Michael Asderis – Dersaadet (2023)

Baba tarafından Rum, anne tarafından yarı Ermeni yarı İtalyan Micheal Asderis’in aile tarihinin izini süren bu kitap, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan siyasi, sosyal ve kültürel değişimlerden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan Kıbrıs Sorunu’na kadar olan süreci derinlikli bir biçimde ele alıyor.

‘Dersaadet’, aynı zamanda Kıbrıs Sorunu sonrasında İstanbullu Rumların Türkiye’den kovulmasıyla sonuçlanan döneme de tanıklık ederken, İstanbul’un siyasi ve toplumsal açıdan kritik konumunu da vurgulamayı ihmal etmiyor.

İstanbul ya da eski adıyla Konstantinopolis’te dört kuşak önce başlayan aile hikâyesi, kişisel hatıralar ve tanıklıklarla örülüyor, yazarın deyimiyle “kimliğini şekillendiren bu toplumun unutulmamasına katkı sunuyor.”

Asderis’in Türkiye’den Almanya’ya göç ettikten tam elli yıl sonra kaleme aldığı ‘Dersaadet’, İstanbul’un gayrimüslim toplumlarına dair alternatif bir tarih anlatısı sunuyor.

  • Künye: Michael Asderis – Dersaadet, çeviren: Zeynep Taşkın, Aras Yayıncılık, anı, 336 sayfa, 2023

Mahir Özkan – Hamşentsnag – Hemşince (2023)

Ülkemizde ne yazık ki genellikle siyasi pozisyonların gölgesinde tartışılan Hemşince gerçeğinin türlü yönleriyle objektif olarak ortaya çıkmasını sağlayacak bir çalışma.

Kitap, tehlike altındaki bir dili yaşatmak için gösterilen çabalara da bir katkı.

Hamşentsnag/Hemşince, Hemşincenin Ermenice ile ilişkisini göstermek için Batı Ermenice ile karşılaştırmalı olarak hazırlanmış.

Başta Karadeniz olmak üzere Türkiye’nin farklı yörelerinde ve yurtdışında yaşayan Hemşinli toplulukların aralarında konuştuğu dil üzerine uzun yıllardır hararetli bir tartışma yürütülüyor.

Çoğu zaman siyasi tercihlerin gölgesinde ve yeterli bilgiye dayanmaksızın yaşanan bu tartışma, özellikle de Hemşincenin Ermeniceyle arasındaki ilişki etrafında dönüyor.

Alanın önde gelen araştırmacılardan Mahir Özkan’ın çalışması ise konuyla ilgili toz bulutunu dağıtarak tartışmayı bilimsel bir zemine oturtmayı hedefliyor.

Yüzyıllardır konuşulan bu dilin gramerini, temellerini, birikimini, günümüzde sahip olduğu imkânları ve karşı karşıya kaldığı zorlukları, bir diyalekti olduğu Batı Ermenice ile karşılaştırmalı olarak etraflı bir şekilde ortaya koyarken, dilin yaşamasına da katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Hamşentsnag, Hamşenahayeren, Hamşetsmo adlarıyla da anılan Hemşinceyi öğrenmek ve üzerinde yükseldiği güçlü mirası kavrayabilmek için büyük önem taşıyan, titizce hazırlanmış çalışma, bu alandaki boşluğu telafi edebilecek nitelikte.

  • Künye: Mahir Özkan – Hamşentsnag – Hemşince, Aras Yayıncılık, dil, 256 sayfa, 2023

Sirvart Malhasyan – Patrik Avedik’in Gizemli Yaşamı (2023)

Bu kitap, Rahip Tokatlı Avedik’in (1657, Tokat-1711, Paris) hayatı, patriklik makamına yükselişi ve gizemli ölümüyle ilgili önemli parçaları birleştirerek trajik ve düşündürücü bir tarihi olaylar silsilesini okuyuculara sunuyor.

İstanbul Ermeni Patriği Tokatlı Avedik’in hayatı, rahiplik günlerinden itibaren romanlara, filmlere konu olabilecek maceralarla geçmiş, 1711 yılında, doğduğu topraklardan çok uzakta, Paris’te trajik bir şekilde sonlanmıştır.

