Lev Sedov – Kızıl Kitap (2021)

 

Lev Sedov’un kaleme aldığı ‘Kızıl Kitap’, Stalin’in Bolşevik kadroları hedef alan ve 16 sanığın tamamının vurularak ölüme mahkûm edildiği temizlik harekâtının ilk esaslı teşhiriydi.

Troçki bu kitabı, “paha biçilmez bir armağan… Kremlin’deki sahtekârlara yönelik ilk ezici yanıt” olarak tanımlamıştı.

Dünya tarihindeki en aşağılık entrikalarından biri olan birinci Moskova Duruşması’ndan bu yana seksen beş yıl geçti.

16’lar Duruşması olarak da bilinen “Troçkist-Zinovyevci Terörist Merkez Davası”, 19 Ağustos’tan 24 Ağustos 1936’ya kadar, Moskova’da gerçekleşti.

On altı sanığın tamamı vurularak ölüme mahkûm edildi ve kişisel eşyalarına el kondu.

On altı sanıktan on biri, 1917’den önce partiye katılmış, Ekim Devrimi’ni örgütlemiş ve ona önderlik etmiş, 1919’da Komünist Enternasyonal’i kurmuş, İç Savaş’ta (1918-1921) kahramanca savaşmış ve Sovyetler Birliği’ni dünyadaki ilk işçi devleti olarak inşa etmiş olan seçkin yaşlı Bolşeviklerdi.

Gerçek devrimcilerin yanında sanık sırasına oturarak anlamsız bir karışım oluşturan diğer beş sanık, Sovyet gizli polisinin ajanlarıydı.

Sedov’un kaleme aldığı Kızıl Kitap, Stalinist bürokrasinin Ekim Devrimi’nin kazanımlarını ve devrimi gerçekleştiren Bolşevik kadroları ortadan kaldırma planını teşhir etmesi açısından oldukça önemli.

Bugün, 1917 Ekim Devrimi’ne yol açan çözülmemiş bütün siyasi ve toplumsal sorunlar dünya ölçeğinde yeniden ortaya çıkıyor.

Stalinizmi, Ekim Devrimi’nin devamı değil ama devrime yönelik karşıdevrimci bir tepki olarak kavramak, önümüzdeki devrimci mücadelelere hazırlanmak açısından can alıcıdır.

Sedov’un Moskova Duruşmalarını çözümleyen bu eserinin yeniden basımı, COVID-19 pandemisiyle birlikte kapitalist sistemin derinleşen krizi ve uluslararası sınıf mücadelesinin canlanması koşullarında sosyalizme ve klasik Marksizme, yani Troçkizme artan ilgiyi besleyecek nitelikte.

  • Künye: Lev Sedov – 1936 Moskova Duruşmaları Üzerine Kızıl Kitap, çeviren: Halil Çelik, Mehring Yayıncılık, tarih, 237 sayfa, 2021

David North – Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi (2021)

Marksist-Troçkist bir kadro hangi süreç üzerinden geliştirilir?

David North, etkili bir Troçkist hareketin nasıl inşa edilebileceğini çok yönlü bir bakışla ortaya koyuyor.

İlk kez 1982 sonbaharında yayımlanan kitap, İşçiler Birliği’nin (Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önceli örgüt) önderlerinden biri olan Tom Henehan’ın siyasi suikasta kurban gitmesinin beşinci yıldönümü üzerine yazıldı.

Henehan’ın hayatının gözden geçirilmesi şu kritik soruları gündeme getiriyordu:

  • Troçkist harekete katılanlar nasıl eğitilirler?
  • Marksist-Troçkist bir kadro hangi süreç üzerinden geliştirilir?
  • Devrimci partinin günlük faaliyeti ile Dördüncü Enternasyonal’in tarihi arasındaki ilişki nedir?

