Vid Simoniti – Dünyayı Baştan Yaratan Sanatçılar (2025)

Vid Simoniti’nin bu kitabı, güncel sanatın dünyayı yeniden düşünme kapasitesini merkeze alırken, kişisel deneyimlerden politik çözümlemelere uzanan geniş bir çerçeve kuruyor. Simoniti gençlik yıllarında karşılaştığı sarsıcı sanat deneyimlerinin, gündelik hayatın içinde saklı yeni gerçeklikleri açığa çıkarma gücüne sahip olduğunu hatırlıyor ve bu başlangıç noktasını, sanatın dünyayı dönüştürme iddiasını anlamak için kullanıyor. ‘Dünyayı Baştan Yaratan Sanatçılar: Bir Güncel Sanat Manifestosu’ (‘Artists Remake The World: A Contemporary Art Manifesto’), sanatın yalnızca tuhaflık yaratma peşinde olmadığını; aksine topluma, krize ve politik statükoya alternatif bakışlar sunduğunu savunuyor.

Simoniti, güncel sanatın mülteci deneyimlerinden madencilik sömürüsüne, yapay zekâdaki ırksal yanlılıktan dijital kapitalizmin iktidar yapılarına kadar uzanan geniş bir gündemi yeniden çerçevelediğini gösteriyor. Bu yaklaşımda sanat, gazetecilik ya da akademinin alanına sıkışmadan, politik duyarlılığı estetik deneyimle birleştiren özgün bir düşünme biçimi olarak konumlanıyor. Bununla birlikte güncel sanatın hem politikleşmiş hem de erişimi zor, zaman zaman elitist görünen yapısı bir paradoks yaratıyor: Sanat politik süreçlere bu kadar bağlıyken, toplumsal müdahalelerinin sınırı nerede başlıyor?

Kitap bu soruyu kamusal tartışma, eylem ve toplulukla ilişkili sanat biçimleri üzerinden inceliyor. Hakikat üretimine odaklanan araştırma temelli işler, katılımcı projeler ve sanatsal aktivizm arasındaki geçişkenliği analiz ederek güncel sanatın politik alanlarda nasıl yeni imkânlar yarattığını ortaya koyuyor.

Okuru, iklim krizi, sosyal adalet gibi konuları ele alan sanat eserleri üzerinden Ai Weiwei, Olafur Eliasson, Wangechi Mutu, Naomi Rincón-Gallardo ve Hito Steyerl’in aralarında olduğu sanatçıları keşfetmeye çağıran Simoniti’nin çalışması, sanatın dünyayı yalnızca temsil eden değil, düşünme ve eyleme biçimlerini dönüştüren bir güç taşıdığını savunduğu için güncel sanat kuramı alanında önemli bir yer edinmeye aday.

  • Künye: Vid Simoniti – Dünyayı Baştan Yaratan Sanatçılar: Bir Güncel Sanat Manifestosu, çeviren: Akın Emre Pilgir, Yapı Kredi Yayınları, sanat, 216 sayfa, 2025

Ian Rutledge – Çalkantılı Deniz (2025)

Ian Rutledge bu kapsamlı çalışmasında, 18. yüzyıl ortalarından Birinci Dünya Savaşı’na uzanan süreçte Avrupa’nın İslami Akdeniz üzerindeki hâkimiyet mücadelesini inceliyor. ‘Çalkantılı Deniz: Avrupa’nın İslami Akdeniz’i Fethi ve Birinci Dünya Savaşı’nın Kökenleri’ (‘Sea of Troubles: The European Conquest of the Islamic–Mediterranean and the Origins of the First World War c.1750–1918’), Osmanlı İmparatorluğu ve Kuzey Afrika devletlerinin karşı karşıya kaldığı ekonomik, siyasi ve askeri baskıları derinlemesine analiz ediyor. Bu bağlamda Avrupa güçlerinin yayılmacı politikalarının nasıl şekillendiğini ve Akdeniz’in stratejik öneminin neden sürekli arttığını gözler önüne seriyor.

