Antonio Negri – Yıkıcı Politika (2022)

Antonio Negri’nin hapislik ve sonrasındaki sürgün yıllarında kaleme aldığı ‘Yıkıcı Politika’, yirmi birinci yüzyıla yöneltilmiş bir işaret fişeği.

Bugünden bakıldığında, geçmişteki geleceği gözler önüne seren ve ‘İmparatorluk’ ile ‘Çokluk’ eserlerinin temellerinin atıldığı bir eser olmanın çok ötesindeki öngörüleriyle de bir başyapıt.

İtalyan işçici geleneğinin (operaismo) emeğin kurucu ve otonom gücüne vurgusu devam ettirilmekle birlikte, yüzyılın sonunda toplumsal mücadelelerde cisimleşen toplumsal işçinin doğuşu üretimin ve ekolojinin değişen niteliğinde aranır.

Negri’ye göre toplumun her sathına yayılmış bu kurucu özne, entelektüel emeğin baskın üretim biçimi olduğu toplumsal fabrika koşullarının her fırsatta altını oyar.

Bu yıkıcı uğrağın en belirgin özelliği ise, adeta Gezi ve benzeri birçok direnişin ortak öğesi, kolektif neşede ifadesini bulan proleter entelektüel öznelliklerdir.

Negri, 68’in mirasçısı olduğunu düşündüğü 86 öğrenci olaylarından hareketle devrimci teorisini hareketin içerisinde ve ötesindeki öngörüleriyle doğrular.

Bu anlamda günümüzde hemen her ülkede rastladığımız faşizan ve otoriter pratiklerin kökleri nükleer devlet kavramsallaştırmasıyla ifade edilirken, ekolojik yıkımın nedenleri de yine sermayenin gerçek boyunduruk evresinin kaçınılmaz bir sonucu olarak değerlendirilir.

Gerçek boyunduruk evresinde değerin ölçülemez boyutlara varan üretkenliği, Negri’ye göre, ancak ve ancak enflasyonist saldırılarla yeniden boyunduruk altına alınmaya çalışılır.

Kapitalizmin son yüzyılda geçtiği evrelerin titizlikle ele alındığı çalışmanın asıl derdi, yine ve her zaman olduğu gibi, politik olanın otonomisinin nasıl kurulacağı, yani örgütlenmedir.

Negri, tam da bu noktada, farklı siyasi geleneklerle hesaplaşmaya girerek, yıkıcı kuruculuğun temeli olarak barış mücadelesine çubuk büker.

Devrimci bir teorisyenin hücresinden yirminci birinci yüzyılın ayak sesleri yankılanmaktadır .

Çevirisi tekrardan gözden geçirilip Negri’nin yeni önsözüyle genişletilmiş olan bu baskı, sadece geçmişin bir muhasebesi olarak değil, aynı zamanda bugünü anlamak için önemli bir rehber.

  • Künye: Antonio Negri – Yıkıcı Politika: 21. Yüzyıl İçin Bir Manifesto, çeviren: Akın Sarı, Sümer Yayıncılık, siyaset, 256 sayfa, 2022

Antonio Negri – İsyanlar (2022)

Devrimler, mutlak demokrasiyi nasıl inşa edebilir?

Antonio Negri, Machiavelli’den Spinoza’ya ve Marx’a uzanarak modern siyasi rasyonaliteyi altüst edecek devrimci bir siyaset felsefesi kuruyor.

Şimdiye kadar devrimler devlet aygıtını daha da yetkinleştirmekle yetindi. Devlet biçiminin değil çokluğun mutlak demokrasisinin kaynağı olacak bir kurucu iktidar nasıl düşünülebilir?

Devrimci düşünce ve pratiğin gerçek mirası ve asıl vaadi bu değil midir?

Negri ‘İsyanlar’da, Machiavelli’nin Floransa’sından İngiliz Devrimi’ne, Amerikan ve Fransız Devrimleri’nden Rus Devrimi’ne modern isyan ve devrim süreçlerine bu sorularla geri dönüyor.

Demokratik ve devrimci kuvvetlerin başlattığı bu kurucu süreçlerin düzene geri dönüşle ve devletin yeniden diriltilmesiyle kapandığı her seferde, iktidarın iki anlamı, siyasala iki farklı yaklaşım arasındaki antagonizma da yeniden belirdi.