Kitap bilhassa, dünyanın dört bir yanında gelişmekte olan Troçkist devrimciler kuşağına, Tom Henehan’ın ilham verici hikâyesini aktarmasıyla çok önemli.

  • Künye: David North – Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi, çeviren: Ulaş Ateşçi, Mehring Yayıncılık, siyaset, 84 sayfa, 2021

Şevket Akıncı – Öteki Caz (2021)

Caz tarihi üzerine çok yönlü bir telif eser arayanlar, bu kitabı muhakkak edinsin.

20 yıldır caz tarihi dersleri veren Şevket Akıncı’nın kapsamlı çalışması, ana akım cazın dışında kalan birçok müzik türünü de ele almasıyla ayrıca dikkat çekiyor.

Gerek ana akım cazı gerekse de özgür caz, özgür doğaçlama, postmodern caz, noise gibi konuları ele alan Türkçe kaynakların sayısı oldukça azdır.

‘Öteki Caz’, Şevket Akıncı’nın 20. ve 21. yüzyıla odaklanarak kaleme aldığı bir caz tarihi kitabı.

Yaklaşık 20 yıl önce vermeye başladığı caz tarihi dersleri süresince cazın tanımının genişlediğini, ana akım caz dışında kalan birçok müzik türünün de ele alınması gerektiğini düşünen Akıncı kitaba “Müzik nedir?”, “Gürültü nedir?” gibi tanımlar ve yaklaşımlarla başlayarak “yeni müzik/özgür müzik” kavramına değiniyor.

Ardından cazın doğuşu ve evrimi, özgür caz, çağdaş müzik, İkinci Chicago Okulu, özgür doğaçlama, izlenimci caz, postmodern caz, 1980’ler ve sonrası ile günümüz müzik endüstrisini hem dönemler arası hem de kültürler ve yaklaşımlar arası etkileşimlerle beraber ele alıyor.

“Uluslararası haberleşmenin kolaylaşmasıyla değişik kültürlerin etkileşim içinde bazen başat, bazen yoğun, bazen de ikinci derecede rol oynadıklarını yadsımak doğru olmaz. Ornette Coleman’ı anlamak için caz tarihine, AMM’i anlamak için çağdaş müziğin tarihine de bakmak lazım; Japon cazını anlamak için fluxus hareketini anlamak, John Zorn’u anlamak için postmodernizmi anlamak lazım,” diyen Akıncı, kitapta Derek Bailey, Peter Brötzmann, Mats Gustafsson gibi özgür caz ve özgür doğaçlama müzisyenleriyle yapılan söyleşilere de yer veriyor.

Ayrıca kitabın son iki bölümünde Akıncı’nın “Türk Öteki Cazı” adını verdiği ve özgür müzik yapan birçok Türkiyeli müzisyen ve Okay Temiz ile yaptığı söyleşiler bulunuyor.

  • Künye: Şevket Akıncı – Öteki Caz, Pan Yayıncılık, müzik, 528 sayfa, 2021

Shoshana Zuboff – Gözetleme Kapitalizmi Çağı (2021)

Kişisel verilerimizi ellerine geçiren şirketler hem davranışlarımızı manipüle ediyor hem de eşi görülmemiş tekniklerle bizi kontrol altında tutuyor.

Shoshana Zuboff, eleştirel bir bakışla kapitalizmin bu yeni formunun şeceresini döküyor, bununla da yetinmeyerek insanlık onuruna yakışan bir geleceğin nasıl inşa edileceğini tartışıyor.

Piyasa ekonomisinin geleceğindeki esas sıkıntı veri, bilgi ve gözetleme gücünün yoğunluğudur.

Sadece mahremiyetimiz değil, bireyselliğimiz de risk altında.

Rahat okunabilir ve düşünmeye sevk edici bu kitap bizi bu varoluşsal tehlikelere karşı uyarıyor.