Rutledge, Napolyon’un Mısır seferinden başlayarak İngiltere, Fransa ve İtalya gibi güçlerin bölgeye yönelik çıkar hesaplarını anlatıyor. Osmanlı topraklarının parçalanma süreci, kapitülasyonların yarattığı ekonomik bağımlılık ve yeni ticaret yollarının ortaya çıkışı, bu dönüşümün temel dinamikleri arasında yer alıyor. Ayrıca Avrupa devletlerinin bölgedeki rekabeti, sadece diplomatik düzeyde değil, askeri müdahaleler ve sömürgeci girişimlerle de belirginleşiyor.

Kitapta öne çıkan bir diğer tema, Osmanlı’nın modernleşme çabalarının Batı baskısıyla nasıl şekillendiği. Reform hareketleri, Tanzimat ve ıslahat süreçleri, Avrupa sermayesinin artan etkisiyle birlikte ele alınıyor. Rutledge, bu gelişmeleri sadece politik düzeyde değil, toplumsal sonuçlarıyla da değerlendiriyor.

Eserin sonunda Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle, Akdeniz’in artık bir Avrupa gölüne dönüşmüş olduğu vurgulanıyor. Kitap, küresel güç dengelerinin kökenini anlamak isteyen tarih meraklıları ve uluslararası ilişkiler alanında çalışanlar için güçlü bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor.

  • Künye: Ian Rutledge – Çalkantılı Deniz: Avrupa’nın İslami Akdeniz’i Fethi ve Birinci Dünya Savaşı’nın Kökenleri, çeviren: Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, tarih, 496 sayfa, 2025

Zygmunt Bauman – Parçalar Halinde Hayatım (2025)

Zygmunt Bauman, ‘Parçalar Halinde Hayatım’ (‘My Life in Fragments’) adlı bu kitabında yaşamının farklı dönemlerinden anılar, fikirler ve izlenimlerle örülü bir anlatı kuruyor. Kitap bir otobiyografiden çok, düşünsel bir günlük gibi ilerliyor. Bauman, yaşamını bütüncül bir hikâye olarak değil, parçalı ve geçişli bir deneyim ağı olarak sunuyor. Bu nedenle her bölüm, bir yaşam kırıntısına, bir zihinsel dönemeç ya da tarihsel bir kesite işaret ediyor. Sürgünlük, belirsizlik ve kimlik temaları, kitabın temel yapı taşlarını oluşturuyor.

Polonya’daki çocukluk yılları, Nazizm’den kaçış, savaş döneminde yaşadığı deneyimler ve sosyalizme duyduğu geçici inanç, anlatıda belirgin şekilde yer alıyor. Bu yaşanmışlıklar, onun sosyolojik bakışını şekillendiriyor. Göçlerle, sınırlarla, kimlik krizleriyle örülü hayatı, modernliğin çelişkilerini anlamasında etkili oluyor. Bauman, yerleşikliğin değil, hareketin ve geçiciliğin insan üzerindeki etkisini irdeliyor.

Kitap boyunca, özel olanla kamusal olan sürekli iç içe geçiyor. Bir birey olarak yaşadıklarıyla, teorik olarak ele aldığı kavramlar arasında sıkı bir bağ kuruluyor. Aile ilişkileri, akademik çevrelerle hesaplaşmaları, Doğu Avrupa’nın çelişkili siyaset iklimi ve Batı’daki entelektüel hayatın yüzeysel yönleri üzerine kişisel notlar aktarıyor. Bauman, bu parçalı yapı sayesinde hem kendini açıyor hem de düşünsel mirasını sorguluyor.