Değişim kuvvetlerinin ve çokluğun sınırsız arzularının önünü açan etkin kurucu iktidar ile bu kuvvetleri ve arzuları kaparak sınırlandıran kurulu iktidarın ilişkisi daima bir krize işaret eder.

Ama Negri kurucu iktidarı bu krizi sürekli yeniden üretecek bir diyalektiğin içine kapatmaz.

Aksine Machiavelli’deki çatışmalı güç siyasetine, Spinoza’da olduğu gibi çokluğun arzusuna ve Marx’taki gibi canlı emeğin yaratıcılığına dayanan bir kurucu iktidarın kopuş gücünde mutlak bir demokrasinin olanaklarını görür.

Kurucu iktidarın tek güvencesi, güç ile çokluk arasındaki ilişkinin sürekliliği ve yaratıcı devingenliğidir.

Bu süreklilik ve devingenlikte, çokluğun Bir, gücün iktidar tarafından kapılması artık mümkün olmaz.

Modern siyasi rasyonaliteyi altüst edecek devrimci bir siyaset felsefesinin temeli ancak çokluğun kurucu gücünde bulunabilir.

  • Künye: Antonio Negri – İsyanlar: Kurucu İktidar ve Modern Devlet, çeviren: Ebru Kılıç, Otonom Yayıncılık, siyaset, 464 sayfa, 2022

Catherine Mills – Biyopolitika (2021)

Biyopolitika hakkında derli toplu bir giriş arayanlar bu kitabı muhakkak edinmeli.

Catherine Mills, Foucault, Agamben, Arendt ve Negri gibi isimlerin teorik yaklaşımlarını ve kavramın farklı alanlardaki kullanımlarını aydınlatıyor.

Biyopolitika, son yıllarda beşerî ve sosyal bilimler disiplinlerinde en yaygın kullanılan ve en önemli kavramlardan biri oldu.

Mills’in ‘Biyopolitika: Düşünürler ve Temalar’ı da, biyopolitika çalışmaları alanına geniş kapsamlı ve derinlikli bir giriş mahiyetinde.

İki temel kısma ayrılmış olan kitabın ilk kısmı, biyopolitika kavramının çağdaş kullanımlarına odaklanmak suretiyle Michel Foucault, Giorgio Agamben, Hannah Arendt, Roberto Esposito ve Antonio Negri’nin temel teorik yaklaşımlarını açıklayıp tartışarak kavrama dair felsefî bir giriş sunuyor.

Kitabın ikinci kısmında Mills, odağını düşünürlerden kavramın işe koşulma biçimlerine kaydırarak “Politika”, “Yaşam” ve “Öznellik” üst başlıkları altında egemenlik, yönetimsellik, şiddet, haklar, teknoloji, üreme, ırk/ırkçılık ve cinsel farklılık temalarını biyopolitik bir perspektifle ele alıyor.

Kitap, biyopolitika çalışmalarındaki temel teorileri ve temaları tanıyıp kavramak isteyen okuyucular için vazgeçilmez bir rehber olmakla birlikte kavrama aşina okurlar için de meydan okuyucu ve kışkırtıcı içgörüler sağlayacak türden.

  • Künye: Catherine Mills – Biyopolitika: Düşünürler ve Temalar, çeviren: Mert Karbay, Nota Bene Yayınları, 264 sayfa, 2021

Kolektif – Dijital Nesneler, Dijital Özneler (2021)

Bugün hayatımızda büyük yer kaplayan “Büyük Veri”, “Dijital Emek” ve “Dijital Siyaset” gibi konulara odaklanan nitelikli bir derleme.

‘Dijital Nesneler, Dijital Özneler’, söz konusu kavramları emek, kapitalizm ve siyaset bağlamında tartışıyor.

Kitapta,

  • Büyük veri kapitalizmi,
  • Büyük veri kapitalizmi çağında Karl Marx,
  • İnsan sonrası bilgi ve siborglar,
  • Posthümanizm,
  • Yeniden üretim merceğinden kültür ve ekonominin kesişiminde emek ve mücadele,
  • Dijitalleştirilmiş işyerinde etkin güvencesizlik, denetim ve direniş,
  • Dijital nesnelerle alternatif özneler oluşturmak,
  • Büyük veri çağında siyasi örgütlenmenin dönüşümü,
  • Ve sabit sermayenin temellükü gibi ilgi çekici konular tartışılıyor.