Yirminci yüzyılda şahlanan endüstriyel kapitalizm doğaya diz çöktürüp onu zincirlere boğmuştu, bugünün gözetleme kapitalizminin hedefinde ise insan doğası var.

Artık hayatlarımızın vazgeçilmezleri olduğuna muhtemelen kimsenin itiraz etmeyeceği Google, Facebook, Microsoft, Amazon gibi teknoloji devlerinin son yıllarda ulaştığı muazzam güç ve servetin arkasında ne yatıyor?

Harvard Business School profesörü Zuboff, titizlik ve maharetle kaleme aldığı ‘Gözetleme Kapitalizmi Çağı’nda, Silikon Vadisi devlerinin başını çektiği yeni bir iktisadi anlayışın peşine düşüyor: Verinin yeni altın olduğu bir çağda, insan davranışlarını gözetlemeyi, analiz etmeyi ve bunların üzerinden servet edinmeyi hedefleyen küresel çapta bir madencilik hareketi.

Kişisel verilerimiz, konum bilgilerimiz, internet alışverişlerimiz, arama geçmişimiz, robot süpürgemizin hareketleri ya da her an her saniye nabzımızdan haberdar olan akıllı saatimiz…

Ürünleriyle hayatlarımızı kolaylaştırmaları karşılığında yaşamlarımızın, hatta bedenlerimizin neredeyse tüm detaylarını kapalı zarf içinde teslim ettiğimiz bu şirketler, bu davranış “hammaddesini” reklam gelirine çevirerek muazzam gelirler elde ediyor.

Üstelik bununla yetinmiyor ve bu gücü kitleler üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir kontrol mekanizmasına dönüştüren altyapıları da hiç durmadan inşa edip geliştiriyorlar.

Bu yeni kapitalizm formunu anlamak için tarihe başvurmayı da ihmal etmeyen Zuboff, artık teknoloji dünyasının standart donanımı haline gelen bu gözü kara metodu tüm şeceresiyle ortaya döküyor. Hem de insanlık onuruna yakışan bir geleceğin halen mümkün olduğundan bir an bile şüphe etmeden yapıyor bunu.

  • Künye: Shoshana Zuboff – Gözetleme Kapitalizmi Çağı: Ürünün ‘Sen’ Olduğu Çağda İnsanın Geleceği İçin Savaş, çeviren: Erkam Evlice, Okuyan Us Yayınları, inceleme, 788 sayfa, 2021

Orhan Silier – TİP’in Dağılmasının 1979-80 Aşaması (2021)

Türkiye İşçi Partisi’nde 1979-80’de yaşanan gelişmeler ve gerçekleştirilen tasfiyeler üzerinden geçen kırk yıla rağmen halen yoğun şekilde tartışılıyor.

Bu süreçte partide önemli görevler üstlenmiş Orhan Silier de bu kapsamlı çalışmasında, partide gerçekleşen bu tasfiyelerin nasıl geliştiğini, pek çok belgeye dayanarak aydınlatıyor.

‘TİP’in Dağılmasının 1979-80 Aşaması’, her şeyden önce, bu dağılma sürecinin sorumlularından birinin, bu süreci anlama ve hesap verme çabası olarak okunmalı.

Üzerinden 40 yıl geçse de, TİP’te yaşananlar, bugün de soldaki birçok parti ya da hareket içinde tekrarlanıp duruyor.

Dolayısıyla, politika ve yönetim anlayışı, stratejik açıklık, iç hukuka saygı gibi bu kitapta tartışılan sorunlar alabildiğine güncel.

Buralardaki insan ilişkilerinin, yeni bir toplum ütopyasının, buna bağlı güven, dayanışma ve insani ilişki biçimlerinin başlangıç tohumlarını taşımaktan uzak oluşu da, yine temel bir alan olarak gündemde.

Silier, Marksist hareketin sorun ve başarısızlıklarını yalnızca dış koşullara bağlamak yerine, içimize de dönmek, yaralarımızı tımar etmek gerektiğini savunuyor.

