Hakan Kaynar – Ankara’nın Duygusal Tarihi (2025)

Hakan Kaynar’ın ‘Ankara’nın Duygusal Tarihi’ adlı kitabı, kenti yalnızca yapılar, yollar ve kurumlar üzerinden değil, hislerin, hatıraların ve edebiyatın izleriyle okuyor. Yazar, Ankara’nın tarihini resmi belgelerden çok, insanların duygusal tecrübelerinde ve metinlerde arıyor. Ona göre şehir, sadece coğrafi bir mekân değil; anlamı, içinde yaşayanların, yazanların ve hayal edenlerin duygularıyla biçimlenen canlı bir organizma. Bu nedenle Kaynar’ın yaklaşımı, şehir tarihçiliğini klasik sınırlarının ötesine taşıyor ve edebiyatı tarihin asli tanığı haline getiriyor.

Kitap, Yakup Kadri’nin modernleşme sancılarını, Aka Gündüz’ün milliyetçi duygularını, Adalet Ağaoğlu’nun kuşak çatışmalarını, Sevgi Soysal’ın özgürlük arayışını ve Barış Bıçakçı’nın kayıtsızlığını bir bütünün parçaları gibi ele alıyor. Bu yazarlar aracılığıyla Ankara, hem bir ideali hem de bir hayal kırıklığını temsil ediyor. Kaynar, kentin soğuk bürokratik imajını aşarak, insanın iç dünyasında bıraktığı yankılara odaklanıyor; şehirdeki yalnızlığı, umudu ve tedirginliği satır aralarından topluyor.

Sonuçta ‘Ankara’nın Duygusal Tarihi’, bir “şehir rehberi” değil, duyguların da tarihe dâhil olduğunu hatırlatan özgün bir okuma biçimi sunuyor. Ankara burada ne sadece bir başkent ne de bir sembol; aynı zamanda yitirilmiş ideallerin, içe kapanmış hayatların ve yeniden anlam arayışlarının aynası. Kaynar’ın çalışması, mekânın da insan kadar duygusal bir varlık olabileceğini göstererek şehir tarihine edebi bir derinlik kazandırıyor.

  • Künye: Hakan Kaynar – Ankara’nın Duygusal Tarihi, Sel Yayıncılık, şehir, 136 sayfa, 2025

Wolfgang Müller-Wiener – İstanbul’un Tarihsel Topografyası (2025)

Wolfgang Müller-Wiener, İstanbul’un tarihi topografyasını ayrıntılı bir görsel sözlük formatında sunarak, şehrin mekânsal gelişimini ve mimari mirasını gözler önüne seriyor. ‘İstanbul’un Tarihsel Topografyası’ (‘Bildlexikon zur Topographie Istanbuls’), Bizans’tan Osmanlı’ya uzanan geniş bir zaman dilimini kapsıyor ve bu süreçte İstanbul’un geçirdiği dönüşümleri belgelerle, çizimlerle ve haritalarla destekliyor. Amaç, kentin farklı dönemlerdeki görünümünü somut verilerle açıklamak ve tarihsel sürekliliği ortaya koymak.

Eserde surlar, saraylar, dini yapılar, su tesisleri ve kamusal alanlar gibi temel unsurlar tek tek ele alınıyor. Her yapının tarihsel konumu, mimari özellikleri ve işlevi detaylı biçimde aktarılıyor. Yazar, yalnızca yapıları tanıtmakla kalmıyor; aynı zamanda onların kent içindeki yerleşim düzeni ve birbirleriyle ilişkisini de gösteriyor. Bu yaklaşım, İstanbul’un yalnızca bir yapı koleksiyonu değil, bütüncül bir şehir organizasyonu olduğunu hatırlatıyor.

Kitap, görsel malzemenin ağırlığıyla öne çıkıyor. Gravürler, arkeolojik bulgular ve plan çizimleri, okurun kentin farklı çağlardaki görünümünü zihninde canlandırmasına yardımcı oluyor. Ayrıca, tarihsel belgelerden alınan bilgilerle desteklenen yorumlar, şehir tarihine dair pek çok soruya yanıt sunuyor.

Son bölümde, modern İstanbul’un geçmişle ilişkisi irdeleniyor. Yazar, tarihsel dokunun korunması, kaybolan eserler ve günümüze ulaşan miras konularında eleştirel değerlendirmeler yapıyor. Bu eser, İstanbul’un topografik geçmişini anlamak isteyen araştırmacılar ve mimarlık, sanat tarihi meraklıları için vazgeçilmez bir kaynak olarak öne çıkıyor.