Fransa Kralı XIV. Louis’nin Katolik faaliyetlere giderek artan desteği ve bürokrasinin patrik üzerinde yoğunlaşan öfkesi sürgün edilmesine ve ölümüne neden olmuştur.

Patrik Avedik’in hayatının son günleri, neredeyse yüz yıl boyunca bir sır olarak kalmış, uzunca bir süre kendisinin Alexandre Dumas’nın romanına konu olan Demir Maskeli Adam olduğuna inanılmıştır.

Demir Maskeli Adam’la karıştırılması, tarihçilerin onunla ilgili merakını körüklemiş ve gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır.

On sekizinci yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki misyonerlik faaliyetlerini ve Ermeni toplumunun yaşadığı dini ve siyasi tartışmaları ele alan bu kitap, Sirvart Malhasyan’ın pek çok Ermenice kaynağın yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Fransız Ulusal Kütüphanesi’ndeki belgeler ve dönemin ünlü tarihçilerinin, araştırmacılarının farklı dillerde kaleme alınmış çalışmaları ışığında yürüttüğü araştırmanın ürünü.

Osmanlı-Ermeni tarihinin az bilinen gizemli ve önemli bir kesitine Türkçede ilk kez bu kadar yakından bakıyoruz.

  • Künye: Sirvart Malhasyan – Patrik Avedik’in Gizemli Yaşamı: İstanbul Patrikliğinden Bastille Zindanlarına, Aras Yayıncılık, biyografi, 112 sayfa, 2023

Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde (2022)

Aşod Madatyan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son çeyreğinde ve Cumhuriyet’in ilk kırk yılında tiyatro yaşantımızın tam merkezinde ve ön saflarında yer aldı.

Güllü Agop’un Mardiros Mınakyan’a geçirdiği tiyatro bayrağını daha sonra o devraldı ve yirminci yüzyılın ortasına kadar taşıdı.

Ermeni ve Türk sanatçılarla, farklı tiyatro topluluklarıyla, Darülbedayi’yle ilişkileri, bir rejisör ve tiyatro insanı olarak yaptıkları, teori üzerine kafa yoran bir düşünce insanı olarak yazıp çizdikleriyle, sahnelerimizde hoş bir seda bıraktı.

Spekülatif olmak pahasına akıl yürütmek gerekirse, Madatyan eğer Ermeni değil Türk olsaydı, tiyatromuzda dostu Muhsin Ertuğrul’a denk bir konumda olacağı teslim edilecektir.

Sadece sahne tecrübesi, yöneticiliği, girişimciliği değil, çağdaşlarının her fırsatta onayladığı teorik bilgisi de bu tespiti haklı çıkarır.

Bu çalışma, Aşod Madatyan’ı, Meşrutiyet dönemindeki tiyatro faaliyetlerini, Mütareke sahnelerindeki hareketliliği, Cumhuriyet’le gelen değişim ve dönüşümleri, tiyatro tarihi çalışmalarında hiç ele alınmayan konuları siyasal ve sosyal gelişmelerin içine yerleştirerek ele alıyor.

Nesim Ovadya İzrail ‘Düşler Sahnesinde’, perdenin dışında kalanları veya bırakılanları yeniden sahneye davet ederken, bizleri tiyatro tarihimiz üzerine bir kez daha düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde: Rejisör Aşod Madatyan ve Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe Türkiye’de Tiyatro 1902-1962, Aras Yayıncılık, inceleme, 216 sayfa, 2022

Ümit Bayazoğlu – Arap Kızı Camdan Bakıyor (2022)

Bu ülkenin gerçek zencileri üzerine harikulade bir çalışma.

Ümit Bayazoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda asırlar boyu süren köle “ticaret”inin izlerini takip ederek bu uygulamanın sonucu olarak Türkiye’de yaşayan Afrika kökenli insanların hikâyelerini aktarıyor.

Yazarlık hayatında daima gölgede kalana odaklanan Bayazoğlu’ndan tarihte kaldığı sanılan bir fenomene ezber bozan bir bakış.

