Mert Kaya – “Ben, Eski Ben Değilim” (2025(

Mert Kaya, büyük dedesinin izini sürerken sıradan bir aile geçmişinden çok daha fazlasını ortaya çıkarıyor; Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi’nin kuşaklara yayılan sessiz tarihini, kalanın ve gideni aynı anda etkileyen derin kırılmalarını gün ışığına çıkarıyor. “Ben, Eski Ben Değilim” bu sessizliğin ardındaki belleği, Müslümanlaş(tırıl)mış Rumların kimlik dönüşümlerini ve aktarılamayan hikâyelerin yarattığı kopuklukları sözlü tarih görüşmeleriyle bir araya getiriyor. Kaya’nın uzun yıllara yayılan akademik birikimi, arşiv belgeleriyle birleşerek hem kişisel hem toplumsal bir yüzleşme alanı açıyor.

Kitap, kimliğin bastırılmış katmanlarını görünür kılarken hafızanın nasıl şekillendiğini, sessizliğin hangi koşullarda kuşaklar boyunca sürdüğünü ve hatırlamanın neden çoğu zaman acı verici bir eyleme dönüştüğünü gösteriyor. Tanıkların geçmişleriyle kurdukları ilişki, saklanmış aidiyetlerin gölgesi ve yeniden adlandırılan hayatların gerilimi anlatının merkezine yerleşiyor. Kaya, yalnızca bireysel tanıklıkları değil, bir toplumun kendisiyle kurduğu sorunlu ilişkiyi de tartışmaya açarak okuru hem tarihsel hem etik bir sorgulamaya davet ediyor.

Bu çalışma, mübadelenin ardından sessizce değişen kimlik biçimlerini anlamak, bellek ile aidiyet arasındaki kırılgan sınırları yeniden düşünmek ve yakın tarihin gizli kalmış yönleriyle yüzleşmek için önemli bir kapı aralıyor.

  • Künye: Mert Kaya – “Ben, Eski Ben Değilim”: Müslümanlaş(tırıl)mış Rumlarda Bellek ve Kimlik, İstos Yayın, inceleme, 240 sayfa, 2025

Kolektif – Deprem Sonrası Antakya (2025)

‘Deprem Sonrası Antakya: Tanıklıklar, Miras ve Gelecek’, 6 ve 20 Şubat 2023’te Antakya ve çevresini derinden etkileyen depremlerin ardından, şehrin yaşadığı travmayı ve yeniden doğuşunu belgeleyen kapsamlı bir çalışma olarak sunuluyor.

Bu derleme, sadece yıkımın acısını değil, aynı zamanda şehrin yeniden ayağa kalkma çabasını ve geleceğe dair umudunu da yansıtıyor. “Korku: Tanıklıklar”, “Endişe: Deprem, Antakya, Toplum” ve “Umut: Antakyalılık, Tarih ve Miras” başlıkları altında toplanan 32 farklı yazı, Antakya’nın bu zorlu süreçteki çok yönlü deneyimini gözler önüne seriyor.

Çalışma, farklı disiplinlerden yazarların kaleminden çıkan tanıklıklar, makaleler, röportajlar ve araştırmalar aracılığıyla, şehrin sadece fiziksel yıkımını değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dokusundaki derin yaraları da inceliyor.

Antakya’nın sakinlerinin yaşadığı korku, endişe ve umut gibi duygusal dalgalanmalar, bu yazıların temelini oluşturuyor. Ancak bu çalışma, sadece bir felaket anlatısı olmanın ötesine geçiyor. Antakya’nın yeniden inşası, sakinlerinin geri dönüşü, yeni dayanışma ağlarının kurulması ve kültürel mirasın korunması gibi konular, şehrin geleceğine dair umut verici bir vizyon sunuyor.

2021 yılında Antakya ve çevresindeki Ortodoks toplumunu anlamak ve anlatmak amacıyla kurulan Nehna platformu, deprem felaketinin ardından odağını Antakya’nın tüm bileşenlerine kaydırarak, şehrin tanıklıklarını, kayıplarının hatırasını ve yeniden inşa fikirlerini bir araya getiriyor.

