Bell Hooks – Sınırları Aşmayı Öğretmek (2021)

Eşitsiz ve baskıcı eğitim, sistemi ve sistem sorunlarını beslemekten başka bir işe yaramaz.

Bell Hooks, hasta ruhlu eğitime çözüm sunmak amacıyla, öğretmen ve öğrencilerin yeni bir kolektif çalışmayı nasıl yaratabileceklerini açıklıyor.

Ülkeyi ve dünyayı yöneten propagandaları, telkinleri, incelikli tiranlık biçimlerini açığa çıkararak, alışılmış ve içselleştirilmiş olanı ortadan kaldırma çabasını eleştirel biçimde ele alan Hooks, bilginin, eğitimin, kültürün, kimliğin, farklılığın ve sosyal ilişkilerin tarihsel inşasında iktidar ve ideolojinin rolünü belirleyerek, gerçekliğin politik doğasını ortaya koyarak, tahakkümün nasıl işlediğini aydınlatarak geçmişi kurtarmaktan bahsediyor.

‘Sınırları Aşmayı Öğretmek’, eğitimi bir özgürlük pratiği olarak görüyor.

Paulo Freire’nin çalışmalarından ilham alan Bell Hooks, ders ortamının öğrencilere baskıdan uzak birtakım yöntemler sunması gerektiğini söylüyor, feminist teoriye ilişkin görüşlerini bu çalışmayla birleştiriyor.

Hooks, önerilerini sunarken hayattan ve tecrübeden besleniyor.

Okulla hayatı ayıran duvarları yıkıyor böylece. bell hooks’a göre eğitim doğası gereği politik bir eylem.

Statükoya meydan okurken tarafsız kalmak, egemenin yani “bankacılık modeli”nin tarafını tutmaktır.

Bell Hooks bunun yerine sistemin sorunlarını, sosyal adaleti öğrenmeyi, sesini duyurmayı savunan bir öğrenme topluluğundan yana.

Bu süreci “suça ortak olma” şeklinde değerlendiren yazar, karmaşık kavramları ve durumları sorunsallaştırıyor.

Eğitimcilerin bunalmadan, saldırıya uğramış hissetmeden zihniyet değişikliğini benimsemesinin yollarını araştırıyor, onları bu zorlu yolu birlikte yürümeye çağırıyor.

Her geçen gün biraz daha parçalanmış, şiddete yönelen ve öğrencilere korkunç derecede kötü davranan bir ülkede, haklılık için savaşmaktan daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu anımsatıyor.

Şefkati, anlamayı ve sevgiyi büyütmeye…

Hooks, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve sınıf ayrımcılığına batmış eğitim sisteminin, üstünlükçü beyaz feministlerin dışlayıcı yaklaşımının içinden sesleniyorsa da, homofobik davranışların, bedeni unutan zihni alkışlayanların tüm dünyada farklı biçimlerde görünen ayrımcı, eşitsiz ve baskıcı eğitimin, sistemi ve sistem sorunlarını nasıl beslediğinin altını çiziyor.

Bedeni unutmayan zihinsel bir çalışmayla her birimizi, kendini aşmanın, karşılıklı dayanışmanın önemine yönlendiriyor.

Pedagojiyi sıkıcı, müstakil bir kavram olmaktan çıkarıyor.

Çalışmayı benzerlerinden ayıransa eğitim alanında dilsel düzeni ve erotizmin etkisini ihmal etmeyen iki önemli makale içermesi…

  • Künye: Bell Hooks – Sınırları Aşmayı Öğretmek: Özgürlük Pratiği Olarak Eğitim, çeviren: Arzu Eylem, Nota Bene Yayınları, eğitim, 191 sayfa, 2021

Kolektif – Yönetim Bizde, Mülkiyet Bizde (2021)

İşçiler, tarih boyunca kapitalist sisteme karşı görkemli mücadeleler sergiledi.

Bu enfes derleme, hem bu geleneğin sağlam bir kaydını tutuyor hem de bugün sahici bir alternatif yaratmak için bu deneyimlerden nasıl yararlanabileceğimizi ortaya koyuyor.

