Des Fitzgerald, Nikolas Rose – Kentsel Beyin (2025)

Des Fitzgerald ve Nikolas Rose’un kaleme aldığı bu kitap, şehir yaşamının zihinsel sağlık üzerindeki etkilerini derinlemesine inceliyor. Yazarlar, modern kentlerin yalnızca ekonomik ve sosyal yapıların değil, aynı zamanda psikolojik deneyimlerin de şekillendiği mekânlar olduğunu öne çıkarıyor. Kentleşme sürecinin insan zihnini nasıl dönüştürdüğünü anlamak için disiplinlerarası bir yaklaşım benimseyen eser, psikiyatri, nörobilim, sosyoloji ve kentsel çalışmalar arasında bir köprü kuruyor.

‘Kentsel Beyin: Dirimsel Kentte Akıl Sağlığı’ (‘The Urban Brain: Mental Health in the Vital City’), şehirlerin yoğunluğu, kalabalığı ve sürekli değişen yapısının bireylerde stres, kaygı ve depresyon risklerini nasıl artırdığını tartışıyor. Ancak mesele yalnızca olumsuzluklarla sınırlı kalmıyor; şehirlerin sunduğu kültürel çeşitlilik, sosyal bağlantılar ve yenilik potansiyeli de zihinsel sağlık için fırsatlar yaratıyor. Fitzgerald ve Rose, bu ikili yapıyı ele alarak kentin hem tehdit hem de imkân olduğunu gösteriyor.

Yazarlar, “kentsel beyin” kavramını ortaya koyarak, insan zihninin biyolojik bir yapı olmanın ötesinde sosyal ve mekânsal bağlamlarla şekillendiğini savunuyor. Beynin, kentin ritmi, gürültüsü, yoğunluğu ve ilişkisel ağlarıyla birlikte nasıl yeniden biçimlendiği titizlikle analiz ediliyor. Bu yaklaşım, ruh sağlığı politikalarının yalnızca klinik düzeyde değil, kentsel planlama ve sosyal yaşam stratejileriyle birlikte düşünülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

‘Kentsel Beyin’, modern şehirlerde ruh sağlığına dair yeni bir bakış açısı sunarken, kentsel yaşamın zihinsel boyutunu anlamak isteyen okurlar için vazgeçilmez bir kaynak niteliği taşıyor.

  • Künye: Des Fitzgerald, Nikolas Rose – Kentsel Beyin: Dirimsel Kentte Akıl Sağlığı, çeviren: Ercan Tugay Akı, Ayrıntı Yayınları, psikoloji, 368 sayfa, 2025

Kolektif – Kente ve Çevreye Karşı İşlenen Suçlar 1 (2025)

Kentlere ve çevreye yönelik ihlaller, artık yalnızca hukuki bir mesele ya da görsel bozulma değil. Bu ihlaller, toplumsal dokunun derin çatlaklarını da gün yüzüne çıkarıyor. Plansız yapılaşma, doğal kaynakların hoyratça kullanılması, tarihî ve kültürel mirasın göz ardı edilmesi, şehirlerin ekonomik çıkarlar uğruna feda edilmesi gibi süreçler; yalnızca fiziksel çevreyi değil, toplumsal adaleti, kentli haklarını ve ortak yaşam vicdanını doğrudan etkiliyor. Bu durum, kentsel yaşamın sadece mekânsal değil, aynı zamanda etik ve politik bir mesele olduğunu hatırlatıyor.

İki ciltlik bu kapsamlı eser, yalnızca akademik bir derleme olmanın ötesinde, topluma yönelik bir uyarı ve sorumluluk çağrısı taşıyor. Kent planlamasından mimarlığa, çevre hukukundan kamu yönetimine kadar farklı alanlardan uzmanların katkısıyla hazırlanan kitap, sistematik kent ve çevre ihlallerini çok boyutlu bir yaklaşımla ele alıyor. Hem kuramsal tartışmaları içeriyor hem de güncel örneklerle durumu somutlaştırıyor. Bu yönüyle eser, sadece kent çalışmalarıyla ilgilenenler için değil, toplumsal adalet arayışı içinde olan herkes için yol gösterici bir kaynak sunuyor.