Bayazoğlu, üzerinde yaşadığımız toprakların “zenci”lerine odaklanıyor bu kez. Köle ticaretinden harem ağalarına, hadım ameliyatından ev içi hizmete koşulan “Arap kızı”na, edebiyatın siyahlarından folklordaki “zenci” imgesine uzanan yoğun, şaşırtıcı ve öğretici bir metin.

Türkçenin “büyük” yazarlarının, hatta önemli bilim insanlarının meseleye bakışındaki çarpıklığı görünce hayret etmeden duramıyor insan.

Oysa “Onlar” vardılar ve buradaydılar.

Şimdi yeniden hatırlamaya başlayabiliriz.

Kitaptan bir alıntı:

“Çocukluğumun geçtiği kasabada gördüm onu ilk. Uzun, ince, kıvırcık saçlıydı. Londra asfaltına kum ve çakıl çeken onlarca kamyondan birinde şofördü. Kasabanın yokuşundan o yaz her gün tozu dumana katarak geldi gitti. Kamyonuyla ne zaman geçse, ahali sokağa dökülürdü. Kocaman adamlar bile işi gücü bırakır, ardından ‘Haydi Arap’ diye bağırır, ıslık çalarlardı. Sonra tuhaf bir şey oldu: ‘Arap’ 30 Ağustos’ta kamyonun kasasına sağlı sollu iki bayrak asmış halde geçti kasabadan. Herkes şaşırdı, bu defa ‘Bravo Arap!’ diye bağırdılar, bir alkış tufanı koptu. Bir daha ona sataşmadılar.”

  • Künye: Ümit Bayazoğlu – Arap Kızı Camdan Bakıyor: Türkiye’nin “siyah”ları, Aras Yayıncılık, inceleme, 176 sayfa, 2022

Yervant Odyan – Lanetli Yıllar (2022)

Özünde bir halkın yok edilmesini amaç edinen 1915 tehcirinden çok az insan sağ kurtulabildi.

Bunlardan biri olan yazar ve gazeteci Yervant Odyan, bizzat tanık olduklarından hareketle, sürgünlerin yaşadıklarını kayda geçiyor.

1915’te Ermenilerin Halep, Musul ve Der Zor’a “zorunlu” sürgünü için çıkarılan ve “Tehcir Kanunu” olarak bilinen geçici kanun, esas olarak büyük bir halk kitlesinin imha kararıydı.

Halkın geri kalanı için olduğu gibi Ermeni entelektüeller için de bu dönem, tehcirin ilk günlerinden başlayarak büyük bir yıkımı ve pek çokları için kaçınılmaz ölümü getirdi.

Bu insanların sadece küçük bir kısmı çöllerden sağ kurtulabildi.

Ermenicenin Hagop Baronyan’la birlikte en ünlü hiciv yazarlarından biri olarak tanınan Odyan da sürgünü ve ölümün soğuk yüzünü görüp sağ kalanlar arasındaydı.

İstanbullu bir yazar, yayıncı ve gazeteci olan Odyan, soykırımın türlü aşamalarını bizzat, hem de üç buçuk yıl gibi uzun bir süre boyunca, tüm şiddetiyle deneyimlemiştir.

1919’da sürgünden döndükten sonra tefrika halinde yayımladığı ‘Lanetli Yıllar’, Ermeni halkının yaşadıklarına ve imha politikalarına birebir tanık olmuş bir yazarın, yalın, çıplak anlatısıdır.

Sürgün zulmünü Odyan’ın kendine has üslubu ve bakış açısıyla yansıtan bu çalışma, sunuş yazısında Krikor Beledian’ın da belirttiği üzere soykırım hatıratı yazınının çok önemli bir parçasıdır.

Sınırsız bir şiddet sarmalının ve katliamların karanlık gölgesi altında sürgünlerin yaşadıklarını anlattığı gibi, hayatta kalmak için türlü yöntemlere başvuranları, ölüme direnmenin yollarını, çoğu yozlaşmış resmi görevlilerin ve resmi kurumların tutumlarını, nihayetinde bütün yönleriyle şiddet ve katliam mekanizmasını mercek altına alıyor.

