Ulrich Gutmair – Berlin’in İlk Günleri (2022)

Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından, şehir muazzam bir kültürel, toplumsal ve siyasal dönüşüm geçirdi.

1990-1997 arasında yaşanan bu dönüşüme yakından tanık olmuş Ulrich Gutmair, o günlerden ilginç detayları bizimle paylaşıyor.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından Berlin bir an için gezegenin, şimdiki zamanın, (içinde var olunan anın) başkenti haline gelmişti.

Her telden sanatçı, ev işgalcileri, bir gecede açılıp bir gecede kapanan kulüpler, barlar, sanat galerileri, yeni dönemin müziğini eşzamanlı yaratan DJ’ler, kalabalık bir rave kitlesi eski şehrin merkezine el koymuş ve onu hayata geri döndürmüştü.

Kısa bir dönemdi, çok uzun sürmedi ama Berlin’in, etkisi bugün bile süren imajı aslında o günlerin mirası.

Gutmair eskinin yıkıldığı ama yeninin de tam hâkim olamadığı o geçiş günlerinde oradaydı.

1990 – 97 yılları arasında yaşanan, modern toplumun kurallarının, hatta devlet otoritesinin askıya alındığı o tuhaf zamanları sözü bizzat dönemin aktörlerine bırakarak aktarıyor.

  • Künye: Ulrich Gutmair – Berlin’in İlk Günleri: Birleşme Yıllarının Sound’u, çeviren: Hulki Demirel, Kolektif Kitap, inceleme, 224 sayfa, 2022

Sebastian Haffner – Hitler Üzerine Notlar (2019)

Daha önce bu sayfada da yer verdiğimiz ‘Bir Alman’ın Hikâyesi’, Nazi iktidarının nasıl herkese ve hayatın her alanına dokunduğunu ve günün birinde sıradan insana da uzanacak şekilde hayatı nasıl cehenneme çevirdiğini gözler önüne seren, döneme dair en çarpıcı tanıklıklardan biri olarak tarihe geçmiş bir kitaptır.

Bizde de çok sevilen kitabın yazarı Sebastian Haffner, şimdi de Adolf Hitler’in hayatı, icraatları, başarıları, yanılgıları, hataları, suçları ve ihaneti üzerine şahane bir eserle karşımızda.

Haffner’in yetmiş yaşında yazdığı kitap, hem üslubu hem de güçlü içeriğiyle ve en önemlisi de tezleriyle, hele hele ‘Bir Alman’ın Hikâyesi’ni sevmiş olanların özellikle okuması gereken bir çalışma.

Kitabı etkileyici kılan hususların başında, Haffner’in, Hitler ve Almanlar arasındaki ilişki konusunda dürüst davranması ve malumatfuruşluktan uzak durması olduğunu özellikle vurgulamalıyız.

Haffner, tarihin bu en acımasız, en vicdansız ve en alçak karakterinin hikâyesini gerçekçi bir tarza anlatırken, aynı zamanda Hitler ile Almanlar arasındaki hikâyenin Hitler’in ölümüyle sona ermediğini de özellikle belirtiyor.

  • Künye: Sebastian Haffner – Hitler Üzerine Notlar, çeviren: Hulki Demirel, İletişim Yayınları, biyografi, 208 sayfa, 2019

Sebastian Haffner – Bir Alman’ın Hikâyesi (2018)

Sebastian Haffner, Naziler adım adım iktidara gelirken, “Bize dokunmazlar”, “Tadımız kaçmasın” veya “Başka ne yapabilirler ki!” diyen, pek çok sıradan Alman vatandaşlarından biriydi.

Fakat, daha sonra korkunç şeyler oldu.

Haffner ve onun gibi olup bitenleri köşesinden izleyen, suya sabuna dokunmayan birçok insanın asla tahayyül edemeyecekleri pervasızlıkta hem de.

İşte Haffner’ın elimizdeki anıları da, bu totaliter Nazi iktidarının nasıl herkese ve hayatın her alanına dokunduğunu ve günün birinde kendilerine de uzanacak şekilde hayatı nasıl cehenneme çevirdiğini gözler önüne seriyor.

O dönemde politik olmayan ve sertleşen siyasi mücadeleyi uzaktan izlemekle yetinmiş Haffner’in kitabı, hem harika üslubu hem o dönemde yaşanan dönüşümleri zengin ayrıntılarla ortaya koymalarıyla ve daha da önemlisi, faşizmin tam olarak ne anlama geldiğini çok açık bir biçimde ortaya koymasıyla dikkat çekiyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Devlet, münferit kişiden, arkadaşlarından kopmasını, sevgilisini terk etmesini, kendi fikirlerinden vazgeçip önüne konan fikirleri benimsemesini, insanları alıştığından farklı bir şekilde selamlamasını, hoşlandığından farklı şeyler yemesini ve içmesini, boş zamanını nefret ettiği birtakım faaliyetler için heba etmesini, bütünüyle reddettiği maceralar için kendisini emre amade kılmasını, geçmişini ve benliğini reddetmesini ve bütün bunları yaparken her an yoğun bir coşku ve minnettarlık göstermesini, korkunç tehditler savurarak talep eder. Münferit şahıs bir kahraman olarak doğmamıştır, hele şehit olmak aklından bile geçmez. Sıradan bir insandır, birçok zaafı vardır… Ama kendisinden talep edilenleri istemez, bu nedenle düelloyu kabul eder – pek heyecanlı değildir, daha ziyade omuzlarını silkerek kabul eder düelloyu, ama diğer taraftan sessiz bir kararlılık içindedir de, yılmayacaktır.”

