Roger Caillois – Mitos ve İnsan (2025)

Roger Caillois’nin bu kitabı, mitosların insan düşüncesindeki yerini ve işlevini inceleyen derinlemesine bir antropolojik, felsefi çalışmayı ortaya koyuyor. Caillois, mitosları sadece geçmişin efsaneleri olarak değil, çağdaş insanın düşünce yapısında da etkili olan zihinsel kalıplar olarak değerlendiriyor. Ona göre mitos, insanın dünyayı anlamlandırma biçimiyle doğrudan ilişkili bir yapı kuruyor.

‘Mitos ve İnsan’, mitosların yalnızca dinî ya da kültürel anlatılar olmadığını; aynı zamanda insanın evren karşısındaki konumunu ve varoluşsal kaygılarını ifade ettiğini savunuyor. Mit, insanın bilinmeyenle başa çıkmak için geliştirdiği bir dil olarak ortaya çıkıyor. Mitoslar, toplumların korkularını, arzularını ve değerlerini simgeleştirerek kolektif bilinçte kalıcı izler bırakıyor.

Caillois, mitosların modern dünyada nasıl yeniden üretildiğine de dikkat çekiyor. Bilimsel düşünceye rağmen, insan zihni hâlâ mit yaratma ihtiyacı duyuyor. Popüler kültür, siyaset ve hatta bilimsel teoriler bile bu mitolojik düşünce kalıplarını taşıyor. Mitos, sadece arkaik zamanlara ait değil; günümüzün ideolojik ve sembolik yapılarında da yaşamaya devam ediyor.

Kitap boyunca Caillois, mitos ile insan arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu savunuyor. İnsan mitosu yaratıyor ama aynı zamanda mitos da insanı biçimlendiriyor. Bu dinamik ilişki, kültürlerin oluşumunda belirleyici bir rol oynuyor. Caillois’nin yaklaşımı, mitosları sadece edebî ya da tarihî belgeler olarak değil, insan ruhunun derinliklerine inen birer düşünce biçimi olarak okumaya çağırıyor.

  • Künye: Roger Caillois – Mitos ve İnsan, çeviren: Haldun Bayrı, Doğu Batı Yayınları, antropoloji, 168 sayfa, 2025

Roger Caillois – İnsan ve Kutsal (2023)

Kutsal ve dünyevi alanların ayrımı insanlığın başlangıcından beri tesis edilmiş gibi görünüyorsa, sosyolog Roger Caillois, arkaik ve gelişmiş toplumlar hakkında cesur bir karşılaştırmalı çalışma yaparak kutsalın anlamını anlamaya çalışan ilk kişiydi.

Çalışmanın en heyecan verici bölümlerinden biri, insan toplumlarının iki önemli döneminde ortaya çıkan kutsallığı analiz ediyor: kutlama ve savaş.

Görünüşte karşıt olan bu iki tezahür aynı ilkelere tabi olacaktır: kuralların çiğnenmesi, yasakların kaldırılması, gerçekte mevcut toplumsal yapıları güçlendirme işlevine sahip olan yıkıcı enerjinin harcanması.

‘İnsan ve Kutsal’, felsefe ve sosyolojinin sınırlarında özgün ve zarif bir çalışma.

Kitaptan bir alıntı:

“Kutsal, yaşam verendir ve yaşamı alıverendir, akan yaşamın doğduğu pınardır, içinde kaybolduğu haliçtir. Ama hiçbir durumda yaşamla aynı zamanda bütünüyle sahip olamayacağımızdır.

“Yaşam yıpranma ve kayba uğramadır. Kendini daha iyi muhafaza maksadıyla beyhude yere varlığında sebat etmek ve her türlü sarftan kaçınmak için yırtınır.

“Pusuda ölüm beklemektedir onu.