Prof. Dr. Ruşen Keleş ve Prof. Dr. Mithat Arman Karasu’nun editörlüğünde hazırlanan çalışma, sessizliğin suçla eşdeğer hâle geldiği bir dönemde, vicdan sahibi yurttaşlara hitap ediyor. Kitap, kent ve çevre haklarının yalnızca bugüne değil, gelecek nesillere karşı da bir sorumluluk taşıdığını vurguluyor. Geleceğin şehirleri, bugünün sessizliğinde şekilleniyor. Doğayı, hukuku ve kamusal alanı birlikte savunmak, hepimizin ortak görevi!

  • Künye: Kolektif – Kente ve Çevreye Karşı İşlenen Suçlar 1, editör: Ruşen Keleş, Mithat Arman Karasu, İdealKent Yayınları, kent çalışmaları, 500 sayfa, 2025

Sinan Tankut Gülhan – Yeni Kent Sosyolojisinin Yükselişi ve Çöküşü (2025)

Sinan Tankut Gülhan’ın bu çalışması, 1968’in politik patlamasından filizlenen Yeni Kent Sosyolojisi’nin yükselişini ve dönüşümünü, eleştirel bir mercekten yeniden tartışmaya açıyor. Gülhan, Marx’ın yapısal analizlerinden Lefebvre’in mekân kuramına, Harvey’nin kriz teorisinden Castells’in iletişim ağlarına uzanan entelektüel güzergâhı izleyerek kenti yalnızca fiziksel bir alan değil, ideoloji, ekonomi-politik ve çelişkilerle örülmüş dinamik bir yapılar bütünü olarak yeniden tanımlıyor.

Kitap, kapitalizmin kriz döngülerinin kent mekânını nasıl dönüştürdüğünü gösterirken, özellikle Harvey’nin kriz çözümlemesini merkeze alıyor. Gülhan, bu çözümlemeyi Türkiye bağlamında yorumlayarak devlet-sermaye ilişkisinin kentsel dokuda nasıl somutlaştığını, bu ilişkinin hangi araçlarla krizi hem çözmeye hem de yeniden üretmeye hizmet ettiğini irdeliyor. Böylece kent, sadece barınma ya da ulaşım gibi teknik meselelerle değil, sınıfsal, ideolojik ve tarihsel boyutlarıyla ele alınıyor.

Gülhan’ın metni, akademik titizlikle örülmüş kuramsal bir müdahale olduğu kadar, toplumsal bir çağrıdır da. Yeni Kent Sosyolojisi’nin umutlarını ve başarısızlıklarını anlamaya çalışırken, okuyucuyu kentle yeniden kurabileceği eleştirel bir ilişkiye davet ediyor. Kentsel yaşamın sadece planlamacılara ya da sermayeye bırakılmaması gerektiğini vurgulayan bu çalışma, kentte hak sahibi olmanın –barınma, ulaşım, doğayla uyum içinde yaşama hakkı gibi– yeniden siyasal gündeme taşınması gerektiğini savunuyor.

‘Yeni Kent Sosyolojisinin Yükselişi ve Çöküşü’, yalnızca geçmişin akademik mirasını tartışmakla kalmaz; günümüz kent mücadelelerine ışık tutan, kuramı pratikle buluşturan bir yol haritası sunar. Bu yönüyle, eleştirel kent çalışmalarına katkı veren cesur bir müdahale niteliğinde.