Kitabın özgün yönlerinden biri de, her bir yazarın makalesine karşılık, başka bir yazarın söz konusu makaleyi değerlendirdiği bir yazının da olması.

Dijital yeni dünyayı kavramak açısından aydınlatıcı bilgiler barındıran çalışmaya yazılarıyla katkıda bulunan isimler ise şöyle: Christian Fuchs, David Chandler, Paul Rekret, Robert Cowley, Kylie Jarrett, Joanna Boehnert, Phoebe V. Moore, Elisabeth Brighi, Jack Linchuan Qiu, Peter Goodwin, Jodi Dean, Paulina Tambakaki, Paolo Gerbaudo, Anastasia Kavada ve Antonio Negri.

  • Künye: Kolektif – Dijital Nesneler, Dijital Özneler: Büyük Veri Çağında Kapitalizm, Emek ve Siyaset Üzerine Disiplinlerarası Yaklaşımlar, editör: Christian Fuchs ve David Chandler, çeviren: Gamze Boztepe, Nota Bene Yayınları, siyaset, 312 sayfa, 2021

Antonio Negri – Yaban Kuraldışılık (2021)

Antonio Negri’den Spinozacılığın özünü ortaya koyan harika bir çalışma.

Negri’nin Spinoza düşüncesinde güç ve iktidar olgusunun kendine nasıl yer bulduğunu irdelediği bu kitabını, alıkonulduğu hapishanede yazması ise tarihin bir başka ironisi.

Düşünür, Spinoza’nın fikirlerini çok yönlü bir bakışla irdelerken, aynı zamanda ideolojinin bugün içinde bulunduğu çok yönlü krizi, gerçekliğin kuruluşu ve Spinoza’nın felsefesinde politikanın kurucu rolü gibi ilgi çekici konular üzerine de derinlemesine düşünüyor.

  • Künye: Antonio Negri – Yaban Kuraldışılık: Spinoza’da Güç ve İktidar, çeviren: Eylem Canaslan, Zoe Kitap, felsefe, 392 sayfa, 2021

Antonio Negri – Aykırı Spinoza (2020)

Antonio Negri’den, Spinoza’nın fikirlerinin yüzyıllardan sonra nasıl olup da hâlâ güncelliğini koruduğu üzerine sağlam bir sorgulama.

Negri burada, Spinoza’nın modern demokrasinin temeli olarak ‘Politik İnceleme’ adlı eserini, son dönem Spinoza’daki demokrasi kavramının tanımlanışını, Spinoza ve Leopardi’nin materyalizmini, Spinoza’nın modernlik karşıtlığını, son yıllarda gözlemlenen Spinoza’ya dönüş ile komünizme dönüş arasındaki benzerliği, Spinoza’da demokrasi ve bengilik konusunu ve Spinoza’nın postmodernler tarafından nasıl ele alındığı gibi ilgi çekici konuları tartışıyor.

Kitap, Spinoza’nın fikirlerine, çağımızın önde gelen düşünürlerinden birinin özgün değerlendirmeleriyle bakmak için iyi fırsat.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Spinoza, bir filozof olarak, insanın doğasını, bilincini ve bilinçaltını, dürtü ve arzusunu, düşünce ile tutkular arasındaki ilişkiyi Freud’dan, modern psikoloji ve psikoterapiden çok daha önce tanımlamıştır.”

“Spinozacılık’ın ateizm olarak nitelendirilmesinin derin anlamı nedir? Bu soruya yanıt verme girişimi, umuyoruz ki, Spinoza’nın Almanya’daki alımlanışının kimi yönlerini açığa kavuşturma olanağı sağlayacak.”

“Spinoza’nın biyografları da Spinoza’yı ateist olmakla suçlar. Spinoza’nın erdemli bir hayat sürmüş olabileceğini kabul etseler bile hepsi onu saçma ve kabul edilemez buldukları bir Tanrı kavramının doğru olduğunu kabul ettirmeye çalışmakla suçlar.”