Hiçbir hüner işe yaramaz. Her canlı bilir ya da sezer bunu. Kendine tanınan seçimi bilir. Bizzat varlığını bu şekilde boşa harcadığının bilincinde olduğundan, kendini vermekten, kendini feda etmek’ten dehşete kapılır. Ama yeteneklerini, enerjilerini ve mallarını tutmak, düpedüz pratik bakımdan ve çıkarını kollamak için, sonuçta dünyevi olarak bunları temkinlice kullanmak, sonunda hiç kimseyi çürümeden ve mezardan kurtarmaz. Tüketilmeyen her şey kokuşur. Bu yüzden kutsalın daimi hakikati, hem kor alevden büyülenmede hem çürümüşlükten dehşete kapılmada bulunur.”

  • Künye: Roger Caillois – İnsan ve Kutsal, çeviren: Haldun Bayrı, Doğu Batı Yayınları, antropoloji, 218 sayfa, 2023

Hamit Bozarslan – Canavarların Zamanı (2022)

Arap dünyası ve Ortadoğu, 2011’den başlayarak başkalaşıma uğradı.

Hamit Bozarslan, otoriterliğin, gaddarlığın, cihatçılığın yükselişe geçerek toplumu yok etme derecesine geldiği bu “canavarların zamanı”nın kapsamlı bir fotoğrafını çekiyor.

Arap dünyası 2011 yılında ayaklanmalarla sarsıldı.

Çoğu yerde şiddetle bastırılan isyanlar Ortadoğu’nun çehresini büyük oranda değiştirdi.

Bozarslan, on yıllık bir sürede yazdığı bu makalelerde Arap Baharı’nın dinamiklerini çözümlüyor; başkaldırıların üzerinden geçen yılların ardından günümüzde rejimlerin kartelleşmesine, milis niteliği kazanmasına ve büyük güçlerin bölgedeki hegemonya mücadelesine dikkat çekiyor.

İtalyan düşünür Antonio Gramsci’den ödünç aldığı kavramla, “eskinin artık var olmadığı, ama yeninin de henüz ortaya çıkmadığı” bu dönemi “canavarların zamanı” olarak adlandıran Bozarslan, otokratik rejimlerin güçlenmesi tehlikesinin; Suriye, Libya, Yemen gibi ülkelerde yönetimlerin toplumu yok edecek derecede gaddarlaşmasının nedenlerini açıklarken, Batı ülkelerinin sessiz tanıklığını sorguluyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Mutlak öngörülmezliğin hüküm sürdüğü kısa bir zaman diliminin endişe dolu tanıkları olan bu metinler, 2011’deki Arap devrim sahnelerinin nasıl enkaz yığınlarına ya da bazı ülkelerde mezhebî yapılara karşı gaddarlığa, başka ülkelerde de otoriterliğin güçlenmesine yol açtığını; 2017’de IŞİD’in çöküşüne rağmen sürekli bir dinamizmi muhafaza eden cihatçılığın güç kazanmasına ve içinde Suudi Arabistan, İran ve Türkiye’nin bulunduğu bölgesel güçler ya da ABD ve Rusya gibi küresel güçler arasında hem ölümcül hem kinik bir hegemonya savaşına nasıl yöneltebilmiş olduğunu kavratacak birkaç okuma anahtarı sunuyor.”

  • Künye: Hamit Bozarslan – Canavarların Zamanı: Ortadoğu, 2011-2021, çeviren: Haldun Bayrı, İletişim Yayınları, siyaset, 240 sayfa, 2022

Emil Michel Cioran – Zamana Düşüş (2020)

Emil Michel Cioran’ın, “yazdığım en ciddi şeyi temsil eden” diyerek tanımladığı üç kitabından biri olan ‘Zamana Düşüş’ (diğerleri ‘Doğmuş Olmanın Sakıncası Üstüne’ ve ‘Burukluk’), Haldun Bayrı’nın muhteşem çevirisiyle Türkçede.

Cioran burada, Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşu efsanesinin izini sürerek insan olmak, bilgelik, Tanrı’ya hesaplaşma, ebediyet ve zaman, tarih ve uygarlık üzerine o kendine has lanetler yağdıran tarzıyla düşünüyor.

İnsanın yanlış ağacın, hayat ağacı yerine bilgi ağacının meyvesini yediğini belirten Cioran, ebediyetten zamana düşüşün, başka bir deyişle Tarih’i başlatan adımın böyle atıldığını söylüyor.

