaik, fresk, ikonalar ve el yazmaları gibi çeşitli sanat dallarını kapsar ve bu sanat dallarının Hıristiyan inancının ve Bizans kültürünün ifadesinde nasıl kullanıldığını analiz eder.

Deckers, Erken Hıristiyan sanatının, Roma İmparatorluğu’nun geç dönem sanatından nasıl etkilendiğini ve Hıristiyan inancının sembolizmini nasıl benimsediğini açıklar. Kitap, katakomplar, bazilikalar ve mozaikler gibi Erken Hıristiyan sanatının önemli örneklerini inceler ve bu eserlerin Hıristiyan toplumunun yaşamı ve inançları hakkında nasıl bilgiler verdiğini gösterir. Ayrıca, Bizans sanatının, Erken Hıristiyan sanatından nasıl evrildiğini ve kendine özgü bir stil geliştirdiğini de ele alır. Bizans sanatının, imparatorluk gücünü ve Hıristiyan inancını ifade etmek için nasıl kullanıldığını ve ikonalar, mozaikler ve mimari gibi önemli eserlerini analiz eder.

Kitap, Bizans sanatının farklı dönemlerindeki özelliklerini ve bu dönemlerin siyasi ve kültürel bağlamlarını da inceler. Örneğin, Justinianus dönemi, Makedonya Rönesansı ve Paleologos Rönesansı gibi dönemlerin sanatındaki değişimleri ve bu değişimlerin nedenlerini açıklar. Ayrıca, Bizans sanatının, Batı Avrupa ve İslam dünyası gibi diğer kültürlerle olan etkileşimlerini de ele alır ve bu etkileşimlerin Bizans sanatının gelişimine nasıl katkıda bulunduğunu gösterir.

‘Erken Hıristiyan ve Bizans Sanatı’, Erken Hıristiyan ve Bizans sanatına ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak. Deckers, bu kitapta, sanat eserlerini sadece estetik açıdan değil, aynı zamanda tarihi ve kültürel bağlamlarıyla birlikte inceler. Kitap, okuyuculara, Erken Hıristiyan ve Bizans sanatının zenginliğini ve önemini keşfetme fırsatı sunar.

  • Künye: Johannes G. Deckers – Erken Hıristiyan ve Bizans Sanatı, çeviren: Ömer İpek, Runik Kitap, sanat tarihi, 144 sayfa, 2025

Nilüfer Öndin, Ali Kayaalp – Kuzey Rönesansı (2024)

Batı sanatı tarihinde Rönesans’tan bahsedildiğinde çoğunlukla akla İtalyan Rönesansı gelir; oysa on beşinci yüzyılda kıta Avrupası’nın kuzeyinde yaşanan dinamik dönüşümler yaşamın her alanında köklü değişimlere neden oluyor, Kuzey Rönesansı’nı şekillendiriyordu.

Köken itibarıyla aynı entelektüel tohumdan yetişse de Kuzey Rönesansı, yirminci yüzyıl kapitalizminin siyasi, ticari, sanatsal hatta dini öncüllerini oluşturan dalları filizlendiriyordu.

İtalyan çağdaşının aksine mistisizme daha çok yönelen ve örtük bir sembolizm geliştiren Kuzey Rönesansı, meslek örgütlenmesinden sanatçı mesenliğine, yaşamın gerçekliğini kavrayıştan bunu fikri ve sanatsal olarak ifade edişe dek pek çok alanda ciddi farklılıklar gösteren bir kültür dünyası inşa ediyordu.

Sanat tarihçisi ve akademisyen Nilüfer Öndin ile Ali Kayaalp’in yazdıkları, Van Eyck Kardeşler, Rogier van der Weyden, Hans Memling, Hieronymus Bosch, Yaşlı Pieter Bruegel, Albrecht Dürer, Matthias Grünewald, Genç Hans Holbein gibi pek çok sanatçının üretimini kapsayan Kuzey Rönesansı, okura bu özgün kültür dünyasının altyapısını sunuyor.

Sanatla ifade bulan bütünlüklü bir dünya görüşünü eserler üzerinden derinlemesine inceliyor. On sekizinci yüzyıl Aydınlanma Çağı’nın temellerinin dayandığı Kuzey Rönesansı’nı ele alan bu kitap, okuru yalnızca sanat tarihsel değil, felsefi, dini hatta ekonomik bakış açısı da sunan uzun soluklu bir yolculuğa çıkarıyor.