  • Künye: Zygmunt Bauman – Parçalar Halinde Hayatım, çeviren: Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, anı, 240 sayfa, 2025

Zygmunt Bauman, Keith Tester – Bauman ile Sohbetler (2025)

Zygmunt Bauman ile Keith Tester’in söyleşilerini bir araya getiren bu kitap, modern toplumun kırılgan yapısını, bireyin çağdaş dünyadaki konumunu ve değişen değer sistemlerini derinlemesine inceleyen bir diyalog. Bauman’ın sosyolojik bakışı, Tester’in dikkatli ve sezgisel sorularıyla yön buluyor; bu söyleşilerde modernlik, postmodernlik, etik, kimlik ve toplumsal sorumluluk gibi ana kavramlar canlı ve samimi bir dille tartışılıyor.

Bauman, modern dünyanın bireyi özgürleştirme vaadini sorgularken, bu özgürlüğün aynı zamanda yalnızlık, güvencesizlik ve sürekli seçim baskısıyla örülü olduğunu vurguluyor. “Akışkan modernlik” kavramını ayrıntılandırırken, bireyin sabit kimliklerden uzaklaşarak sürekli kendini yeniden inşa etmek zorunda kaldığını, bunun da insanı köksüz ve tedirgin bir varlık hâline getirdiğini dile getiriyor. Bu bağlamda tüketim toplumunun birey üzerindeki etkisi, artık yalnızca ekonomik değil, varoluşsal bir mesele olarak ele alınıyor.

Tester ile olan söyleşilerde Bauman, etik sorumluluğu da merkeze alıyor. Bireyin ötekiyle kurduğu ilişki, özgürlükle sorumluluk arasındaki gerilim ve insanlığın ortak kaderi üzerine yaptığı yorumlar, kitabın en dokunaklı bölümlerini oluşturuyor. Etik, onun için sistemin değil, bireysel vicdanın ve karşılaşmanın alanıdır. Bu nedenle Bauman, modern kurumların insanı anonimleştiren doğasına karşı kişisel sorumluluğu savunuyor.

‘Bauman ile Sohbetler’ (‘Conversations with Zygmunt Bauman’) , Bauman’ın sadece bir düşünür olarak değil, aynı zamanda bir tanık olarak konuştuğu bir zemin sunuyor. Nazizm, Holokost, göç ve küreselleşme gibi tarihsel travmalar üzerinden bireyin tarih karşısındaki çaresizliğini ve direncini işliyor. Kitap, sadece sosyolojiye değil, çağımızın insani durumuna dair derinlikli bir iç görü sunan bir söyleşi kitabı.

  • Künye: Zygmunt Bauman, Keith Tester – Bauman ile Sohbetler, çeviren: Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, söyleşi, 192 sayfa, 2025

Gilbert Achcar – Gazze Felaketi (2025)

Gilbert Achcar’ın bu kitabı, Gazze’deki çatışmayı ve İsrail’in eylemlerini “soykırım” kavramı çerçevesinde, geniş bir tarihsel bağlam içinde inceliyor. ‘Gazze Felaketi: Soykırımı Tarihsel Perspektiften Okumak’ (‘The Gaza Catastrophe: The Genocide in World Historical Perspective’), bu çatışmanın köklerini modern siyasi tarihe, sömürgecilik sonrası döneme ve uluslararası güç dengelerine dayandırarak, olayın sadece bölgesel bir sorun olmadığını, küresel bir adalet ve insan hakları meselesi olduğunu savunuyor. Kitap, Gazze’deki insani krizin, uluslararası hukukun ve ahlaki sorumluluğun nasıl göz ardı edildiğini eleştirel bir dille ortaya koyuyor.

Achcar, “soykırım” terimini kullanırken, bunun sadece fiziksel yok etmeyi değil, aynı zamanda bir grubun yaşam koşullarını kasıtlı olarak yaşanmaz hale getirmeyi de kapsayan uluslararası hukuktaki tanımına atıfta bulunuyor. Gazze’nin abluka altındaki durumu, halkının maruz kaldığı şiddet, yerinden edilme ve temel yaşam kaynaklarına erişim kısıtlamaları gibi faktörleri, bu tanım çerçevesinde değerlendiriyor. Yazar, bu durumun, Filistin halkına yönelik uzun süreli bir baskı ve mülksüzleştirme politikasının bir devamı olduğunu ileri sürüyor.