Sanayi çağı ile birlikte ücretliler sendikalarda örgütlendiler, grevlerle mücadele ettiler ve hatta üretimi patronlar olmadan kontrol etmeyi amaçlayan çeşitli özyönetim kurumları yaratarak kapitalist sistemin temel dayanaklarına meydan okuyacak kadar ileri gittiler.

Modern tarihin her döneminden ve dünyanın birçok ülkesinden alınan spesifik deneyimlerle çığır açan bu derleme, tarihsel geleneğin izini kapsamlı bir şekilde sürüyor.

İşçi denetimi için tarihsel ve çağdaş mücadelelerden çıkarılan derslerle dolu olan ‘Yönetim Bizde, Mülkiyet Bizde’, başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünenler, sahici alternatifler arayanlar ve eskinin küllerinden yeni bir dünya yaratmak için mücadele edenler için temel bir kaynak.

Immanuel Ness ve Dario Azzellini’nin hazırladığı bu kapsamlı çalışmada araştırma ve incelemeleriyle katkı sunan diğer yazarlar ise şöyle: Victor Wallis, Donny Gluckstein, Sheila Cohen, Alberto R. Bonnet, David Mandel, Pietro Di Paola, Andy Durgan, Goran Musić, Zbigniew Marcin Kowalewski, Jafar Suryomenggolo, Samuel J. Southgate, Gabriela Scodeller, Peter Robinson, Alan Tuckman, Patrick Cuninghame, Elaine Bernard, Arup Kumar Sen, Andrés Ruggeri, Maurício Sardá de Faria ve Henrique T. Novaes.

  • Künye: Kolektif – Yönetim Bizde, Mülkiyet Bizde: Paris Komünü’nden Günümüze İşçi Denetimi, hazırlayan: Dario Azzellini ve Immanuel Ness, çeviri editörü: Çağatay Edgücan Şahin, Nota Bene Yayınları, siyaset, 584 sayfa, 2021

Kolektif – Post-Sinema (2021)

Dijital ve bilgisayar tabanlı medya dünyasında sinemanın rolü ve konumu nasıl değişti?

‘Post-Sinema’, 21. yüzyıl sinemasını teknolojik, politik, tarihsel ve ekolojik yönleriyle inceleyen çok iyi bir inceleme.

Yirminci yüzyılın baskın medyası olan sinema ve televizyon, kültürel duyarlılıklarımızı şekillendirdi ve yansıttı.

Peki, 21. yüzyılda neler oluyor?

Yeni dijital medya, yeni duyarlılıklar mı demek?

Yirminci yüzyıl sineması, dijital ve bilgisayar tabanlı medya tarafından “aşıldığında”, yani Fredric Jameson’ın “kültürel baskın” dediği şey olmaktan çıktığında, sinemanın rolü veya konumu nasıl değişti?

Shane Denson ve Julia Leyda’nın hazırladığı ’Post Sinema’, eleştirel bir tavırla bu sorulara odaklanıyor.

Kitap, başlangıç noktasını Steven Shaviro’nun “sinema sonrası duygulanım” kavramından alıyor.

Yeni eleştiriye kelime dağarcığı yaratma, yeni medya ekolojisiyle uzlaşma amacıyla bir dizi kilit düşünürün fikirlerini genişleten ve geliştiren bir çalışma.

Sinematik bir medya rejiminden sinema sonrası medya rejimine geçişin deneyimsel, teknolojik, politik, tarihsel ve ekolojik yönlerini inceleyerek, yeni zemini kırmanın temel sorularını araştırıyor; sinemanın ilk ve ikinci dönemi arasındaki sürekliliklerin yanı sıra kopuklukları da tartışıyor.

Estetik ve biçim soruları, değişen teknolojik ve endüstriyel uygulamalarla, çağdaş sermaye oluşumlarıyla, kimlik, sosyal eşitsizlik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konulardaki kültürel kaygılarla örtüşüyor.

Dijitalleşmenin, öylece kabul edilen gelenekler üzerindeki etkisi de oyunda.