  • Künye: Sinan Tankut Gülhan – Yeni Kent Sosyolojisinin Yükselişi ve Çöküşü, Nika Yayınevi, sosyoloji, 178 sayfa, 2025

Neil Brenner – Kentleşmenin Eleştirisi (2025)

Neil Brenner’in ‘Kentleşmenin Eleştirisi’ (‘Critique of Urbanization’) adlı kitabı, kentleşme olgusunu derinlemesine ele alan ve bu konudaki geleneksel yaklaşımlara eleştirel bir bakış açısı sunan önemli bir eserdir. Brenner, kentleşmenin sadece şehir merkezlerinde yoğunlaşan bir süreç olmadığını, aksine gezegenin tamamını kapsayan, karmaşık ve çok boyutlu bir olgu olduğunu savunur. Bu bağlamda, “gezegenleşmiş kentleşme” kavramını ortaya atarak, kentleşmenin kırsal alanlardan okyanuslara, hatta atmosfere kadar uzanan etkilerini inceler.

Brenner’e göre, kentleşme kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçasıdır ve bu sistemin işleyişiyle yakından ilişkilidir. Kapitalizm, kâr elde etme dürtüsüyle kentleşmeyi teşvik eder ve bu süreç, eşitsizliklerin derinleşmesine, çevresel sorunların artmasına ve toplumsal çelişkilerin şiddetlenmesine yol açar. Kitapta, kentleşmenin tarihi, teorisi, ekonomik, sosyal, politik ve çevresel etkileri detaylı bir şekilde ele alınır. Brenner, kentleşmenin sadece olumsuz yönlerini değil, aynı zamanda potansiyelini ve alternatif yaklaşımlarını da değerlendirir. Ancak, mevcut kentleşme modelinin sürdürülemez olduğunu ve radikal bir şekilde dönüştürülmesi gerektiğini vurgular.

Kitapta, kentleşmenin geleceği, alternatif kentleşme modelleri ve toplumsal hareketlerin rolü gibi konular da tartışılır. Brenner, kentleşmeye karşı eleştirel bir yaklaşım benimseyerek, daha adil, sürdürülebilir ve yaşanabilir kentlerin mümkün olduğunu savunur. ‘Kentleşmenin Eleştirisi’, kentleşme üzerine düşünen herkes için önemli bir kaynak niteliğindedir ve bu karmaşık olguyu anlamak için değerli bir çerçeve sunar.

  • Künye: Neil Brenner – Kentleşmenin Eleştirisi, çeviren: Ayten Alkan, Nika Yayınevi, kent çalışmaları, 386 sayfa, 2025

Richard Sennett – İnşa Etmek ve Yaşamak (2025)

Richard Sennett, ‘İnşa Etmek ve Yaşamak’ adlı eserinde, kent ve insan arasındaki ilişkiyi derinlemesine inceliyor.

Daha önceki çalışmalarında kentsel toplumsal tarih üzerine yoğunlaşan Sennett, bu kitabında kent planlamasına yönelik felsefi ve etik bir yaklaşım sunuyor.

Sennett’e göre, “yapı” fiziksel kentsel çevreyi, yani binaları, sokakları ve altyapıyı ifade ederken, “konut” ise insanların bu fiziksel çevreyi yaşanılan mekanlara dönüştürerek yarattığı toplumsal bir alanı ifade eder.

Yazar, bu iki kavramı birbirinden ayırarak kent hayatının farklı boyutlarına odaklanıyor.

Kitapta, Sennett;

  • Kentsel yaşamın tarihsel süreci: Kentlerin nasıl oluştuğu, değiştiği ve dönüştüğü üzerine bir inceleme sunar.
  • Kent planlamasının sorunları: Modern kent planlamasının bireyi ve toplumu nasıl etkilediği, yaratılan sorunlar ve çözüm önerileri üzerine tartışır.
  • Açık kent kavramı: Katılımcı ve esnek kent planlaması üzerine bir model sunar.
  • Kent ve insan arasındaki ilişki: Kentlerin insan psikolojisi ve sosyal ilişkiler üzerindeki etkilerini inceler.

Sennett, kitabında farklı kültürlerden örnekler vererek, kentlerin nasıl inşa edildiğinin ve kullanıldığının kültürel ve sosyal bağlamlarla yakından ilişkili olduğunu vurgular. Özellikle Şangay örneğiyle, hızlı kentleşme sürecinin insanları nasıl etkilediğini ve toplumsal dokuyu nasıl değiştirdiğini analiz eder.

