Miyamoto Musashi – Yalnız Yürünen Yol (2024)

“Kılıcı dövmek için bin gün, işlemek için on bin gün eğitim gerekir. Ama bir düelloda karar bir saniyede verilir.”

Japonya’nın efsanevi samurayı Miyamoto Musashi’nin 1645’te ölümünden bir hafta önce yazdığı kısa bir eser olan ‘Yalnız Yürünen Yol’, 21 maddeden oluşuyor.

Büyük ölçüde Musashi’nin ölüme hazırlık amacıyla eşyalarını bağışlaması üzerine yazdığı ve en sevdiği öğrencisi Terao Magonojō’ya ithaf ettiği bu metin onun hayatının samimi bir özeti niteliğinde.

‘Yalnız Yürünen Yol’; katı, dürüst ve münzevi bir yaşam görüşünü ifade eder.

Yaşamı boyunca dövüş yeteneği kadar sanat eserleriyle de ünlü olan Musashi’nin yazdığı bu son kelimeler hayatının bir yansıması.

Edo döneminin ortalarından itibaren bu kısa metin Ni-ten Ichi-ryū takipçileri tarafından el üstünde tutulmuş ve Jiseisho (otobiyografi) olarak görülmüştür.

  • Künye: Miyamoto Musashi – Yalnız Yürünen Yol, çeviren: Yasin Öner, Altıkırkbeş Yayınları, anlatı, 48 sayfa, 2023

Lawrence M. Principe – Simyanın Sırları (2020)

Simya, simya kuramları ve uygulamaları üzerine derinlemesine bir inceleme arayanlar, bu kitabı kaçırmasın.

Lawrence M. Principe, simyanın ne olduğunu ayrıntılı bir şekilde ortaya koyarken, aynı zamanda simya konusundaki görüşümüzü romantikleştiren, yanlış yönlendiren ya da bulandıran pek çok anlayışı ve yaklaşımı da düzeltiyor.

Kitabın bir diğer katkısı da, simyanın teknolojinin, bilimin ve bizim dünyayı anlayışımızın evriminde nasıl önemli bir rol oynadığını gözler önüne sermesi.

Geçmişi yüzyıllara dayanan bir geleneğin kalbindeki tarihsel fikirler, uygulamalar ve kişilikler hakkında sağlam bir kaynak.

  • Künye: Lawrence M. Principe – Simyanın Sırları, çeviren: Umut Hoşafçı, Altıkırkbeş Yayınları, tarih, 264 sayfa, 2020

Kolektif – Dada Manifestoları (2008)

Dada akımı, savaş ve burjuva karşıtı bir sözcük olarak ilk telaffuz edildiği 1916 yılından bu yana, sanatsal ve düşünsel bir karşı tavrın adı ve işareti olarak varlığını ve etkisini değişik kılıklara bürünerek de olsa hâlâ sürdürüyor.

Bu rehber kitapta, manifestosu bulunan isimlerden olan Hugo Ball, 5 Şubat 1916’da Zürih’te ‘Cabaret Voltaire’ adını verdiği sanatçılar lokalini açtı.

Bu, Dada’nın kamuya açık en önemli kurumunun doğuşu anlamına geliyordu.

Bu sanatçılar topluluğu, burjuva ile savaş ve düşünce yoksulluğunu özdeşleştirmeleriyle dikkat çekiyordu.

İşte bu kitap da, dünya sanat tarihine büyük etkide bulunmuş Dada akımının on dört manifestosunu bir araya getiriyor.

Künye: Kolektif – Dada Manifestoları, çeviren: Melis Oflas, Altıkırkbeş Yayınları, sanat, 126 sayfa

Jack Sargent ve Stephanie Watson – Kayıp Otobanlar (2008)

Alt başlığı ‘Yol Filmlerinin Sıra Dışı Tarihi’ olan iki yazarlı ‘Kayıp Otobanlar’, yol filmi türünün tarihçesine yer veren yazılardan oluşuyor.

Türün ‘The Wizard of Oz’, ‘Crash’, ‘Apocalypse Now’, ‘Vanishing Point’, ‘The Wild Bunch’, ‘Easy Rider’ ve daha birçok kilit filmine ve yönetmenine odaklanan yazılar, aynı zamanda, yol filmi ile western, kara film, korku ve bilimkurgu gibi türler arasındaki ilişkiye de kafa yoruyor.

Sargent ve Watson’ın kitabı, yol filmlerine meraklı okurlar için tam bir kılavuz.