  • Künye: Wolfgang Müller-Wiener – İstanbul’un Tarihsel Topografyası, çeviren: Ülker Sayın, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 536 sayfa, 2025

Erkan Serçe, Akın Erdoğan – İzmir’de Bira ve Birahaneler (2025)

Kentlerin kimliği, sokaklarında yankılanan sesler ve paylaşılan lezzetlerle şekillenir. İzmir’de biranın hikâyesi de ithal bir keyiften şehrin ortak ritmine dönüşen bir kültürel yolculuğu anlatıyor.

Bu kitap, biranın 1820’lerde fıçılarla kente ayak basmasından günümüze uzanan serüvenini takip ediyor. Zamanla Prokopp gibi yerel üreticilerin eliyle bir sosyalleşme aracına dönüşen bira, çok kültürlü bu liman kentinin meydanlarında ve birahanelerinde kendine kalıcı bir yer buluyor.

İzmirli için iş çıkışı yorgunluk atmak, sahilin tadını çıkarırken güneşi bir kadehle batırmak ya da sıcak bir günde serin bir mola vermek; artık yalnızca bir içecek molası değil, şehrin ruhuna sinmiş, kuşaktan kuşağa aktarılan gündelik bir alışkanlık.

‘İzmir’de Bira ve Birahaneler’, bu köklü kültürel pratiğin izini sürerken, okuruna biranın damakta bıraktığı tatla birlikte İzmir’in geçmişine ve kültürel belleğine dair zengin bir okuma vadediyor.

  • Künye: Erkan Serçe, Akın Erdoğan – İzmir’de Bira ve Birahaneler, Sakin Kitap, inceleme, 144 sayfa, 2025

Tolga Aydoğan – Sabahattin Ali’nin Ankara’daki İzleri (2025)

Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Sabahattin Ali’nin 41 yıllık kısa hayat yolculuğunda Ankara önemli bir duraktır. Ankara ile yolu ilk defa 1927’de kesişiyor ve 1948’e kadar Ankara onun hayatında önemli izler bırakıyor. Bu kitapta Sabahattin Ali’nin Ankara’da yaşadığı evleri, çalıştığı yerleri, ailesiyle ve arkadaşlarıyla gittiği lokantaları, gazinoları, pastaneleri tek tek bulup ortaya çıkarıyor. Onun hatıralarının geçtiği binaların bir kısmı halen ayakta, bir kısmı ise seneler içinde çoktan yıkılmış. Tolga Aydoğan, onu tanıyanların anılarından hareketle bu mekânları analiz ederek, onu tanıyan ve hayatta olan kişilerle görüşerek Sabahattin Ali’nin Ankara’daki izlerini kaleme almış.

Ankara, Sabahattin Ali’nin hayatında çok önemli bir yer tutar. Son döneminde, yazmak istediği bir kent olarak karşımıza çıkar. Arkadaşı Mediha Esensel’e “Ankara’yı yazacağım. Ankara’yı öyle bir yazacağım ki, pek çok insan burada kendisini bulacak… Yazarlık sanatımın tüm inceliklerini bu kitapta ortaya koyacağım” diyecektir. Maalesef o çok istediği Ankara romanını yazmaya fırsat bulamıyor.

Aydoğan ise, Sabahattin Ali’nin Ankara’da bıraktığı izleri takip ederek Sabahattin Ali’nin Ankarası’nı anlatıyor. Onun Ankara’daki yaşantısına dair bazı bilgiler ilk kez gün ışığına çıkarken Sabahattin Ali’nin Ankara’daki İzleri bazı yanlış bilinenlerin de bu kitapta yer alan bilgilerle düzeltilecektir. Bugüne kadar yayımlanmamış iki fotoğrafı da yine bu kitapta ilk defa ortaya çıkacak. Sonuç olarak Sabahattin Ali’nin Ankara’daki günlerine ilişkin kaleme alınan bu kitap, ileride yapılacak araştırmalar için de bir kaynak kitap teşkil edecektir.

  • Künye: Tolga Aydoğan – Sabahattin Ali’nin Ankara’daki İzleri, Yapı Kredi Yayınları, inceleme, 400 sayfa, 2025

Mahmut Davulcu – Voyn (2024)

Mahmut Davulcu’nun ‘Voyn: Antalya’nın Yaşayan Mirası’ kitabı, Antalya’nın kültürel mirasını ve bu mirasın günümüzdeki yaşayan halini ele alıyor.