  • Künye: Sebastian Haffner – Bir Alman’ın Hikâyesi: Hatırladıklarım (1914-1933), çeviren: Hulki Demirel, İletişim Yayınları, anı, 270 sayfa, 2018

Heinrich Schliemann – Kahramanlar Çağının İzinde: Heinrich Schliemann ve Troya Kazıları (2017)

Bizler Heinrich Schliemann’a yabancı değiliz.

Schliemann, Troya ve Miken’in keşfedilmesi yönündeki öncü çabalarıyla bilinen bir isim.

Fakat kendisine dair bildiğimiz bir diğer gerçek de, Troya’dan önemli miktarda tarihî eseri yağmalayarak Almanya’ya kaçırmasıydı.

Ayrıca Schliemann, bir yandan saygın bilim kuruluşlarına üye kabul edilmesiyle öte yandan arkeolojik bilgisinin amatör olduğu iddialarıyla uzun süre tartışmalara konu oldu.

Hulki Demirel’in derleyip çevirdiği elimizdeki harika kitap da, Schliemann’ın kişiliğine, yetiştiği dünyaya, temsil ettiği anlayışa, çalışmalarına ve ona dair süregelen tartışmalara yer veren, kendisi hakkında kapsamlı bir çalışma.

Suavi Aydın’ın Schliemann’ın Alman arkeoloji geleneği içindeki yerini tartışan yazısıyla açılan kitap, dönemin nitelikli bir fotoğrafını çekiyor.

O zamanki Batı Anadolu hakkında canlı gözlemler barındırmasıyla da dikkat çeken kitap, yalnızca arkeoloji alanında çalışan veya bu alanla ilgilenenler için değil, romantik zamanlardan maceracı bir arkeoloğun sıra dışı dünyasına daha yakından bakmak isteyen her okur için iyi bir fırsat.

  • Künye: Heinrich Schliemann – Kahramanlar Çağının İzinde: Heinrich Schliemann ve Troya Kazıları, derleyen ve çeviren: Hulki Demirel, İletişim Yayınları, 280 sayfa, 2017

Stefan Plaggenborg – Tarihe Emretmek (2014)

Kemalist Türkiye, faşist İtalya ve sosyalist Sovyetler Birliği’ni ortaya çıkaran karmaşık tarihsel örgüler nelerdi ve bu iktidarlar nasıl bir devlet ve toplum tasarımına sahipti?

Stefan Plaggenborg bu muhteşem çalışmasında, hem üç ülkeyi birbiriyle ilişkilendirerek ele alıyor hem de bu iktidarların 19. yüzyıldaki köklerini detaylıca tartışıyor.

  • Künye: Stefan Plaggenborg – Tarihe Emretmek, çeviren: Hulki Demirel, İletişim Yayınları

Wolfgang Schorlau – Koruyan El (2017)

Siyasi polisiyenin yaşayan efsanelerinden Wolfgang Schorlau’nun daha önce Türkçede sırasıyla ‘Mavi Liste’ ve ‘Münih Komplosu’ adlı romanları yayımlanmıştı.

Schorlau bunların ilkinde devlet, büyük sermaye, gizli servisler ve silahlı örgütlerin içinde olduğu kirli bir hesaplaşmayı, ikincisinde de 1980’de Münih’te, geleneksel Ekim Festivali’nde, kalabalığın ortasında gerçekleşen ve 13 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın ardındaki devlet parmağını araştırmıştı.

‘Koruyan El’ ise, Almanya’da faaliyet gösteren ve şimdiye kadar biri Yunanistan, sekizi Türkiye kökenli dokuz gömenin öldürülmesinden sorumlu ırkçı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün ve onun devlet içindeki desteğinin peşine düşüyor.

Schorlau’nun ‘Mavi Liste’den beri karşımıza çıkan karakteri dedektif Georg Dengler bu sefer de, Alman basınının bu cinayetleri Türkiyeliler arasındaki bir mafya savaşı olarak sulandırıp ‘Döner Cinayetleri’ olarak sulandırmasına, devletinse örgütü üç kişilik bir hücreye indirgeyip olayları örtbas etme çabasına karşın, bu yapının resmi olarak korunup gözetildiğini kanıtlarıyla gözler önüne seriyor.

Her sayfasında gerilim dozu artan, ritmini hiç yitirmeyen ‘Koruyan El’, Schorlau’nun diğer romanları gibi her şartta hukuk çerçevesinde kaldığını ve kalacağını düşündüğümüz devletin, kimi zaman ne kadar kirli ve hukuk dışı ilişkiler içine girebileceğini bize yeniden hatırlatmasıyla önemli.

  • Künye: Wolfgang Schorlau – Koruyan El, çeviren: Hulki Demirel, İletişim Yayınları, roman, 392 sayfa