‘İnşa Etmek ve Yaşamak’, sadece kent planlamacıları için değil, aynı zamanda sosyologlar, antropologlar, mimarlar ve kent hayatına ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliğindedir. Sennett, bu kitabıyla kentleri daha yaşanabilir ve adil mekanlar haline getirmek için yeni perspektifler sunuyor.

Kitabın temel noktaları:

Kentler sadece fiziksel yapılar değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel dokuya sahip canlı organizmalardır.

Kent planlaması, sadece estetik kaygılarla değil, aynı zamanda insan ihtiyaçları ve sosyal adalet ilkeleri göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.

Katılımcı ve esnek kent planlaması, daha yaşanabilir kentler yaratmanın anahtarıdır.

Kentler, insanların kimliklerini inşa ettiği ve toplumsal ilişkiler kurduğu mekanlardır.

  • Künye: Richard Sennett – İnşa Etmek ve Yaşamak: Şehir Etiği, çeviren: Aydın Çavdar, Ayrıntı Yayınları, sosyoloji, 352 sayfa, 2025

Tezcan Karakuş Candan – Cumhuriyetin Yüzü Başkenti Savunmak (2024)

Her kentin bir hikâyesi vardır.

Bu hikâyeleri mekân üzerinden okumak, geçmişe ve geleceğe ışık tutmak ve sahip olduklarımızın farkında olarak bir kenti sevmek gerçek sevgidir.

Ankara’nın hikâyesi binlerce yıl öncesine uzanıyor.

Anadolu’nun orta yerinde bir boz­kır kasabası olarak ifadelendirilen Ankara, taşıdığı değerlerle birlikte bir kültürler katmanıdır.

Her döneme ait izlerin olduğu bu kent, bir kültürler coğrafyasıdır.

Katmanlı yapısı ile birlikte çok kültürlülüğü bağrında taşıyan yaşlı, bilge bir kenttir Ankara.

Fiili başkentlik süreci Kurtuluş Savaşı ile birlikte başlayan ve hukuki olarak başkent olmasıyla Cumhuriyet’i ifade eden simge yapılarla planlı bir şekilde inşa edilen Ankara’da son yıllarda bu yapıların doğrudan hedef alınmasının asıl nedeni temsil ettikleridir.

Hükümetin ve yerel yönetimin uygulamalarıyla tehdit altında olan Cumhuriyet’in mimari, kültürel ve doğal mirasına başkent olarak ev sahipliği yapan Ankara’nın biriktirilen öfkenin patlama kenti olması bundandır.

Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine kaçak olarak yapılan “saray”dan, Atatürk’ün tarihî tören pistinin yıkıldığı Hipodrom alanına, İller Bankası binası, Havagazı Fabrikası, Baraj Gazinosu, Su Süzgeci binası yıkımına, TCDD Garı yerleşkesinin parçalanmasından tarihî Sümerbank binası, Sağlık Bakanlığı ve valilik binasına kadar uzanan mekân hıncı, saygı mekânı olan Anıtkabir’i de hedef almıştır.

Mekân hıncının asıl hedefi Cumhuriyet, özgürlük, demokrasi ve laik yaşamdır.

Tezcan Karakuş Candan, başkent Ankara’nın kuruluş sürecinden başlayarak, hukuk tanımazlıkla, hınçla tahrip edilen Cumhuriyet yapılarını ve bu büyük yıkım sürecine karşı verilen mücadeleyi ‘Başkenti Savunmak’ ile anlatıyor, her birimizi korunması gereken cumhuriyet değerlerine karşı sorumluluğa davet ediyor.

  • Künye: Tezcan Karakuş Candan – Cumhuriyetin Yüzü Başkenti Savunmak, Tekin Yayınevi, inceleme, 400 sayfa, 2024

Kolektif – Dış Göçün Odağında Türkiye Kentleri (2024)

Kent ve göç hareketleri arasındaki ilişki, gündelik yaşamın tüm bileşenlerinde hissedilebilir hâldedir.