Kültürel şartlanmalarımız, eksiklerimiz, yol ayrımlarında yaptığımız ters patika seçimleri üzerinde durmayı, bunları sistemli bir biçimde tartışmayı, böylece onarımın, değişimin yollarını arayarak yeni bir yükselişe hazırlanmayı öneriyor.

TÜSTAV’a ve Tarih Vakfı’na bağışlanan, dönemle ilgili, elde başka kopyası kalmamış yüzlerce belgeye dayanılarak hazırlanmış olan çalışma, genç kuşakların sekterlikten, keskinliği marifet saymaktan uzak durma ve mücadelenin her adımında asıl hedefleri göz ardı etmeme açısından geçmiş kuşaklardan çok daha başarılı olacağı umuduna destek olmayı amaçlıyor.

  • Künye: Orhan Silier – TİP’in Dağılmasının 1979-80 Aşaması: Belgeler, Tanıklıklar, Sosyal Tarih Yayınları, anı, 524 sayfa, 2021

Kolektif – Güneşin Yeniden Keşfi (2021)

Yapılardaki elektrik kullanımı dünyadaki toplam enerji tüketiminin % 40’ını oluşturmasıyla önemli bir sorun.

Bu güzel derleme de, buna alternatif olarak güneş enerjisinin neden önemli olduğunu, güneş enerjisinin yapılarda nasıl maharetle kullanıldığının kimi örneklerini açıklıyor.

Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, güneş enerjisinin önemi, tarihsel bir bakış açısıyla anlatılıyor ve yapılarda kullanabileceğimiz güneş odaklı pasif sistemler açıklanıyor.

İkinci bölüm olan “Uygulamalar” bölümünde, ilk bölümde açıklanan teknik yöntemlerle gerçekleştirilen örnekler inceleniyor.

Kitabın son bölümünde ise, farklı disiplinlerle güneşin ilişkisi inceleniyor, günümüzde gerçekleştirilen güneş enerjisine duyarlı projelerin pazarlama yöntemleri daha sonra tasarım ve sanayi iş birliğinin gerçekleştiği öğrenci projeleri anlatılıyor.

  • Güneşin sürdürülebilir geleneksel yapı tasarımındaki etkileri,
  • Geleneksel Malatya evlerinin tasarımında güneş kullanımı ve korunumu,
  • Yezd geleneksel güneş mimarisinde güneşin etkisi,
  • Ve güneş enerjisi kullanılan yapılarda satış ve pazarlama, kitapta ele alının kimi konular.

Kitaba katkıda bulunan yazarlar ise şöyle: Şule Aybar, Nihal Arda Akyıldız, Tuba Nur Olğun, Ladan Sojudi, A. Selin Mutdoğan, Çağrı Bulhaz, Kutay Mutdoğan ve Gülçin Cankız Elibol.

  • Künye: Kolektif – Güneşin Yeniden Keşfi, editör: A. Selin Mutdoğan, Yeni İnsan Yayınevi, ekoloji, 248 sayfa, 2021

İsmail Hakkı Kurtuluş – Edirne Kaleleri (2021)

Çoğunluğu Bizans döneminden olup bir şekilde bugüne ulaşabilmiş Edirne’nin kaleleri üzerine arşivlik bir çalışma.

Kale mimarisinin gelişimi, Trakya ve Edirne bölge tarihçesiyle ilgilenenler kaçırmasın.

Edirne şehri, köklü geçmişindeki tarihi birikimlerin bir kısmı günümüze ulaşmış.

Edirne il sınırları içinde Kalkolitik, Neolitik, Demir Çağ, Roma, Bizans ve özellikle Osmanlı dönemleriyle ilgili birçok buluntu alanı ve ayakta kalmış eserler bulunuyor.

Kitabın içeriğinde Edirne il sınırları İçinde bulunan ve günümüze farklı durumlarda ulaşan kaleler yer alıyor.