  • Künye: Nilüfer Öndin, Ali Kayaalp – Kuzey Rönesansı, Hayalperest Kitap, sanat tarihi, 300 sayfa, 2024

Lale Doğer, Ceylan Borstlap – Kutsal Bal (2024)

Arı ve bal, dini sanatın tarihi boyunca tanrı ve tanrıçalarla ikonografik bir ilişki içinde oldu.

Balı keşfeden nymphe Melissa, Bebek Zeus’u beslemiş; Musalar arı şekline girerek Atinalıları İonia’ya getirmişlerdi.

Ephesos kent sikkeleri arı imgeleriyle basılmıştır.

Ephesos Artemision rahibeleri arı-hanımlar ile İon dilinde lider-arı anlamına gelen erkek hizmetliler kentin koruyucusu kraliçe-arısı Ephesia Artemisia’ya hizmet vermiş, hatta bazı arılar da Apollon’a adanan bir tapınak inşa etmişlerdi.

Tanrının açıkça işaret ettiği üzere, Kutsal Kitap’ta vadedilen bereketli topraklar için Eski Ahit’te en az 50 kez bahsi geçen bal, şifa ve bolluk sembolüdür.

Yeni Ahit’te Vaftizci Yahya’nın yiyeceğidir.

Kur’ân ise cennetteki safi süzme bal akan ırmaklardan bahseder.

Ortaçağın en ünlü Bizans ilahisi, Theotokos Meryem’i bal ve süt akan toprağa benzetir.

Hagiografide arıcılık ile uğraşan ve köylüleri kovan arıcılığına teşvik eden azizler bulunur.

Bal şifa dağıtır, cennette ağaçlardan damlar, yeryüzüne çiğ tanesi olarak düşer ve onu tadan ölümsüzlüğe kavuşur.

Tarihin hafızası, ikonografi ile sergilenen görsel tasvirlerin bilgece gizlenmiş dilini topluluktan topluluğa aktarırken elbette eklemelerle zenginleştirmiştir; birtakım değişimler geçirilmişse de özünde bal daima kaynağı göksel nitelikte, ilahi gücün kendinden olanı ifade eden mucizevi bir yiyecektir.

Ortaçağda tadı, ağızdan Tanrı adına çıkan güzel sözler ile; koruyucu özelliği ölümden sonra hayat ve yeniden doğuşla özdeşleşir. Arılar ise Hıristiyan sanatında müjdeli haberler taşıyan küçük, sadık hizmetliler olarak balın ikonografisi dahilinde görevlerine devam eder.

İşte bu çalışma, dini sanatı etkileyen metinlerin ve Erken Bizans sanatında karşılaşılan ikonografinin ne ölçüde Ortaçağa aktarıldığını görmek için bal ve arının izini sürüyor.

  • Künye: Lale Doğer, Ceylan Borstlap – Kutsal Bal (İkonografisi ile Bizans Sanatında Arı ve Bal), Sakin Kitap, sanat tarihi, 104 sayfa, 2024

Rozsika Parker, Griselda Pollock – Eski Gözdeler (2024)

Sanatın cinsiyetçi tarihine yönelik yazılmış kült metinlerden biri olan ‘Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji’, ilk kez yayımlandığı 1981 yılından bu yana güncelliğini korumaya devam ediyor.

Rozsika Parker ve Griselda Pollock’un sanat tarihinin cinsiyetçi ve ideolojik boyutuna dair farkındalık ortaya koydukları bu metin, Linda Nochlin’in ünlü makalesi “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?’ ile 1971 yılında sanat gündemine taşıdığı meseleyi farklı ve halen geçerli başlıklar altında genişletip boyut kazandırıyor.

Feminist sanat eleştirisinin geçmişte üretimleriyle çağlarında bilinirlik kazanmış kadınları sanat tarihinin isimler listesine eklemekten ibaret olmadığına işaret ederek başlayan ‘Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji’, ‘Tarih’ gibi ‘Sanat Tarihi’nin de toplumsal cinsiyet düzenini hem yansıtan hem de üreten bir yapı olduğunun görülmesini sağlıyor.

Metnin halen güncelliğini koruması, kadınların sanat tarihinden sistematik olarak dışlanmaları konusundaki köklü tutumun yirmi birinci yüzyılda aldığı yeni formu değerlendirmek gerektiğini apaçık gösteriyor.

  • Künye: Rozsika Parker, Griselda Pollock – Eski Gözdeler: Kadınlar, Sanat ve İdeoloji, çeviren: Ebru Berrin Alpay, Hayalperest Kitap, sanat tarihi, 312 sayfa, 2024