Kolektif – Hareketliliğin Doğası (2023)

Antikçağ’dan günümüze insanların, fikirlerin ve nesnelerin dolaşımına odaklanan ufuk açıcı makaleler bu kitapta.

Doğu Roma’dan İran’a felsefi hareket, geminin hareketi, gezgin zanaatkârlar ve daha fazlası.

Kitapta,

  • Hareket üzerine Antik dönemden modern döneme uzanan tartışmalar,
  • Zanaat uzmanlığının gelişiminde gezgin zanaatkârlar,
  • Arkaik dönemde İspanya’daki Grek kolonileri,
  • Geç Antikçağda Doğu Roma’dan İran’a felsefi hareketler,
  • Oryantalist durağan toplum tezi karşısında “miskin doğu”ya yönelik tartışmalar,
  • Bir “var olma” biçimi olarak göç,
  • Antikçağda kült heykellerin hareketliliği,
  • Tasvirlerle İsrailoğullarının göçü,
  • Bizans sanatında Kızıldeniz ve Kızıldeniz’den geçiş sahneleri,
  • Ve geç Antikçağda tutsaklık gibi pek çok ilgi çekici konu ele alınıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Dinçer Çevik, Şerife Çakar, Pınar Çağnis, Ülkü Kara, Emine Bilgiç Kavak, Tevfik Orkun Develi, Çağlar Özbek, Uğur Can Köşk, Esen Kaya, Dilek Maktal Canko, Hatice Demir, Pınar Serdar Dinçer ve İlkgül Kaya.

  • Künye: Kolektif – Hareketliliğin Doğası: Antikçağdan Günümüze İnsanlar, Fikirler ve Nesnelerin Dolaşımı, editör: Emine Bilgiç Kavak, Hatice Demir ve Esen Kaya, Alfa Yayınları, inceleme, 352 sayfa, 2023

Burcu Kalpaklıoğlu – Fetvayla Yol Göstermek (2023)

“Bayan fetva odası”, vaizelerin gün boyunca telefonla arayan kadınlara fetva verdikleri odanın ismi.

Burcu Kalpaklıoğlu, vaizelerin verdiği fetvaları ve fetva verme yollarını inceleyerek modern seküler bir kurumda icra edilen “geleneksel” bir pratik aracılığıyla etik, siyaset ve dinin nasıl iç içe geçtiğini ve vaizelerin her bir tekil durum için fetvaları nasıl yeniden yorumladıklarını analiz ediyor.

Vaizeler devletin söylemini, feminist söylemi ve ataerkil fıkıh söylemini birbirine tercüme ediyorlar. Bazen çatışan, bazen üst üste binen söylemler arasında müzakere edip çözümler bulmaya çalışıyorlar.” diyen Kalpaklıoğlu ‘Fetvayla Yol Göstermek’te, “Bayan fetva odası”na telefonla yapılan başvurulara verilen cevapları, yapılan yorumları, bulunulan önerileri inceliyor.

Öncelikle, fetvanın “yönetimsel bir pratik” olarak nasıl iş gördüğünü gözler önüne seren bir inceleme, bu.

Kalpaklıoğlu, dindar kadınların gündelik hayatla ve aile içi sorunlarla ilgili meseleleri karşısında vaizelerin, bazen yorum imkânlarını ataerkil kodlar hilafına kadınlara haklarını “öğretmek” üzere kullandıklarına dikkat çekiyor.

Beri yandan fetva veren vaizelerin, özellikle “kaygan zeminde aileyi koruma” kaygısıyla, birçok zaman da “arada kaldıklarını” gösteriyor.

‘Fetvayla Yol Göstermek’, İslâmî feminizmin, ataerkil ideolojiye ve geleneksel fıkıh’a karşı kaynakları yeniden yorumlama çabasından ilham alıyor.

Ayrıca, Türkiye’de “dinî” ile “seküler”in karşıtlıklarını ve “karışımlarını” yeniden düşünmek için verimli bir örnek sunuyor.

  • Künye: Burcu Kalpaklıoğlu – Fetvayla Yol Göstermek: Alo Fetva Hattı, Vaizeler, Gündelik Hayat Tavsiyeleri, İletişim Yayınları, inceleme, 191 sayfa, 2023

Michael Löwy ve Olivier Besancenot – Devrimci Yakınlıklar (2023)

İşçi hareketinin tarihi, Marksistler ve anarşistler arasındaki anlaşmazlıkları, çatışmaları ve çatışmaları ayrıntılarıyla anlatır, asla bu iki hareket arasındaki gerçek ittifakları ve aktif dayanışmayı anlatmaz.

