Alper Çağlayan – Alevi Terim ve Deyimleri Sözlüğü (2025)

Alper Çağlayan’ın ‘Alevi Deyim ve Terimleri Sözlüğü’, Aleviliğin kültürel ve inançsal mirasını hatırlatan güçlü bir metin. Çalışma, yüzyıllardır Horasan’dan Balkanlar’a uzanan Alevî-Bektaşi yolunun kavramlarını, ritüel dilini ve sembolik dünyasını sistemli biçimde açıklayarak hem tarihsel sürekliliği görünür kılıyor hem de güncel tartışmaların dağınık hattına berrak bir yön çiziyor.

Doksanlı yıllardan itibaren Alevilik toplumun geniş kesimlerinde daha fazla konuşulur hâle gelse de, temel kavramların doğru anlaşılmasına yönelik bütünlüklü çalışmaların eksikliği sıkça yanlış yorumlara kapı aralıyordu. Bu sözlük, “Yol”un içinden gelen bir araştırmacının birikimiyle hazırlanmış olması sayesinde, terimlerin yalnızca sözlük anlamlarını değil, Alevi pratikte taşıdıkları derin sembolik ve ahlaki karşılıkları da açıklıyor. Hem eserlerde sık geçen ancak genç kuşakların aşina olmadığı sözcükleri aydınlatıyor hem de Alevi deyimlerinin yol içindeki gerçek bağlamlarını ortaya koyuyor.

Sözlük, Alevilikte sevgi, hoşgörü, doğruluk, merhamet gibi değerleri taşıyan kültürel sürekliliğin ancak terminolojinin doğru aktarılmasıyla korunabileceğini vurguluyor. Bu yönüyle çalışma, yalnızca bir başvuru kitabı değil, aynı zamanda Alevi geleneğinin özüne sadık bir öğrenme zemini sunan önemli bir kaynak olarak öne çıkıyor.

  • Künye: Alper Çağlayan – Alevi Terim ve Deyimleri Sözlüğü, Nota Bene Yayınları, sözlük, 221 sayfa, 2025

Kenan Erçel – ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü (2025)

Kenan Erçel’in kaleme aldığı bu eser, Amerika Birleşik Devletleri’nin kendine özgü kültürel ve siyasal yapısını anlamak için bir rehber niteliğinde. “Amerikan İstisnacılığı” olarak bilinen ve ülkenin dünya sahnesindeki ayrıcalıklı konumuna işaret eden kavramdan yola çıkan yazar, ABD’ye özgü 27 farklı terimi inceliyor. Kitapta, bireysel silahlanmayı anayasal bir hak olarak temellendiren İkinci Değişiklik, göçmenlere sığınma imkânı tanıyan Sanctuary şehirleri, hatta eyalet petrol gelirlerini vatandaşlarla paylaşan Alaska Daimi Fonu gibi sıra dışı uygulamalar yer alıyor.

Eserde yalnızca hukuk ve siyaset değil, kültürel fenomenler de mercek altına alınıyor. Örneğin, birinin kendi isteğiyle mizah yoluyla eleştirildiği “Roast” geleneği gibi unsurlar, ABD toplumunun özgün yapısını anlamak açısından önemli ipuçları sunuyor. Bu kavramların çoğunun Türkçe karşılığı bulunmadığı için, kitap okuyucuya yalnızca bilgisel değil, dilsel bir keşif olanağı da sağlıyor.

Erçel, bu terimler üzerinden ABD’nin nasıl bir zihniyet dünyasına sahip olduğunu, bireycilik, özgürlük anlayışı ve ekonomik düzenle olan bağlarını açıklıyor. Kitap, yalnızca kavramların bir listesi değil; aynı zamanda bu kavramların nasıl ortaya çıktığını ve Amerikan yaşam tarzını nasıl şekillendirdiğini gösteren bir analiz. ABD’nin küresel etkisini ve kendi kimliğini nasıl kurduğunu merak edenler için bu çalışma hem bilgilendirici hem de keyifli bir okuma vaat ediyor.

