Daniel J. Levitin – Müzik ve Beyin (2025)

Daniel J. Levitin’in bu çalışması, adlı kitabı, müziğin insan beyni, duyguları ve sağlığı üzerindeki etkilerini bilimsel ve kişisel bir anlatımla ele alıyor. ‘Müzik ve Beyin: Bilim, Duygu ve İyileşme Arasında Akustik Bir Köprü’ (‘I Heard There Was a Secret Chord: Music as Medicine’), nörobilim ile müzik arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamaya çalışırken, müziğin yalnızca bir sanat formu değil, aynı zamanda biyolojik ve terapötik bir araç olduğunu savunuyor.

Kitap, müziğin beynin farklı bölgelerini nasıl etkilediğini açıklıyor. Ritmin motor hareketlerle, melodinin hafıza ve duygularla, armoninin ise karmaşık bilişsel süreçlerle nasıl ilişkilendiğini gösteriyor. Müzik dinlemenin, hatta söylemenin, ağrıyı azalttığı, stres hormonlarını düşürdüğü ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği bilimsel bulgularla destekleniyor.

Levitin, müziğin tedavi edici gücüne dair pek çok örnek sunuyor: Alzheimer hastaları, travma yaşayan bireyler ya da depresyonla mücadele eden insanlar üzerinde müziğin olumlu etkileri gözlemleniyor. Müziğin bu yönü, hem geleneksel kültürlerde hem de modern tıpta kendine yer buluyor.

Ayrıca, kitabın kişisel tonu da dikkat çekici. Levitin, kendi müzik deneyimlerini ve gözlemlerini de katarak, müziğin insani tarafını ön plana çıkarır. ‘Müzik ve Bayin’, müziğin sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bir şifa ve bağ kurma biçimi olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyuyor.

  • Künye: Daniel J. Levitin – Müzik ve Beyin: Bilim, Duygu ve İyileşme Arasında Akustik Bir Köprü, çeviren: Nilbert Yılmaz, Say Yayınları, müzik, 424 sayfa, 2025

Monty Lyman – Ağrı Nedir? (2025)

Tıp doktoru ve yazar Monty Lyman’ın bu kitabı, ağrının karmaşık ve çok yönlü doğasını yeni bilimsel bulgular ışığında ele alıyor. ‘Ağrı Nedir?: Neden Acı Çektiğimize ve Nasıl İyileşebileceğimize Yeni Bir Bilimsel Bakış’ (‘The Painful Truth: The New Science of Why We Hurt and How We Can Heal’), ağrının sadece fiziksel bir duyum olmadığını, aynı zamanda psikolojik, sosyal ve duygusal faktörlerden de derinden etkilendiğini açıklıyor. Kitap, ağrının vücudumuzdaki sinir sistemleri aracılığıyla nasıl iletildiğini, beyinde nasıl işlendiğini ve kronik ağrının neden bazen iyileşmenin ötesine geçerek yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürdüğünü anlaşılır bir dilde anlatıyor. Lyman, ağrı araştırmalarındaki son gelişmeleri ve bu bilgilerin ağrı yönetimi ve tedavisi üzerindeki potansiyel etkilerini vurguluyor.

Kitap, ağrının sadece bir semptom olmadığını, aynı zamanda vücudun kendini koruma mekanizmasının önemli bir parçası olduğunu açıklıyor. Akut ağrının bir uyarı işlevi görürken, kronik ağrının altında yatan nedenlerin çok daha karmaşık olabileceğine dikkat çekiliyor. Lyman, ağrının bireysel deneyiminin kişiden kişiye nasıl değiştiğini, inançların, beklentilerin ve duygusal durumun ağrı algısı üzerindeki güçlü etkisini örneklerle açıklıyor. Ayrıca, ağrının sosyal boyutunu da ele alarak, sosyal destek, izolasyon ve toplumsal normların ağrı deneyimini nasıl şekillendirdiğini inceliyor.

‘Ağrı Nedir?’, ağrıyı anlamak ve yönetmek için yeni bilimsel yaklaşımlar sunuyor. Lyman, ilaç tedavilerinin yanı sıra psikolojik terapiler, egzersiz, mindfulness ve diğer bütüncül yöntemlerin kronik ağrı tedavisindeki rolünü tartışıyor. Kitap, ağrı çeken bireylere umut verirken, sağlık profesyonellerine de ağrıyı daha kapsamlı bir bakış açısıyla ele almaları için yol gösteriyor. Lyman, ağrının sadece dindirilmesi gereken bir rahatsızlık değil, aynı zamanda insan deneyiminin önemli bir parçası olduğunu ve ağrıyı anlamanın iyileşme sürecinde kritik bir adım olduğunu vurguluyor.