“Politik evren bir eylem evrenidir. Demokrasinin, mutlağın ve özgürlüğün nesnel aporiası olarak gözükmesi ve bu aporianın, politik sürecin dinamik koşulu olarak sunulması, sorunu ve demokrasi tanımının zorluklarını çözmez, bilakis durumu daha da kötüleştirir.”

“Spinozacı kuraldışılığın, iktidarın felsefeleri ile altüst edişin felsefeleri arasında modern çağın yüzyılları boyunca uzanan derin bir yarık açmayı bize öğretebileceğini düşünmemin sebebi de buydu.”

“Zaman gücü arzular, onun üretkenliğini kinayeler, onun enerjisini yalayıp geçer. Zaman hiçliğe geri döndüğünde, bu gücü unutmaz. Spinoza bu noktada yeniden belirir. Tempus potentiae. Spinoza’nın şimdi-buradalık ısrarı, Heidegger’in sadece olanak olarak bıraktığı şeyi doldurur.”

  • Künye: Antonio Negri – Aykırı Spinoza: Gündem (deki / dışı) Çeşitlemeler, çeviren: Nurfer Çelebioğlu ve Eylem Canaslan, Zoe Kitap, felsefe, 168 sayfa, 2020

Jacques Rancière – Dissensus (2020)

Politikanın estetiği ve estetiğin politikası üzerine sıkı bir metin.

Jacques Rancière ‘Dissenseus’ta, hem sanat ve politika meselelerini derinlemesine irdeliyor hem de bu konu bağlamında Gilles Deleuze, Antonio Negri, Giorgio Agamben, Alain Badiou ve Jacques Derrida gibi çağdaşlarından bazılarının sağlam bir eleştirisini yapıyor.

Politika üzerine on tezle kitabına başlayan Rancière, devamında da,

  • Politikanın günümüzde bir anlamının olup olmadığını,
  • İnsan haklarının öznesinin kim olduğunu,
  • Biyopolitika ve politika arasındaki girift ilişkiyi,
  • 11 Eylül sonrasında simgesel düzende yaşanan geri döndürülemez kopuşu,
  • İleri plütokratik konsensüsün yüce formu olarak savaşı,
  • Estetik devrimi ve bunun sonuçlarını,
  • Politik sanatın barındırdığı çelişkilerini,
  • Edebiyatın politikasını,
  • Deleuze bağlamında sanatın direniş kabiliyetini,
  • Estetik ve politikanın bugün karşı karşıya bulunduğu etik dönemeci tartışıyor.

Rancière, bütün bu konuları çok yönlü bir bakışla ele alırken, estetiğin ve politikanın etik dönüşümü dahil olmak üzere hem sanat hem de politikadaki çağdaş eğilimleri analiz etmek için nasıl kullanılabileceğini de gösteriyor.

Bu derlemenin, daha önce İngilizcede hiç yayımlanmamış birkaç makaleyle birlikte, eleştirmenlere yanıt olarak yazılmış yepyeni bir “Sonsöz” içerdiğini de ayrıca belirtelim.

  • Künye: Jacques Rancière – Dissensus: Politika ve Estetik Üzerine, çeviren: Mustafa Yalçınkaya, Ayrıntı Yayınları, felsefe, 240 sayfa, 2020

Kolektif – Marx & Foucault (2020)

Foucault’nun düşünsel serüveninde Marx’ın çok hayati yeri vardır.

Peki, iki düşünür arasındaki karmaşık ilişkiler ve bu ilişkilerin bize kattıkları üzerine neler biliyoruz?

İşte Balibar’dan Negri’ye ve Dardot’ya pek çok ismin metinleriyle katkıda bulunduğu bu zengin derleme, Foucault’nun Marx düşüncesiyle kurduğu zengin, çeşitli, evrimsel ve karmaşık ilişkileri sistematik bir biçimde sorgulamasıyla bu açıdan çok önemli.