  • Künye: Kenan Erçel – ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü, İletişim Yayınları, sözlük, 184 sayfa, 2025

Erkan Serçe, Akın Erdoğan – İzmir’de Bira ve Birahaneler (2025)

Kentlerin kimliği, sokaklarında yankılanan sesler ve paylaşılan lezzetlerle şekillenir. İzmir’de biranın hikâyesi de ithal bir keyiften şehrin ortak ritmine dönüşen bir kültürel yolculuğu anlatıyor.

Bu kitap, biranın 1820’lerde fıçılarla kente ayak basmasından günümüze uzanan serüvenini takip ediyor. Zamanla Prokopp gibi yerel üreticilerin eliyle bir sosyalleşme aracına dönüşen bira, çok kültürlü bu liman kentinin meydanlarında ve birahanelerinde kendine kalıcı bir yer buluyor.

İzmirli için iş çıkışı yorgunluk atmak, sahilin tadını çıkarırken güneşi bir kadehle batırmak ya da sıcak bir günde serin bir mola vermek; artık yalnızca bir içecek molası değil, şehrin ruhuna sinmiş, kuşaktan kuşağa aktarılan gündelik bir alışkanlık.

‘İzmir’de Bira ve Birahaneler’, bu köklü kültürel pratiğin izini sürerken, okuruna biranın damakta bıraktığı tatla birlikte İzmir’in geçmişine ve kültürel belleğine dair zengin bir okuma vadediyor.

  • Künye: Erkan Serçe, Akın Erdoğan – İzmir’de Bira ve Birahaneler, Sakin Kitap, inceleme, 144 sayfa, 2025

Victor Hehn – Zeytin, Üzüm ve İncir (2025)

Victor Hehn bu klasik çalışmasında, insanlık tarihinin tarımla kurduğu ilişkiyi kültürel bir aktarım süreci üzerinden analiz ediyor. ‘Zeytin, Üzüm ve İncir: Kültür Tarihi Eskizleri’ (‘Kulturpflanzen und Hausthiere in ihrem Übergang aus Asien nach Griechenland und Italien sowie in das übrige Europa’), bitkilerin yayılışında sadece tarımın değil, kültürlerin ve uygarlıkların da izini sürüyor. Üzüm, buğday, zeytin, elma ve arpa gibi ürünlerin Doğu’dan Batı’ya geçişini incelerken yalnızca botanik değil, aynı zamanda dil, ticaret ve mitoloji üzerinden de okuma yapıyor. Bu bitkiler, Eski Dünya’nın ortak kültürel mirasını temsil ediyor.

Üzüm, Doğu Akdeniz kökenli olup, şarap aracılığıyla dini ritüellerde ve toplumsal yaşamda yer ediniyor. Hehn, üzümün Anadolulu halklar tarafından ehlileştirildiğini, oradan da Yunanistan ve İtalya’ya yayıldığını aktarıyor. Şarabın dinsel sembolizmi, bu bitkinin sıradanlıktan kutsallığa taşındığını gösteriyor.

Buğday ve arpa, Mezopotamya’dan Avrupa’ya uzanan tahıl zincirinin temelini oluşturuyor. Bu iki bitki, yerleşik yaşama geçişin simgesi olarak görülüyor. Hehn, özellikle buğdayın kültürel üstünlüğünü vurguluyor. Arpa ise daha sade halkın beslenme maddesi olarak karşımıza çıkıyor. İkisi de toprağa bağlı yaşam biçiminin temel öğesi oluyor.

Zeytin, Suriye-Filistin hattından Avrupa’ya taşınıyor ve yalnızca yağ üretimiyle değil, simgesel anlamlarıyla da öne çıkıyor. Uzun ömürlü yapısı, barışın ve bilgeliğin sembolü olmasını sağlıyor. Hehn, zeytinin göç ve ticaret yoluyla İtalya’ya ulaştığını belirtiyor.

