Fırat Kutluk – Müzik Kendini Anlatır (2024)

Çoğu kez merak ederiz bir müziği işittiğimizde: “Ne anlatıyor bize?”

Hele de söz yoksa ya da sözleri bilmediğimiz bir dildeyse.

Özellikle de klasik Batı müziği dinliyorsak ipuçlarını izleyip şifrelerini çözmek adeta bir göreve dönüşebilir.

Besteci hangi duygular içindeydi, ne düşündü; bize anlatmak istediği ne?

Bazen de hiçbir şey düşünmeden elimizi ayağımızı ritme kaptırmış halde bulabiliyoruz kendimizi ya da ezgiye uyum gösterdiğimiz bir sallantı içinde.

Beethoven’ın 9. senfonisinin son bölümünde koronun ne dediğini bilmesek de coşku seline kapılabiliyoruz.

Dünyanın neresinde bestelenmiş olursa olsun bir türkü ya da bir baladın hüznüne eşlik ediverir buğulu gözler ve dudaklara asılı kalan yarım bir gülümseme.

  • Peki ne anladık?
  • İyi bir müzik mi dinlemiş olduk; nitelikli, seçkin?
  • Müziğin kötüsü hangisi peki: Rap mi, arabesk mi, operet mi?
  • Rock müzik 80’lerde bitti de sonrakiler beceriksiz mi?
  • Ozan geleneği yok oldu da türküler mi tükendi?
  • İlkel halkların müziği “tam tam”dan ibaret de bu yüzden mi “ilkel” oluyor, o müzik bir şey anlatmıyor mu?

Fırat Kutluk gündelik ve sıradan yargılar ile müziği sınıflandırma, derecelendirme, hiyerarşi belirleme yetkisinin anlamsızlığını ve yararsızlığını gündelik dildeki yansımalarından örneklerle sergiliyor.

Yetkili ya da yetkisiz, akademiden ya da sokaktan, sanatçıdan ya da izleyiciden gelen yargıların benzerliğini belirlerken müziği seçkin kılma girişimlerinin müziğin önemli bir kısmını dışlamaya, kötülemeye dönüştüğünü gösteriyor.

Ancak uyarıyor da: Bu, hepimizin sıklıkla bir anda, kolayca benimseyiverdiği bir tavırdır. Çünkü müzik kendini anlatır.

  • Künye: Fırat Kutluk – Müzik Kendini Anlatır, h2O kitap, müzik, 128 sayfa, 2024

Erol Gökşen – Türkiye’de Edebiyat Matineleri (2023)

1930’lu yıllarla beraber şairinden hikâyecisine pek çok edebiyatçı okuyucularının yanı sıra izleyicilerin karşısına çıkmaya başlar.

Okulların tiyatro ya da konser salonlarında hatta spor salonlarında bir şarkıcı ya da tiyatrocu gibi sahne alır; hayranlarına şiirlerini, hikâyelerini okurlardı.

1950’li yıllarla beraber iyice yaygınlaşan ve okurlardan büyük talep ve rağbet gören, –sinema gösterimlerinden esinle– “Edebiyat Matineleri” olarak adlandırılan bu etkinliklere, dönemlerinde gözde olan neredeyse tüm edebiyatçılar katılırdı.

Erol Gökşen bu çalışmasıyla Türkiye’deki edebiyat matinelerinin tarihine, arşivler ve tanıklıklar eşliğinde yönelerek bu kültürel dönemi sadece gün ışığına çıkarmıyor, hatırlanmasını da sağlıyor.

Hatırlanması, edebiyat matinelerinin yapıldığı yerlerin artık kültürümüzün birer hafıza mekânına dönüştüğünü de hatırlatıyor.

Böylelikle toplumsal hafızamızın sığası genişliyor.

Edebiyat matineleri kültürümüzün unutulmuş bir parçasıdır; hatırlamak, kültürel hafızamızı yenileyecek, hafıza mekânlarımızın tek tek yitiriliyor oluşuna son verilmesi umudunu yeşertecektir.

Hepsinden önemlisi edebiyat matinelerini başlatanları, bunları kuşaklar boyu yaşatanları anımsatacak ve minnetle anmamızı sağlayacaktır.

Kimdi bunlar, neler yaptılar?

  • Künye: Erol Gökşen – Türkiye’de Edebiyat Matineleri: Bir Hafıza Mekânı İncelemesi, h2O Kitap, inceleme, 148 sayfa, 2023

Mehlika Mete – Cumhuriyet’in Ziraatçıları (2023)

Emperyalizmle hesaplaşıp işgalden kurtulan bir ülkenin kaderi bu kez açlıkla savaşmaktır.

