David Benatar – İnsanın Çaresizliği (2022)

  • Hayatımızın sahiden bir anlamı var mı yoksa –dostlar arasındaki avutucu söz ve küçük yaşam bilgeliklerini saymazsak– tamamen anlamdan mahrum bir sürecin içinde miyiz?
  • Çaresizliğimizin ne kadar farkındayız?
  • Ölüm denilen kaçınılmaz son bizim için kötü bir şey midir?
  • Ölümsüzlük hayalleri insanlık adına bir ilerleme sayılabilir mi?
  • Her türlü içinden çıkılmaz durum göz önüne getirildiğinde, ölümleri intiharla hızlandırmak daha mı iyi olur?

İnsanın dünyaya gelişindeki temel çaresizlik durumunu gizleyen felsefe gelenekleri ve hattâ “açıklık ve netlik” konusunda övünen kimi analitik filozoflar hayatın anlamına dair bu temel sorular karşısında suskun kaldılar.

Ağır sorular önlerine geldiğinde ya kaçamak yollara başvurdular ya da popüler ve kişisel gelişim yazarları gibi rahatlatıcı, iyimser cevaplar üretme eğiliminde oldular.

‘İnsanın Çaresizliği’, okuyucularını daha açık ve net bir şekilde düşünmeye davet ediyor.

Benatar, hayatlarımızın bir anlamı olsa da ne kadar önemsiz varlıklar olduğumuzu hatırlatıyor.

Karamsarlık olarak adlandırılan süreç esasında gerçeğin bütününü görebilmektir.

Benatar yaşamın geçiciliğini, mutlu görünen yaşamların kalitesinin fazlasıyla düşük olduğunu, insanın büyük acı ve hastalıkları karşısında evrenin kayıtsız tutumunu çözümlerken diğer taraftan aşama aşama ilerleyen kendi mantıksal ve özgün perspektifini okura sunuyor.

  • Künye: David Benatar – İnsanın Çaresizliği, çeviren: Cansu Özge Özmen, Doğu Batı Yayınları, felsefe, 247 sayfa, 2022

Jean Baudrillard – Her Yer Ekran (2022)

‘Her Yer Ekran’, gerçeklik duygusunun nasıl yitirildiğine ilişkin bir çözümleme.

Kendini tekrar eden tarihsel bir anlayışın bundan böyle ikiyüzlü bir yaşam ortaya koyması kaçınılmazdır.

Bu kendini gizleme ve gerçeklerin üzerini örtme hali, sanattan politikaya felsefeden toplumun tüm katmanlarına sinmiştir.

Bütün sistem uzun süreden beri devasa bir ekrandan kendi yorgunluğunu ve çaresizliğini seyrediyor.

Sözde yenilikler, teknik ve teknolojik ilerlemeler âdeta bir simülasyon evreninde kaybolup gidiyor.

Baudrillard’ın Libération gazetesi için kaleme aldığı yazılar güncelliğinden hiçbir şey yitirmedi.

Yazar buradaki yazılarında dünyanın bugün geldiği durumu, ‘demokratik despotluğa’ dönüşen egemenlik anlayışlarını ve Batı’nın riyakâr politikalarını açık ve net bir şekilde sorguluyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Yaşamın her alanında birbirinden ayrı olan şeyleri artık birbirinden ayıramıyoruz, çünkü cinsiyetler, karşıt kutuplar, sahne ve salon, eylemin kahramanları, özne ve nesne, gerçek ve yansıması arasındaki mesafe yok edildi. Terimlerin bu şekilde birbirine karıştırılması, kutuplar arasındaki bu gizli anlaşma sonuç olarak sanat, ahlâk, politika dâhil yaşamın hiçbir alanında değer yargısı diye bir şey bırakmadı. Mesafe bilincine, ‘araya bir mesafe koyma tutkusuna’ bir son verilmesi her şeyin kesinliğini yitirmesine neden oldu.”