Bu kitap, depremin ikinci yıldönümünde, Antakyalıların karşılaştıkları zorluklara karşı gösterdikleri direnci onurlandırmayı amaçlıyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de Antakya halkının sergilediği dayanışma ve umut, bu eserin temelini oluşturuyor.

Nehna platformu tarafından hazırlanan bu derleme, Antakya’nın yaşadığı travmanın ardından yeniden doğuşunun bir simgesi olarak görülüyor. Bu eser, Antakya’nın sadece geçmişini değil, aynı zamanda geleceğini de aydınlatmayı hedefliyor.

  • Künye: Kolektif – Deprem Sonrası Antakya: Tanıklıklar, Miras ve Gelecek, derleyen: José Rafael Medeiros Coelho, Anna Maria Beylunioğlu, İstos Yayın, inceleme, 448 sayfa, 2025

Aytek Soner Alpan – 1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u (2024)

Aytek Soner Alpan, ‘1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u’ başlıklı çalışmasında, bir semti kül eden yangının Türk milliyetçiliği tarafından nasıl araçsallaştırıldığının izini sürüyor.

Rum kimliğiyle özdeşleşen Tatavla’nın, ulus anlatısı için bir tehdit nesnesi olarak algılanışının çok boyutlu yansımalarını ele alan Alpan, yangının Türkleştirme politikası için nasıl bir fırsat olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.

“Tatavla Nasıl Kurtuldu?” başlıklı ilk bölümde, yangının ardından ulusal belleğin tüm kodlarının seferber edilerek mahallenin bir ulusal öteki olarak stigmatize edilişi ve Tatavla adının Kurtuluş olarak değiştirilmesi süreci aktarılıyor.

“Bir Cemaatin Seksüel Olarak Tahayyülü: Tatavla Dilberi Sokrati” başlıklı ikinci bölümde ise Tatavla’nın hâkim ulusal kimliğin muhayyilesinde nasıl yer edindiği, yangından birkaç ay sonra yayımlanan bir tefrika üzerinden milliyetçilik ve cinsellik arasındaki ilişki kuramsallaştırılarak tartışılıyor.

  • Künye: Aytek Soner Alpan – 1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u, İstos Yayın, tarih, 184 sayfa, 2024

Levent Duman, Şule Can – “Keşke Kalsaydı” (2024)

‘“Keşke Kalsaydı” – Yerel Tanıkların Gözünden Bir Antakya Tarihi’, Fransız mandası altındaki İskenderun Sancağı’ndan Hatay’a uzanan dönüşümün tarihini, yereldeki farklı toplulukların gözünden anlatmayı ve bu dönemin sosyal, kültürel, politik ve ekonomik hayatının hatırlanma biçimlerini incelemeyi hedefleyen bir sözlü tarih çalışması.

Resmi tarih perspektifiyle veya geleneksel yazılı tarih arşivi yöntemleriyle bir inceleme yapmanın ötesinde, yerelde sözlü tarih yöntemleriyle toplulukların tarihini, gündelik yaşam belleğini ve siyasi tarihte yer alan eşiklerin yerel yansımalarını aktarıyor.

Her kitabın bir hikâyesi ya da hikâyeleri vardır.

Bu kitap hikâyesi bol olanlardan, hüznü de sevinci de bol hikâyeler.

Okuyacağınız sayfalarda aktarılanlar, ilk olarak 2011 yılında başlayıp 2017 yılına kadar çeşitli aralıklarla gerçekleştirilen görüşmelerde kayıt altına alındı.

Kitaptan bir alıntı:

“Kimi zaman kocaman bir çınarın gölgelediği bir köy kahvesinde, kimi zaman bir kilise avlusunda, kimi zaman onlarca kişinin meraklı gözetiminde, kimi zamansa yalnızlığın, yoksulluğun yankılandığı bir evin loş odasında gerçekleştirildi bu görüşmeler. Yargılamadan, yadırgamadan sorular soruldu, bazen ses-görüntü, bazen ses kaydı alındı, kimi zaman da sadece notlar alındı görüşülen kişilerin isteklerine uyarak. Onların araştırmacılara emanet ettikleri, anlattıkları titizlikle yazıya aktarıldı, defalarca okundu, yorumlandı, anlamlı bir bütün olacak şekilde biraraya getirildi… Bu satırların size ulaşması gerekiyordu çünkü, sadece bu satırları bize aktaran kişilerin birçoğu değil, aynı zamanda bize aktardıkları mekânların çoğu da son depremde yerle yeksan oldu. Gidenlerin ardından onların anlattığı Antakya’yı aktarmak ve onların sözleriyle Antakya yerel tarihini anlamak bu büyük deprem felaketi sonrası bizler için ayrı bir anlam taşımakta.”