Michael Löwy ve Olivier, Paris Komünü’nden günümüze, genellikle kanlı çatışmaların merkezinde yer alan mücadelelerin kardeşliğini ortaya çıkaran bu görmezden gelinen tarafa ışık tutuyorlar.

Louise Michel’den Subcomandante Marcos’a, Walter Benjamin’den André Breton ve Daniel Guérin’e uzanan, geleceğin kırmızı ve siyah olacağı umuduyla taşınan militan ve duyarlı bir kitap.

Kitaptan bir alıntı:

“Bugün geçmiş yüzyılın devrimlerinin trajik bilançosu bizleri başka türlü düşünmeye zorluyor, sosyalizme bir gün insanî simasını geri vermeyi umut edebilmek için. Antibürokratik devrimci örgütler inşa etmek devrimleri her türden otoriter sapmaya karşı korumanın güvencelerinden biridir. Ama yegâne güvence bu değildir. Çünkü işçi hareketinin kendini donattığı örgütlerin ötesinde bunların devrim içindeki yerleri ve işlevleri hakkında da tartışmak lazım.

Devrimci güçler yaşamsal bir işlevi yerine getirmeliler: Devrimin, kendini dayatan kararları doğru zamanda almasına yardımcı olmak. Fakat, son tahlilde somut iktidar özyönetim yapılarında bulunur.

Umudumuz geleceğin kara ve kızıl olacağı yönündedir: 21. yüzyılda anti-kapitalizm, sosyalizm ya da komünizm, radikalliğin her iki kaynağından da beslenmek zorunda kalacaktır. Arzumuz, gelişip meyve verecekleri verimli bir zemin bulmaları umuduyla birkaç liberter Marksizm tohumu ekmektir.”

  • Künye: Michael Löwy ve Olivier Besancenot – Devrimci Yakınlıklar: Kızıl ve Kara Yıldızlarımız, çeviren: Ayşen Sarı, Habitus Yayınları, siyaset, 144 sayfa, 2023

Sextus Empiricus – Kuşkuculuk II (2023)

Sextus Empiricus’un daha önce üç kitabını içeren ‘Kuşkuculuk’ eseri, Ayrıntı Yayınları tarafından basılmıştı.

Şimdi de ‘Etikçilere Karşı’ ve ‘Uzmanlara Karşı’ başlıklı iki kitabı tek bir eserin çatısı altında toplanmak suretiyle tüm külliyatı çevrilmiş oldu.

Sextus’un yazıları yalnızca Kuşkuculuğun bir açıklamasını değil, aynı zamanda “Dogmatistler”in öğretilerinin bir eleştirisini de içerir.

Etikçilere ve uzmanlara karşı yürüttüğü tartışma bu minvalde düşünülebilir. Antik Yunan düşünce tarihindeki hemen hemen her bilinen isme göndermeler mevcuttur ve bu tarihin ana hatları hakkında önceden bilgi sahibi olmadan da argümanların değerini tahmin etmek güç değildir.

Burada eleştiri konusu edilenler, aynı zamanda Yunan felsefesi tarihinin de kısa bir özetidir.

  • Künye: Sextus Empiricus – Kuşkuculuk II: Etikçilere Karşı, Uzmanlara Karşı, çeviren: Mustafa Kaya Sütçüoğlu, Ayrıntı Yayınları, felsefe, 208 sayfa, 2023

Hasan Turgut – Araziyi Düzleştirmek (2023)

Kavganın ve mücadelenin şairi Gülten Akın’ın şiiri üzerine çok yönlü bir inceleme.

Hasan Turgut Gülten Akın’ın şiiri üstüne bu kapsamlı incelemesine, ortadan, “aktivizm dönemi” olarak düşünülebilecek orta döneminden başlıyor ve “keşif dönemi” denebilecek ilk dönemi ile “melez dönem” denebilecek son dönemini bu ortaya referansla anlamlandırmaya çalışıyor.