Marx’ın ve Foucault’nun metinleri arasındaki diyalogu ortaya koyan ve bununla da yetinmeyerek bu ilişkinin bizim güncel düşünce ve eylem dünyamızı nasıl şekillendirdiğini izleyen derleme, Foucault’nun çalışmalarıyla kurduğumuz ilişkinin Marx’ı okuyuşumuzu nasıl dönüştürdüğünü de ele alıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise yöyle: Ferhat Taylan, Christian Laval, Sandro Chignola, Rudy M. Leonelli, Roberto Nigro, Étienne Balibar, Jean-François Bert, Herve Oulc’hen, Julien Pallotta, Manlio Iofrida, Judith Revel, Antonio Negri, Pierre Dardot, Emmanuel Renault, Laurent Jeanpierre, Guillaume Sibertin-Blanc, Diogo Sardinha, Federica Giardini, Pierre Sauvetre, Jacques Bidet, Isabell Lorey, Stephane Haber, Massimiliano Nicoli ve Luca Paltrinieri.

  • Künye: Kolektif – Marx & Foucault: Okumalar, Kullanımlar, Yüzleştirmeler, derleyen: Ferhat Taylan, Christian Laval ve Luca Paltrinieri, çeviren: İsmet Birkan, İletişim Yayınları, felsefe, 438 sayfa, 2020

Aliocha Wald Lasowski – Althusser ve Biz (2019)

Birçok entelektüel nesli için hayati bir referans olan Louis Althusser, siyasal aygıtların ötesinde Marksizme olan sadakatini ifade ederek 1950’den 1970’li yıllara kadar siyasal ve felsefi düşünceye yeni bir soluk getirdi.

Aliocha Wald Lasowski, Althusser’i herkesten daha iyi tanımış ve onunla görüşmüş, hatta onunla teşrikimesaide bulunmuş yirmi yazar ve felsefeciyle yaptığı buradaki söyleşileriyle Althusser’in kuramsal üretkenliğini ve etkilerini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bu yirmi söyleşi, Althusser’in çalışma koşullarını, insan ve düşünür olarak kişiliğini ve farklılığını anlamamıza imkân veriyor; ayrıca Fransa’da 1950, 1960 ve 1970’li yılların entelektüel ve siyasal çevrelerini meydana getiren ve şekillendiren düşüncelerin sağlam bir fotoğrafını çekiyor.

Lasowski’nin bu kitap için söyleşi yaptığı isimler şöyle:

Alain Badiou, Étienne Balibar, Olivier Bloch, Régis Debray, Yves Duroux, Maurice Godelier, Dominique Lecourt, Jean-Pierre Lefebvre, Bernard-Henri Lévy, Pierre Macherey, Jacques-Alain Miller, Jean-Claude Milner, Antonio Negri, Jacques Rancière, François Regnault, Philippe Sollers, Emmanuel Terray, André Tosel, André Tubeuf ve Yves Vargas.

  • Künye: Aliocha Wald Lasowski – Althusser ve Biz, çeviren: Ayşe Meral, İletişim Yayınları, felsefe, 256 sayfa, 2019

Utku Özmakas – Biyopolitika: İktidar ve Direniş (2018)

Biyopolitika kavramı, hayat ile ilgili düşünüşümüze getirdiği açılımlar sayesinde sosyal teorinin de siyaset biliminin de sıklıkla başvurduğu kavramların başında gelir.

Son zamanlarda her ne kadar “moda kavram”lardan biri haline gelmiş olsa da, biyopolitikaya ciddi şekilde başvurulduğunda, halen olağanüstü sonuçlar yaratmaya muktedir.

Utku Özmakas’ın elimizdeki özenli çalışması da, son dönemlerde sıklıkla kullanılmaya başlayan “biyopolitika” kavramına dair tüketici bir açıklama iddiasında olmaktan çok kavramın bazı temel yönsemelerini sergiliyor ve daha da önemlisi, bu kavrama yönelik farklı yaklaşımlar arasındaki politik ve entelektüel gerilimleri gözler önüne seriyor.

Özmakas bunu yaparken de, bu kavramın ilk ortaya çıkışından bugüne, kavramın gelişiminde önemli roller üstlenmiş Michel Foucault, Giorgio Agamben, Michael Hardt ve Antonio Negri’nin düşüncelerini kapsamlı bir şekilde analiz ediyor.

  • Künye: Utku Özmakas – Biyopolitika: İktidar ve Direniş (Foucault, Agamben, Hardt-Negri), İletişim Yayınları, siyaset, 352 sayfa, 2018