Daniel Woolf – Tarihin Kısa Tarihi (2024)

Bugüne dek her coğrafyayı, mekânı, insanı, kısaca gökyüzünün altındaki her şeyi konu edinen tarihi okuma biçimlerinin bir iktidar mücadelesi olduğu gün gibi aşikâr.

Muzafferin kavram setleriyle toplumların tarihini kesip biçen anlatılar yerine her toplumun kendi entelektüel hayatını dünyayla birlikte okuma gerekliliği, bugünün mücadele alanları için de önem taşıyor.

Sabit gibi görünen geçmişin aslında nasıl her bakışta yeniden üretildiğini gözler önüne seren bu kitap, Antikiteden günümüze tarihe sorulan soruların çeşitliliğini bizlere aktarıyor.

Üstelik her bölümün sonunda yer alan kronoloji çizelgesinin yanı sıra konuları anlamayı ve üzerine düşünmeyi sağlayan sorularla hem tarihin mahiyetini hem de tarihî olayları öğrenmenin yollarını sunuyor.

Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’daki tarihsel olaylar ile tarihin geçirdiği dönüşümleri bir arada düşünme fırsatı sağlayan bu kitap, tarihçilik zanaatında kültürlerarası temasın önemini de vurguluyor.

  • Künye: Daniel Woolf – Tarihin Kısa Tarihi: Antikiteden Günümüze Küresel Tarihyazımı, çeviren: Ilgın Yıldız, Fol Kitap, tarih, 416 sayfa, 2024

Kolektif – Adaletin Hayaletleri (2024)

İnsanlığın üzerinde öteden beri bir hayalet dolaşıyor.

Hakkın hak sahibine verilmesinde ısrar eden, haksızlıkları haykıran, insanlığa musallat olmuş, yakasını asla bırakmayan bir hayalet bu: adalet.

Gerçek dünyanın acımasızlığında uğranan somut adaletsizliklerin soğuk gerçekliği karşısında bize “doğrusunu” buyuruyor.

Kulaklarımızı sözlerine tıkasak da kalbimize ve zihnimize sızmayı, bize yön vermeyi biliyor.

Toplama kamplarında gaz odalarına gönderilenlerden, haydut devletlerce kuşatılıp aç bırakılan, evleri bombalanan insanlara kadar, her yerde, her şartta, düşman kardeşler olarak bile onun çağrısına ortak bir tavırla cevap vermeden edemiyoruz.

Adaleti seviyoruz, arzu ediyoruz, hayal ediyoruz, onun için dua ediyoruz, onu takip ediyoruz, uğrunda savaşıp ölüyoruz ama adaletin kendisi ortada “yok”.

Gelecek diye bekliyoruz, umut ve kaygıyla.

Bu kitap Sema Cevirici Atilla’nın çağımızın en önemli düşünürlerinden ve felsefecilerinden bazılarıyla adalet üzerine yaptığı felsefi söyleşilerden oluşuyor.

Tanrı, etik, hukuk, demokrasi, insan hakları, insan doğası, yapısöküm, hermenötik, göç ve göçmenlik sorunu, anarşizm, postanarşizm gibi temalar ekseninde adaletin varlığı, neliği, geleceği ve insanlığın hâlleri gibi güncel meselelerin söyleşinin rahat ve anlaşılır diliyle tartışıldığı bu masada kimler yok ki: Noam Chomsky, Richard Kearney, Simon Critchley, Seyla Benhabib, John D. Caputo, Samir Haddad, Cristopher Norris, Todd May, Saul Newman, Michel Rosenfeld, Richard J. Bernstein ve Lewis Call.

Adaletin çehrelerini, adil bir dünyanın anlamını, olanağını, çıkmazlarını ve adaletsizliğin aldığı biçimleri günümüzün önemli düşünürlerinin prizmasından, yepyeni renkleriyle görmek isteyen herkes bu söyleşiye davetlidir.

  • Künye: Kolektif – Adaletin Hayaletleri: Çağdaş Düşünürlerle Söyleşiler, derleyen: Sema Cevirici Atilla, çeviren: Emrah Denizhan, Fol Kitap, felsefe, 256 sayfa, 2024

Robert Gerwarth – Hitler’in Celladı (2024)

Reinhard Heydrich, 20. yüzyılın en ünlü kötü adam timsallerinden biri.