  • Künye: Jack Sargent ve Stephanie Watson – Kayıp Otobanlar, çeviren: Pelin Özdoğru, Altıkırkbeş Yayınları, sinema, 312 sayfa

Tim Burton – İstiridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü (2015)

  • İSTİRİDYE ÇOCUĞUN HÜZÜNLÜ ÖLÜMÜ, Tim Burton, çeviren: Artemis Günebakanlı, Altıkırkbeş Yayınları

istiridye-cocugun

‘İstiridye Çocuğunun Hüzünlü Ölümü’, ünlü yönetmen Tim Burton’un yirmi üç metnini bir araya getiriyor. Buna metin dememizin sebebi ise öykünün yanı sıra şiir türüne de yakın durmaları. Örneğin öyküler, Amerikan folk dize yapısıyla, kafiye ölçüsü gözetilerek yazılmış. Türkçe çeviri için de bu durumun esas alınmış. Bunun yanı sıra metin illüstrasyonlarla da olabildiğince desteklenerek, konunun anlatımı zenginleştirilmiş. Bu şiirsel öykülerin konularının çoğunlukla kederli, yitik ve umutsuz yönleriyle öne çıktığı ve yazarın yönetmenliğindeki gotik tarzla benzeştiği söylenebilir.

Şenol Erdoğan – Ölü Şehrin Radyosu (2012)

  • ÖLÜ ŞEHRİN RADYOSU, Şenol Erdoğan, Altıkırkbeş Yayınları, anlatı, 116 sayfa

 

Şenol Erdoğan askerliğini, 1997-1998 arasında, Kuzey Irak olarak adlandırılan bölgede yapmış. Zaho, Zap, Şemdinli ve Çukurca, Erdoğan’ın bu süre zarfında bulunduğu yerlerden bazıları. Erdoğan, askerliği esnasında tanık olduklarını, bunların kendi ruhunda yarattığı izleri zihninde kaydetmiş, aradan uzun bir süre geçtikten sonra da, 2011’de yazıya dökmeye karar vermiş. Yazar burada, kimi zaman mizahi, kimi zaman hüzünlü bir üslupla, bu dönemde tanık olduğu absürt olayları, savaş pornografisini, saçma ve komik hikâyeleri, sıra dışı insanları, şiirler ve ansiklopedik bilgilerle de harmanlayarak okurlarına sunuyor.

Jean Duval (ed.) – Charles Bukowski ve Beat Kuşağı (2007)

Amerikan yeraltı edebiyatı, çok popüler ismi Charles Bukowski dışında, Beat Kuşağı edebiyatçılarla da adından bayağı söz ettirmişti.

İşte, ‘Charles Bukowski ve Beat Kuşağı’ isimli bu kitap, ele aldığı iki ayrı ekolü, Amerikan yeraltı edebiyatı çatısı altında bir araya getiriyor.

Kitap, iki ekol arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösterirken, Beat’lerden Punk’a, Punk’tan Bukowski’ye, Amerikan yeraltı edebiyatını karşılaştırmalı bir analizine girişiyor.

Çalışma, beat sonrası punk döneme yakın bir isim olarak tanımlanan Bukowski dışında, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William S. Burroughs ve Ken Kesey gibi önemli isimlere de yer vermesiyle önemli.

  • Künye: Jean Duval (ed.) – Charles Bukowski ve Beat Kuşağı, çeviren: Artemis Günebakanlı, Altıkırkbeş Yayınları, inceleme, 120 sayfa

Şenol Erdoğan (haz.) – Sinema Manifestoları (2007)

  • SİNEMA MANİFESTOLARI, hazırlayan: Şenol Erdoğan, Altıkırkbeş Yayınları, sinema, 166 sayfa

‘Sinema Manifestoları’, alternatif bir sinema tarihi olarak düşünülebilir. Çünkü kitap genel olmaktan çok, sinema tarihinin lokal, daha doğrusu anarşik unsurlarını ele alıyor. Kitapta, Fütürist sinemacılar; “sine-göz” sinemasının babası Vertov; Hollywood sinemasına muhalif “newyorker”lar; 1960’ların Alman sinemasında, kalıplardan sıkılan “Yeni Alman Sineması” yaratıcıları; seks, küfür ve şiddetsiz bir sinemanın sinema olmayacağını savunan “İhlal” sinemacıları; “Şizoid” sinemacılar ve son olarak da dijital videodan internet filmciliğine giden yolda, sinemada muhalif olmuş kişi ve kuramlar ele alınıyor. Alternatif sinemayı merak edenlere önerilir.