Tarımsal ve hayvansal üretimi hızla arttırmak köktenci bir yaklaşımı gerektirir.

Bu ise bilimsel yöntemlere başvurmak kadar uygulamada ussal davranmak, tasarlanmış denemelerin sonuçlarından ders çıkarmakla yaşam bulabilir.

Bu yol ve yordam düşmanla savaşmaktan daha çetin ve engebelidir.

Mustafa Kemal, Selanik’ten kapı komşularının yeğenleri İyriboz kardeşleri Balkan Savaşları öncesi gördüğünde henüz bu tür sorunlardan habersiz genç bir subay olarak delikanlılara öğütler:

“Siz ne olacaksınız? Ne iş tutacaksınız?” diye sordu fakat cevap beklemeden devam etti.

“Asker olun. Siz asker olun.”…

Aynı Mustafa Kemal 1921 yazında cepheye gitmek isteyen, Selanik Ziraat Mektebi’nde başlayan öğrenimleri Halkalı Ziraat Mektebi’nde bitiren yeni ziraatçılar yetiştirmekle görevli kardeşlere bu kez öğüt yerine emir verir:

“Biz onları nasıl olsa tepeleyeceğiz. Sen işine bak. Talebelerini al, Kayseri’ye git.”

Bu düşünsel bir “Uzun Atlama”dır, devrimdir.

Mehlika Mete bu devrimin uzun öyküsünün kahramanlarından Nihat Şevket ve Celal İyriboz kardeşlerin yaşamlarını; belgeler, birinci elden tanıklar, yerinde gözlemler eşliğinde, Osmanlı’nın Cumhuriyet’e bakiyesi geniş bir coğrafyadaki tarımsal etkinliğin sahnesini titizlikle ve duygusuyla gözler önüne seriyor.

  • Künye: Mehlika Mete – Cumhuriyet’in Ziraatçıları: İyriboz Kardeşler, h2O Kitap, tarih, 129 sayfa, 2023

Yascha Mounk – Demokrasinin Halkla İmtihanı (2021)

Liderlerin halkla dalga geçtiği, halkın da buna karşılık yöneticilere öpücük gönderdiği bir dönemde yaşıyoruz.

Bunun literatürdeki havalı adı da, otoriter popülizm.

Peki, o öve öve bitiremediğimiz halk bilgeliği ve “halk iradesi”, nasıl oluyor da otokrat liderlere yöneliyor?

İşte Yascha Mounk bu kitabında, demokrasinin bugün içinde bulunduğu büyük krizi çözümleyerek bu soruyu yanıtlıyor.

Amerika’dan Fransa’ya, Polonya’dan Macaristan’a, Hindistan’dan Filipinler’e, Venezuella’dan Türkiye’ye uzanan Mounk, “seçmen çoğunluğu”nun siyasal tercihleri ile demokrasi arasında bir karşıtlık olup olmadığını sorguluyor.

Mounk bunu yaparken de, “Demokrasi eğer ‘halk iradesi’nin vücut bulması değilse nedir?” gibi, demokrasi üzerine zorlu sorular soruyor.

Mounk yalnızca bu soruları yanıtlamak ve günümüz demokratik sistemlerinin içinde bulunduğu çıkmazı analiz etmekle kalmıyor, aynı zamanda haklar ve özgürlüklerin korunduğu ama aynı zamanda “halk iradesinin kamu politikalarına yansıdığı,” uzun bir demokrasi mücadelesinin sonucu olan demokratik kurumların ve bir bütün olarak özgürlüğün ve insan haklarının korunduğu bir demokrasinin nasıl inşa edilebileceği üzerine kimi önerilerde de bulunuyor.

  • Künye: Yascha Mounk – Demokrasinin Halkla İmtihanı, çeviren: İnanç Özekmekçi, h2O Kitap, siyaset, 344 sayfa, 2021

Ali Rıza Türker – Şöhret Dediğin: Ferdi Özbeğen (2021)

Ferdi Özbeğen, özellikle ‘Bir Başkadır’ adlı diziyle yeniden ülke gündeme girdi.

Ali Rıza Türker, yeni bir baskıyla raflardaki yerini alan bu kitabında, sekiz yıl önce aramızdan ayrılan dostu Özbeğen’in iniş çıkışlarla dolu hayatını anlatıyor.