Hatta Nazi liderliği tarafından bile ürkütücü biri olarak görülüyordu.

SS, SD ve Gestapo’nun başı, Nazi işgali altındaki Bohemya ve Moravya’nın acımasız yöneticisi ve soykırımla sonuçlanacak “Nihai Çözüm” planının baş mimarı olarak, Hitler Almanyası’nın meşum hedeflerine ulaştırılması yolunda hayati bir rol oynadı.

Prag’da düzenlenen bir suikastın ardından öldüğü 1942 yılına kadar Nazi Almanyası’nın en tehlikeli ve geleceği en parlak isimlerinden biri sayılıyordu.

Yine de, halk arasında “Prag Kasabı” olarak tanınan ve yaptıklarıyla Hollywood filmlerindeki Nazi tipini esinleyen bu gizemli ve karanlık isim ve onun Nazi baskı ve terör aygıtının inşasında üstlendiği hayati rol konusunda bugüne kadar yapılan çalışmaların sayısı şaşırtıcı derecede azdır.

Bu kitap, alandaki çok önemli bir boşluğu dolduruyor.

Saygın tarihçi Robert Gerwarth, bu kitapta Heydrich’in özel hayatının bilinen ve daha önce bilinmeyen yanlarını, Reich’ın güvenliğinden sorumlu Nazi subayı olarak yaptıklarıyla birleştiriyor.

Heydrich’in gözünden, 20. yüzyılın ilk yarısında dünyaya korku ve dehşet saçan Nazi yönetiminin en karanlık yönlerinin doğal ve makyajlanmamış bir tablosunu sunuyor.

Orta sınıfa mensup iyi yetişmiş gençlerin, dünyayı yutmaya kararlı acımasız katillere nasıl dönüştüklerini adım adım ve bir tarihçi duyarlılığıyla, ele aldığı konuyu karikatürleştirmeden, tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Gerwarth, daha önce hiç yayımlanmamış yazışmalar, mektuplar, notlar ve belgelerle İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık günleri ve Nazi İmparatorluğu hakkında gerçek bilgiler edinmek isteyen herkesin kitaplığında bulunması gereken bir başucu eseri sunuyor.

  • Künye: Robert Gerwarth – Hitler’in Celladı: Heydrich’in Hayatı, çeviren: Cemal Can Tarımcıoğlu, Fol Kitap, tarih, 592 sayfa, 2024

Rebecca Bryant, Daniel M. Knight – Geleceğin Antropolojisi (2024)

İnsanı insan yapan niteliklerin başında kuşatıcı ve keskin bir zaman bilincinin geldiği fikri öteden beri felsefede, dinlerde ve mitolojilerde önemli bir yer tutuyor.

Hatta insanı geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bir köprü, bir düğüm noktası olarak görmek, sayısız kültürde insanın kendine ve dünyaya bakışının önemli bir parçasını oluşturageldi.

Böyle olmasına rağmen sosyal bilimlerin ve özellikle de insanı konu edindiğini iddia edegelmiş antropolojinin geçmişe ve şimdiye odaklanarak geleceği büyük ölçüde ihmâl ettiği, hatta bu ihmalin antropolojinin geleceğini de kuşkulu hâle getirdiği yönünde eleştiriler bir süredir daha yüksek sesle dillendiriliyor.

Bu kitap, insanı ve kültürleri anlamada geleceğin ve gelecek bilincinin oynadığı role odaklanıyor.

Aristoteles ve Augustinus’tan Husserl, Heidegger, Ricoeur, ve Schatzki’ye kadar uzanan bir düşünce geleneğinin ışığında, geleceğin bizim için hazırladıklarını ve bizim geleceğe hazırlanma tarzlarımızı ortaya koyarak, geleceği antropolojiye dâhil etmenin ve antropolojiyi geleceğe taşımanın koşullarını belirlemeyi amaçlıyor.