  • Künye: Yervant Odyan – Lanetli Yıllar: İstanbul’dan Der Zor’a Sürgün ve Geri Dönüş Hikâyem 1914-1919, çeviren: Sirvart Malhasyan ve Kevork Taşkıran, Aras Yayıncılık, anı, 384 sayfa, 2022

Karekin Deveciyan – Türkiye’de Balık ve Balıkçılık (2022)

İlk olarak 1915’te basılmış, Türkiye’de balıkçılık alanında yapılmış ilk çalışma.

Karekin Deveciyan’ın yeni bir baskıyla raflardaki yerini alan eseri, konuyla ilgilenen herkesin takdirini kazanmış olmasının yanı sıra, son yıllarda sayıları hızla artarak yayımlanan balık ve balıkçılıkla ilgili kitapların hemen hepsinin başvuru kaynağı da olageldi.

Yazarının konuya olan hakimiyeti, büyük tecrübesinin ürünü olarak verdiği ayrıntılı bilgiler, yaptığı hassas çizimler, bugün onu yalnızca balıkçılık alanında değil, folklorik ve tarihsel bakımlardan da benzersiz bir eser olarak değerlendirmemize neden olacak kadar önemlidir.

Avrupa bilim çevrelerinde de takdirle karşılanan eser, Türkiye’deki deniz ve tatlısu balıklarıyla deniz canlılarını, av aletleriyle volileri, dalyanları, göl ve akarsularla ilgili bilgilerle avlanma tekniklerini içererek, balıkçılık konusuna ilgi duyan herkes için zengin bir kaynak oluşturuyor.

Eserin değerini tarihçi Reşat Ekrem Koçu, ünlü eseri İstanbul Ansiklopedisi’nin dördüncü cildinde şu sözlerle teyit eder:

“‘Balık ve Balıkçılık’ milli kütüphanemizde benzerine ender rastlanan muazzam eserlerdendir kendi mevzuunda ise tek eserdir.”

Bugün, Türkiye balıkları ve balıkçılığı konusunda Deveciyan’ın bu dev eseri kadar zengin ve canlı ayrıntılarla bezeli bir kitabın hâlâ yazılamadığını iddia etmek abartılı sayılmaz.

576 sayfadan oluşan Türkiye’de ‘Balık ve Balıkçılık’ta, tamamı Deveciyan’ın kaleminden çıkma 207 çizimin yanı sıra, 103 tablo ve İstanbul civarındaki dalyan ve voli yerlerini gösteren bir harita yer alıyor.

  • Künye: Karekin Deveciyan – Türkiye’de Balık ve Balıkçılık, çeviren: Erol Üyepazarcı, Aras Yayınları, inceleme, 576 sayfa, 2022

Zaven Biberyan – Mahkûmların Şafağı (2021)

Bir başyapıt olan ‘Karıncaların Günbatımı’ romanının yazarı Zaven Biberyan’ın 1921-1946 yılları arasındaki anıları bu kitapta.

‘Mahkûmların Şafağı’ ile Biberyan’ın Türkiyeli bir Ermeni ve solcu olarak maruz kaldığı baskılara ve bir yazarın doğuşuna ilk elden tanıklık ediyoruz.

Biberyan’ın özyaşamöyküsü, bir yazarın yaşamını ve yaşadığı zamanı en dürüst, en çıplak, en hakiki haliyle yansıtıyor.

1921 doğumlu Biberyan’ın 100. doğum yıldönümünde yayımlanan ‘Mahkûmların Şafağı’, Biberyan’ın ömrünün ilk yirmi beş yılına, çocukluğuna, gençliğine, 1930’ların ve 40’ların siyasi ve kültürel ortamına dair eşsiz bir tanıklık.

İstanbul’da yaşama dair ayrıntılar ve insanlar, hatta toplumlar arasındaki ilişkilerin tasviri bakımından oldukça zengin olan bu anlatı, yazıyla ve edebiyatla daha çocuk yaşta tanışan Biberyan’ın usta bir yazara dönüşme serüvenini de görünür kılıyor.

Türkiyeli bir Ermeni yurttaş olarak maruz kaldığı ayrımcılığın, özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında yıllar süren Nafıa askerliği esnasında çektiği ıstırabın, sonrasında Ermeni ve sol kimlikleri nedeniyle uğradığı kovuşturmaların hayatına, ruhuna nasıl damga vurduğunu ayrıntılarla anlattığı bölümler de, bu acıların Biberyan tarafından nasıl işlenerek edebiyat yoluyla benzersiz birer kara inciye dönüştüğünü düşündürüyor.