  • Künye: Jean Baudrillard – Her Yer Ekran, çeviren: Oğuz Adanır, Doğu Batı Yayınları, sosyoloji, 245 sayfa, 2022

İlker Özdemir – Kişisel Gelişim (2022)

Neoliberalizm olarak adlandırılan süreçte kapitalizmin en temeldeki mantığının rekabet ve girişimcilik değerleri üzerine kurulu olduğu söylenebilir.

Bu anlayışın öne çıkardığı girişimci özneden beklenen azami performans ile diğer insanlarla rekabet ederek başarılı ve mutlu olmaya çalışması.

Neoliberal anlayış insanları birer ekonomik kaynağa indirgiyor ve insanların “doğru iletişim” teknikleriyle kendi kendilerini denetlemelerini talep ediyor.

Burada kendinde bir amaç olan insan yerine rekabetin aracı ve performansın taşıyıcısı bir insan anlayışı öne çıkıyor.

Kişisel gelişim kitapları yaratılmak istenen sözde “cesur” ve “başarılı” öznelerden ayrı düşünülemez.

Bu türün yazarları tam da burada neoliberal insan ve toplum anlayışının sözcüleri olarak devreye giriyor.

Bireysel sorumluluk vurgularıyla birlikte insanların yaşadığı bütün olumsuzlukları bireysel başarısızlıklar olarak tanımlarlar.

Kişisel gelişim kitaplarını inceleyen bu kitap günümüzün egemen sisteminin insanların davranışlarını ve duygularını nasıl şekillendirmeye ve denetim altına almaya çalıştığını ortaya koyuyor.

Yazar, politikadan ve her tür ortaklık fikrinden tutkulu bir nefretle söz eden kişisel gelişim yazarlarının neoliberal zihniyetin ve onun inşa etmeye çalıştığı insan ve iletişim anlayışının sözcülüğünü üstlenmiş olduklarını gösteriyor.

  • Künye: İlker Özdemir – Kişisel Gelişim: Neoliberal İletişim ve İnsan Anlayışı, Doğu Batı Yayınları, inceleme, 424 sayfa, 2022

Pierre Nora – Hafıza Mekânları (2022)

  • Bir ulusun hafızası hangi öğelerden oluşur?
  • Alışılmış ve tekrar edilegelen yıldönümleri, bayram ve kutlamalar, şenlikler, anma törenleri ve övgü sözleri bir halkın hafızasında hangi büyük boşlukları doldurur?
  • Hafızanın somutlaştığı yapılar, kentin mimarisi, anıt ve müzeler, arşiv ve mezarlıklar, tarihsel anlamı olan ve sonsuzluğu çağrıştıran her türden mekân, hafıza içinde ne tür bir sürekliliğe kavuşur?
  • Bir ülkenin ortak mirası, mitleri, sembolleri ve dili nasıl çözümlenmelidir?

Pierre Nora, Fransa örneğinden hareketle bir ulusun geçmişten günümüze çatışmalarını ve sürekliliğini inceliyor.

“Hafıza mekânları” kavramı aracılığıyla “tarih”in geçmişten farklı olarak bugün hangi koşullarda yeniden üretildiğini büyük bir ustalıkla ortaya koyuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Ulus, aynı zamanda hem kendi içindedir hem de dışında: Manevidir ama zaman içindedir, tarihseldir ama coğrafya içindedir, ideolojiktir ama tenseldir, belirsizdir ama sınırları vardır, evrenseldir ama tekillik içindedir, ebedidir ama kronoloji içindedir.”

  • Künye: Pierre Nora – Hafıza Mekânları, çeviren: Mehmet Emin Özcan, Doğu Batı Yayınları, tarih, 334 sayfa, 2022

Ksenophon – Sokrates’ten Anılar (2022)

Sokrates gerçekte kimdi, Atina’da, halkın arasında dolaşırken nasıl bir yaşam sürmüştü, gençlere ne anlatıyordu, yargıçlar karşısında onu haksız yere mahkûm olmaya iten ne tür düşüncelere sahipti?

Felsefe tarihinin bu en eski sorularına, şimdiye kadar sayısız yorum katılmış, bazen birbirinden farklı Sokrates resimleri ortaya çıkmıştır.