Aracılık, yasal ya da yasadışı yeni dağıtım biçimleri, türlere ve ayrı medya biçimlerine akademik ve eleştirel bağımlılık.

Kısacası değişen paradigma, bu kitapta 21. yüzyıl sinemasının kuramsallaştırılması amacıyla bütün yönleriyle mercek altına alınıyor.

Kitaba katkıda bulunan yazarlar ise şöyle: Lev Monovich, Julia Leyda, Shane Denso, Steven Shaviro, Caetlin Benson-Allott, Francesco Casetti ve Selmin Kara.

  • Künye: Kolektif – Post-Sinema: 21. Yüzyıl Sinemasının Kuramsallaştırılması, editör: Julia Leyda ve Shane Denso, çeviren: Pınar Fontini, Nota Bene Yayınları, sinema, 240 sayfa, 2021

Kolektif – Şirketlerden Kooperatiflere, Rekabetten Dayanışmaya (2021)

Kooperatifçilik, kapitalizmin yarattığı tahribatın üstesinden gelmenin en iyi alternatiflerindendir.

Bu önemli derleme de, konut, eğitim, gıda, enerji gibi pek çok alanda örgütlenen çeşitli kooperatiflerin Dünyada ve Türkiye’deki örneklerini ortaya koyuyor.

Kooperatifçilik hareketi tarihsel olarak geniş halk kesimlerinin, kapitalizmin yarattığı tahribat karşısında, zaman zaman imkânlarını, zaman zaman kaynaklarını, zaman zamansa üretim süreçlerini ortaklaştırma faaliyeti, tekellerin, aracıların, yoksulluğun karşısında ayakta kalma ve dayanışma mücadelesi oldu.

Bu anlamda kooperatiflerin bir ortaklaşma ve dayanışma pratiği olarak, küreselleşme sürecinin getirdiği yıkım ile birlikte, yeniden gündem gelmesi ve giderek daha fazla tartışılması şaşırtıcı değil.

‘Şirketlerden Kooperatiflere, Rekabetten Dayanışma’ya başlıklı bu çalışma da, konut, eğitim, gıda, enerji gibi pek çok alanda, toplumsal ihtiyaçlar alanında örgütlenen, yeni kamusallıklar inşa etmeye çalışan, katılımcı ve dayanışmacı ilkelerle organize edilen çeşitli kooperatiflerin Dünyada ve Türkiye’deki örneklerini ortaya koyuyor.

Şirket egemenliğinin, sosyal, ekonomik ve aynı zamanda ekolojik alanda yarattığı yıkıcı sonuçlar ve kriz gün geçtikçe derinleşirken, tarım ve gıda alanında olduğu kadar yaşamın diğer alanlarında da dayanışmacı ve katılımcı temelde işleyen örneklerin inşa ediliyor olması umut verici.

Dolayısıyla birbirleriyle eklemlenerek faaliyet gösteren şirket tipi sermaye formları, üretimden tüketime bütün sektörleri nasıl kontrol ediyorsa, kooperatiflerin de birbirleriyle dayanışmacı, katılımcı ilkelerle eklemlenerek birlik olmaları ve daha geniş ölçeklerde etkili olabilecekleri ağ ilişkileri ve kurumsal yapılar geliştirmeleri büyük bir gereklilik haline geldi.

Bu gereklilik kendini örgütleyebildiği oranda, şirketlerin distopik dünyasında eşitlikçi ve dayanışmacı ilkelerle kurulan yeni alternatifler kendisine gelişim gösterebileceği yeni alanlar bulacaktır.

Kitap, rekabetin karşısına dayanışmayı, parçalanmanın ve yabancılaşmanın karşısına kolektiviteyi, hiyerarşinin karşısında katılımcılığı ve eşitlikçi ilişkileri koyan bir yönetim anlayışıyla, üretimden tüketime bir süreci organize etmeyi hedefleyen bir “yeni”den bahsediyor.