‘Şöhret Dediğin’, Özbeğen’in doğduğu çevreyi, ailesini, henüz küçük yaşlarda başlayan müzik ve özellikle de piyano tutkusunu, diplomat olma hayallerini, babasının ölümünün ardından pavyonda başlayan müzik kariyerini, İzmir’den İstanbul’a göç edişini, kendi orkestrasıyla İstanbul’un en güzide yerlerinde başladığı müzik serüvenini, Şan Tiyatrosu’nda verdiği meşhur halk konserlerini ve bunun gibi daha nice ilgi çekici konuyu okurla paylaşıyor.

Kitap, bir dönemin önde gelen bu kültürel ikonunun hayatından bilinmeyen bazı bilgileri okurlara sunmasıyla da önemli.

  • Künye: Ali Rıza Türker – Şöhret Dediğin: Ferdi Özbeğen, h2O Kitap, biyografi, 192 sayfa, 2021

Kolektif – İllüzyon (2016)

Cumhuriyet’in klasik Batı müziğiyle macerasını serimleyen makaleler.

Çağdaşlık ve geleneksellik ikileminde gidip gelen Cumhuriyet’in “milli müzik” politikaları, müzik politikalarının kitlesel uygulama alanı olarak Halkevleri, Türkiye’de müzik yazarlığının ideolojik boyutu ve müzik icrasında kültürel seçkincilik, çalışmanın dikkat çekici konuları arasında.

  • Künye: Kolektif – İllüzyon, derleyen: Fırat Kutluk, h2O Kitap

Adil Baktıaya – Bir Osmanlı Kadınının Feminizm Macerası (2016)

 

1904’te Berlin’de toplanan Dünya Kadınlar Kongresi’nde bir konuşma yapmış, Hayriye bin Ayad ile onun ilerici Osmanlı diplomatı eşi Ali Nuri’nin hayat hikâyeleri.

Adil Baktıaya, Hayriye Hanım ile eşinin verdiği mücadele üzerinden Osmanlı’da kadın hareketinin ortaya çıkışı ve düşünsel dinamiklerinin zengin bir haritasını çıkarıyor.

  • Künye: Adil Baktıaya – Bir Osmanlı Kadınının Feminizm Macerası, h2O Kitap

Taner Güler – Supra (2016)

Bir kehanetin peşinde zamandan zamana, coğrafyalardan coğrafyalara savrulan Şafak’ın hikâyesi.

Fizikçi Şafak’ın, mutluluğa ulaşmak için bir teorisi vardır.

Şafak, bu teoriyi hayata geçirmek amacıyla kozmik makine aracılığıyla geçmişte bir zamana gider.

Ve bu yolculuk, insanlığın yanıtını aradığı büyük kehaneti aydınlatmasıyla, Şafak için de bir dönüm noktası olacaktır.

  • Künye: Taner Güler – Supra, h2O Kitap

İlhami Güneral – Kanserden Korkma, Modası Geçmiş Tedaviden Kork (2016)

Klasik kanser tedavisini kıyasıya eleştiren, alternatif tedaviler konusunda okurunu aydınlatan bir kitap.

Bambaşka yöntemlerle 78 yaşındayken yakalandığı prostat kanserini yendiğini belirten İlhami Güneral’a göre, hâlihazırda kanser tedavisi bir sanayi haline gelmiştir, ayrıca tıp ve ilaç şirketleri de tedavinin önündeki en büyük engeldir.

  • Künye: İlhami Güneral – Kanserden Korkma, Modası Geçmiş Tedaviden Kork, h2O Kitap

Jamie Lincoln Kitman – Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi (2014)

Jamie Lincoln Kitman ilgi çekici çalışmasında, General Motors (GM), Du Pont ve bugün Exxon olarak bilinen Standard Oil-New Jersey’nin bir araya gelerek, sırf kârlarına kâr katmak maksadıyla kurşun zehrini, benzinin içine katışının hikâyesini anlatıyor.

Kitman, kurşunlu benzinin, ilk defa 1920’lerde deneme amaçlı kullanılmasından itibaren altmış yılı aşkın bir süre ABD karayollarında sayısız sağlık ve güvenlik sorununa neden olduktan sonra, ancak 1986 yılında yasaklandığını söylüyor.

Kitman, kâr etmek amacıyla kurşunlu benzin maceralarına atılanların, dünyayı nasıl ciddi boyutlarda kirlettiğini gözler önüne seriyor.

  • Künye: Jamie Lincoln Kitman – Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi, çeviren: Esin Aslan Gürbüz, h2O Kitap, inceleme, 151 sayfa