Türkiye kentlerinde de ekonomik, yönetsel, toplumsal ve mekânsal birçok boyut; göç yönetimi ile kesişimlere sahiptir.

Bu kitabın amacı, günümüzde gitgide daha geniş bir nüfusa ve mekâna karşılık gelen dış göç hareketlerinin kentlerdeki izini sürmektir.

Bu arayış; farklı ölçeklerde, Türkiye’nin farklı kentlerinde, geniş bir teorik çerçeveden beslenerek, çeşitli gündelik yaşam bileşenlerine odaklanarak gerçekleşti.

Araştırma sahası olarak; İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropol kentlerin yanı sıra, Mersin, Gaziantep, Kayseri, Bursa, Manisa, Aydın, Denizli, Van gibi farklı kentlerin deneyimleri de bu kitapta yer aldı.

Yine pek çok farklı ülkeden göç eden kişilerin Türkiye kentlerindeki deneyimleri ses buldu.

Suriye, Afganistan, İran, Irak, Pakistan, Özbekistan, Ukrayna ve hatta Avrupa ve Afrika’dan göç etmiş kişi ve gruplara ulaşıldı.

Tekil bölümlerin art arda geldiği bir derleme olmanın ötesine geçebilecek, bölümlerinin birbiriyle konuşup, birbirini besleyerek bütünsel toplamın parçaları haline gelen bir kitap meydana geldi.

Mekânsal ayrışma, toplumsal roller, sosyal uyum ve göçmenlerin kentle kurduğu ilişkiler gibi konular üzerine yapılan değerlendirmeler, kitabı yalnızca akademik bir kaynak değil, aynı zamanda sosyal politikalar ve kentsel planlama için önemli bir referans haline getiriyor.

‘Dış Göçün Odağında Türkiye Kentleri’ kitabı, dış göç ve mekân ilişkisine dair yeni tartışmalara kapı aralayarak, göç ve kentsel dönüşüm üzerine çalışan araştırmacılar ve karar vericiler için bir rehber niteliğinde.

  • Künye: Kolektif – Dış Göçün Odağında Türkiye Kentleri: Kuram, Uygulama ve Mekânın Değişimi, editör: Sezen Savran Penbecioğlu, Atahan Demirkol, İdealKent Yayınları, kent çalışmaları, 343 sayfa, 2024

Loïc Wacquant – Bourdieu Şehirde (2024)

Sanayi sonrası metropolde marjinallik, etnisite ve ceza sistemi üzerine otuz yıllık karşılaştırmalı araştırmalarına dayanan Loïc Wacquant, Pierre Bourdieu’nün kent kuramcısı olarak yeni bir yorumunu sunuyor.

Simgesel uzam (dünyayı algıladığımız ve düzenlediğimiz zihinsel kategoriler), toplumsal uzam (sermayenin farklı biçimlerdeki dağılımı) ve fiziksel uzam (yapılı çevre) arasında kurduğu triyalektik yoluyla bizi kenti keşfetmeye davet ediyor.

Bu okumaya göre, Bourdieu’nün topolojik sosyolojisi bize sadece enerji vermek için değil, aynı zamanda kent çalışmaları kanonuna meydan okumak ve teorik ufkunu yeniden çizmek için araçlar sunuyor.

Wacquant, “kenti” sermayelerin (çoğul olarak) birikim, çeşitlenme ve çekişme sahası ve tarihsel mücadelelerin merkezi ve paydası haline getiren alacalı habitusların bir araya gelme ve çarpışma zemini olarak yeniden düşünmeyi öneriyor.

Kentin Bourdieu’nün sosyolojisinin kalbinde paradoksal bir eksiklik olduğunu ve düşüncesini “kentleştirmenin” onun alanlar teorisini güçlendirdiğini ancak eylem açıklamasını sarstığını da gösteriyor.

Wacquant, simgesel iktidar ve devletin rolünü ön plana çıkaran metropolün toplumsal incelemesine yönelik yeni-Bourdieucü programının formülasyonundaki her adımda, argümanlarının disipliner ve ulusal sınırların ötesinde uyandırdığı itirazlarla yüzleşir ve eleştirilere yanıt verir.