  • Künye: Levent Duman, Şule Can – “Keşke Kalsaydı”: Yerel Tanıkların Gözünden Bir Antakya Tarihi, İstos Yayın, tarih, 288 sayfa, 2024

Melisinos Hristodulu – Tatavla Tarihi (2024)

On dokuzuncu yüzyılın başlarında, dönemin Pamfilos Episkoposu Melisinos Hristodulu tarafından yazılmış ‘Tatavla Tarihi’, vaktiyle şehrin en büyük Rum cemaatlerinen biri olan Tatavla Ayios Dimitrios Rum Ortodoks cemaatine dair en önemli çalışmalardan biri.

Hristodulu, şimdi Yunanca ve Türkçe yayınlanan kitabında, dönemin belgelerine, cemaat arşivlerine, Patriklik defterlerine ve Osmanlı belgelerine başvurarak, Tatavla’nın, yani bugünün Kurtuluş’unun mahallelerini, buralardaki yaşamı ve semtin sakinlerinin kapsamlı bir fotoğrafını çekiyor.

Yazar ayrıca, sözlü tarih aktarımlarının yanı sıra, eski gelenekler ve Rum cemaatinin önemli şahsiyetlerine dair anekdotlarla da çalışmasını zenginleştirmiş.

Arşivlik bir eser.

  • Künye: Melisinos Hristodulu – Tatavla Tarihi, çeviren: Anna Maria Aslanoğlu, Stefo Benlisoy, yayına hazırlayan: Foti Benlisoy, Fivos Nomikos, İstos Yayın, tarih, 192 sayfa, 2024

Özgür Sevgi Göral – Yaramız Derindir (2023)

Özgür Sevgi Göral, bir haber sitesinde kaleme aldığı ufuk açıcı yazılarını genişleterek, ayrıca bu metinler için kapsamlı bir de önsöz kaleme alarak bu kitabında yer vermiş.

Bu yazılarda Göral geçmişle hesaplaşma, adalet, sömürgecilik, Cizre JİTEM davası olarak bilinen Temizöz ve Diğerleri dosyası, inkârı içselleştirmesi anlamına gelen “sömürgeci afazya”, katliamlara yönelik resmi inkarcılık, Fransızların Cezayir’deki katliamları ve hem Fransa’da hem Türkiye’de konu sömürgecilikle ilişkili olarak işlenen devlet suçları olunca hukuk alanının faili koruma refleksiyle nasıl hareket ettiği gibi pek çok yakıcı konuyu tartışıyor.

Özgür Sevgi Göral, Türkiye’deki (muhalif) hafıza sahasının yol ve yöntemlerini yeniden değerlendirmeye davet ediyor.

Fransa’nın Cezayir’deki işgal, sömürü ve savaş deneyimiyle birlikte düşünerek, söz konusu sahanın politik çerçevesinde baskın olan hak savunuculuğu temelli; sömürgecilik ve ırkçılık kaynaklı devlet şiddeti biçimlerini bireysel hak ihlali olarak çerçeveleyen; insan hakları odaklı bir politik dilin, yükselen neofaşizmler çağındaki etkisinin sınırlarını sorgulatıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Faşizm bitmiş kapanmış bir sayfa değildir; başka biçimlerde, başka kelimelerle, başka silahlarla, kahverengi yerine yeşil renkle, asker postalıyla ya da polis copuyla ama aynı zamanda parlamentoda ve mahkemelerde, savcıların iddianamelerinde, hükümet kararnamelerinde de, demokrasinin karşısında değil demokrasinin içinde her zaman yeniden, mutlaka farklı şekillerde ve çok çeşitli görüngülerle zuhur etme kapasitesine sahiptir. Felaketler, biz onlara karşı mücadele etmezsek, yeniden tekrar ederler.”

