Kolektif – Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi II: 1600-1914 (2025)

Suraiya Faroqhi, Bruce McGowan, Donald Quataert ve Şevket Pamuk’un birlikte kaleme aldığı bu kapsamlı eser, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1600’lü yıllardan 1914’e kadar uzanan yaklaşık üç yüz yıllık dönemine odaklanarak, ekonomik ve toplumsal yapılarındaki dönüşümleri ayrıntılı biçimde inceliyor. ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi II: 1600-1914’ (‘An Economic and Social History of the Ottoman Empire – II’), merkezi devletin değişen yapısı ile yerel topluluklar arasındaki karmaşık ilişkileri çözümlemeye çalışırken, bölgesel çeşitliliğe de dikkat çekiyor. Osmanlı toplumunun çok etnili ve çok dinli yapısı, bu analizlerin temelini oluşturuyor.

Kitapta, taşra ekonomilerinden büyük şehirlerin ticaret hayatına; esnaf loncalarından toprak sistemlerine kadar birçok başlık detaylı olarak ele alınıyor. 17. ve 18. yüzyıllarda görülen ekonomik daralma ve iç isyanlar, merkezi otoritenin kırılganlığıyla birlikte değerlendirilirken; 19. yüzyılda Tanzimat reformlarının getirdiği yapısal değişimlerin toplum üzerindeki etkileri tartışılıyor. Bu reformlar, vergi sisteminden mülkiyet yapısına kadar pek çok alanda dönüşüm yaratır.

Donald Quataert ve Şevket Pamuk’un katkılarıyla sanayileşme girişimleri, dış borçlanma ve küresel ticaretin Osmanlı üzerindeki etkileri inceleniyor. Bu bağlamda Avrupa ile ekonomik ilişkilerin artması, dışa bağımlılığı da beraberinde getirir. Eserde, ekonomik yapıların yalnızca üretim ve ticareti değil, aynı zamanda sosyal sınıfların oluşumunu ve toplumsal hareketliliği nasıl etkilediği de analiz ediliyor.

Bu kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun son üç yüzyılını anlamak isteyenler için disiplinlerarası bir çerçeve sunar ve imparatorluğun karmaşık sosyal dokusuna derinlemesine bir bakış sağlar.

  • Künye: Suraiya Faroqhi, Bruce Mcgowan, Donald Quataert, Şevket Pamuk – Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi II: 1600-1914, editör: Halil İnalcık, Donald Quataert, çeviren: Ayşe Berktay, İsmail Ferhat Çekem, Hande Koçak, İş Kültür Yayınları, tarih, 608 sayfa, 2025

Banu Bargu – Beden Bir Silah Olunca (2024)

  • İnsan yaşamı diğer her şeyin üzerinde midir?
  • Yaşamın kendisi bir direniş biçimi alabilir mi?
  • Yaşamı ortaya koyarak direnmek hem diğer direniş biçimleri arasında hem de genel politik çerçevede nerede ve nasıl konumlandırılabilir?

Banu Bargu, 2015’te Amerikan Siyaset Bilimi Derneği’nin (APSA) en iyi ilk kitap ödülünü alan bu eserinde “zor” ve “çetin” soruların peşinden gidiyor, Türkiye’de ölüm orucu mücadelelerinin kazısını yapıyor; bu mücadelenin içindekilerle de konuşarak yaşamını politik bir adanmışlıkla sınayan aktörleri devleti, toplumsal ve politik bağlamı hesaba katıp incelerken, bedeni ölüme yatırmanın politik ve felsefi veçhelerini değerlendiriyor.

Kitap, Türkiye’deki sol görüşlü siyasi tutukluların yüksek güvenlikli hapishanelerin getirilmesine karşı ölüm oruçları düzenleyerek kendi bedenlerini birer silah haline getirme mücadelesini derinlemesine inceliyor.

Bargu, ölüm oruçlarını sadece bireysel bir intihar girişimi olarak değil, aynı zamanda siyasi bir direniş ve devlete karşı bir güç gösterisi olarak ele alıyor.

Michel Foucault’nun biyopolitika kavramından yola çıkarak, devletin hayat üzerindeki gücünü ve bu güce karşı bedenin nasıl bir araç olarak kullanıldığını analiz ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Bu kitaptaki iddialardan biri ve kitabın üzerine oturduğu mantık, kıyıda köşede kalıp isyan edenlerin bakış açısıyla merkezdekilerin nasıl göründüğünü ve devletin bakış açısıyla iktidarın kıyıda köşede kalmışları nasıl etkilediğini teşhir etmek suretiyle, iktidarı ve direnişi hem iki uçlu bir zıtlık hem de aynı hikâyenin birbirini tamamlayan parçaları halinde sunabilmek. Çok sayıda aktörün ağzından aktarılan hikâyeler vasıtasıyla yerinde tespit edilen bu bakış açılarının her biri, diğerinin belirli bir ‘hakikatini’ ortaya çıkarma işlevi görüyor ve diğerinin gizli gerçekliğine göz atma imkânı sağlıyor.”

  • Künye: Banu Bargu – Beden Bir Silah Olunca: Ölüm Oruçları, çeviren: İsmail Ferhat Çekem, İletişim Yayınları, inceleme, 419 sayfa, 2024

Ivan T. Berend – 19. Yüzyıl Avrupa İktisat Tarihi (2023)

On dokuzuncu yüzyıl dünyanın çehresini değiştiren uzun bir yüzyıldı.

