Benjamin Selwyn – Kalkınma Mücadelesi (2021)


Kapitalist toplumsal ilişkilere dayanmayan, daha insani kalkınma biçimlerini üretmek mümkün.

Benjamin Selwyn bu ufuk açıcı çalışmasında, günümüzde dünya üzerinde insani kalkınmanın alternatif biçimlerini geliştirmenin farklı yollarını anlatıyor.

Bunu yaparken, kalkınmaya emekçi sınıfların perspektifinden bakan Selwyn’in çalışması bu yönüyle, sermaye merkezli geleneksel kalkınma yaklaşımlarından açıkça farklılaşıyor.

Selwyn’in analizinin merkezinde küresel düzeyde giderek artan yoksulluk sorunu yer alıyor.

Teorik açıdan bunun önemi ise, düşünsel temelleri “büyüme ve refah” vaadi üzerine kurgulanan geleneksel (ortodoks) kalkınma yaklaşımlarının gerçeklik tarafından açıkça yanlışlaması.

Çalışmanın temel aksı, yerel ve uluslararası yoksulluk üzerine oturtulmuş ve kapitalizmin uluslararası üretim ve ticaret zincirleri üzerinden yoksulluğun nasıl bir seyir izlediğini deşifre etmek üzerine kurulmuş.

Kapitalist bir süreç dışında yaşanabilecek farklı bir toplumsallaşma mümkün müdür?

Çalışma, bunun mümkün olacağına dair önermeler içermesiyle çok önemli.

  • Künye: Benjamin Selwyn – Kalkınma Mücadelesi, çeviren: Ferda Dönmez Atbaşı, M. Meryem Kurtulmuş, Mustafa Öziş ve Taner Akpınar, Heretik Yayıncılık, iktisat, 240 sayfa, 2021

Taner Akpınar – Sermayenin Yeni Hafif Piyadeleri (2020)

Devletin işi, işverenlerin kullanımına hazır bir göçmen işçi ordusu oluşturmaktır.

Örneğin Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye kaçmasından sonra, işverenler hayal bile edemeyecekleri “ucuz” işgücüne kavuştular ve böylece karın tokluğuna Suriyeli göçmen “istihdam” etmeye başladılar.

Taner Akpınar’ın göç ve göçmen işçilik olgusuna çok farklı bir gözle bakmamıza olanak sağlayacak bu çalışması, sermaye ile göçmen emeği arasındaki ilişkiyi görünür kılıyor.

Bizde göç yazını çoğunlukla, göç olgusunu tartışırken çatışma ve gerilim noktalarını gizlemeyi tercih etme yolunu seçer.

Akpınar’ın çalışması ise bunun yerine, tam da sınıflar arasındaki çıkar farklılıkları ve çatışma noktalarını görünürleştirmesi, bunları merkeze almasıyla büyük öneme haiz.

Türkiye göç literatürüne büyük katkı sağlayacak çalışma, sermaye ve göçmen emeği arasındaki ilişkiyi çarpıcı bir şekilde resmediyor.

  • Künye: Taner Akpınar – Sermayenin Yeni Hafif Piyadeleri: ‘Kaçak’ Göçmen İşçiler, Kor Kitap, inceleme, 148 sayfa, 2020

Taner Akpınar – Pedagojik Tahakküm (2020)

Barış imzacılarının başına gelenlere baktığımızda da gördüğümüz gibi, üniversiteler, tarihsel süreçte büyük ölçüde egemen sınıfların tahakkümü altında güç ve iktidar ilişkilerinin yeniden üretimine katkı sunan bir işlev gördü.

Bugünkü üniversiteler de, neredeyse tümüyle egemen konumdaki yeni liberal ideolojinin tahakkümü altındadır.

Taner Akpınar’ın bu önemli çalışması ise, bu tahakkümü sosyal bilimlerdeki öğretim süreçlerini merkeze alarak inceliyor.

Akpınar, sosyal bilimlerdeki öğretim süreçlerinin, pedagojik olarak, tümüyle egemen ideolojiye göre kurgulandığını gözler önüne seriyor.

Çok değerli bir ifşa olarak okunabilecek kitap, sosyal bilim öğretimi görenlere, egemen ideolojinin hangi araçlar ve yollara başvurarak tümüyle taraflı yaklaşımını, nesnel bilimsel gerçekliğin kendisiymiş gibi aşıladığını gösteriyor.

  • Künye: Taner Akpınar – Pedagojik Tahakküm: Sosyal Bilim Öğretiminde Pedagojik Sorunlar, Nika Yayınevi, bilim, 135 sayfa, 2020

Taner Akpınar – Sendikaların Dönüşümü (2018)

Eskinin anlı şanlı sendikaları, bugün ne oldu da süt dökmüş kedilere döndü?

Hatta bugün sendikaların tümüyle unutulduğunu söylemek abartı sayılmaz.

Acaba bizim sendikalar hakkında bildiklerimizde, başından beri bir eksik mi var?

Mesela sendikaları açıklamak konusunda iki farklı tanıma başvurulur.

Bunlardan birine göre, sendikalar kapitalizme karşı işçilerin hakkını, hukukunu savunur, ikincisine göre ise, sendikalar devrimci hedeflerle kapitalizmi yıkmayı amaçlar.

İşte Taner Akpınar bu iki görüşe de karşı çıkıyor ve sendikaları, egemenlerin yönetsel organları olarak tanımlayıp inceliyor.

Toplumsal ve tarihi süreci bu bağlamda yeniden okumaya girişen Akpınar’a göre, sendikaların geçmişte egemen sınıfların ve devletin hizmetindeki seçkin yönetimsel düşüncenin toplumsal düzen kurgusunun bir parçası olarak ortaya çıktığını savunuyor.

Akpınar bu tezini daha da ileriye taşıyarak, sendikaların kapitalist toplumsal düzene özgü kurumlar olduğunu ve dolayısıyla kapitalist ekonomik yapının belirlediği yönetim olgusuyla ilişkili olarak egemen sınıfların işçi sınıfı üzerinde baskı ve egemenlik kurmasının araçları olduğunu belirtiyor.

Yazar, işçi sınıfının kimi zaman bu sınırların dışına çıkma çabalarına karşın, Türkiye’deki sendikacılık macerasının genel olarak bu nitelikte olduğunu belirtiyor.

Başka bir deyişle sendikalar, bir modernleşme projesi olarak yürütülen kapitalist gelişmenin belli bir aşamasında ortaya çıkan ve işçi sınıfını kapitalist birikim sürecine razı etmek için tasarlanmış kurumlardır.

Akpınar’ın çalışması, sendikaların Türkiye’deki macerasının eleştirel bir okumasını veriyor ve bu yönüyle egemen düzene muhalefet eden kesimlerin tarihsel ve toplumsal geçmişe daha şüpheci ve dolayısıyla daha yapıcı bir bakış geliştirmesine vesile olabilir.

  • Künye: Taner Akpınar – Sendikaların Dönüşümü: Egemenlerin Yönetsel Aygıtları Olarak Sendikalar, H2O Kitap, siyaset, 166 sayfa, 2018