Elma, Hehn’e göre Avrupa’ya en geç ulaşanlardan biri oluyor. Orta Asya kökenli olan elma, hem mitolojik hem besleyici değerleriyle kültürel hafızada yer ediniyor. Bu bitkilerin izini sürmek, yalnızca tarımı değil, insanlığın göç yollarını da anlamayı sağlıyor. Hehn, tarımı tarihsel ve filolojik bir bakışla birlikte yorumluyor.

  • Künye: Victor Hehn – Zeytin, Üzüm ve İncir: Kültür Tarihi Eskizleri, çeviren: Necati Aça, Dost Kitabevi, tarih, 112 sayfa, 2025

Javier Moscoso – Acının Kültürel Tarihi (2025)

Javier Moscoso’nun bu kitabı, acının sadece biyolojik bir olgu olmadığını, aynı zamanda tarih boyunca farklı kültürler tarafından nasıl algılandığını, anlamlandırıldığını ve temsil edildiğini inceleyen derinlemesine bir çalışma. ‘Acının Kültürel Tarihi’ (‘Historia cultural del dolor’), acının evrensel bir insan deneyimi olmasına rağmen, ifade edilme biçimlerinin, acıya atfedilen değerin ve acıyla başa çıkma stratejilerinin toplumsal ve kültürel bağlamlara göre büyük farklılıklar gösterdiğini savunuyor. Kitap, acının tarihsel süreçte nasıl bir dönüşüm geçirdiğini, tıp, felsefe, sanat, edebiyat ve din gibi çeşitli alanlar üzerinden gözler önüne seriyor.

Eser, Antik Yunan’dan Orta Çağ’a, Aydınlanma’dan modern çağa kadar uzanan geniş bir zaman diliminde, acının bedensel bir duyumdan öte, toplumsal bir fenomen olarak nasıl algılandığını ele alıyor. Moscoso, acının ölçülmeye, sınıflandırılmaya ve tedavi edilmeye çalışıldığı bilimsel yaklaşımların yanı sıra, acının ahlaki, dini veya sanatsal bir anlam taşıdığı dönemleri de inceliyor. Örneğin, Hristiyanlıkta acının kurtuluşla ilişkilendirilmesi veya modern tıpta ağrının nesnel bir hastalık belirtisi olarak görülmesi gibi farklı paradigmaları karşılaştırıyor.

‘Acının Kültürel Tarihi’, acının tarihsel olarak nasıl bir iktidar aracı olarak kullanıldığını, işkence, cezalandırma veya toplumsal kontrol mekanizmalarında nasıl rol oynadığını da tartışıyor. Aynı zamanda, acının sanatsal yaratıcılığa ilham veren, empatiyi tetikleyen ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir kaynak olarak nasıl işlev gördüğüne de değiniyor. Moscoso, bu eserle acının karmaşık ve çok boyutlu doğasını ortaya koyarak, okuyucuyu acıya dair kendi ön yargılarını ve kabullerini sorgulamaya davet ediyor.

  • Künye: Javier Moscoso – Acının Kültürel Tarihi, çeviren: Esra Çeltik, Paris Yayınları, inceleme, 360 sayfa, 2025

Ulrich Gutmair – Bizler Yarının Türkleriyiz (2025)

Ulrich Gutmair imzalı bu kitap, 1980’lerin başındaki Yeni Alman Dalgası (Neue Deutsche Welle – NDW) müzik akımının ve dönemin gençlik kültürünün, Almanya’daki Türk göçmen toplumuyla olan beklenmedik ve karmaşık ilişkisini mercek altına alıyor. ‘Bizler Yarının Türkleriyiz: Yeni Dalga, Yeni Almanya’ (‘Wir sind die Türken von morgen. Neue Welle, neues Deutschland’), bu iki grubun nasıl birbirine bağlandığını ve Almanya’nın kültürel manzarasını nasıl yeniden şekillendirdiğini inceliyor. Gutmair, NDW’nin sadece bir müzik akımı olmadığını, aynı zamanda dönemin Almanya’sında yükselen yeni bir kimlik arayışının, özgürleşme çabasının ve toplumsal değişim arzusunun bir ifadesi olduğunu savunuyor.