“Dönemsel arayışların yön vermesiyle aldığı formlar değişse de daima acil ve meşru bir talep olarak gündeme taşınan eşitlik, gücünü artırır ve bu gücünü muhafaza etmeyi sürdürür. Buradan bakıldığında, Akın şiiri, herkes ve her şey için eşitlik kurmaya çalışan bir sistem uğruna verilen mücadelenin ve bu mücadeleye eşlik eden kaçınılmaz zorlukların izdüşümüne dönüşmektedir,” diyen Turgut, Gülten Akın’ın şiirindeki eşitlik ve ortaklık arayışını Bruno Latour’un aktör-ağ teorisi ve Kojin Karatani’nin izonomi kavramından yola çıkarak okuyor.

Şairin ana güzergâhlarının yanı sıra sapaklarını da dikkate alan kitap ortaklık alanı olarak ilk bölümde şehre, ikinci bölümde doğaya, üçüncü bölümde anneliğe, dördüncü bölümde kanona ve zeyil bölümünde ise özel olarak Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’na odaklanıyor.

Kitabı, Gülten Akın şiirine olduğu kadar genel olarak edebiyat inceleme ve eleştirisine de ilgi duyan bütün okurlara öneriyoruz.

  • Künye: Hasan Turgut – Araziyi Düzleştirmek: Gülten Akın Şiirinde Ortaklığın İnşası, Metis Yayınları, inceleme, 216 sayfa, 2023

Veronica O’Keane – Eskici Dükkânı (2023)

Anılar hiç beklemediğimiz bir anda içimizde şiddetli duygular uyandırır: bir hüznün sancısı, bir aşkın telaşı, bir kaybın acısı, bir pişmanlığın huzursuzluğu…

Gündelik hayatımız sürerken biz farkında olmadan gerçekleşen karmaşık nöral süreçlerin bir sonucudur bunlar.

Dünyaya bakışımızı şekillendirir, davranışlarımızı etkiler, hayal gücümüzü beslerler; kısacası bizi biz yaparlar.

Uzun yıllardır hafıza ile deneyim arasındaki ilişkiyi araştıran psikiyatrist Veronica O’Keane, bu kapsamlı ve büyüleyici kitabında hafızaya dair pek çok soruya yanıt arıyor.

  • Anılarımız nasıl oluyor da bize böylesine gerçek gelebiliyor?
  • Duyum ve algılarımız, hatıralarımızı ne derecede etkiliyor?
  • “Gerçek” ve “sahte” anı diye bir şey var mıdır?
  • Hepsinden de önemlisi, hafıza işlevi, zihinsel bir rahatsızlık yüzünden sekteye uğradığında neler olur?

O’Keane, bu meselelerin izini sürerek psikozun çarpıttığı anıları insan beyninin sırlarını çözmek için kullanıyor ve bizlere kişisel deneyimlerimiz hakkında düşünmenin yeni bir yolunu sunuyor.

Yazar, hastalarının dokunaklı hikâyelerinin yanı sıra edebiyattan ve peri masallarından da yararlandığı bu eserinde, olağanüstü bir bilmece olan insan beyninin doğumdan ergenliğe ve yaşlılığa değin nasıl biçimlendiğini daha iyi anlayabilmemiz için en yeni nörobilimsel araştırmalara yer veriyor.

‘Eskici Dükkânı’, ciddi ruhsal sorunlar yaşayan insanların cesaretine ve acılarına tanıklık ederken, onların deneyimlerinin, bildiğimiz ve hissettiğimiz şeylerin gizemini nasıl aydınlatabileceğini de gösteriyor.

  • Künye: Veronica O’Keane – Eskici Dükkânı: Anılarımız Nasıl Doğar ve Biz Anılarımızdan Nasıl Doğarız, çeviren: Sezen Kiraz, Minotor Kitap, bilim, 312 sayfa, 2023

Michael W. Dols – Mecnun (2023)

Ortaçağ İslam toplumunda delilik ve deliye dair inançlar, akıl hastalığı veya sakatlığı olan kişilere yönelik tutumlar üzerine muhteşem bir çalışma.

Michael Dols, tarihten edebiyata ve sanata çok çeşitli kaynakları kullanarak Hristiyan ve Müslüman tıbbi inanç ve uygulamaları arasındaki bağlantıları gösteriyor, ayrıca mucize yaratma gibi bazı Hristiyan inançlarının İslami uygulamalar üzerindeki etkisinin izini sürüyor.

Akıl hastalığı algıları çerçevesinde Ortaçağ İslam’ında romantik aptal, bilge aptal ve kutsal aptal kavramlarını analiz etmede yeni bir çığır açıyor.