  • Künye: Monty Lyman – Ağrı Nedir?: Neden Acı Çektiğimize ve Nasıl İyileşebileceğimize Yeni Bir Bilimsel Bakış, çeviren: Şiirsel Taş, Metis Yayınları, bilim, 288 sayfa, 2025

David Quammen – Bulaşma Eşiği (2025)

David Quammen’ın ‘Bulaşma Eşiği: Hayvan Hastalıkları ve Bir Sonraki Pandemi’ (‘Spillover: Animal Infections and the Next Human Pandemic’) adlı bu kitabı, hayvanlardan insanlara geçen zoonotik hastalıkların (spillover) kökenlerini, yayılış mekanizmalarını ve gelecekteki pandemiler için oluşturdukları potansiyel tehdidi derinlemesine inceleyen kapsamlı bir çalışma. Quammen, bu kitabında, Ebola, SARS, MERS ve kuş gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan ve büyük küresel sağlık sorunlarına yol açan zoonotik virüslerin izini sürerek, bu virüslerin doğal konakçılarını, türler arası geçiş süreçlerini ve insan popülasyonlarına nasıl yayıldıklarını detaylı bir şekilde anlatıyor. Yazar, bilim insanları, saha araştırmacıları ve salgınlarla mücadele eden doktorlarla yaptığı röportajlar ve kendi araştırmaları aracılığıyla, bu tehlikeli patojenlerin ekolojik ve evrimsel dinamiklerini anlaşılır bir dilde okuyucuya aktarıyor.

Kitap, insan faaliyetlerinin, özellikle ormanların tahrip edilmesi, vahşi hayvan ticaretinin artması ve tarım uygulamalarındaki değişikliklerin, hayvanlarla insanlar arasındaki etkileşimi artırarak zoonotik hastalıkların ortaya çıkışını ve yayılışını nasıl kolaylaştırdığını vurguluyor. Quammen, gelecekte daha ölümcül ve yaygın pandemilere yol açabilecek potansiyel virüslerin varlığına dikkat çekerek, bu tür salgınlara karşı küresel düzeyde hazırlıklı olunmasının hayati önem taşıdığını belirtiyor. Yazar, bilimsel araştırmaların, erken uyarı sistemlerinin ve uluslararası iş birliğinin, gelecekteki pandemilerin önlenmesi ve kontrol altına alınmasında kritik rol oynayacağını savunuyor.

‘Bulaşma Eşiği’, sadece mevcut zoonotik tehditleri anlamak için değil, aynı zamanda gelecekteki sağlık krizlerine karşı daha bilinçli ve hazırlıklı olmak için de okunması gereken önemli bir eserdir. Quammen, bilimsel bilgiyi sürükleyici bir anlatımla birleştirerek, insan sağlığı ve ekosistem arasındaki hassas dengeye dikkat çekmekte ve zoonotik hastalıkların küresel toplum için oluşturduğu ciddi riskleri açıkça ortaya koyuyor. Kitap, doğayla olan ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz ve gelecekteki pandemileri önlemek için sürdürülebilir politikalar geliştirmemiz gerektiği konusunda güçlü bir mesaj veriyor.

  • Künye: David Quammen – Bulaşma Eşiği: Hayvan Hastalıkları ve Bir Sonraki Pandemi, çeviren: Yeşim Öksüzoğlu, Epsilon Yayıncılık, sağlık, 624 sayfa, 2025

Patrick Radden Keefe – Acı İmparatorluğu (2024)

‘Acı İmparatorluğu: Sackler Hanedanı’nın Gizli Tarihi’ adlı eser, Sackler ailesinin servetini ilaç endüstrisinde, özellikle de OxyContin adlı güçlü bir ağrı kesiciyi üreten Purdue Pharma şirketinde elde ettiğini anlatıyor.

Kitap, ailenin bu ilaçla ilgili gerçekleri gizlemek ve bağımlılık yapıcı özelliğini vurgulamak yerine, doktorlara ve hastalara yanlış bilgiler vererek büyük bir kâr elde ettiğini ortaya koyuyor.

Aile, başlangıçta küçük bir ilaç şirketine yatırım yaparak büyük bir servet elde etti.

OxyContin’i piyasaya sürerken, ilacın bağımlılık yapıcı özelliğini gizleyerek doktorları ve hastaları yanıltmaya çalıştılar.

OxyContin’in yaygın kullanımıyla birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük bir opioid krizi yaşandı.