Bu da, okuyucularının Bourdieu’yü anlama ve metropolü görme biçimlerini değiştirmeyi amaçlayan kitaba alışılmadık bir güç ve özel bir netlik kazandırmaktadır.

Özlü ve keskin bir dille yazılmış olan ‘Bourdieu Şehirde’, sosyoloji, antropoloji, coğrafya, kent çalışmaları, kent planlaması ve toplumsal teori sahalarındaki öğrenci ve akademisyenlerin yanı sıra Bourdieu’nün çalışmalarına ve kendi çalışmalarıyla olan bağlantısına ilgi duyan, toplumsal ve beşeri bilimler alanlarında çalışan herkesin ilgisini çekecektir.

  • Künye: Loïc Wacquant – Bourdieu Şehirde: Kentsel Teoriye Meydan Okumak, çeviren: Tuğba Zeynep Şen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 272 sayfa, 2024

Kolektif – Cumhuriyetin 100. Yılında Kentleşme ve Kentsel Toplum (2024)

29 Ekim 2023 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşını doldurdu.

Bu yüzyıllık zaman zarfında, tüm dünya ülkeleri gibi, Türkiye toplumu da demografik, ekonomik, siyasal, sosyo-mekânsal, kültürel ve ekolojik boyutlarda devasa dönüşümler yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.

Bu dönüşümlerin gözlemlendiği en önemli alanlardan biri kuşkusuz kentleşme alanıdır.

Cumhuriyet ilan edildiğinde nüfusun sadece %24,2’si kentsel alanlarda yaşıyordu.

Bugün ise karşımızda bambaşka bir tablo var.

Aralık 2022 TÜİK verilerine göre, nüfusumuzun %67,9’u yoğun kent, %14,8’i de orta yoğun kent olarak sınıflandırılan yerleşim yerlerinde ikamet ediyor.

Toplamda nüfusun %82,7’si kentlerde, %17,3’ü ise kırsal alanlarda yaşıyor.

Bu rakamlar, günümüz Türkiye’sinin hem dünya ortalamasının üzerinde kentleştiğini hem de Avrupa’nın en yüksek oranda kentleşmiş toplumları arasında yer aldığını gösteriyor.

  • Peki, ülkemiz bu yüzyıllık süre zarfında nasıl bir kentleşme süreci yaşadı ve nasıl kentler yaratabildi?
  • Kentlerimiz adil, eşit, yaşanabilir ve erişilebilir olma kriterlerini ne ölçüde sağlıyor?

Editörlüğünü Şerife Geniş ve Neslihan Demirtaş-Milz’in üstlendiği bu kitap, Cumhuriyet’in 100 yıllık kentleşme serüveninin bir bilançosundan ziyade, bu soruları merkeze alarak, Türkiye kentleşmesinin ve kentsel toplumunun güncel panoramik bir resmini sunmayı amaçlıyor.

Kent ve konut politikalarını, kentlerin dönüşümünü, kentsel miraslarımızın kaderini, kent-kır etkileşimlerini, yapılı ve doğal çevre ilişkilerini, kentliliğin değişen anlamlarını, yaşlılar, kadınlar, çocuklar yanı sıra yoksul ve yoksun gruplar gibi dezavantajlı kesimlerin kent mekânına ve kentsel haklara erişimini irdeleyen çalışmalar, bugünün sorunlarını tespit etmeye, geleceğe dair sorular sormaya ve çözüm önerileri sunmaya çalışıyor.

Çağımızda insanlığın büyük çoğunluğunun yaşam alanı haline gelmiş olan kentlerin geleceğini belirleyecek olan şey eğer kolektif düşünce, çaba, emek ve mücadele ise, bugün hepimizin yanıt araması gereken en temel soru şudur: Anayasamızda yazdığı üzere laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında hiçbir toplumsal grubu dışarıda bırakmayan, insan onuruna yaraşır, doğaya ve insan dışındaki tüm canlıların yaşam hakkına saygılı, sürdürülebilir ve yaşanabilir kentleri nasıl inşa edebiliriz?