İnsanı gündelik pratikleri içinde gelecekle, henüz olmamış olanla, “olandan başka”yla kurduğu ilişki üzerinden ele almanın, “yeni” ve geleceğe miras bırakılabilecek bir sosyal antropoloji geliştirmenin olanağını araştırıyor.

  • Künye: Rebecca Bryant, Daniel M. Knight – Geleceğin Antropolojisi: Felsefi Bir Soruşturma, çeviren: Asena Pala, Fol Kitap, antropoloji, 264 sayfa, 2024

Fatma Müge Göçek – Doğu’nun Batı ile Karşılaşması (2024)

Osmanlı İmparatorluğu, kritik değişim anlarına kendi sistemi içinde çeşitli yanıtlar üreterek 600 yıl hayatta kaldı.

Fakat 18. yüzyılda Batı’nın bilimsel devrimi, aydınlanması ve farklı coğrafyaları keşfi, Osmanlı İmparatorluğu için yeni yanıtlar gerektiren bir dönemin kapısını araladı.

Doğu ve Batı yeni bir dünya düzeninin arifesinde, gelenek ile modern arasında birbirlerini yeniden tanıdı, tanımladı.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin seyahatnamesi Osmanlıların Batı’ya, Batı’nın Osmanlılara bu yeni bakışının örneğini sunuyor.

Yeme içme kültüründen eğlenceye, diplomatik protokollerden devletlerarası ilişkilere farklılıklar ve benzerlikler onun elçiliğinde su yüzüne çıkıyor.

Fransa’daki Turqueire modası ile Osmanlı’da matbaanın kurulması bu dönemde nüveleniyor.

Mehmed Çelebi’den sonra giden elçiler, kültürel aktarım ve yayılım için bir momentum etkisi yaratarak Osmanlı dünya görüşünü şekillendiren aktörler hâline geliyor.

Osmanlı-Türkiye modernleşme tarihinin siyasi ve kültürel sacayaklarını incelikle ören bu kitap, Batı’nın teknolojide ilerlemesi, ticari yayılması karşısında Osmanlı İmparatorluğu’nun bundan nasıl etkilendiğini özlü bir biçimde anlatıyor.

  • Künye: Fatma Müge Göçek – Doğu’nun Batı ile Karşılaşması: 18. Yüzyılda Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu, çeviren: Nur Çetiner, Fol Kitap, tarih, 232 sayfa, 2024

Walter Scheidel – Büyük Düzleyici (2024)

‘Büyük Düzleyici’ gelir ve servet eşitsizliğinin tarihsel dinamiklerine ilişkin harikulade bir çalışma.

İnsanların yerleşik hayata geçtiği günden beri maddi eşitsizlik uygarlıkların en temel ve belirgin özelliklerinden biri olageldi.

Çok büyük bir zenginlik çok küçük bir zümrenin elinde toplanırken diğerleri kitleler hâlinde açlık ve sefalet içinde hayatta kalma mücadelesi verdiler.

Bu durum o kadar yaygın biçimde kanıksandı ve dünyanın olağan hâli olarak görüldü ki herkesin kapısını er ya da geç çalacak olan ölüm, birçok kültürde her türlü eşitsizliği en sonunda ortadan kaldıran tek gerçek eşitleyici olarak algılandı.

Hatta insanın ölümlü oluşu eşitsizliğin mağdurlarına zaman zaman huzur bile verdi.

  • Peki, tarihte maddi eşitsizliklerin ortadan kalktığı zamanlar olmadı mı?
  • Bundan sonra olamaz mı?
  • Olursa bunun bedeli ne olacak ve biz buna hazırlıklı mıyız?

Walter Scheidel, birçok ödül kazanan, maddi eşitsizlik sorununa sarsıcı bir bakış getirdiği bu abidevi çalışmasında, işte bu temel sorulara bir yanıt arıyor.

Tarih boyunca eşitsizliği ortadan kaldıran, zengin ile yoksulu ayıran servet dağlarını dümdüz eden, yüz yüze gelenlere kıyamet saatinin geldiğini düşündüren mahşerin gerçek dört atlısıyla bizi tanıştırıyor: büyük savaşlar, devrimler, salgınlar ve devletlerin yıkılışı.