Sokrates’in öğrencisi olan, gençliğinde bir dönem yanında bulunmuş Ksenophon’un bu ünlü yapıtı, Sokrates’in gündelik yaşamını, ev hayatını, vakti nasıl geçirdiğini, kişiliğini ve düşüncelerini birçok yönüyle yansıtan en önemli tanıklıklardan biri.

Kitaptan bir alıntı:

“Sokrates’in nasıl bir insan olduğunu bilenler arasından erdemi bulmaya çalışan kimseler bugün hâlâ en çok onu özlüyorlar, çünkü erdem arayışında onlara en çok yararı dokunan oydu. Bana gelince, onun nasıl bir insan olduğunu anlattığım kadarıyla, o kadar dindar bir insandı ki, Tanrıların görüşünü almadan hiçbir şey yapmazdı; o kadar adaletli idi ki, hiç kimseye küçücük bir zarar bile vermezdi; yanındakilere hep yararı dokunurdu; kendini o kadar iyi denetlerdi ki, daha zevkli diye hiçbir şeyi iyiye yeğlemezdi; o kadar akıllı idi ki, iyi ile kötüyü ayırmada hiç yanılmazdı; başkalarına ihtiyacı yoktu, bu ayırımı kendi başına yapabilirdi; mantık yürütmede ve böyle şeyleri tanımlamada ustaydı; başkalarını sorgulamada, hatalarını bulup onları erdeme ve mükemmelliğe yönlendirmede ustaydı: bu haliyle bana en üstün ve en mutlu insan olarak görünüyordu. [Bunlar yetmiyorsa, bu söylediklerimle başka insanların karakterini karşılaştırın, ondan sonra karar verin.]”

  • Künye: Ksenophon – Sokrates’ten Anılar, çeviren: Candan Şentuna, Doğu Batı Yayınları, anı, 171 sayfa, 2022

Lucius Annaeus Florus – Kısa Roma Tarihi (2022)

Florus’un bu eseri Romulus’tan İmparator Augustus’a kadar olan Roma Tarihi’nin bir özeti (epitomae) olup, Titus Livius’un Ab Urbe Condita adlı kitabı temelinde Roma İmparatorluğu’nun kabaca ilk yedi yüz yılındaki tüm savaşların ve iç çatışmaların kısa anlatımlarını içeriyor.

Edebi yönü ağır basan eser, özellikle Ortaçağ ve Yeniçağ’da önemli bir başvuru kaynağı oldu.

Kitap, MS 2. yüzyılda yazıldı.

Eser iki ana bölümden oluşuyor.

Birinci kitap diye de tabir edilen ilk ana bölüm efsanevi kuruluş yılı MÖ 753’ten, Romulus ve Yedi Krallar Devri ile başlar ve Parthlarla yapılan ilk savaşlara kadar uzanır; can alıcı bir genel tekrarla sona erer.

İkinci kitap yani ikinci ana bölüm ise Gracchus Kardeşler ve plebs ayaklanmalarından itibaren başlar ve Octavianus’a “Augustus” unvanı verilen ve böylece Principatus dönemine girilen MÖ 27 tarihine kadar sürer.

Eserin kapsadığı tarihî olaylar içinde bilhassa Kartaca savaşları, Anadolu’ya yapılan askerî seferler, İç savaşlar ve Triumvirlik yönetiminde yaşanan ciddi şahsi kavgalar yazarın tuttuğu ışık ve heyecanlı üslubuyla ilgi çekici.

Son derece yerinde ve zihin açıcı bilgiler içeren saptamalarıyla bu eser, sadece bir kısa Roma tarihi değil, aynı zamanda askerlik, siyaset, coğrafya ve etnografyayla ilgili özlü, ana fikir niteliğinde değerlendirmeleriyle klasik bir eser özelliğini taşımaktadır.

  • Künye: Lucius Annaeus Florus – Kısa Roma Tarihi, çeviren: Levent Keskin, Doğu Batı Yayınları, tarih, 216 sayfa, 2022

Theophrastos – Karakterler (2022)

İnsanları nasıl, ne ölçüde ve hangi koşullarda tanıyoruz?