Yazar, NDW’nin enerjisini ve “garip” cazibesini, o dönemde Almanya’daki Türk gençliğinin yaşadığı yabancılaşma ve aidiyet arayışıyla ilişkilendiriyor. Kitap, her iki grubun da yerleşik normlara ve beklentilere meydan okuma biçimlerini, yeni ifade yollarını arayışlarını ve kimliklerini geleneksel sınırların ötesinde tanımlama çabalarını paralellikler kurarak inceliyor. Müzik, moda ve popüler kültür üzerinden, bu iki farklı grubun nasıl ortak bir zemin bulduğunu ve birbirlerinin deneyimlerini yansıttığını anlatıyor.

Gutmair, kitabında sadece müzikal ve kültürel analiz yapmakla kalmıyor, aynı zamanda dönemin Almanya’sının sosyo-politik atmosferine de değiniyor. Göçmenlik, entegrasyon, kimlik politikaları ve Alman toplumunun çokkültürlülüğe yaklaşımı gibi konuları, NDW ve Türk gençliğinin deneyimleri üzerinden tartışıyor. Kitap, Almanya’nın “yeni” kimliğinin, sadece etnik Almanlar tarafından değil, ülkenin göçmen nüfusu, özellikle de Türk toplumu tarafından nasıl birlikte inşa edildiğini gösteriyor.

Kitap, “Yarının Türkleri biziz” ifadesinin hem ironik hem de derin bir anlam taşıdığını ortaya koyuyor. Bu ifade, sadece gelecekte Almanya’nın demografik yapısındaki değişimi işaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda kültürel ve toplumsal olarak daha çeşitli, melezleşmiş bir Almanya’nın ortaya çıkışını da simgeliyor. Gutmair, bu iki kültürel dalganın kesişim noktasının, Almanya’nın modernleşme ve kimlik dönüşüm sürecinde nasıl bir rol oynadığını analiz ediyor.

Sonuç olarak bu kitap, müzik, popüler kültür ve göçmenlik gibi farklı alanları bir araya getirerek, 1980’lerin Almanya’sına dair özgün ve düşündürücü bir bakış açısı sunuyor. Ulrich Gutmair, bu eseriyle Almanya’nın kültürel ve toplumsal çeşitliliğinin oluşumunda NDW ve Türk gençliğinin rolünü vurgulayarak, ulusal kimliğin dinamik ve sürekli değişen doğasına dikkat çekiyor.

  • Künye: Ulrich Gutmair – Bizler Yarının Türkleriyiz: Yeni Dalga, Yeni Almanya, çeviren: Serkan Seymen, Kolektif Kitap, müzik, 256 sayfa, 2025

Michel Foucault – Politika, Felsefe, Kültür (2025)

Michel Foucault’nun ‘Politika, Felsefe, Kültür’ (‘Politics, Philosophy, Culture: Interviews and Other Writings, 1977-1984’ adlı kitabı, Foucault’nun yaşamının son dönemine ait röportajlarını, makalelerini ve söyleşilerini bir araya getiriyor.

Kitap, Foucault’nun iktidar, bilgi, etik ve öznellik üzerine geliştirdiği düşüncelerin derinleştiği ve yeni boyutlar kazandığı bir döneme ışık tutuyor. Foucault, bu dönemde, iktidarın sadece baskıcı bir güç olmadığını, aynı zamanda üretken ve şekillendirici bir rol oynadığını vurguluyor. İktidarın, bireyleri ve toplumu nasıl disipline ettiğini, normalleştirdiğini ve öznelleştirdiğini analiz ediyor.