  • Künye: Özgür Sevgi Göral – Yaramız Derindir: Hafıza Sahası ve Sömürgeci Afazi, İstos Yayın, siyaset, 2023

Foti Benlisoy ve Stefo Benlisoy – Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş Bir Yol: ‘Hıristiyan Türkler’ ve Papa Eftim (2022)

Foti Benlisoy ve Stefo Benlisoy tarafından uzun yıllara yayılan, geniş kapsamlı bir çalışma neticesinde kaleme alınan ‘Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş

Bir Yol ‘Hıristiyan Türkler’ ve Papa Eftim’ kitabında birbiriyle bağlantılı bir dizi sorunun cevabı aranıyor:

  • Yunan ve Türk milliyetçilikleri Anadolulu Türkdil Ortodoksları kendi ulusal cemaatlerine dahil etmek adına hangi söylemsel stratejileri devreye soktular?
  • “Karamanlıların” Yunan milliyetçiliği açısından dilsel, Türk milliyetçiliği açısındansa dinsel “anomalisi” nasıl bertaraf edilmeye çalışıldı?
  • Söz konusu söylemsel stratejiler, aynı milliyetçi projeye bağlı farklı ulusal kimlik tanımları arasındaki rekabet bağlamında kimin Yunan ya da Türk sayılıp sayılmaması gerektiğine dair tanımlarda hangi değişiklikleri gündeme getiriyordu?
  • “Hıristiyan Türkler” teması Türk milliyetçiliğinin dini aidiyetle, spesifik olarak da İslam’la ilişkisinde nasıl bir kırılmaya denk düşüyordu?

“Türkdil Hıristiyanlar” vakası, Türk milliyetçiliğinin seküler ve etnik sınırlarının anlaşılması açısından kritik önemdedir.

Milli Mücadele dönemi, farklı ve bazen birbirine rakip milliyetçi ulusal inşa projeleri arasında kararsız olunduğu bir dönemdi.

Kimin inşa halindeki Türk ulusal kimliğine içerilip kimin dışlanacağı meselesi, bu alternatif milliyetçi projeksiyonlar arasındaki rekabetin bir ürünü olarak ortaya çıkacaktı.

Bu anlamda Anadolulu Türkdil Hıristiyanların Türklüğünün kabul ya da reddedilişi, bizatihi Türklük tanımı üzerinde, yani ulusal topluluğun sınırlarına dair de sonuçlar doğuracaktı.

  • Künye: Foti Benlisoy ve Stefo Benlisoy – Türk Milliyetçiliğinde Katedilmemiş Bir Yol: ‘Hıristiyan Türkler’ ve Papa Eftim, İstos Yayın, inceleme, 343 sayfa, 2022

Arhangelos Gavril – Anadolu Osmanlı Demiryolu ve Bağdat Demiryolu Şirket-i Osmaniyesi İdaresi’nin İçyüzü (2022)

1911 tarihli bu kitap, Anadolu ve Bağdat demiryollarının işleyişi ve çalışma koşulları hakkında altın değerinde bir kaynak.

Nevşehirli bir Osmanlı Rumu olan Arhangelos Gavril’in kitabı, şirket yönetiminin haksız uygulama, yolsuzluk ve kanun tanımazlıklarına, bilhassa II. Abdülhamit yönetiminin kimi ileri gelenleri ile şirket idaresi arasındaki samimi ilişki ve menfaat ortaklığına ve bunun halka ve ülkeye bedeline dair bir iddianame niteliği taşıyor.

“Namuslu olabilecek kadar sâhib-i iz’ân olmayanların sülûk edecekleri tarîk, hile ve mefsedettir!”

Doktor Gavril, yıllarca çalıştığı şirkette edindiği deneyimler ve bir araştırmacı titizliğiyle derlediği belgeler aracılığıyla şirketin  yolsuzluk ve kanunsuzluklarını okura sunarken, Anadolu Demiryolları Şirketi’nin –en başta Genel Müdür Hugue’nin olmak üzere– yabancı sermaye ağırlıklı yönetimini ağır ithamlarla suçluyor ve demiryolu hattı idaresinin denetimi ve ıslahına ilişkin Osmanlı yurtseverliği ve meşrutiyetçiliğini temel alan bir siyasal pozisyonu savunuyor.