Kitap, sadece tarihi kalıntılar ve müzelerle sınırlı kalmayarak, Antalya’nın insanlarının hafızalarında, geleneklerinde ve yaşam biçimlerinde yaşayan kültürel zenginlikleri mercek altına alıyor.

Kitap, “yaşayan miras” kavramını detaylı bir şekilde açıklıyor. Yaşayan miras, geçmişten günümüze aktarılan, insanların bilgi, tecrübe, inanç, beceri ve değerlerini içeren soyut ve somut bir miras olarak tanımlanıyor.

Antalya’nın coğrafi konumu, tarihi ve kültürel zenginliği nedeniyle Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olması, kitabın odak noktalarından biri. Davulcu, bu zenginliğin nasıl korunduğu, nasıl geliştirildiği ve gelecek nesillere nasıl aktarılabileceği üzerine kafa yoruyor.

Kitap, kültürel mirasın bireyler ve toplumlar için önemini vurguluyor. Kültürel miras, insanların kimliklerini oluşturmalarına, bir araya gelmelerine ve geleceğe umutla bakmalarına yardımcı oluyor.

Kitapta, Antalya’nın farklı bölgelerindeki yaşayan miras örnekleri yer alıyor.

El sanatlarından mutfak geleneklerine, halk inançlarından müzik kültürüne, efsanelerden hikâyelere kadar çok geniş bir yelpazeyi içeriyor.

Kitap, Antalya’nın kültürel mirasının korunması ve gelecek nesillere aktarılması için yapılması gerekenler üzerine önemli öneriler sunuyor.

  • Künye: Mahmut Davulcu – Voyn: Antalya’nın Yaşayan Mirası, Paradigma Akademi Yayınları, folklor, 335 sayfa, 2024

Sherry Simon – Çeviri Şehirleri (2024)

‘Çeviri Şehirleri’, okuyucuyu çokdilli şehirleri çeviri dinamikleri ışığında (yeniden) keşfetmeye davet ederken diller arasındaki yaratıcı etkileşimin kültürel çeşitlilik açısından gücünü ve önemini ortaya koyuyor.

Coğrafi, kültürel ve dilsel olarak bölünmüş Kolkata, Trieste, Barselona ve Montreal’in zengin bir arka plan oluşturduğu bu çalışma, güç ilişkileri ve bölünmüşlüklerle şekillenmiş çeviri ve edebiyat pratiklerini inceliyor, sınırları keskinleştiren bakış açısını ve bunun dayattığı geleneksel kavramları sorguluyor.

Bu çekici keşfe eşlik eden fotoğraflar ve haritalarla daha da aydınlatıcı bir yolculuğa dönüşen Simon’ın titiz çalışması, şehirlere bakış açınızı tümüyle değiştirecek nitelikte.

Şehirleri dillerin ve çevirinin kültürel, coğrafi ve tarihsel boyutlarla iç içe geçtiği mekânlar olarak sunan ‘Çeviri Şehirleri’, geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor.

Sadece çeviribilimciler, edebiyatçılar, göstergebilimciler ve kültürel çalışmalar meraklıları için değil, dillerin karmaşık etkileşimine ve sınırları muğlaklaştırma gücüne ilgi duyan bütün okuyucular için dikkat çekici bir kitap.

  • Künye: Sherry Simon – Çeviri Şehirleri: Dil ve Hafızanın Karşılaşmaları, çeviren: Şule Demirkol Ertürk, Everest Yayınları, inceleme, 352 sayfa, 2024

Ben Wilson – Metropol (2024)

İki yüz bin yıllık insan varoluşunda hiçbir şey bizi şehir kadar derinden değiştirmedi.

İmparatorluklar yükseldi ve yıkıldı, yaşam muazzam bir devinimle değişirken şehirler arka planda insanlığın laboratuvarı gibi çalıştı.

Antik Roma’nın hareketli pazar yerlerinden modern Tokyo’nun neon ışıklı gökdelenlerine kadar şehirler, binlerce yıldır yenilik, sanatsal ifade ve sosyal çalkantıların hem merkezi hem de dönüştürücüsü olageldi.

Tarihçi ve yazar Ben Wilson, şehirlerin tarihinin aynı zamanda uygarlığımızın tarihi olduğunu göstermek için bizi 26 şöhretli şehirden geçen, yedi bin yıllık bir dünya turuna çıkarıyor.