Milyonlarca insan bağımlılığa yakalandı ve yüz binlerce kişi hayatını kaybetti.

Kitap, Sackler ailesinin bu krizdeki sorumluluğunu vurguluyor ve ailenin servetini yaparken insan sağlığını nasıl tehlikeye attığını gözler önüne seriyor.

Aile, elde ettiği servetin bir kısmını hayır işlerine bağışlayarak olumlu bir imaj yaratmaya çalıştı.

Ancak kitap, bu bağışların aslında kötü imajlarını düzeltmek için yapıldığını ortaya koyuyor.

Sonuç olarak, kitap, büyük bir şirketin ve ailenin insan sağlığına verdiği zararı ve bu zararı gizlemek için yaptıkları manipülasyonları gözler önüne seren çarpıcı bir inceleme.

Kitap, aynı zamanda ilaç endüstrisindeki etik sorunları ve düzenlemelerin yetersizliğini de gündeme getiriyor.

Bu kitap, acılara kayıtsız kalarak acı üzerine imparatorluk kurmuş bir hanedanın yükseliş ve düşüşünün öyküsü.

Dizginlenemeyen kapitalizm, dizginlenemeyen lobicilik ve paramparça olmuş bir sağlık sistemi arasındaki ölümcül ittifakın ve açgözlülüğün ete kemiğe bürünmüş hali.

  • Künye: Patrick Radden Keefe – Acı İmparatorluğu: Sackler Hanedanı’nın Gizli Tarihi, çeviren: Ezgi Başer Akgürgen, Domingo Kitap, inceleme, 632 sayfa, 2024

Chris van Tulleken – Ultra İşlenmiş İnsanlar (2024)

Lezzet ve kıvam artırıcılar, modifiye nişastalar, hidrolize proteinler, guar zamkı, emülgatörler…

İnsanlık bir “yeni gıda çağı”na girdi.

Tarihte ilk kez aldığımız kalorilerin büyük kısmı yeni bir kaynaktan geliyor: ultra işlenmiş gıdalardan.

Aklınıza hemen abur cuburlar da gelmesin. Mesele daha fazlası: Ultra işlenmiş gıdalar, kendilerini masum, cazip –hatta faydalı– gösteren ustalıklı etiketleriyle, her gün tabaklarımızda daha çok yer kaplıyor.

Ve çok azımızın, paketlere küçücük harflerle eklenmiş onca tuhaf isimli şeyi neden yediğimiz ve sağlığımızın bundan nasıl etkilendiği hakkında bir fikri var.

Doktor ve biliminsanı Chris van Tulleken, dünyada büyük ses getiren kitabı ‘Ultra İşlenmiş İnsanlar’da, çok sayıda araştırmaya dayanarak –ve kendisinin bizzat katıldığı deneyden de faydalanarak– besleyici olmaktansa aşırı yemeyi teşvik etmek için tasarlanmış bu yeni tip yiyeceklerin beynimizi nasıl manipüle ettiğini, çocuk yaştan bağımlılık yaratıp vücudumuzu yıkıcı bir şekilde etkilediğini, nasıl sorumsuzca ve serbestçe pazarlandığını ortaya koyuyor.

Onları iyice tanıyıp, yeme davranışımız ve sağlığımız üzerindeki kontrolü yeniden ele alabilmemiz için bize yol gösteriyor.

Bu kitap haklarımızla ilgili.

Ne yediğimizi, bedenimize ne yaptığını bilme hakkı… ve iyi gıdaya erişebilme hakkı.

  • Künye: Chris van Tulleken – Ultra İşlenmiş İnsanlar: Neden Gıda Olmayan Şeyler Yiyoruz ve Neden Vazgeçemiyoruz?, çeviren: Gökçe Çakmak, Domingo Kitap, beslenme, 432 sayfa, 2024

Johann Hari – Sihirli Hap (2024)

Son yıllarda fazla kilo ve obeziteye bağlı hastalıklarda büyük bir artış olduğunu görüyoruz.

Bir yandan her yerde çeşit çeşit diyet ve egzersizler önerilirken, diğer yandan araştırmalar bu yöntemlerle kilo veren kişilerin ezici bir çoğunluğunun bir süre sonra bu kiloları fazlasıyla geri aldığını gösteriyor.

Toplumun önemsizleştirilip bireyin öne çıkarıldığı çağımızda, şişmanlık da kişisel bir başarısızlık olarak tanımlanıyor.

Gazeteci-yazar Johann Hari bu kitapta, obezite salgınına son vermeyi vaat eden yeni nesil zayıflama ilaçlarını masaya yatırıyor.