Kitap, Foucault’nun “biyoiktidar” kavramını daha da geliştirdiği ve bu kavramın modern toplumdaki önemini vurguladığı bir dönemi yansıtıyor. Biyoiktidar, nüfusun yönetimi, sağlık politikaları, cinsellik ve üreme gibi konular üzerinden bireylerin ve toplumun nasıl kontrol edildiğini inceliyor. Foucault, bu dönemde, “kendilik teknolojileri” kavramını da geliştiriyor. Bireylerin kendilerini nasıl yönettiğini, nasıl öznelleştirdiğini ve nasıl etik bir varlık haline geldiğini inceliyor.

Kitap, Foucault’nun “doğruluk söylemi” kavramını da ele alıyor. Doğruluğun, iktidar ilişkileri içinde nasıl üretildiğini ve nasıl kullanıldığını analiz ediyor. Foucault, bu dönemde, siyasetin, felsefenin ve kültürün iç içe geçtiği bir alanı keşfediyor. Kitap, Foucault’nun düşüncelerinin, günümüzde de geçerliliğini koruyan önemli içgörüler sunduğunu gösteriyor.

  • Künye: Michel Foucault – Politika, Felsefe, Kültür, çeviren: Barış Yıldırım, Fol Kitap, felsefe, 392 sayfa, 2025

Matthew Arnold – Kültür ve Anarşi (2024)

Matthew Arnold, 19. yüzyılın önemli İngiliz düşünürlerinden biridir.

‘Kültür ve Anarşi’ adlı eseri, Viktorya dönemi İngiltere’sindeki toplumsal ve siyasi durumu ele alırken, kültürel bir dönüşümün gerekliliğini savunur.

Arnold’a göre, İngiliz toplumunda artan bireycilik ve materyalizm, toplumun ahlaki ve kültürel temelini zayıflatmaktadır.

Arnold, kültürün bireyleri birleştiren, toplumun ahlaki ve estetik değerlerini yükselten bir güç olduğuna inanır.

Kültür, toplumun karmaşasını önleyerek birlik ve uyumu sağlar.

Arnold, toplumdaki artan bireycilik ve özgürlük anlayışının, bir tür “anarşiye” yol açtığını savunur.

Bu durum, toplumun ortak değerlerini zayıflatır ve bireylerin kendi çıkarlarını ön plana çıkarmasına neden olur.

Arnold, orta sınıfın kültürel düzeyini yükseltmenin, toplumun genel kültürel seviyesini yükseltmek için önemli olduğunu düşünür.

Arnold, eğitimin, bireylerin kültürel ve ahlaki gelişiminde önemli bir rol oynadığına inanır.

Eğitim, bireylere eleştirel düşünme becerileri kazandırır ve onları daha iyi vatandaşlar yapar.

Arnold, kültürel etkinliklerin yaygınlaştırılması, iyi edebiyatın okunması ve sanata verilen önemin artırılması gibi önerilerde bulunur.

Eğitim sisteminin, bireylerin sadece bilgi edinmesini değil, aynı zamanda ahlaki değerler kazanmasını sağlaması gerektiğini savunur.

Arnold, toplumun farklı kesimleri arasında birlik ve dayanışmanın sağlanması gerektiğini vurgular.

‘Kültür ve Anarşi’, sadece Viktorya dönemi İngiltere’si için değil, tüm modern toplumlar için geçerliliğini koruyan bir eserdir.

Kitap, kültürün birey ve toplum üzerindeki etkilerini derinlemesine inceleyerek, modern dünyanın karşı karşıya olduğu birçok soruna dair önemli ipuçları sunar.

Arnold’un kültürel bir dönüşümün gerekliliği vurgusu, günümüzde de hala geçerliliğini koruyan bir çağrıdır.