Kitap, Gazze’deki durumu, dünya tarihindeki diğer soykırım veya soykırım benzeri olaylarla karşılaştırarak, uluslararası toplumun bu tür durumlara karşı sessizliğini ve çifte standartlarını sorguluyor. Achcar, Batılı güçlerin ve uluslararası kurumların, İsrail’in eylemlerine karşı yeterince tepki vermemesini veya desteklemesini, jeopolitik çıkarlar ve tarihsel sorumlulukların karmaşık bir birleşimi olarak açıklıyor. Eser, bu krizin temelinde yatan güç ilişkilerini, ideolojik argümanları ve uluslararası ilişkilerdeki ikiyüzlülüğü açığa çıkarmayı hedefliyor.

  • Künye: Gilbert Achcar – Gazze Felaketi: Soykırımı Tarihsel Perspektiften Okumak, çeviren: Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, siyaset, 256 sayfa, 2025

Markus Wissen, Ulrich Brand – Emperyal Yaşam Tarzı (2025)

Markus Wissen ve Ulrich Brand’ın bu kitabı, günümüzdeki ekolojik ve sosyal krizin temelinde yatan “emperyal yaşam tarzını” analiz ediyor. ‘Emperyal Yaşam Tarzı: Gündelik Yaşam ve Kapitalizmin Ekolojik Krizi’ (‘Imperiale Lebensweise. Zur Ausbeutung von Mensch und Natur im globalen Kapitalismus’), küresel Kuzey’de ve giderek artan bir şekilde küresel Güney’deki belirli kesimlerde benimsenen bu yaşam tarzının, zengin ülkelerin refahını, gezegenin diğer bölgelerindeki doğal kaynakların ve emek gücünün sömürülmesine borçlu olduğunu savunuyor. Bu yaşam tarzı, yüksek tüketim, yoğun enerji kullanımı ve atık üretimiyle karakterize edilir ve gezegenin biyofiziksel sınırlarını aşan bir büyüme modeline dayanır. Kitap, bu yaşam tarzının sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve kültürel boyutları olduğunu, belirli tüketim kalıplarını ve beklentilerini toplumun geneline yayarak hegemonik bir statü kazandığını vurguluyor.

Wissen ve Brand, küresel kapitalizmin, bu emperyal yaşam tarzını sürdürmek için sürekli olarak yeni sömürü alanları yaratmak zorunda kaldığını, bunun da hem insanların hem de doğanın aşırı yüklenmesine yol açtığını belirtiyor. Örneğin, otomobil kullanımı, et tüketimi ve dijital cihazların yaygınlaşması gibi günlük pratiklerin, küresel tedarik zincirleri aracılığıyla uzak coğrafyalardaki ekolojik yıkım ve insan emeği sömürüsüyle doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyorlar. Bu durum, “dışsallaştırma” olarak adlandırılan bir mekanizmayla işler; yani, bu yaşam tarzının olumsuz sonuçları, genellikle az gelişmiş ülkelere veya toplumun en kırılgan kesimlerine yüklenir. Kitap, mevcut sistemin sürdürülemezliğini ve toplumsal-ekolojik bir dönüşümün gerekliliğini tartışarak, daha dayanışmacı ve adil bir yaşam tarzına geçiş için alternatif yolların keşfedilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu dönüşümün, mevcut üretim ve tüketim kalıplarını kökten değiştirmeyi, küresel eşitsizlikleri azaltmayı ve doğayla uyumlu yeni ilişkiler kurmayı içerdiğini savunurlar. Kitap, okuyucuları, bireysel pratiklerini sorgulamaya ve daha geniş çaplı kolektif eylemlerle bu emperyal yaşam tarzına karşı koymaya davet eden kritik bir perspektif sunuyor.