Yaşamın sonuna dek hiç bitmeyen, yanıtlanması zor bir soru…

İnsanlar arasındaki deneyimler göstermiştir ki, hata paylarını göz önüne almadan başkası hakkında aceleyle varılan iyimser hükümler çoğu zaman hayal kırıklığıyla sonuçlanır.

Kendini tanımanın ve gerçek bir eğitimin belki de ilk koşulu birbirinden oldukça farklı insan tiplerini, yani karakterleri gözlemlemektir.

Batı edebiyatının temel yapıtlarından olan Theophrastos’un bu kısa ve özlü çalışması, başta La Bruyère’in ‘Karakterler’i olmak üzere birçok esere ilham vermiş, psikolojik çözümlemelerin kaynağı olmuştur.

Theophrastos insan doğasının son derece karmaşık yapısına –belki de yaşanan deneyimlerin acısına dikkat çekmek amacıyla– ironik ve eğlenceli bir üslupla eğilmiştir.

Milattan önce 300’lü yıllarda yazılmış eser, insana dair güncelliğinden bir şey yitirmedi.

O günden bugüne “dalkavuk” hâlâ güzel sözlerle karşısındakini okşamaya devam eder, “sinsi” nefretini ustalıkla gizlemeyi becerir, hiç durmadan konuşan “geveze” birilerine çevremizde hep rastlarız, peki yol yordam bilmeyen “köylüler” ve “görgüsüzler” etrafımızdan hiç mi eksik olmaz, hesap yapıp toplamı bulduktan sonra hâlâ sonucu bize soran “şapşal” arkadaşlarımızı hatırlayalım, “beleşçi” ve “pinti”ler ise canımızı pek sıkar, “kendini beğenmişler”den, “fesat”lardan ve “fırsatçılar”dan söz ederek tadımızı ise hiç bozmayalım.

  • Künye: Theophrastos – Karakterler, çeviren: Candan Şentuna, Doğu Batı Yayınları, felsefe, 78 sayfa, 2022

Seneca – Öfke Üzerine (2022)

Roma’nın belki de en tartışmalı imparatorlarından Nero’nun eğitmenliğini yapmış, Roma’nın o çetin ve katlanılması zor dönemlerinde Stoa felsefesine sığınıp ahlâk üzerine pek çok eser vermiş olan Lucius Annaeus Seneca bu eserinde ‘tutkuların en kötüsü’ olarak nitelediği öfkenin kaynağını, türlerini ve çarelerini araştırıyor.

İnsanların kötülüğe olan meylinin ancak mantık yoluyla dizginlenebileceğini savunan Seneca, öfke kontrolünde de mantık yürütme sonucunda ortaya çıkması gereken yüce gönüllülüğü, hoşgörüyü ve telkinleri ön plana çıkarıyor.

Romalı bir yazarın tüm insanlığı ilgilendiren bir sorun olan öfke üzerine yazdığı bu eser, evrensel çapta uygulanabilecek pek çok öğüdü de içeriyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Kısa süre sonra şu son nefesimizi vereceğiz. Bu anda, henüz nefes alıp verirken, henüz insanların arasındayken insanlığı onurlandıralım. Kimseye korku salmayalım, kimse için tehlike arz etmeyelim, kayıplarımızı, uğradığımız haksızlıkları, suiistimalleri, sataşmaları hiçe sayalım ve zaten kısa ömürlü olan aksiliklere yüce gönüllülükle katlanalım. Dedikleri gibi, biz hesap kitap yapıp kaygılanmakla meşgul olurken ölüm her an bizi bulabilir.”

  • Künye: Seneca – Öfke Üzerine, çeviren: A. Doğucan Hanegelioğlu, Doğu Batı Yayınları, felsefe, 138 sayfa, 2022

Cassius Dion – Hadrianus (2022)

MS 117-138 yılları arasında hüküm süren Hadrianus, Roma İmparatorluğunun en fazla tahtta kalmış imparatorlarından.