Bu “yeni”, sistemin mağduru olan işçileri, kadınları, çiftçileri ve bütün ötekileştirilen kimlikleri temsil eden kurumların “birbirinin eki” olarak kendi sorunlarını bizzat kendisinin aşması ve özneleşmesi temelinde yeni ve alternatif bir kamusallığın inşasına işaret ediyor.

İşte kooperatifler bir dayanışma formu olarak, bu sürecin önemli parçalarından biridir.

Ancak kooperatiflerin kendi içlerinde eskinin kalıntılarını ve yeninin nüvelerini aynı oranda barındıran, şirket egemenliğine karşı olduğu kadar sistemin hastalıklarını da taşıyabilen çelişkili formlar olarak karşımıza çıktığı söylenebilir.

Bu anlamda eldeki çalışma, neoliberalizmin anti demokratik, adil olmayan yapısının ürettiği sosyal sorunlar karşısında, Dünyada ve Türkiye’de yeni gelişen kooperatifleşme deneyimlerini ele alan tartışmaları barındırması, emeğin ve doğanın sömürüsüne dayanan mevcut sistemi aşmaya çalışan bir perspektif sunması ve yeni kooperatifleşme hareketine, akademik alandan sağlam bir katkı sunmasıyla çok önemli.

Kitaba katkıda bulunan isimler: Ahmet Gire, Betül Yaprak Yorğun, Nilay Küme Yıldırım, Çağatay Edgücan Şahin, Ecem Evrensel, Emre İşeri, Göktürk Kalkan, Hatice Kurşuncu, Mehmet Cevat Yıldırım, Özal Çiçek ve Radiye Funda Karadeniz.

  • Künye: Kolektif – Şirketlerden Kooperatiflere, Rekabetten Dayanışmaya: Tartışmalar, Deneyimler, derleyen: Uygar D. Yıldırım ve F. Serkan Öngel, NotaBene Yayınları, siyaset, 328 sayfa, 2021

Kolektif – 21. Yüzyılda Endüstri İlişkileri (2021)

Yeni teknolojiler ve küresel pandemi, işçi, işveren ve devletin taraf olduğu endüstri ilişkilerini nasıl dönüştürdü?

Bu usta işi derleme, endüstri ilişkilerinin 21. yüzyılın sosyal, ekonomik ve politik özellikleri çerçevesinde değişen ve dönüşen dinamik yapısını tartışıyor.

Farklı alanlarda uzmanlaşan toplam on iki akademisyenin katkısıyla ortaya çıkmış çalışma, yeni teknolojiler ve küresel pandemi başta olmak üzere, endüstri ilişkilerindeki dönüşümü farklı açılardan ele alıyor.

Son yıllarda bilgi ve iletişim teknolojilerindeki baş döndüren hızın, özellikle çalışma ilişkilerini ve emeğin yeni biçimlerini nasıl şekillendirdiği kitabın önemli bir bölümünü oluşturuyor.

Kitapta,

  • Yeni iletişim teknolojilerinin işi, işçiyi ve bir bütün olarak çalışma yaşamını nasıl ve hangi yönde etkilediği,
  • Kapitalizmin dijitalleşmesi, platform çalışma ve gig ekonomisi, dijital göçebelik gibi işin ve emeğin teknolojik gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan yeni biçimlerinin, geleneksel endüstri ilişkilerindeki konumu,
  • Çalışma hayatında teknolojik dönüşümün işçiler açısından yaratacağı hak kayıpları ve sendikal harekette yaratacağı sorunlar,
  • 2020’nin başlarından itibaren yaşamın bir parçası haline gelen pandemi koşullarının endüstri ilişkileri için nasıl sonuçlar doğurduğu,
  • Küresel pandemi döneminde küresel sendikaların nasıl tavrı aldığı, neler yaptığı / yapmadığı,
  • Küresel pandeminin ulusal mevzuatı nasıl etkilediği, bu süreçte hangi yasal düzenlemelerin yapıldığı ve bu düzenlemelerin çalışma hayatında ne gibi karşılıklar bulduğu,
  • Sosyo-ekonomik, kültürel ve politik birçok faktörün endüstri ilişkilerinde yarattığı dönüşüm,
  • Sosyal devlet bakımından farklı bir yere sahip İskandinav ülkelerindeki endüstri ilişkileri sistemi,
  • Neoliberal politikalar bağlamında, insan kaynaklarının endüstri ilişkilerinde yarattığı paradigma dönüşümü,
  • Endüstri ilişkilerindeki dönüşümün kadınlar üzerindeki etkisi,
  • Tarihsel olarak kadınların modern emek piyasasındaki yeri,
  • Ve kadın emeğinin günümüz emek piyasasındaki durumu gibi pek çok önemli konu tartışılıyor.