  • Künye: Markus Wissen, Ulrich Brand – Emperyal Yaşam Tarzı: Gündelik Yaşam ve Kapitalizmin Ekolojik Krizi, çeviren: Akın Emre Pilgir, Koç Üniversitesi Yayınları, ekoloji, 288 sayfa, 2025

Peter Fleming – Karanlık Akademi (2025)

Peter Fleming’in ‘Karanlık Akademi: Üniversiteler Nasıl Ölür’ (‘Dark Academia: How Universities Die’) adlı kitabı, günümüz üniversite sistemindeki derin sorunları ve neo-liberal politikaların akademik dünyaya etkilerini eleştirel bir mercekten inceliyor. Fleming, modern üniversitelerin ticari işletmelere dönüşmesini, akademik özgürlüklerin kısıtlanmasını, araştırma ve eğitimin ticarileşmesini, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin karşılaştığı baskıları detaylı bir şekilde analiz ediyor. Kitap, üniversitelerin bilgi üretme ve yayma misyonundan uzaklaşarak, daha çok piyasa odaklı bir modelde işleyen, rekabetçi ve giderek daha acımasız bir kuruma dönüştüğünü savunuyor. Yazar, akademik yaşamın “karanlık” yönlerini, yani artan iş güvencesizliğini, aşırı iş yükünü, tükenmişliği ve psikolojik sorunları gözler önüne seriyor.

Fleming, üniversitelerde yükselen yönetişim çılgınlığını ve sayılara, performans göstergelerine dayalı değerlendirme sistemlerini eleştiriyor. Bu sistemlerin, gerçek akademik değere odaklanmak yerine, niceliksel hedeflere ulaşma baskısı yarattığını ve bu durumun akademik kaliteden ödün verilmesine yol açtığını iddia ediyor. Kitap, “öğrenci müşteri” anlayışının eğitim kalitesini düşürdüğünü, öğrencilerin de bu sistem içinde birer tüketici gibi konumlandığını ve eğitimin derinliğini kaybettiğini vurguluyor. Ayrıca, üniversitelerin toplumsal sorumluluklarını yerine getirmekte yetersiz kaldığını ve kapitalist sistemin bir uzantısı haline geldiğini öne sürüyor. Akademik personelin artan denetim, bürokrasi ve idari baskı altında ezildiğini, bunun da yaratıcılığı ve eleştirel düşünceyi körelttiğini belirtiyor.

‘Karanlık Akademi’, üniversitelerin karşı karşıya olduğu varoluşsal krizi radikal bir biçimde ortaya koyuyor. Fleming, akademik özgürlüğün, eleştirel düşüncenin ve etik değerlerin aşındığı bir ortamda, üniversitelerin aslında “ölmekte” olduğunu iddia ediyor. Kitap, bu durumun sadece akademisyenleri veya öğrencileri değil, tüm toplumu derinden etkileyecek sonuçları olacağını vurguluyor. Modern üniversiteye dair yaygın algıları sarsan ve geleceği üzerine düşündüren, ufuk açıcı bir eleştirel analiz sunuyor.

  • Künye: Peter Fleming – Karanlık Akademi: Üniversiteler Nasıl Ölür, çeviren: Akın Emre Pilgir, Koç Üniversitesi Yayınları, inceleme, 224 sayfa, 2025

Terry Eagleton – Eleştirel Devrimciler (2025)

Terry Eagleton’ın ‘Eleştirel Devrimciler: Okuma Biçimimizi Değiştiren Beş Eleştirmen’ (‘Critical Revolutionaries: Five Critics Who Changed the Way We Read’) adlı kitabı, yirminci yüzyılın edebiyat eleştirisi alanında devrim yaratmış beş önemli ismi, T. S. Eliot, I. A. Richards, William Empson, F. R. Leavis ve Raymond Williams’ı inceliyor. Eagleton, bu eleştirmenlerin edebiyatı sadece estetik bir nesne olarak değil, aynı zamanda kültürel, politik ve sosyal bir olgu olarak ele alarak okuma biçimimizi nasıl değiştirdiklerini ele alıyor.