  • Künye: Matthew Arnold – Kültür ve Anarşi: Bir Siyasi ve Toplumsal Eleştiri Denemesi, çeviren: Uğur E. Küçükboyacı, Fol Kitap, inceleme, 2024

Peter Burke – Polimat (2024)

Bilgi bir bütün müdür yoksa bilgiyi dallara ayırıp uzmanlaşmak zorunlu mudur?

Bilginlerin bilginin üretilmesi ve işlenmesindeki konumu nedir ve ne olmalıdır?

Bu kadim soruların ışığında Peter Burke bu kitapta, çok sayıda disiplinde uzman olmanın farklı bir bilgi türü olduğu iddiası ve her bilgi formunun, tarihinin yazılmasını hak ettiği inancıyla bilgi alanları arasındaki ayrışmanın tehlikelerine bir panzehir olarak polimatlığı tekrar hatırlamamız gerektiğini söylüyor.

Sadece basit bir merakın veya genel kültürlü olma hevesinin değil, gerçek bir tecessüsün ve çok sayıda disiplinde derinliğe ulaşmanın ifadesi olan polimatlık, Burke’e göre, müstakil bir tarihe sahip.

Polimat, Batı merkezli bir “çok-yönlü bilginler dökümü”nü sunmanın yanı sıra, bu sıra dışı bilginleri ortaya çıkaran kişisel ve çevresel etkenlere bakıyor.

Burke’ün sunumuyla polimatları neyin harekete geçirdiğini, çok yönlü çalışmaları için gereken zaman ve enerjiyi nasıl bulduklarını, hayatlarını nasıl kazandıklarını görebiliyoruz.

Kitap, polimatlığın sadece göz alıcı yanını göstermekle kalmıyor, polimatların ödemek zorunda kaldıkları, şarlatanlıkla suçlanmaya kadar giden bedeli de aktarıyor; polimatların bilgiye katkısını tartışıyor ve bir hiper-uzmanlaşma çağında bu tür bireylere hiç olmadığı kadar çok ihtiyacımız olduğu tespitiyle sonlanıyor.

  • Künye: Peter Burke – Polimat: Leonardo da Vinci’den Susan Sontag’a Kültür Tarihi, çeviren: Gökhan Yavuz Demir, Islık Yayınları, tarih, 416 sayfa, 2024

Meri Çevik Simyonidis – Taverna İstanbul (2024)

Taverna bizzat şehirdir.

Yüzyılların imbiğinde damıtılmış rafine bir lezzettir.

Tadı-tuzu zarafeti vardır.

Meyi dozunda, dansı kıvamındadır.

Geceleri zarafetle aydınlatır.

Her dilden müziği, ahengini daima şehrin semalarına asar.

Bahar yürekli bir görgüdür.

İşte eldeki kitap, tam da bu hikâyeyi anlatıyor.

Rumlar’ın İstanbul’un yemek kültürünü zenginleştiren büyük katkıları inkâr edilemez.

Rumlar gerçekten İstanbul’un tuzu biberiydi.

Meri Çevik Simyonidis, bu toplumun varlığını ve kent yaşamına katkısını yeni nesillere hatırlatıyor, tanıtıyor.

Osmanlı’da Müslümanlar’ın yapması yasak olan içkili lokanta, meyhane, braseri, pastahane, taverna ve eğlence yerlerinin işletmecisi Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Bulgarlar oldu.

Cumhuriyet ile bu yasak kalktı.

Simyonidis, tarihe ışık tutan bu eseriyle bizleri aydınlatıyor.

  • Künye: Meri Çevik Simyonidis – Taverna İstanbul: Çok Kültürlü İstanbul’un Çok Renkli Geceleri (Geçmişten Günümüze Eski & Yeni Nesil İstanbul Tavernaları), Sander Yayınları, kültür, 336 sayfa, 2024