Peter Brooks – Olay Örgüsü İçin Okumak (2025)

Peter Brooks’un ‘Olay Örgüsü İçin Okumak: Anlatıda Tasarım ve Niyet’ (‘Reading for the Plot: Design and Intention in Narrative’) adlı eseri, anlatı metinlerinin temel yapı taşı olan olay örgüsünün nasıl işlediğini ve okuyucuyu nasıl etkilediğini derinlemesine inceleyen bir çalışmadır. Brooks, olay örgüsünü sadece bir olaylar silsilesi olarak görmez, aksine anlatının anlam yaratma sürecindeki merkezi rolünü vurgular. Kitap, olay örgüsünün okuyucuyu metne bağlayan, merak uyandıran ve anlam çıkarmasına yardımcı olan dinamik bir güç olduğunu savunur. Brooks, anlatının zamansal ilerleyişi, gerilim yaratma teknikleri, karakterlerin motivasyonları ve olaylar arasındaki nedensel ilişkiler gibi unsurları analiz ederek, olay örgüsünün anlatı deneyimindeki karmaşık ve çok katmanlı yapısını ortaya koyar.

Brooks, psikanalitik teori, retorik ve yapısalcılık gibi farklı teorik yaklaşımlardan yararlanarak, olay örgüsünün bilinçdışı arzular, tekrarlar ve gecikmeler aracılığıyla nasıl anlam kazandığını gösterir. Kitap, anlatının başlangıcı ve sonu arasındaki gerilimli ilişkiyi, olay örgüsünün bu gerilimi nasıl yönettiğini ve nihai çözüme nasıl ulaştığını detaylı bir şekilde ele alır. Brooks, klasik edebi eserlerden popüler romanlara kadar geniş bir yelpazede örnekler kullanarak, olay örgüsünün farklı türlerde ve anlatı geleneklerinde nasıl farklı şekillerde işlediğini ve okuyucu üzerindeki etkilerinin nasıl değiştiğini inceler.

‘Olay Örgüsü İçin Okumak’, olay örgüsünün sadece anlatının iskeleti olmadığını, aynı zamanda anlamın üretildiği ve okuyucunun metinle etkileşim kurduğu temel bir mekanizma olduğunu savunur. Brooks’un çalışması, anlatı teorisine önemli katkılar sunarken, okuyuculara edebi metinleri daha bilinçli ve derinlemesine okuma becerisi kazandırmayı amaçlar. Kitap, olay örgüsünün anlatıdaki kaçınılmaz ve belirleyici rolünü vurgulayarak, edebi analizin temel kavramlarından birine yeni ve aydınlatıcı bir bakış açısı sunar.

  • Künye: Peter Brooks – Olay Örgüsü İçin Okumak: Anlatıda Tasarım ve Niyet, çeviren: Zehra Cunillera, İnka Kitap, inceleme, 360 sayfa, 2025

Jacques Rancière – Sanatın Yolculukları (2024)

Jacques Rancière’in sanat üzerine yazılarını bir araya getiren bu koleksiyonun merkezinde modern sanatın kurucu paradoksu yer alıyor.

Düşünür burada, Hegel ve Kant’a da uzanarak modern, çağdaş sanatın doğuşuna ve evrimine derinlemesine bakıyor.

Sanat özerk bir deneyim alanı olarak kurulup müzelere veya konser salonlarına yerleştiği zaman, kendi dışına çıkma, yani sanattan başka bir şey olma zorunluluğunu da hissetmeye başladı.

Müzik, müzisyenlerin icra ettiği sanattan fazlası, ruhun dili olduğu iddiasında bulundu.

Mimarlık binalar inşa etmek yerine yeni bir dünya kurmak istedi, bunun için göklere uçtu.

Modern ve devrimci sanatçılar tablo yapmayı bırakıp “yeni hayat”ın biçimlerini üretmeye karar verdiler.

Çağdaş sanatın performans ve yerleştirmeleri ise sanat ile siyaset arasındaki belirsiz alanda duruyor.