Kitap, o toplumlarda delinin bir parya, dışlanmış veya günah keçisi olarak görülmediğini göstermesiyle ayrıca dikkat çekiyor.

Dols’un son halini hasta yatağındayken verdiği ‘Mecnun: Ortaçağ İslam Toplumunda Deli’ tam bir armağan: Galenos ve İbn Sînâ’dan, Fuzuli ve Nizâmî’den, Serâbiyûn ve Neysâbûrî’den, Cüneyd-i Bağdâdî ve Hallâc-ı Mansûr’dan, Deylemli Yuhanna ve Andreas-Markos-Simeon’dan, aziz ve ermişten, ukalâu’l-mecânîn ve daha nicelerinden koparılıp getirilen bir karanfil; sayısız tarihî, tıbbî ve edebî kaynağa sahip, eşi benzeri olmayan akademik bir çalışma.

  • Künye: Michael W. Dols – Mecnun: Ortaçağ İslam Toplumunda Deli, çeviren: Didem Gamze Dinç, Alfa Yayınları, tarih, 664 sayfa, 2023

Peter Gay – Weimar Kültürü (2023)

Kısa, ateşli ve harika bir hayatı olmuş Weimar Cumhuriyeti üzerine çok önemli bir çalışma.

Birinci Dünya Savaşı ve akabinde Versay Antlaşması Alman toplumunu derin bir buhrana sürüklemişti.

Weimar kültürü, bu buhranın içerisinden filizlendi ve kısa ömürlü ama kendine özgü demokratik bir deneyime sahne oldu.

Weimar demokrasisinin ayırt ediciliğinin kanıtı olarak Weimar Anayasası çalışmalara epey konu olmuştur ancak Weimar’ın sınırlarını aşıp 20. yüzyılda sanatta, edebiyatta, müzikte Batı kültürünün pek çok veçhesine etki etmiş “Weimar kültürü” dendiğinde ne anlayabiliriz?

Peter Gay’in ‘Weimar Kültürü’ kitabı, bir sanatsal arayışa ve uyanışa eşlik eden bu kültürün canlı ve akıcı bir anlatımını sunarak Weimar deneyiminin saklı hazinesini okurlarına teslim ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Birkaç ay içinde Adolf Hitler Almanya Şansölyesi oldu ve Weimar ahalisi yanına Weimar ruhunu da alarak dört bir yana dağıldı: Kimi kendi içine, Ezop diline çekildi, kimileri soykırım kamplarında ölüme gitti… Ancak kimisi de Weimar ruhunu hayatın içine, müthiş kariyerler yaparak iz bıraktıkları laboratuvarlara, hastanelere, gazeteciliğe, tiyatrolara, üniversitelere taşıdı ve bu ruh gerçek yurduna orada kavuştu, sürgünde.”

  • Künye: Peter Gay – Weimar Kültürü, çeviren: Eren Buğlalılar, İletişim Yayınları, tarih, 246 sayfa, 2023

Camilla Townsend – Aztekler: Yağmalanan İmparatorluk (2023)

Aztekler ve Nahualar, Batı tarafından vahşi bir şiddete uğradı, acımasızca yağmalandı.

Camilla Townsend, bol ödüllü bu çalışmasında, Yeni Dünya halklarını yüzlerce yıllık kolonyal karikatürden kurtararak bu insanların tarihini ilk defa, yerli halkın kendisi tarafından yazılmış metinlerin bütün zenginliğinden beslenerek sunuyor.

Kasım 1519’da Hernando Cortés, Aztek İmparatorluğu’nun başkentine uzanan, gölün üzerinden yükseltilmiş yol boyunca yürüyerek Aztek Kralı Moctezuma ile yüz yüze geldi.

Bu hikâye ve bundan sonra yaşananlar defalarca kez hep aynı şekilde, sadece İspanyolların sunduğu anlatıya bağlı kalınarak anlatılmıştır.

Yeni keşfedilmiş milyonlarca üyesi bulunan bu halkın ne büyük bir vahşilik ve ilkellik içerisinde yaşadığı ve yeni kıtaya ayak basan İspanyolların “beyaz adamın yükünü” sırtlanarak buradakilere uygarlık getirdiği söylenir.