Üstelik Gavril’in her satırından, demiryolu hattında çalışan emekçilere karşı derin bir ilgi ve yakınlık ile hattın gerçek sahibi olarak nitelediği Osmanlı halkının menfaatlerini gözetmenin en üstün değer olduğunun idrakindeki yurtsever bir bilinç süzülmekte.

Demiryolu emekçilerinin şirket idaresinin keyfilik ve zorbalıklarına karşı örgütlenme çabaları ve gerçekleştirdikleri grevin de örgütleyicilerden olan Gavril’in ilk elden tanıklıkları, geç dönem Osmanlı emek ve iktisat tarihçiliği açısından paha biçilmez bir kaynak.

Memleketin ilk modern büyük projesinin kilometre garantili sözleşmeleri, tarifelerde şirket yararına yapılan oynamalar, akraba kayırmacılığı, liyakatsiz atamalar, sermayeye hükûmet eliyle aktarılan devasa kamu kaynakları, siyaset ile ticaretin iç içe geçişi ve elbette acımasız emek sömürüsüne dair içerden bilgiler aktaran Doktor Gavril’in bu tarihi vesikası, ne hazindir ki yüz yıl sonrasının okuruna da pek tanıdık gelecek!

Stefo Benlisoy’un Önsöz’üyle…

  • Künye: Arhangelos Gavril – Anadolu Osmanlı Demiryolu ve Bağdat Demiryolu Şirket-i Osmaniyesi İdaresi’nin İçyüzü, çeviren: Hamit Erdem, Baha Coşkun ve Fadime Ersin, İstos Yayın, tarih, 352 sayfa, 2022

Özgür Kaymak ve Anna Maria Beylunioğlu – “Kısmet Tabii…” (2021)

İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarındaki karma evliliklerin birey, cemaat ve gündelik çatışmaları nasıl şekillendirdiği ve dönüştürdüğü üzerine harikulade bir araştırma.

Özgür Kaymak ve Anna Maria Beylunioğlu, 57 yüz yüze görüşmeyle zenginleşen kitaplarında akademik dünyada az bilinen bu konuyu tüm yönleriyle irdelemiş.

Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarında karma evlilikler, özellikle bu toplumların dışa açılmaya başladığı 80’lerden itibaren yaşanmaya başlandı.

Beylunioğlu ve Kaymak’ın araştırması da, bir yandan bu grupların hem kendi içlerindeki hem de çoğunluk toplumla olan politik ve kamusal karşılaşmalarının yarattığı meselelerin izini sürüyor, diğer yandan da kadınlık deneyimin nasıl ortaklaştığını gözler önüne seriyor.

Karma evlilikler, kamusal mekân/alanda “azınlık toplumları” tarafından stratejik biçimde uygulanan, etno-dinsel kimliklerine dair işaretlerin üzerini örtmenin aile ve evlilik kurumu içerisinde geçersiz kaldığı, yeni mücadele alanlarının ve ortaklıkların inşa edildiği bir özel alan pratiği olarak karşımıza çıkıyor.

Yazarlar karma evliliği, tanışma hikâyeleri ve karma evliliklerin gerçekleşme biçimi, beraber yaşama kültürü, bir evlilik stratejisi olarak din değiştirme ve gayrimüslim ailelerde toplumsal cinsiyet örüntüleri gibi farklı yönleriyle ele alıyor.

  • Künye: Özgür Kaymak ve Anna Maria Beylunioğlu – “Kısmet Tabii…”: İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni Toplumlarında Karma Evlilikler, İstos Yayın, kültür, 412 sayfa, 2021

Kolektif – Muhacirnâme (2016)

Mübadele’den sonra Yunanistan’da muhacirlerin anadili olan Türkçede ama Yunan harfleriyle basılan Prosfigiki Foni / Muhacir Sedası gazetesinden derlenen 25 şiir, burada.

Şiirler, modern Yunan tarihinin en can alıcı olaylarından olan Mübadele’yi, Yunan ordusunun faciayla biten Anadolu seferinin sonundaki meşakkatli sürgün sürecini tasvir ediyor.

  • Künye: Kolektif – Muhacirnâme, hazırlayan: Evangelia Balta ve Aytek Soner Alpan, İstos Yayın