Primat atalarımızın yaşadığı Afrika’nın savanlarından, Amerika’nın en eski yerli uygarlıklarına, Uzakdoğu ve Mezopotamya’nın kültürlerinden Avrupa’nın Ortaçağına ve bugünün modern dünyasına kadar, bu yıkıcı güçlerin bireylerin ve ulusların kaderini nasıl durmaksızın yeniden şekillendirdiğini ve oyun alanını nasıl eşitlediğini gözler önüne seriyor.

Bir anlatıdan ziyade manifesto niteliği taşıyan bu kitap, herkesin bildiği sırları ifşa etmenin ne denli zahmetli bir iş olduğunu da gösteriyor.

  • Künye: Walter Scheidel – Büyük Düzleyici: Taş Devri’nden Bugüne Şiddet ve Eşitsizliğin Tarihi, çeviren: S. Erdem Türközü, Fol Kitap, siyaset, 696 sayfa, 2024

Kolektif – Ölüm (2023)

Augustinus’tan Sade’a Epiktetos’tan Sartre’a ölümün öyküsü…

  • Ölüm nedir?
  • Felsefeye konu olabilir mi?
  • Deneyimlenebilecek bir olgu mudur, yoksa asla çözülemeyecek bir gizem midir?
  • Öldükten sonra yaşamak mümkün mü?
  • Nasıl ölmek gerekir?
  • Ölüler nasıl hatırlanır?

Sokrates’ten Cioran’a kadar pek çok düşünürün, edebiyatçının ve bilim insanının metinlerine yer veren bu kitap, tüm insanların “yaşadığı” ama hiç kimsenin ne olduğunu kesin olarak bilmediği ölüm gerçeğini derinlemesine 
tartışıyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Kimi güçlü ve cüretkâr, kimi duyarlı ve tutkulu, ama hepsi de yeryüzüne onca ilgi ve bağla bağlı olan çeşitli türlerden pek çok yaratığın yüzyıllardır içine düştüğü bu uçurumdan kimse kaçamadı.”
 –  Constant

“Ölüm karşısında şaşırmaz bilge

Her an hazırdır göçüp gitmeye

Bilir ki açmamak olmaz

Ölüm kapıyı çalınca” – La Fontaine

“Ölüm olmaksızın felsefi bir etkinlikte bulunmamız olası bile değildir.”
 – Schopenhauer

“Kütüphanelerden daha sevimli bir şey yoktur. Ölüler oradadır: Bu ölülerin yapmış olduğu tek şey yazmaktır, uzun süredir yaşama günahından da kurtulmuşlardır ve ayrıca yaşamlarını ancak başka ölülerin onlar üzerine yazdığı kitaplar sayesinde biliriz.” – Sartre

  • Künye: Kolektif – Ölüm, editör: Patrick Dupouey, çeviren: Adnan Akan, Fol Kitap, felsefe, 264 sayfa, 2023

Çiğdem Oğuz – Osmanlı’da Ahlak Buhranı (2023)

 

Çok çeşitli orijinal kaynaklara dayanan bu çalışma, bize Birinci Dünya Savaşı sırasında bir İslam İmparatorluğu olarak Osmanlı’nın meşruiyeti açısından çok önemli olan genel ahlak meselesine ilişkin tartışmaların ve bu konudaki gerçeklerin tam ve çok katmanlı bir resmini sunuyor.

Böyle az araştırılmış bir konu hakkında usta işi bir sosyal ve kültürel tarih kitabı olarak okunabilecek Çiğdem Oğuz’un çalışması, ahlaki gerileme ve Müslüman kimliği tartışmalarına odaklanan, cinsiyet ve aileye ilişkin politikaları araştırıyor, bize Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Osmanlı iç cephesi ve bunun yol açtığı sosyokültürel dönüşüm hakkında özgün bir analiz sunuyor.

Çalışma, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı yıllarına ait sağlam empirik verilerini kullanarak, birbiriyle yarışan ahlak vizyonlarının ve ahlaki kriz üzerine artan söylemin kriz, çürüme, kargaşa ve dönüşüm içindeki bir toplumun durumunu nasıl ve neden yansıttığını ortaya koyuyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaşanan siyasi ve toplumsal krizin nedenlerini ve çözümlerini arayan ve bugünkü Türkiye’ye miras kalan birçok fikrî cereyan ortaya çıktı.