  • Peki ama gerçekten bu anlatı doğru muydu?
  • Aztekler İspanyollarla karşılaştığında sefalet içinde miydi?
  • Teknolojiyi, bilimi, kültürü, refahı ve uygarlığı bu topraklara Avrupalılar mı getirmişti?
  • Yaşanması tercih edilmeyecek bir hayat mı sürüyorlardı?

‘Aztekler: Yağmalanan İmparatorluk’, Amerikan yerlilerinin tarihini, büyük titizlik ve orijinal tarihi verilerin sunduğu isabetle yeni baştan ele alıyor.

Yeni Dünya’nın insanlarının tarihini ilk defa, yerli halkın kendisi tarafından yazılmış metinlerin bütün zenginliğinden beslenerek sunuyor.

Townsend, yerli Meksikalıları egzotik ve kana susamış figürler olarak gören Avrupalı klişelerin yerine onların daha anlaşılabilir ve insani tasvirlerini ortaya koyuyor.

Bu çalışmada, fetih ne bir kıyamet anı ne de Meksikalıları var eden bir başlangıç hikâyesidir: “Mexica” halkı, Avrupalıların gelmesinden çok önce kendisine ait bir tarihe sahipti ve İspanyol kültürüne ve sömürgesine öyle kolayca teslim olmadı.

Aksine politik tabiiyetlerini yeniden düzenlediler, yeni yükümlülüklerine uyum sağladılar, yeni teknolojileri benimsediler ve hayatta kaldılar.

Azteklerin kendi yazdıklarından hareketle kaleme alınan bu ilgi çekici ve devrim niteliğindeki tarih, bir zamanlar altın günlerini yaşayan bir halkın fetih travmasıyla karşı karşıya kalmasına ve hayatta kalmanın yollarını bulmasına dair deneyimin izlerini sürüyor.

Yayınlanmasının ardından birçok ödüle layık görülen ‘Aztekler: Yağmalanan İmparatorluk’ derli toplu ve ayrıntılarla bezeli anlatımıyla tarih severlere son derece faydalı olacak bir kaynak.

  • Künye: Camilla Townsend – Aztekler: Yağmalanan İmparatorluk, çeviren: Caner Toğaç, Kronik Kitap, tarih, 400 sayfa, 2023

Shashi Tharoor – Utanç İmparatorluğu (2023)

İngiliz İmparatorluğu’nun “iyiliğin gücü” olduğu tezine acımasız eleştiriler getiren ve bu tezi alaşağı eden bir çalışma.

Shashi Tharoor, İngilizlerin Hindistan’da geçirdikleri iki yüzyılda yaptıkları korkunçlukları gözler önüne seriyor.

On sekizinci yüzyılda tek başına Hindistan’ın dünya ekonomisindeki payı Avrupa’nın tamamı kadar büyüktü.

Fakat iki asırlık İngiliz idaresinin ardından, 1947’ye gelindiğinde bu oran altı kat azaldı.

Sömürgecilik süresince İngiliz İmparatorluğu kendisine baş kaldıran kim varsa acımasızca bastırdı, silahsız protestocuları kurşuna dizdi, ırkçılığı kurumsallaştırdı ve milyonlarca insanın açlıktan ölmesine neden oldu.

İngiliz emperyalizmi kendisini aydın bir despot olarak tanıtıp idaresi altındakileri medenîleştirdiği iddiasında bulunsa da Tharoor, demiryollarından hukukun üstünlüğüne kadar bütün sözde sömürgecilik “hediyelerinin” yalnızca Britanya çıkarları için tasarlandığını ortaya koyarak aydınlanmacı despotizm mitini parçalıyor.

Eser, “İngilizler Hindistan’da Ne Yaptı?” sorusunu merkeze alarak İngilizlerin yükselişi ile Hindistan’ın çöküşü arasındaki paralelliği her veçhesiyle ortaya koyuyor.

30 yıl boyunca Birleşmiş Milletler’de çalışmış ve Genel Sekreter Yardımcılığı da yapmış olan Tharoor, ‘Utanç İmparatorluğu’nda İngiliz sömürgeciliğini cesurca değerlendirip keskin bir dille eleştirerek, Britanya’nın Hindistan mirasının ne denli kirli olduğunu gözler önüne seriyor.

  • Künye: Shashi Tharoor – Utanç İmparatorluğu: İngilizler Hindistan’da Ne Yaptı?, çeviren: Yusuf Selman İnanç, Kronik Kitap, tarih, 304 sayfa, 2023