‘Mahkûmların Şafağı’nı, edebiyatına hayran olduğumuz yazarımızın iç dünyasına, o çok katmanlı dünyanın kilitli kapılarına açılan bir kılavuz kitap olarak büyük bir sevinçle takdim ediyoruz.

  • Künye: Zaven Biberyan – Mahkûmların Şafağı: Özyaşamöyküsü (1921-1946), çeviren: Deniz Kureta, Aras Yayıncılık, otobiyografi, 456 sayfa, 2021

Ayhan Aktar – Varlık Vergisi ve “Türkleştirme” Politikaları (2021)

Son zamanlarda özellikle Kulüp dizisi vesilesiyle Varlık Vergisi yeniden gündemimize girdi.

Ayhan Aktar’ın Varlık Vergisi konusunda başvuru kaynağı niteliğine erişmiş elimizdeki çalışması, genişletilmiş yeni baskısıyla raflardaki yerini aldı.

Yazar burada, Varlık Vergisi uygulamasının hem ulusal burjuvazi yaratma, hem Türkleştirme hem de ötekileştirme amacına hizmet ettiğini gözler önüne seriyor.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamış olsa bile savaşın yarattığı koşullardan etkilenmişti.

Milli Şef’in üstün diplomatik “becerileri” ile atlatılan bu dönem, uzun yıllar gözden kaçan/kaçırılan bir miras bırakmıştı: Varlık Vergisi.

Elbette ulus-devlet ideolojisinin farklı bir veçhesi olarak değerlendirilmesi gereken Varlık Vergisi uygulaması, devletin ulusal burjuvazi yaratmak konusundaki ısrarının bir yansıması şeklinde de okunabilir.

Bunların yanı sıra dönemin basınının olaya bakışı, azınlıklar üzerinde estirilen terör, uygulayacıların da bir süre sonra kontrolünden çıkan gelişmeler, yaklaşık on altı ay süren köşe bucak temizlik harekâtı, bu uygulamadan arta kalanlar.

Aktar, Cumhuriyet döneminde devlet-gayrimüslim azınlık arasındaki ilişkilerin nasıl biçimlendiğini ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor ve bu çerçevede ortaya çıkan “Türkleştirme” politikalarının tartışıyor.

  • Künye: Ayhan Aktar – Varlık Vergisi ve “Türkleştirme” Politikaları, Aras Yayıncılık, tarih, 2021

Taner Akçam – Ermeni Soykırımı’nın Kısa Bir Tarihi, Aras Yayıncılık (2021)

Pek çok kişi, Ermeni Soykırımının 1915-1918 yıllarını kapsayan bir dizi olaydan ibaret olduğunu düşünür.

Yaklaşık otuz yıldır Ermeni Soykırımı üzerine çalışan Taner Akçam ise, bunun bir olay değil bir süreç olduğunu ve 1878-1923 arasını kapsayan bu sürecin de, sadece Ermenileri değil Osmanlı Hıristiyan nüfusunun bir arada yaşama deneyimini de nasıl yok ettiğini anlatıyor.

Akçam’ın özet bir tarihçe olarak okunabilecek kitabı, soykırımın tarihine ilgi duyan, konuya dair temel bilgileri ve güncel tartışmaları merak eden okurlara özellikle hitap ediyor.

Akçam, her dört kişiden birinin Hıristiyan olduğu Osmanlı’nın demografik gerçekliğinde, soykırımın yalnızca Ermenilerle sınırlı kalmadığını, süreç boyunca Hıristiyan unsurların sosyal ve kültürel olarak yok edildiğini, Cumhuriyet politikalarının da farklı yollarla bu süreci devam ettirdiğini belirtiyor.

Kitap, bu yok oluş sürecini, imha kararını alan özneleri ve alandaki failleri daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: Taner Akçam – Ermeni Soykırımı’nın Kısa Bir Tarihi, Aras Yayıncılık, tarih, 192 sayfa, 2021