Bu yolculuklardan bazılarının izini süren Jacques Rancière, Kant ve Hegel gibi filozofların yoldaki kıvrımları, dönemeçleri anlamamızda bize yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Genç Marx’ın düşüncesi ile sanatın yolunun kesiştiği noktaya dikkat çekiyor özellikle.

“Biçimci” diye suçlanan Sovyet sanatçılarının nasıl devrimi resmetmek yerine bizzat devrim olan bir sanat yaratmak istediklerini anlatıyor.

  • Künye: Jacques Rancière – Sanatın Yolculukları, çeviren: Zehra Cunillera, Metis Yayınları, felsefe, 160 sayfa, 2024

Florent Guénard – Eşitlik Tutkusu (2024)

 

Modern toplumlar eşitliği temel değerlerden biri olarak kabul ediyor.

Nitekim günümüzde kimlik etrafındaki ayrımcılıklara karşı eşitlik mücadelesi gün geçtikçe güçleniyor.

Buna karşılık maddi eşitlik mücadelesi güç kaybetti ve bu alandaki eşitsizlikler derinleşiyor.

Bu paradoksu nasıl anlamalı?

Eşitlik arzumuz adaletsizlikten rahatsız olmayacak kadar zayıfladı mı yoksa?

Florent Guénard eşitlik ile kurulan ruhsal ilişkinin karmaşık olduğunu gösteriyor.

Yazara göre eşitlikçi toplumlarda eşitlik, hem bireyler arasındaki ilişkiyi yapılandırdığı hem de her bireyin kendini değerlendirmesi için bir kıstas oluşturduğu için başlı başına bir değer olarak benimseniyor.

Modern ve eşitsiz toplumlarda ise bu tutku ortadan kalkmıyor ama kılık değiştiriyor: Herkes kendisi için eşitlik ister bir hale geliyor, çünkü modern hayatta onur duygumuz yaşam düzeyleriyle ilgili kıyaslamalardan etkileniyor.

Maddi koşulların eşitsizliği özsaygımızı yaralayabiliyor.

Kuşkusuz buna tepki olarak gelişen duyguların da bugünkü toplumsal isteklerimizi önemli ölçüde açıkladığı görülüyor.

Gelirde ve mirasta eşitsizliğin azaltılması bugün artık sadece siyasi bir seçenek değil, tarihsel bir zorunluluk haline geldi.

  • Künye: Florent Guénard – Eşitlik Tutkusu, çeviren: Zehra Cunillera, Metis Yayınları, felsefe, 272 sayfa, 2024

Kolektif – Duygulanım Kuramları (2024)

‘Duygulanım Kuramları’, 2000’li yılların başından bu yana toplumsal düşünceyi derinden etkilemekte ve dönüştürmekte olan duygu/duygulanım araştırmalarına dair kapsamlı bir çalışma.

Kitabın derleyicilerinin de belirttiği üzere, duygulanıma dair genelleştirilebilir ya da tek bir kuram henüz bulunmamakta ve kuvvetle muhtemel –şükürler olsun– hiçbir zaman da olmayacak.

Kitapta yer alan yazılar bizi fenomenoloji, psikanaliz, psikoloji, Kartezyen sonrası felsefeden Marksizm, feminizm ve bilim ve teknoloji çalışmalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede birbirinden oldukça farklı kuramsal çerçevelerde ele alınan duygulanım çalışmalarıyla tanıştırıyor.

Derlemede yer alan makaleler, duyulanım çalışmalarının sağladığı kuramsal avadanlıklarla deneyime ve deneyimin bedensel veçhelerine dair ayrıntılı bir yaklaşım geliştirmek üzere seferber edilmiş.

Çoğu Spinoza esinli bu yazarlara göre deneyimin özünü oluşturan ve hem öznelliği hem de nesnelliği önceleyen duygulanım gayri şahsidir; bedenin etkileme ve etkilenme kapasitesiyle imlidir.