Çalışma, endüstri ilişkileri ve sosyal politika alanında güncel gelişmeleri ele alması bakımından önemli bir boşluğu dolduruyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle:  Aysen Tokol, Hüseyin Sevgi, Oğuz Başol, Mehmet Fatih Çömlekçi, Salih Dursun, Gülşen Çetin Aydın, Ceyhun Güler, Seher Demirkaya, Mehmet Atilla Güler, Özal Çiçek, Bora Yenihna ve Ahmet Gökçe.

  • Künye: Kolektif – 21. Yüzyılda Endüstri İlişkileri: Çalışma Yaşamının Dönüşümü, Aktörleri ve Geleceği, editör: Hüseyin Sevgi, Nota Bene Yayınları, inceleme, 416 sayfa, 2021

Pınar Karababa Demircan – Yeniden Üretilen Mekânlar (2021)

Sivas’ın son yıllarda geçirdiği muazzam dönüşüm, şehrin farklı topluluklarında faklı şekillerde deneyimlendi.

Pınar Karababa Demircan’ın saha çalışmalarıyla zenginleştirdiği bu enfes çalışması, söz konusu deneyimleri tarih, bellek ve mekân bağlamında inceliyor.

‘Yeniden Üretilen Mekânlar’, kentin yeniden üretimi süreci ile kentin deneyimlenmesi arasındaki gerilimli ilişki kent estetiğinin ve kentsel söylemlerin dönüşümü, yersiz-yurtsuzlaştırma süreçleri ve kentte yaşayan çeşitli grupların mekânı kendi deneyimlerince uygunlaştırma pratikleri bağlamında irdeliyor.

Kentin deneyimlenmesinin öznel yapısı otorite tarafından tanımlanmış bir mekân deneyiminde kaybolurken kenti bir toplumsal ilişkiler zemini ve üretim mekânı olmaktan çıkartarak tüketilecek bir metaya dönüştürüyor.

Bu dönüşümün yerleştirdiği yaşam tarzı ise, beraberinde belleği ve farklı mekânlarla kurulan öznel ilişkiyi kullanan direnç mekanizmalarını harekete geçiriyor.

Merkezde bulunan ve oradaki konumlarını korumaya çalışan esnaflar; kadınlara yönelik kültürel ve siyasi hedefin odağında olan muhafazakâr kadınlar; heterojen yapıda olmakla birlikte çoğunluğu Alevi halkın oluşturduğu mahallelerdeki birbiriyle destekleşen halk ve eski Madımak Oteli etrafında örgütlenen hareketin aktörleri bu araştırma kapsamında dönüşüme karşı bazen kesişen direnme pratikleriyle kentin hafıza ve söylemde yitimine karşı çıkıyorlar.

Mekânsal düzenlemenin yoğunlaştığı 2007-2013 arası kritik bir dönemin bir kısmında saha çalışması yapılan bu araştırma, yeni döneme geçişin parçası olan memnuniyetsizlik, çatışma ve mekân tutmanın küçük ölçekli bir yansımasını, bir başka deyişle bugünkü mekâna geçişi sağlayan önceki mekân politikalarının küçük ölçekli bir tarihini sunmasıyla dikkat çekiyor.

  • Künye: Pınar Karababa Demircan – Yeniden Üretilen Mekânlar: Sivas’ta Anı, Anıt ve Öteki Mekân, Nota Bene Yayınları, kent çalışmaları, 192 sayfa, 2021

Eylem Şen – Anti-Faşizmin Estetiği (2021)

1945 sonrası İtalya’da faşizmle yüzleşen filmleri ele alan ufuk açıcı bir çalışma.