Bunlardan biri olan Ozempic’i kullanan ve zahmetsizce kilo verme sürecini bizzat tecrübe eden Hari, bu ilaçların bizim için ne anlama geldiğini irdeliyor.

Yeni zayıflama ilaçlarının geliştirilmesinde rol alan bilim insanlarının yanı sıra onlara eleştirel bakanlarla, beslenme uzmanlarıyla, beden olumlama hareketini destekleyen kişilerle, İzlanda’dan Japonya’ya dünyanın farklı yerlerinde sağlıklı yaşamı teşvik etmek için ilginç yöntemler uygulayan eğitimciler ve hatta iş insanlarıyla konuşan Hari, bu uzun yolculuk sırasında öğrendiklerini tarafsız bir gözle aktarıyor.

  • Künye: Johann Hari – Sihirli Hap: Yeni Zayıflama İlaçlarının Olağanüstü Faydaları ve Tedirgin Edici Riskleri, çeviren: Duygu Özge Gürkan, Metis Yayınları, sağlık, 336 sayfa, 2024

Uma Naidoo – Gıdaların Beyniniz Üzerindeki Etkisi (2024)

Her gün kızartma yiyorsanız haftada bire indirin.

Haftada bir yiyorsanız ayda bire indirmeye çalışın.

Hiç kızartma yemiyorsanız zaten mutluluğa doğru yol alıyorsunuz demektir!

Harvardlı psikiyatrist Uma Naidoo üniversite sırasında, derslerin yoğunluğundan ve stresinden uzaklaşabilmek için yemek yapmaya başladı.

Psikoloji eğitimiyle birlikte mutfak sanatları onun vazgeçilmez bir parçası haline geldi.

Beslenme uzmanı da olmasının ardından, kendisine gelen kaygı bozukluğu, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan; obsesif kompulsif bozukluktan mustarip ve diğer psikolojik rahatsızlıklarla mücadele eden pek çok danışanının beslenme rejimlerini düzenleyerek onlara yardım etti.

‘
Gıdaların Beyniniz Üzerindeki Etkisi’nde Uma Naidoo, sağlıklı yiyecekler tüketmenin, nitelikli ve lezzetli yemekler yapmanın psikolojik rahatsızlıklarla mücadele etmedeki önemi üzerinde duruyor.

  • Kaygı hastaları hangi gıdalardan kaçınmalı?
  • Depresyondan kurtulmak için neler tüketilmeli?
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktiviteyi azaltmak için neler yapılmalı?
  • Şekerli içecekler, kızartmalar, fastfood tarzı beslenme tüm bu hastalıkları nasıl etkiliyor?

Uma Naidoo birbirinden güzel yemek tarifleriyle sağlığa giden yolun kapısını bu kitapta aralıyor.

  • Künye: Uma Naidoo – Gıdaların Beyniniz Üzerindeki Etkisi: Depresyon, Kaygı, TSSB, OKB, DEHB ve Diğer Hastalıklarla Mücadelede Gıdaların Şaşırtıcı Rolü Üzerine Bir Rehber, çeviren: Leyla Tonguç Basmacı, Kolektif Kitap, sağlık, 400 sayfa, 2024

Peter Singer, Jim Mason – Aslında Ne Yiyoruz, Nasıl Yiyoruz? (2024)

Modern çağın çığır açan ahlak felsefesi filozoflarından Peter Singer, bu kez satın aldığımız ve tükettiğimiz yiyecekler konusunu ele alıyor ve son derece mühim sorular soruyor: Yediklerimiz nereden geliyor, nasıl üretiliyor ve insancıl bir şekilde yetiştiriliyor mu?

Birlikte yazdıkları ‘Hayvan Fabrikaları’nın ardından yeniden bir araya gelen Peter Singer ve Jim Mason, yiyecek tercihlerimizin insanlar, hayvanlar ve çevre üzerindeki etkilerini araştırmak için sarsıcı bir serüvene çıkıyor.

Singer ve Mason, bu serüvene beslenme şekilleri birbirinden tamamen farklı üç Amerikalı ailenin yeme alışkanlıklarını inceleyerek başlıyor ve tükettikleri yiyeceklerin kaynağına giderek, üretim ve pazarlama aşamalarında gündeme gelen ahlaki meseleleri irdeliyor.

Satın aldığımız ürünlerdeki “Organik” ve “Adil Ticaret” gibi etiketlerin geçerliliğini araştırırken, tesislerdeki işçilerin çalışma koşullarını gözler önüne seriyor.