Günümüzün önemli iktisat tarihçilerinden Ivan T. Berend, ’19. Yüzyıl Avrupa İktisat Tarihi’nde, şu önemli sorunun yanıtını arıyor: Niçin Avrupa’nın bazı ülkeleri ve bölgeleri 19. yüzyılın daha erken dönemlerinde ileri bir gelişme seviyesi yakalarken, diğerleri geride kaldı?

Avrupa’daki ekonomik kalkınmayı uluslar ötesi bir ölçekte ele alan bu karşılaştırmalı çalışma, bölgesel farklılıkların ülkelerin ekonomik güzergâhında nasıl belirleyici bir etki yapabileceğini gösterirken, ilerlemenin ve geri kalmanın tarihsel nedenlerini de tartışmaya açıyor.

Akademik yaşamı boyunca iktisadi geri kalmışlık ve periferi ekonomileri üzerine çalışan Berend, bu kitapta sosyal, politik, kurumsal ve kültürel etkenleri bir arada ele alırken, bilgi, devlet ve kurumların iktisadi kalkınmadaki rollerini de inceliyor.

’19 Yüzyıl Avrupa İktisat Tarihi, o uzun yüzyılın makroekonomik eğilimlerini ve çeşitli iktisat teorilerini masaya yatırırken, ayrıca günümüze de ışık tutuyor.

  • Künye: Ivan T. Berend – 19. Yüzyıl Avrupa İktisat Tarihi: Çeşitlilik ve Sanayileşme, çeviren: İsmail Ferhat Çekem, İş Kültür Yayınları, iktisat, 512 sayfa, 2023

Hadas Thier – Halk İçin Kapitalizm Reheri (2024)

‘Halk İçin Kapitalizm Rehberi’, kapitalizmin krizlerinin yükünü neden her zaman yoksulların ve işçi sınıfının çektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor.

Kapitalist eşitsizliğin gizemini herkes tarafından anlaşılır bir anlatımla gözler önüne seren Hadas Thier, finansal krizlerin temel nedenlerini anlamamıza yardımcı oluyor.

Anaakım iktisatçılar kapitalizmi gezegenimizi süsleyen en büyük sistem olarak tanıtıp, ardından piyasanın sihirli güçlerini anlama işini “uzmanlara” bırakmamız gerektiğini söylüyorlar.

Bu anaakım yorumcuların bizi bu yönde ikna etme çabalarına rağmen, birçoğumuz bu sistemin neden bu kadar büyük bir eşitsizlik ve kendi çevresel yıkımına karşı ahlâksızca bir umursamazlık ürettiğini sorguluyoruz.

‘Halk İçin Kapitalizm Rehberi’, Marksist kavramlara bir giriş niteliğinde olmanın ötesinde, radikal bir ekonomi kuramına dayanarak tam da bu sorulara herkesin anlayacağı yanıtlar öneriyor.

  • Künye: Hadas Thier – Halk İçin Kapitalizm: Rehberi Marksist İktisada Giriş, çeviren: İsmail Ferhat Çekem, İletişim Yayınları, siyaset, 359 sayfa, 2024

John Keane – Yeni Despotizm (2021)

Yeni despotizmin asıl tehlikesi, bugün “demokrasi” sınıfında anılan rejimlere sızma kabiliyetidir, bu yüzden sahneyi kendiliğinden terk etmesi mümkün değildir.

John Keane, bu yepyeni tahakküm biçimlerini derinlemesine tasvir ediyor, buna karşı nasıl mücadele edebileceğimizi tartışıyor.

Dünyanın her yerinde sistemli gözetleme, polisin askerî bir güç gibi hareket etmesi, hapse atma oranlarının ve halkın toplanma hakkı üzerindeki devlet baskısının artması demokrasileri pençesine aldı.

Hukuk, demokrasi, yargı, medya, iktidar, muhalefet, rejim…

Bütün bu kavramların “bildiğimiz” anlamlarıyla toplumsal gelişmeler arasındaki makas açılıyor.

Demokratik usullerde ve prensiplerde ısrar eden kesimler, toplumsal normların dönüşümünü anlamakla normları köklü dönüşümlerle sarsan iktidar biçimleriyle mücadeleyi birlikte yürütme çabası içinde.

Keane ‘Yeni Despotizm’de bu ikili mücadeleyi verebilmenin koşulunun günümüzdeki rejimlerin ve tahakküm biçimlerinin işleyişini, kapasitesini ve mantığını anlamaktan geçtiğini öne sürüyor.

Keane, yeni despotizmin otoriterlik, totalitarizm, faşizm ve gönüllü kulluk gibi kavramlara sığmayan, “yediği şokların ardından hızla kendini toparlayabilecek kabiliyette bir hâkimiyet” türü olduğunu, bugün “demokrasi” sınıfında anılan rejimlere sızma kabiliyetiyle sahneyi kendiliğinden terk etmesinin de mümkün olmadığını hatırlatıyor.

Kitap bu yönüyle, direniş biçimleri üzerine yeniden düşünmeye de bir çağrı niteliği taşıyor.

  • Künye: John Keane – Yeni Despotizm, çeviren: İsmail Ferhat Çekem, İletişim Yayınları, siyaset, 309 sayfa, 2021