Kitaptan da anlaşılacağı gibi, dönemsel olarak en fazla sayıda kalenin Bizans dönemine ait olduğu anlaşılıyor.

Bazı kaleler Roma döneminde kurulmuş, Bizans döneminde geliştirilerek kullanılmaya devam edilmiş.

Ayrıca, Enez’de iki tane, Geç Demir Çağ dönemine tarihlendirilebilecek tahkimat bulunuyor.

Tespit edilen kaleler Edirne Merkez, Lalapaşa, Keşan ve Enez ilçelerinde yoğunlaşıyor.

Bir kale ise Uzunköprü ilçe sınırları içinde bulunuyor.

Bölgedeki en iyi korunmuş durumda günümüze ulaşan kalesi ise Enez Kalesidir.

  • Künye: İsmail Hakkı Kurtuluş – Edirne Kaleleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, arkeoloji, 624 sayfa, 2021

Thomas Malthus – Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme (2021)

Thomas Robert Malthus, çok tartışmalı bir isim olsa da, 18. yüzyıl sonu 19. yüzyıl başı İngiltere’sinin siyasal ve sosyal karmaşasına kendine has katkılar sunmuş bir isim.

Malthus’un en tartışmalı eserlerinin başında gelen ‘Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme’ de, yeni bir çeviriyle Türkçede.

Malthus bu eserini kaleme alırken o günün özgül koşullarını referans alıp, aklın rehberliği ile detaylı bir tartışma yürütüyor ve ekonomi politik alanında ilginç tezler ortaya koyuyor.

Malthus bunu yaparken de William Godwin ve Marquis de Condorcet gibi dönemin önde gelen düşünürlerinin fikirlerini tartışmaya açıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Doğa felsefesinde son yıllarda yankı bulan büyük ve beklenmedik keşifler; resim sanatının gelişmesinden doğan ontolojik bilginin yaygınlaşması; sorgulamaların ateşli ve özgür ruhunun, aydın ve hatta cahil dünyaya galebe çalması; göz kamaştırıcı ve şaşırtıcı siyasi konularda özellikle de siyasi ufkun muazzam bir olgusu olan, tıpkı yanan bir kuyruklu yıldızın kaderinde var olan ya yeni yaşam biçimlerine hayat vermesi ya da yeryüzündeki ürkek canlıları yok etmesinde olduğu gibi Fransız İhtilali’nin vuku bulmasındaki bütün kesişmeler, birçok aydın insanı, en önemli değişimlere gebe olan bir dönemde yaşanıldığı kanaatine götürmektedir. Bu değişimler ki bir şekilde insanlığın gelecekteki kaderini belirleyebilecek ve şekillendirebilecek olandır… Söylemek istediğim tek şey ise böylesi değişimleri, akıl yürütme hali olmadan açıklayabilmek ve ortaya çıkarabilmek imkânsızdır.”

  • Künye: Thomas Malthus – Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme, çeviren: Sevil Zengin, Dergah Yayınları, sosyoloji, 211 sayfa, 2021

Billy-Ray Belcourt – Bedenimin Kısa Hikâyesi (2021)

‘Bedenimin Kısa Hikâyesi’, heteronormatif bir dünyada kuir bir birey olarak var olmaya çalışmanın sancılarını ve sağaltıcı gücünü anlatan ilginç bir kitap.

Griffin Ödülü’nü şimdiye kadar kazanan en genç yazar olan Billy-Ray Belcourt; şiirsel, felsefi ve politik kavrayışları ustaca harmanlıyor.

Belcourt’un, “Bu bir anı kitabı değil, anıların dâhice bir yapıbozumudur.” diye ifade ettiği ilk deneme kitabı ‘Bedenimin Kısa Hikâyesi’, kelimelerin hem duyguları parçalama hem de teselli etme gücünü tekrar tekrar göstererek edebiyatın ve estetiğin yaşamı ne denli belirleyebileceği üzerine çarpıcı öneriler sunuyor.