Kitapta, her bir eleştirmenin hayatı, düşünceleri ve eserleri detaylı bir şekilde inceleniyor. Eagleton, bu eleştirmenlerin edebiyat eleştirisine getirdikleri yenilikleri ve birbirleriyle olan etkileşimlerini ortaya koyuyor. Örneğin, T. S. Eliot’ın şiir üzerine yazdığı eleştiriler, yirminci yüzyıl şiirinin anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır. I. A. Richards’ın ‘Pratik Eleştiri’ adlı eseri, okuyucuların metinleri nasıl yorumladıklarını inceleyerek edebiyat eğitimine yeni bir yaklaşım getirmiştir. Raymond Williams’ın kültürel materyalizm yaklaşımı ise edebiyatı toplumsal ve politik bağlamda ele alarak eleştiriye yeni bir boyut kazandırmıştır.

Eagleton, bu eleştirmenlerin sadece edebiyat eleştirisi alanında değil, aynı zamanda genel olarak kültür ve düşünce dünyasında da önemli bir etki yarattıklarını vurguluyor. Onların eserleri, edebiyatın sadece metinsel bir inceleme konusu olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve politik bir güç olduğunu da gösteriyor.

Kitap, edebiyat eleştirisine ilgi duyanlar için önemli bir kaynak niteliğinde. Eagleton’ın akıcı ve anlaşılır dili, karmaşık eleştirel kavramları bile kolayca anlaşılır hale getiriyor. ‘Eleştirel Devrimciler’, edebiyatın nasıl okunması gerektiği konusunda yeni bir bakış açısı sunarken, aynı zamanda yirminci yüzyılın entelektüel tarihine de ışık tutuyor.

  • Künye: Terry Eagleton – Eleştirel Devrimciler: Okuma Biçimimizi Değiştiren Beş Eleştirmen, çeviren: Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, inceleme, 288 sayfa, 2025

McKenzie Wark – Genel Zekâlar (2025)

McKenzie Wark’ın ‘Genel Zekâlar: Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Yirmi Bir Düşünür’ (‘General Intellects: Twenty-One Thinkers for the Twenty-First Century’) adlı kitabı, 21. yüzyılın temel sorunlarına ve düşünce biçimlerine odaklanan 21 düşünürün portresini çiziyor. Wark, bu düşünürlerin eserlerini ve fikirlerini, günümüz dünyasının karmaşıklıklarını anlamak ve aşmak için birer araç olarak kullanıyor.

Kitapta yer alan düşünürler, farklı disiplinlerden geliyor: felsefe, sosyoloji, edebiyat, bilim, teknoloji. Ancak hepsinin ortak bir noktası var: 21. yüzyılın zorluklarına, yeni ve özgün düşüncelerle cevap arıyorlar. Wark, her bir düşünürün temel fikirlerini ve yaklaşımlarını özlü bir şekilde anlatırken, bu fikirlerin birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu ve nasıl bir “genel zekâ” oluşturduğunu da gösteriyor.

Kitapta ele alınan bazı temalar şunlar:

  • Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni: Küreselleşmenin yarattığı yeni ekonomik, sosyal ve kültürel dinamikler, ulus devletlerin rolü, yeni toplumsal hareketler.
  • Teknoloji ve Dijitalleşme: İnternetin, sosyal medyanın ve yapay zekânın toplumsal ve bireysel yaşam üzerindeki etkileri, dijital emek, siber güvenlik.
  • İklim Değişikliği ve Ekoloji: İklim değişikliğinin nedenleri ve sonuçları, ekolojik kriz, sürdürülebilirlik, insan-doğa ilişkisi.
  • Kimlik ve Öznellik: Kimlik politikaları, toplumsal cinsiyet, ırk, etnisite, queer teori, postkolonyalizm.
  • Sanat ve Kültür: Yeni medya sanatları, dijital kültür, popüler kültür, sanatın toplumsal rolü.