Eylem Şen, sağlam bir film analiz yöntemiyle ördüğü çalışmasıyla, izleyiciyi özgürleştiren ve bir özne olarak sorumluluk almaya teşvik eden sinema kuramlarına katkıda bulunuyor.

Sinema modernizmin en özgürlükçü buluşlarından biri olarak, kimsenin kimseyi ezmediği bir dünya hasretinin, tekniğin imkânlarıyla gönüllere taht kurmasını sağlayabilir.

Bu tahtın bahtını yapmak için, kökenlerini Griffith’in tek bir görüşü hiçbir şekilde sorgulamaksızın kabul ettirmeye dayalı estetik anlayışından alan Hollywood’un klasik anlatı sinemasının alışkanlıklardan kopuş gerekir.

Bu kopuş sanat ve estetik hakkında ilkçağlardan itibaren süregiden “güzel”, “gerçek”, “iyi” kavramlarına dair bir bakış açısı yaratmakla başlar.

Sinemada faşizm eleştirisinin estetik politikası üzerine bir çalışma yapabilmek için; estetiğin felsefi ve ideolojik gelişimine, anti-faşist mücadelelerin tarihine, sinemada anti-faşist ve özgürlükçü film biçimi arayışlarının geçmişine, faşizmin emperyalist yayılmacılığının damgasını vurduğu 1930’ların sonunda Georg Lukács ile Ernst Bloch arasında başlayıp Walter Benjamin ve Bertolt Brecht’in de dâhil olduğu gerçekçilik tartışmalarına, Vertov’un manifestosuna, egemen film biçimlerine ve burjuva ideolojisine en ileri noktadan saldıran Godard’ın film biçimine bakılarak yol alınmalıdır.

İşte tam da bu yolu izleyen Şen’in nitelikli çalışması, hem sinema, faşizm ve anti-faşist mücadeleler hakkında önemli fikirler, felsefeler, imgeler sunuyor hem de sınıfsız, sınırsız, özgür bir dünya düşü uğruna mücadele edenlerin referans alabileceği özgürleştirici bir estetik politika sunuyor.

  • Künye: Eylem Şen – Anti-Faşizmin Estetiği: 1945 Sonrası İtalyan Sinemasında Faşizm Eleştirisi, Nota Bene Yayınları, sinema, 240 sayfa, 2021

Kolektif – Dijital Nesneler, Dijital Özneler (2021)

Bugün hayatımızda büyük yer kaplayan “Büyük Veri”, “Dijital Emek” ve “Dijital Siyaset” gibi konulara odaklanan nitelikli bir derleme.

‘Dijital Nesneler, Dijital Özneler’, söz konusu kavramları emek, kapitalizm ve siyaset bağlamında tartışıyor.

Kitapta,

  • Büyük veri kapitalizmi,
  • Büyük veri kapitalizmi çağında Karl Marx,
  • İnsan sonrası bilgi ve siborglar,
  • Posthümanizm,
  • Yeniden üretim merceğinden kültür ve ekonominin kesişiminde emek ve mücadele,
  • Dijitalleştirilmiş işyerinde etkin güvencesizlik, denetim ve direniş,
  • Dijital nesnelerle alternatif özneler oluşturmak,
  • Büyük veri çağında siyasi örgütlenmenin dönüşümü,
  • Ve sabit sermayenin temellükü gibi ilgi çekici konular tartışılıyor.

Kitabın özgün yönlerinden biri de, her bir yazarın makalesine karşılık, başka bir yazarın söz konusu makaleyi değerlendirdiği bir yazının da olması.

Dijital yeni dünyayı kavramak açısından aydınlatıcı bilgiler barındıran çalışmaya yazılarıyla katkıda bulunan isimler ise şöyle: Christian Fuchs, David Chandler, Paul Rekret, Robert Cowley, Kylie Jarrett, Joanna Boehnert, Phoebe V. Moore, Elisabeth Brighi, Jack Linchuan Qiu, Peter Goodwin, Jodi Dean, Paulina Tambakaki, Paolo Gerbaudo, Anastasia Kavada ve Antonio Negri.