Her kesim kendi reçetesinde önce toplumun ahlak buhranına çare aradı.

Oğuz, ideolojilerin uğrak noktası hâline gelen bu tarihsel olguya geç dönem Osmanlı siyasi düşünce tarihinden günümüz Türkiyesi’ne derinlikli bir bakış sunuyor.

  • Künye: Çiğdem Oğuz – Osmanlı’da Ahlak Buhranı: Birinci Dünya Savaşı’nda Toplum, Siyaset ve Toplumsal Cinsiyet, çeviren: Ertan Akkaş, Fol Kitap, tarih, 320 sayfa, 2023

Mostafa Minawi – İstanbul’u Kaybetmek (2023)

Mostafa Minawi, ödüllü bu çalışmasında bir zamanlar çokkültürlü bir yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesiyle imparatorluk başkentindeki evlerinden hatta kimliklerinden vazgeçmek zorunda kalanların tarihini anlatıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının alternatif bir tarihini sunan ‘İstanbul’u Kaybetmek’, imparatorluk düzeninin yıkılış tarihinin bireylerin tarihiyle nasıl kesiştiğini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor.

Minawi, Arap-Osmanlı imparatorluk deneyiminin kayıp gelecekleri ve gözden kaçan mirasları hakkında ustaca ve büyüleyici bir anlatım sunuyor.

‘İstanbul’u Kaybetmek’ bize geç dönem Osmanlı tarihini Türk milliyetçi anlatılarından nasıl kurtaracağımızı ve emperyalizmin yüksek çağının küresel entelektüel ve siyasi tarihine dair çok daha zengin bir anlayış kazanmayı öğretiyor.

Ortadoğu ve Afrika’nın gerçekten rahatsız edici bir döneminin kısmen biyografisi, kısmen siyasi coğrafyası ve kısmen tarihi olan ‘İstanbul’u Kaybetmek’, Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar hayatta kalamayan hayatları ve yakın ilişkileri ortaya koyuyor.

Yazar, 100 yıl önce İstanbul’da yaşamış olan Arap-Osmanlı emperyalistlerinin ve aile üyelerinin yaşamlarını anlatıyor.

  • Künye: Mostafa Minawi – İstanbul’u Kaybetmek: Arap-Osmanlı Emperyalistleri ve İmparatorluğun Sonu, çeviren: Murat Devres, Fol Kitap, tarih, 368 sayfa, 2023

Luce Irigaray – Cinsel Fark Etiği (2023)

‘Cinsel Fark Etiği’ felsefeyle feminizmin geleneksel sınırlarını zorlayan, çığır açıcı bir keşif yolculuğu.

Bu kışkırtıcı eserinde Luce Irigaray cinsel farkın karmaşık dünyasına dalıyor, etik söylemin temellerini yeniden tanımlıyor.

Dile, kültüre ve arzunun dinamiklerine dair derinlikli kavrayışlarından hareketle, kadınları tarihsel olarak marjinalleştirmiş patriyarkal yapıları çözümlüyor.

Irigaray, temeline cinsel farkın tanınmasını alan ve geleneksel ahlaki çerçevelerin sınırlarını aşmaya çalışan yeni bir etik paradigma öneriyor.

Okuyucuyu felsefenin de sınırlarını aşan sorular sormaya sevk ediyor ve daha kapsayıcı, eşitlikçi bir dünyanın nasıl kurulabileceği hakkında düşünmeye zorluyor.

Ayrıca dil ve düşünceyi somutlaştıran çeşitli yolları izleyerek çağımızın en önemli felsefi problemlerinden biri olan cinsel fark meselesini pek çok yönüyle soruşturmayı deniyor.

Bu bağlamda felsefe tarihinin bazı önemli metinleri hakkındaki ilgi çekici okumalarıyla sevginin çeşitli deneyimleri hakkındaki sorgulamalarını da bir araya getiriyor.

  • Künye: Luce Irigaray – Cinsel Fark Etiği, çeviren: Öznur Karakaş, Seher Özkaya, Fol Kitap, felsefe, 216 sayfa, 2023