Wark, her bir düşünürü tanıtırken, onların temel eserlerine ve fikirlerine de değiniyor. Bu sayede okuyucu, hem düşünürlerin kendileri hakkında bilgi ediniyor, hem de onların fikirlerinin derinlemesine inme fırsatı buluyor. Kitap, sadece bir düşünürler antolojisi değil, aynı zamanda 21. yüzyılın temel sorunlarına dair bir düşünce haritası sunuyor.

‘Genel Zekâlar’, günümüz dünyasının karmaşıklıklarını anlamak ve bu dünyada daha bilinçli bir şekilde yaşamak isteyen herkes için önemli bir kaynak. Kitap, farklı disiplinlerden gelen düşünürlerin fikirlerini bir araya getirerek, okuyuculara yeni perspektifler ve düşünce biçimleri sunuyor.

  • Künye: Mckenzie Wark – Genel Zekâlar: Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Yirmi Bir Düşünür, çeviren: Akın Emre Pilgir, Livera Yayınevi, felsefe, 424 sayfa, 2025

Avedis Hadjian – Türkiye’nin Gizli Ermenileri (2024)

Avedis Hadjian’ın kaleme aldığı ‘Türkiye’nin Gizli Ermenileri’, 1915’ten sonra Türkiye’de yaşamaya devam eden Ermenilerin hikayelerini derli toplu bir şekilde sunuyor.

Yazar, bu zorlu süreçte kimliklerini gizlemek zorunda kalan, dilini ve kültürünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan insanların hikayelerini, uzun yıllar süren araştırmaları ve yüzlerce kişiyle yaptığı görüşmeler sonucunda ortaya koyuyor.

Hadjian, 1915’ten sağ kurtulanların ve onların torunlarının yaşadığı zorlu süreci anlatıyor.

Kimliklerini korumak için Müslüman, Kürt veya başka bir kimlikle yaşamak zorunda kalan insanların hikayeleri, kitabın merkezinde yer alıyor.

Yazar, Ermeni kökenli insanların nasıl bir hayat yaşadıklarını, hangi zorluklarla karşılaştıklarını ve kimliklerini nasıl koruduklarını detaylı bir şekilde anlatıyor.

Ermeni dilinin, geleneklerin ve kültürel mirasın kaybolma sürecini inceleyen Hadjian, bu kayıpların bireyler ve toplum üzerindeki etkilerini de ele alıyor.

Hrant Dink’in cinayeti sonrası bazı Ermenilerin kimliklerini açıklamaya başlamaları ve bu durumun toplum üzerindeki etkileri de kitapta önemli bir yer tutuyor.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Ermeni kimliğini koruyan ve gelecek nesillere aktarmaya çalışan insanların hikayeleri, kitaba umut ve direnç dolu bir atmosfer katıyor.

Kitap, uzun yıllar boyunca görmezden gelinen veya hafızalardan silinmeye çalışılan bir hikayeyi gün yüzüne çıkarıyor.

Hadjian’ın çalışması, 1915 Ermeni Soykırımı sonrası Türkiye’deki Ermenilerin durumu hakkında önemli bir tarihsel belge niteliği taşıyor.

Kitap, kimlik, aidiyet, hafıza ve unutma gibi evrensel temalara değinerek, okuyucuyu derin düşüncelere sevk ediyor.

Hadjian, kitabıyla adalet ve hakikat arayışının önemini vurguluyor ve unutulanların sesini duyurmaya çalışıyor.

  • Künye: Avedis Hadjian – Türkiye’nin Gizli Ermenileri, çeviren: Akın Emre Pilgir, İletişim Yayınları, inceleme, 624 sayfa, 2024