  • Künye: Kolektif – Dijital Nesneler, Dijital Özneler: Büyük Veri Çağında Kapitalizm, Emek ve Siyaset Üzerine Disiplinlerarası Yaklaşımlar, editör: Christian Fuchs ve David Chandler, çeviren: Gamze Boztepe, Nota Bene Yayınları, siyaset, 312 sayfa, 2021

Cenk Ağcabay – Marksizmin Doğu’ya Açılışı (2021)

Sömürgecilik tarihi ve Marksizmin doğuya göçü üzerine özgün bir çalışma.

Cenk Ağcabay, sömürgecilik tarihi ile Marksist düşüncenin evrimi arasındaki girift ilişkiyi çok yönlü bir bakışla tartışıyor.

  • Marx da sömürgeci aydınlar gibi batı-merkezci miydi?
  • Hindistan yazılarında ortaya konan görüşleri nasıl yorumlamak gerekiyor?
  • Sömürgecilikle Avrupa Sosyal Demokrasisinin nasıl bir ilişkisi vardı?
  • Lenin’in Marx yorumunu ayırt edici kılan faktörler neler?
  • Bir zamanlar “tarihsiz halklar” olarak nitelenen çevre ülke halkları nasıl bir evrimle dünya proletaryasının öncü gücüne dönüştü?

Ağcabay’ın, geniş kapsamlı çalışması ‘Marksizmin Doğu’ya Açılışı’, tam da bu soruları merkeze alarak Marksizmi hem savunanların hem de eleştirilenlerin uzun zamandır meşgul olduğu sorulara çarpıcı yanıtlar veriyor.

Sömürgecilik tarihi ve Marksizmin doğuya göçü gibi konular gerek Türkçe literatürde gerek yabancı dilde oldukça az sayıda çalışma tarafından ele alındı.

‘Marksizmin Doğu’ya Açılışı’, bu alanda oldukça kapsamlı bir katkı niteliği taşımasıyla dikkat çekiyor.

Ağcabay’ın savaş, devrim ve sömürgecilik üzerine zihin açıcı analizleri okuyucuya, yerli ve yabancı pek çok kaynağa dayanan zengin bir perspektif sunuyor.

Çalışma, Marksizmin Leninist yorumunu sosyal şovenist ve sosyal demokrat yorumlardan ayırt eden ve muzaffer kılan yönleri anlamak adına mutlaka incelenmesi gereken bir kaynak.

  • Künye: Cenk Ağcabay – Marksizmin Doğu’ya Açılışı: Sömürgecilik, Savaş, Devrim, Nota Bene Yayınları, inceleme, 376 sayfa, 2021

Ferhat Hançer – Direniş Günlüğü (2021)

Bir avuç insanın 2010’da başlattığı Gerze Termik Santral direnişi, kısa süre içinde Türkiye tarihinin en güçlü direniş hareketlerinden biri haline geldi.

Bu mücadelenin öznelerinden biri olan Ferhat Hançer de, sürecin dört dörtlük bir fotoğrafını çekiyor.

Gerze Termik Santrali direnişi, Yaykıl köyünde Anadolu Grubu’nun kurmak istediği termik santrale karşı başlamıştı.

O mücadelenin öznelerinden biri olan Hançer, 2020 yılında direnişin hikâyesini tüm yönleriyle yazmaya karar verir.

Çalışma, salt bir anlatı veya anı kitabı değil, mücadele eden tüm insanların sesini duyduğumuz, direnişin bütün yönleriyle canlandırıldığı dramatik anlatımıyla dikkat çekiyor.

Kitap, sadece Gerze’de değil, doğayı sömürenlere karşı duranlara çok şey öğretecek harika bir deneyim aktarıyor.

  • Künye: Ferhat Hançer – Direniş Günlüğü: Gerze’de Bir Doğa Mücadelesi, Nota Bene Yayınları, siyaset, 328 sayfa, 2021