  • Künye: Kolektif – Cumhuriyetin 100. Yılında Kentleşme ve Kentsel Toplum, editör: Şerife Geniş, Neslihan Demirtaş Milz, İdealKent Yayınları, kent çalışmaları, 672 sayfa, 2024

Murat Çetin – Şahlar Piyonlar ve [Meta] Kent (2024)

Bu kitap dijital kapitalizmin ivmelenişine paralel olarak kent mekânının “buharlaştırılma” sürecini ele alıyor ve bu ideolojik buharlaşmanın son aşaması olarak metaverse olgusunun reel ve fiziki kentsel mekâna, onun kamusallığına sınıfsal olarak nasıl etki ettiğini gözler önüne seriyor.

Distopik kurgu ile gerçeklik verilerinin birbirine bugüne dek hiç olmadığı kadar yaklaştığı günümüzde, bu ikisinin kesişim kümesinde belirmeye başlayan yeni kentsel mekânı, oyun ve simülasyon ilişkisi içinde ele alıyor.

Mimarlar ve şehir planlamacılarının yanı sıra, “kent”, “satranç” ve “metaverse” dünyalarına ilgi duyanlara da hitap edebilecek kitap, bu görünürde ilgisiz üç unsurun aralarındaki kesişimlerin, kurulabilecek bağların, ilişkilerin, benzerliklerin ve ortaklıkların üzerindeki tılsımlı perdeyi aralıyor.

  • İnsanlığın en eski dönemlerinden bu yana biyolojik evrimle paralel seyrederek şekillenegelen kentlerimiz, 21. yüzyıl başından beri nasıl ve neden hızla buharlaş(tırıl)ıyor?
  • “Buharlaşma” aslında nasıl sınıfsal ve kentsel bir oyun stratejisidir?
  • Sel, deprem ve pandemi felaketleri bu kentsel ve mimari dönüşüm süreçlerinde nasıl araçsallaştırılır?

Kitap bu soruları, kentlerin dönüşümüne çok disiplinli ve tarihsel bir perspektiften bakarak cevaplıyor.

  • Kentlerimiz neden ve nasıl bu hallerine geldiler ve yakında ne hale dönüşecekler?
  • Yeni Dünya Düzeni’nde Kentsel Dönüşüm projeleri ile Metaverse arasında nasıl bağlar bulunur?
  • Kamusal alanın yerini alacağı öngörülen dijital ve sanal evren, lanse edildiği gibi iyi bir şey midir?
  • Yapay Zekâ ile yakından ilişkili olan ve Metaverse denilen bu yeni kamusal alanın arkasındaki mekân-politik ajanda nedir?
  • Metaverse iyi olsa dahi gerçek kente, sokaklara, meydanlara etkileri ne olacaktır?

Bu soruları ekonomi-politik açıdan ve diyalektik bir çerçeveden ele alan Çetin, kapitalizmin çelişkileri sonucundaki mekânsal yarılma ile ortaya çıkan; gerçek ve meta-mekânlar, mimarlar ve meta-mimarlar vs. gibi kutuplaşmaların arka planını ortaya koyuyor.

Mimarlığın ölümüne ve bir “Meta-Kent” oluşumuna doğru evrilen bu arka planın izlerini, yasa, yönetmelik ve mahkeme kararlarından istatistiksel verilere, araştırmalara ve belgesellere, kişisel gözlemlerden anı ve alıntılara, resimlerden heykellere, felsefi, kuramsal ve edebi metinlerden sinema ve dizilere uğrayan, zengin, heyecanlı ve sarsıcı bir rota takip ederek sürüyor.

  • Künye: Murat Çetin – Şahlar Piyonlar ve [Meta] Kent: Totaliter Siyasetin Oyun Tahtası Olarak ‘Buharlaştırılan’ Kent Mekânı, Nika Yayınevi, kent çalışmaları, 382 sayfa, 2024