Bu çalışmalar bizi tüm maddiliği ile dünyanın his ve anlamını ayrıntılı bir biçimde betimleme gayretine ve yaşantılanan gerçekliğin zengin katmanlarına daha keskin bir dikkatle bakmaya, eldeki kavramların kısıtlarını aşmaya dair özene ve tefekküre çağırmaktalar.

  • Künye: Kolektif – Duygulanım Kuramları, derleyen: Melissa Gregg, Gregory J. Seigworth, çeviren: Zehra Cunillera, Alef Yayınları, psikoloji, 492 sayfa, 2024

Scott O. Lilienfeld, Steven Jay Lynn, John Ruscio ve Barry L. Beyerstein – Popüler Psikolojide 50 Büyük Mit (2020)

Psikoloji gündelik yaşamımızı tümüyle doldurduğu halde, onunla ilgili bize aktarılanların pek çok safsatadan ibarettir.

Dört yazarın ortak katkılarıyla ortaya çıkan bu çalışma da, bu safsata ve mitlerden en bilinen 50 tanesini otopsi masasına yatırıyor.

Kitap, psikoloji söz konusu olduğunda, bilimle uyuşmayan inançların ne denli yaygın olduğunu ortaya koyduğu gibi, doğru gibi görünen birçok mite karşı tartışılmaz kanıtlar sunuyor.

Bunu yaparken, insanların böyle yalan yanlış bilgilerin pençesine düşmelerinin nedenlerini de açıklayan yazarlar, insan zihni ile davranışı hakkında, özellikle bu mitleri sorgusuz sualsiz eden kişileri rahatsız edecek gerçekleri ortaya koyuyor.

‘Popüler Psikolojide 50 Büyük Mit’, yalnızca uydurma bilgilere ve yanlış inanışlara toplu bir eleştiri getirmesiyle değil, aynı zamanda insan zihni ve işleyişiyle ilgili gerçeklerin ne kadar büyülü olabileceğini göstermesiyle de çok önemli.

  • Künye: Scott O. Lilienfeld, Steven Jay Lynn, John Ruscio ve Barry L. Beyerstein – Popüler Psikolojide 50 Büyük Mit: İnsan Davranışı Hakkındaki Yerleşik Yanılgıları Yıkmak, çeviren: Zehra Cunillera, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, bilim, 349 sayfa, 2020

Jacques Bidet – Foucault’yu Marx’la Okumak (2016)

Karl Marx ile Michel Foucault’yu iletişime sokan, iki düşünür arasındaki benzerlik ve ayrımları derinlemesine irdeleyen bir çalışma.

Jacques Bidet, Foucault’nun üstatlarından biri olarak kabul ettiği Marx ile arasındaki “ihtilaf”ın boyutlarını ölçüyor, Marx’ın ve Foucault’nun kavramsallıkları arasındaki ilişkiyi sistematik biçimde ele alıyor.

  • Künye: Jacques Bidet – Foucault’yu Marx’la Okumak, çeviren: Zehra Cunillera, Metis Yayınları

Kolektif – Bilime Sevdalanmak (2009)

MIT’de dersler veren Sherry Turkle, öğrencilerinden, bilimsel meraka kapıldıkları ânı anlattıkları ödevler istemiş.

Öğrencilerinden, “çocukluğunuzda ya da ergenlik çağınızda karşılaştığınız ve bilim yolunu seçmenizde etkisi olan bir nesne var mıydı?” sorusuna yanıt aradıkları ödevler isteyen Turkle, gelen ödevlerden bir derleme yaparak elimizdeki kitabı oluşturmuş.

Buradaki metinlerin ortak özelliği, tekniğe, biçimsel analize, keşfetmeye ve şeylerin nasıl çalıştığını anlamaya duyulan tutku şeklinde özetlenebilir.

Kitap, bilim ve teknolojiye duyulan aşkı; nesnelerin bilim aşkının gelişmesindeki önemini okurlara sunmasıyla ilgi çekiyor.

  • Künye: Kolektif – Bilime Sevdalanmak: Akılda Kalan Nesneler, hazırlayan: Sherry Turkle, çeviren: Zehra Cunillera, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, bilim, 304 sayfa