Yazar, doğduğu dünyayı, yaratmak istediği ütopik dünyayla uzlaştırmaya çalıştığı bu eseriyle de Kanada Genel Vali Ödülü’nü de aldı.

Belcourt, cesur ve kendine has keskin üslubuyla; yaşam deneyimlerini kitap boyunca şiirsel, felsefi ve politik kavrayışları ustaca dengeleyerek şaşırtıcı bir dürüstlükle okuyucusunu rahat ettirmeye değil, ütopyanın canlandırıcı gücüne odaklanıyor.

Heteronormatif standartlar üzerine inşa edilmiş bir dünyada kuir bir birey olarak var olmaya çalışmanın sancılarını ve sağaltıcı gücünü, mutluluk ütopyasının merkezine koyuyor.

Belcourt, günümüz edebiyatının en heyecan verici uluslararası seslerinden biridir; genç, hassas ve korkusuz.

‘Bedenimin Kısa Hikâyesi’, en güçlü ve kışkırtıcı denemelerinin bir seçkisi.

Kitaptan iki alıntı:

“Yerli toplulukları canlılıklarından yoksun bırakan bir dünyada mutluluk en büyük isyandır.”

“Neşe sayesinde bizi, yaratıcılığı ve edebiyatı reddeden ıstırabın pusunu üzerimizden kaldırabiliriz. Neşe sanattır; âdeta bir direniş ahlakıdır.”

  • Künye: Billy-Ray Belcourt – Bedenimin Kısa Hikâyesi, çeviren: Melinda Andonyan, Sander Yayınları, deneme, 160 sayfa, 2021

Nagehan Gürbüz Ersoy – Çoğunluğun Tiranlığı (2021)

Deneyimle sabittir: Çoğunluğun yönetimi, özellikle gelişmemiş coğrafyalarda bulduğu ilk fırsatta çoğunluğun tiranlığına dönüşebilir.

Nagehan Gürbüz Ersoy, çoğunluğun tiranlığını tarihsel ve eleştirel bir bakışla analiz ediyor.

Demokrasi çoğunluk yönetiminden mi ibarettir?

Demokrasilerde meşruiyetin yegane kaynağı çoğunluk iradesi mi olmalıdır?

Çoğunluk sırf çoğunluk olduğu için her zaman doğru kararlar mı alır?

‘Çoğunluğun Tiranlığı’, bir yandan bu sorulara yanıt ararken diğer yandan da mutlak, sınırsız bir çoğunluk yönetiminin eleştirisi niteliğindeki çoğunluğun tiranlığı savını felsefi, teorik ve hukuki yönlerden inceliyor.

Kitapta,

  • Çoğunluğun tiranlığının olağan şüphelisi olarak Rousseau,
  • Çoğunluğun tiranlığını kavramsallaştıran düşünür olarak Tocqueville,
  • Amerika’da çoğunluğun tiranlığını önleyen ve yumuşatan koşullar,
  • Bireyciliğe ve çoğunluğun tiranlığına karşı örgütlenme özgürlüğü,
  • Demokratik despotizm,
  • Faydacı teori ve çoğunluğun tiranlığı,
  • Bentham’ın fayda ilkesi ve çoğunluğun tiranlığı,
  • Çoğunluğun tiranlığının panzehri olarak anayasacılık,
  • James Madison ve çoğunluğun tiranlığının hukuki boyutu,
  • Ve çoğunluğun tiranlığına karşı bir çözüm olarak Dworkin’in ortaklık demokrasisi yaklaşımı gibi ilgi çekici konular tartışılıyor.

Künye: Nagehan Gürbüz Ersoy – Çoğunluğun Tiranlığı, On İki Levha Yayınları, hukuk, 234 sayfa, 2021