Cioran bu esnada, insanoğlunun neden doğası gereği kusurlu olduğunu, uygarlığın ve ilerlemenin neden büyük bir yanılsamadan ibaret olduğunu o kendine has acımasız, sakınımsız tavrıyla tartışıyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Sahip olduğumuz ya da ürettiğimiz her şey, varlığımızın üzerine eklenen her şey, tabiatımızı bozar ya da boğar. Hiçbir işe girişmeden potansiyellikte ve etkilenmezlikte sebat etmek varken, bizzat varlığımıza varoluşu iliştirmek nasıl bir hata nasıl bir yaradır!”

“Başkaları zamana düşer; bense zamandan düştüm. Zamanın üzerinde yükselen ebediyetin yerini, onun aşağısında kalan öteki ebediyet alır; o kısır mıntıkada artık ancak tek bir arzu duyulur: Tekrar zamanla bütünleşmek, her ne pahasına olursa olsun ona yükselmek, yerleşilen bir yuva yanılsaması için ondan bir parseli sahiplenmek. Ama zaman kapalıdır, ama zaman erişilmezdir: Bu negatif ebediyet, bu kötü ebediyet de zamana nüfuz etmenin imkânsızlığından ibarettir zaten.”

“Sofuluk hiçbir şeyi tahlil etmediğinden, hiçbir şeyi ufaltamaz; her tarafta ‘değer’ algılar, kendini şeylere kaptırır ve sabitler. Kuşkucu geçmişte sofuluğu hissetmiş midir? Asla tekrar bulamayacaktır onu, gece gündüz dua da etse.”

“Bilgi tarafından zamana itilince, aynı anda bir kader bahşolunmuştur bize. Zira kader ancak cennetin dışında olur.”

“Adımızın güneşin etrafına kazınmasını temenni ettikten sonra, öteki uca düşer ve adımızın her taraftan silinip ilelebet yok olması için dilekler tutarız.”

  • Künye: Emil Michel Cioran – Zamana Düşüş, çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, felsefe, 2020

Line Faden-Babin ve Jakob Rachmanski – Kierkegaard ile Denizkızı (2015)

En mutlu kişilerden biri olması gerekirken, kendini büyük bir can sıkıntısıyla boğuşurken bulan Denizkızı ile onun derdine derman olmaya çalışan filozof Kierkegaard’ın karşılaşması.

Kitap bu karşılaşma ve devamında yaşananlardan yola çıkarak varoluşçu felsefenin temalarında aydınlatıcı bir gezintiye çıkıyor.

Kierkegaard, Denizkızı’nın yaşadığı umutsuzluğu çözümleyecek, bunu nasıl aşabileceği konusunda yol gösterecektir.

Line Faden-Babin ve Jakob Rachmanski’nin kitabı, Lucia Calfapietra’nın usta işi çizimleriyle zenginleşmiş.

  • Künye: Line Faden-Babin ve Jakob Rachmanski – Kierkegaard ile Denizkızı, resimleyen: Lucia Calfapietra, çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları

Claude Lévi-Strauss – Uzaktan Yakından (2018)

Claude Lévi-Strauss’un hayatını ve sistemini kendi ağzından yazar Didier Eribon’a anlattığı “De près et de loin”, nihayet ‘Uzaktan Yakından’ adıyla Türkçeye kazandırıldı.

“İlkel denen halkların düşüncesiyle bizimki arasında bir uçurum olmadığını göstermek istiyordum.” diyen Lévi-Strauss, ilk olarak hayatının dönüm noktalarını ve tanıklıklarını anlatarak söyleşiye başlıyor.

Kitabın devamında ise,

  • Brezilya’da yerli kabileleri arasında yaptığı saha araştırmaları,
  • İkinci Dünya Savaşı başında askere alınması,
  • Yahudi Soykırımı’ndan kurtulması,
  • Fransız gerçeküstücülerle ilişkileri,
  • Amerika zamanları,
  • New York’taki bohem yaşam,
  • Collège de France günleri,
  • Ve Paris’te Yapısalcılığın kuruluşu gibi, düşünürün hayatından pek çok önemli aşama karşımıza çıkıyor.