Yönetimi boyunca pek çok reform yaptı.

Eyaletlerin vergi yükünü hafifleterek, bazı borçlarını silerek ve kentlere çeşitli yardımlarda bulunarak onların refaha ulaşmasını sağladı.

Orduya ve askerlerin eğitimine özel bir önem gösterdi, askerlerin yaşam şekillerini bile bizzat gözlemleyip disipline etti.

Pek çok yerde binalar yaptırdı ve onardı.

Bunlardan en dikkat çekenleri Atina’da tamamlattığı Olympieion tapınağı, Roma’da bir köprü, Tiber nehrine bitişik bir mezar ve Bona Dea tapınağıdır.

Hadrianus bütün imparatorların en kültürlüsüydü.

Edebiyata ve sanata düşkündü.

Düzyazı ve şiirler yazdı, heykelcilikle ve resimle uğraştı.

Lir çalıp şarkı söylerdi.

Aritmetik ve geometriye meraklıydı.

Kehanet türleri de merakları arasındaydı.

Öngörülü, yüce gönüllü, zeki, insancıl, meraklı, hırslı ve kıskanç bir kişiliği vardı.

Çok nüktedandı.

Hafızası güçlüydü, yetenekleri sınırsızdı.

Aynı anda hem sert hem dost canlısı, hem ağırbaşlı hem neşeli, hem ağırkanlı hem tez canlı, hem eli sıkı hem cömert, hem ikiyüzlü hem dürüst, hem acımasız hem merhametli biri olabiliyordu.

Bu kitap, Hadrianus hakkında elimizdeki başlıca iki kaynak Cassius Dion’un ve ‘Historia Augusta’nın ilgili bölümlerinin çevirilerini bir arada vererek okuyucuya her iki eseri birbirleriyle karşılaştırma olanağı veriyor ve Türkiye’deki Antikçağ araştırmaları için önemli bir kaynak aracını sunuyor.

  • Künye: Cassius Dion – Hadrianus (Historia Augusta), çeviren: Rukiye Öztürk ve Ayşe Yakut, Doğu Batı Yayınları, biyografi, 118 sayfa, 2022

François Recanati – Dil (ve zihnin) Felsefesi (2022)

Dil felsefesi ve zihin felsefesi artık ayrışmaz bir bütün oluşturur.

Dilsel anlatım “anlam içerir”.

Peki, bu ne anlama gelir?

François Recanati üç olası yanıtı birbirinden ayırt eder.

Birinci yanıta göre anlam içermek, (dilsel bir anlatım için) zihinsel temsillerle ilişkilendirilmektir.

İkici yanıta göre anlam içermek, “atıfta bulunmak” ve dünyada bir şeye –dil dışı bir gerçekliğe– gönderme yapmaktır.

Üçüncü yanıta göre ise anlam içermek, söz denilen bu toplumsal etkinlikte ayırt edici bir rol oynamaktır.

Birinci yanıt zihinsel temsillere gönderme yapar.

Ancak zihinsel temsil için bir içeriğe sahip olmak ne demektir?

Asıl soru daha geneldir diye bir düşünceye yöneliriz:

Anlam içermek ya da bir içeriğe sahip olmak ne demek?

(Dilsel ya da zihinsel) bir temsil nedir?

Çağdaş filozoflar, düşüncenin yanı sıra dile de uygulanabilecek kadar geniş bir içerik kuramı arayışındadırlar.

Recanati bunların çabalarını bize tanıtıp Wittgenstein’dan ilham alınmış “pragmatik” yaklaşım lehinde bir sonuca ulaşır.

Düşünceyi ve dili dünyayı temsil ettiren şey, her şeyden önce düşünce ve dilin dünyada olması, ‘burada’ bir yere sahip olması ve ‘burada’ bir rol oynamasıdır.

  • Künye: François Recanati – Dil (ve zihnin) Felsefesi, çeviren: Ayşe Meral, Doğu Batı Yayınları, felsefe, 191 sayfa, 2022