‘Aslında Ne Yiyoruz, Nasıl Yiyoruz?’, organik çiftçilik, adil ticaret, fabrika çiftçiliği ve ticari balıkçılık gibi meseleleri tüm ayrıntılarıyla ele alırken; sürdürülebilirliğin karmaşık dinamiği, genetiği değiştirilmiş organizmalar üzerine süregelen tartışmalar ve yerel alışveriş gibi konuların artılarını ve eksilerini değerlendiriyor.

Herkesin vejetaryen olmayacağının farkında olan Singer ve Mason, yine de beş basit ilkeyle bizlere sağlıklı ve daha insani seçimler yapabilmenin yollarını gösteriyor.

  • Künye: Peter Singer, Jim Mason – Aslında Ne Yiyoruz, Nasıl Yiyoruz?: Gıda Tercihlerimiz Neden Önemli?, çeviren: Pelin Sertoğlu Hız, Ayrıntı Yayınları, beslenme, 416 sayfa, 2024

Gülhan Erkaya Balsoy – Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı (2024)

On dokuzuncu yüzyıl tarihçiliği nitelik ve nicelik açısından son derece gelişmiş olmakla birlikte bu dönemin, kadınlar ve toplumsal cinsiyet açısından hâlâ araştırılıp tartışılacak pek çok yönü var.

Geç on dokuzuncu yüzyıl, politik bir alan olarak kadın bedeni söz konusu olduğunda nasıl bir bakış açısıyla okunabilir?

‘Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı’, dönemin, toplumsal cinsiyet hiyerarşileri açısından yeniden okuyor.

Gülhan Erkaya Balsoy, bu çalışmada feminizm ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının kavram dağarcığından ve analitik yaklaşımından hareketle, Osmanlı doğum politikalarını üç ana damar üzerinden inceliyor: doğumun tıbbileştirilerek ebeliğin profesyonelleşmesi; kürtajın yasaklanması ve hamileliğin tıbbileştirilip kadın bedeninin disipline edilmesi.

Bu doğrultuda yazar, ebelik mesleğinin dönüşümü, kürtajın yasaklanması, doğum pratiklerindeki değişim, hamilelik ve kısırlık konularını ele alırken Osmanlı doğum politikalarının tıbbi, yasal ve söylemsel düzeylerde ne şekilde kurgulandığını inceliyor.

Bu bakımdan eser, tıp tarihi ile nüfus politikaları tarihinin kesiştiği bir alana denk düşerken daha geniş anlamda geç Osmanlı toplumsal cinsiyet tarihine ışık tutuyor.

‘Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı’, özel alanın politik olduğunu geç on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı toplumu üzerinden bir kez daha gözler önüne seriyor.

  • Künye: Gülhan Erkaya Balsoy – Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı: Geç Osmanlı Doğum Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, tarih, 208 sayfa, 2024

María Martinón-Torres – Homo Imperfectus (2024)

Hastalıklar ve travmalar zayıflık değildir, insanın direncinin ve dayanışmasının dokunduğu büyüleyici bir hikâyedir.

Hastalıklar, Homo Sapiens tarihinin büyük sessiz kahramanlarıdır.

İnsanlığın biyolojik kusurlarının birçoğu, hayatta kalma stratejimizi eleveren anahtarlardır.

Bu kusurlar sadece ölümün ve yıkımın tarihini anlatmaz bize, aynı zamanda insanın büyüme ve ilişki kurma macerasının büyüleyici bir anlatısıdır.

Kendisini insan evrimi araştırmalarına adamış, yüzlerce bilimsel makaleye imza atmış, sosyal bilimler alanında dünyaca haklı bir üne sahip Dr. María Martinón-Torres, bu kitapta bizleri biyolojimizin en karanlık köşelerini araştırmaya davet ediyor.

Kusur olarak nitelendirdiğimiz şeylerin Homo Sapines’in uyum sağlamadaki başarısının kilit yönlerini sakladığını ortaya koyan Martinón-Torres, insanın evrimsel yolculuğuna bambaşka bir perspektifle bakmamızı sağlıyor.

Kitap, evrim teorisinin ışığında insan türünün kanser, enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi bozuklukları, kaygı bozukluğu, kardiyovasküler vakalar, nörodejeneratif bozukluklar, yaşlılık ve ölüm korkusu gibi başlıca hastalıklar eşliğinde verdiği bu hayatta kalma mücadelesini daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: María Martinón-Torres – Homo Imperfectus: Kusurlu İnsan, çeviren: Gaye Solano Amador, Ezgi Şayan, Beyaz Baykuş Yayınları, bilim, 248 sayfa, 2024