Çalışmanın devamında ise, karşımıza düşünürün önemli etkiler bırakmış kitapları ve düşünceleri çıkıyor.

Lévi-Strauss’un ırk ve politika, edebiyat, resim, müzik ve seslerle ilgili fikirlerini izlemek ise, oldukça keyifli ve aydınlatıcı.

  • Künye: Claude Lévi-Strauss – Uzaktan Yakından, söyleşi: Didier Eribon, çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, antropoloji, 256 sayfa, 2018

Christian Jacq – Tutankamon: Son Sır (2008)

Christian Jacq, Türkiyeli okurların yakından izlediği isimlerden.

Jacq ‘Tutankamon: Son Sır’ isimli bu romanında, Tutankamon’un gizlediği hazineyi bulmaya çalışan Amerikalı avukat Mark Wilder’ın başından geçenleri anlatıyor.

Wilder, 1951 yılında “Gerçekten kim olduğunuzu bilmek istiyor musunuz?” cümlesiyle başlayan bir mektupla Mısır’a davet edilir.

Çağrıya uyan Wilder’ın yolu Papaz Pakom’la kesişir.

Papaz, Tutankamon’un son sırrının henüz aydınlığa kavuşamadığını ve bu sırrın da Firavunun özenle gizlediği hazinesi olduğunu açıklar.

Wilder hazineyi bulma görevini üzerine alır.

Fakat hazineyi koruyan büyü, avukatın bu işi başarmasına engel olmaya çalışacaktır.

  • Künye: Christian Jacq – Tutankamon: Son Sır, çeviren: Haldun Bayrı, Doğan Kitap, roman, 309 sayfa

Haldun Bayrı (haz.) – Cihadcılık (2017)

  • CİHADCILIK: EFSANELER, GERÇEKLER, hazırlayan ve çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, siyaset, 304 sayfa

Haldun Bayrı’nın 2015’in Ağustos ayından beri Fransız basınından okuyup çevirdiği, düzenli bir şekilde medyascope.tv sitesinde yayımlanan 120 makale ve söyleşinin arasından seçilmiş ve her biri cihadcılığın kendi cephesinden sağlam bir tasvirini sunan 12 makale. Kitap Scott Atran’dan Alain Badiou’ya, Régis Debray’dan Olivier Roy’a ve Etienne Balibar’dan Jean-Luc Nancy ve Giorgio Agamben’e pek çok önemli ismin yazılarını barındırıyor. Yazarlar, günümüzde dinlerin evrensel birliği anlamında krizin boyutlarını, fanatizmin kökenlerini, Fransız cihadçıların IŞİD’e katılmalarının altındaki dinamikleri, IŞİD ile küresel çapta mücadele etme yollarını, cihada katılanların din ile ilişkilerinin ne olduğunu ve cihadcılığın yayılışında ve katliamlarında devletlerin rolünün ne olduğu gibi birçok önemli konuyu irdeliyor.

Léo Malet – Kara Üçleme (2007)

  • KARA ÜÇLEME, Léo Malet, çeviren: Haldun Bayrı, Metis Yayınları, roman, 405 sayfa

kara-ucleme

‘Kara Üçleme’, Leo Malet’in aynı yayınevi tarafından daha önce yayınlanan, ‘Hayat Berbat’, ‘Güneş Bize Haram’ ve ‘Ecel Terleri’ isimli üç kitabını bir araya getiriyor. Dolayısıyla kitap, özellikle Malet hayranlarının ilgisini çekecek nitelikte. Bu romanlardan ‘Hayat Berbat’, bir fabrikanın grevdeki işçileriyle dayanışma için soygun yapan bir grubun üyelerinin birer adi soyguncuya dönüşmesini hikâye ediyor. ‘Güneş Bize Haram’, yetim sokak çocuğu Andre’nin, hayatının tek anlamını ve sıcaklığını kenar mahalle dilberi Gina’da bulmasını anlatıyor. Ciltteki son roman olan ‘Ecel Terleri’ ise, boyundan büyük işlere kalkışan Paul Blondel isimli kahramanının cezaevinden firarını hikâye ediyor.