Demokrasi ve felsefenin ilk adımlarını attığı Atina agorasını, İslam dünyasının kalbinde bir bilgi ve kültür köprüsü olan Ortaçağ Bağdat’ının dolambaçlı sokaklarını, sarsıcı sosyal değişimlerin merkezi Londra’nın Sanayi Devrimi sırasındaki direncini, bireyi kalabalığa kurban veren New York gökdelenlerinin ruh sağlığımıza etkisini ve ekonomik güç sembolü 21. yüzyıl Şanghay’ının ekoloji kavşağındaki dönüşümünü mercek altına alıyor.

‘Metropol’, yaşadığımız şehirlerin hem en büyük zaferlerimize nasıl ışık tuttuğunu hem de en derin kusurlarımızı nasıl ortaya çıkardığını gözler önüne seriyor.

  • Künye: Ben Wilson – Metropol: En Büyük İnsan İcadının Tarihi, çeviren: Mahmut Tekçe, Verda Bingöl, Domingo Kitap, tarih, 490 sayfa, 2024

Annalee Newitz – Dört Kayıp Şehir (2024)

Gazeteci Annalee Newitz, ‘Dört Kayıp Şehir: Kentsel Çağın Gizli Tarihi’ kitabında, okurları kent yaşamının gizemli tarihine doğru eğlenceli bir maceraya çıkarıyor.

Newitz, dünyanın dört bir yanındaki araştırmalarının sonucunda, her biri çok yönlü bir medeniyetin merkezi olan dört antik kentin yükselişini ve çöküşünü anlatıyor: Anadolu topraklarının gizemli kenti Çatalhöyük, İtalya’nın güney kıyısındaki Pompeii, Kamboçya’daki Orta Çağ megakenti Angkor ile Mississippi Nehri’nin yanında yer alan yerli metropol Cahokia.

Newitz; Çatalhöyük, Pompeii, Angkor ve Cahokia’da yapılan son araştırmaları yerinde inceleyip bu antik yerleşimlerin sonunu getiren çevresel değişiklikler ile siyasi kargaşanın bir resmini çiziyor.

Şehir planlamasının erken dönem gelişiminin izini süren yazar, aynı zamanda bizi bu şehirleri inşa eden ve binlerce yıllık eserleri meydana getiren çoğu zaman isimsiz işçilerle -köleler, kadınlar, göçmenler ve el işçileri- tanıştırıyor.

  • Künye: Annalee Newitz – Dört Kayıp Şehir: Kentsel Çağın Gizli Tarihi, çeviren: Çiğdem Köfüncü, The Kitap Yayınları, tarih, 296 sayfa, 2024

Judah Benzion Segal – Urfa: Kutsanmış Şehir Edessa (2024)

Hıristiyan âleminde Hıristiyanlığı kabul eden ilk krallık olarak büyük saygı gören ve dârülislâma dönüştükten sonra kutsallığından bir şey kaybetmeyen Edessa, bugünkü adıyla Urfa, Süryani Kilisesinin kalbi oldu, Doğudan ve Batıdan gelen birçok azizle hacıyı bağrına bastı.

Judah Benzion Segal, tarih boyunca pek çok farklı millet tarafından idare edilen ve Mezopotamya’nın tarihsel dönüşümlerini de yansıtan bu kutsanmış şehre dair anlatısında okuru inşalarla, kutsamalarla, işgal girişimleriyle, direniş ve yıkımlarla örülü bir yolculuğa çıkarıyor.

Okur bu yolculukta azizlerle karşılaşıp kutsi bir âleme dalıyor, sakinleriyle birlikte şehre bir savunma hattı kazandırıp saldırılara karşı durmaya çalışıyor, yıkımlara tanıklık ediyor ve nihayetinde kendi şehrini inşa ediyor.

Kitap, tarih boyunca büyük bir siyasi öneme sahip olmuş ve Doğu Hıristiyanlığının gelişiminde hayati bir rol oynamış Edessa’ya dair standart bir kaynak eser.

Kitap özellikle, ortaçağa kafa yoran sosyal ve eklesiyastik tarihçilerin, Hıristiyanlığın erken dönemleri ile İslam tarihine ilgi duyan arkeologların ilgisini çekebilecek türden.

  • Künye: Judah Benzion Segal – Urfa: Kutsanmış Şehir Edessa, çeviren: Ahmet Arslan, Alfa Yayınları, tarih, 560 sayfa, 2024

Jean-François Pérouse – Angora’dan Ankara’ya (2023)

‘Angora’dan Ankara’ya, kendi içinde uzanan bir yolculuk…

Hem zaman hem mekân bakımından başkentin hikâyesi bir bütünlük ve tutarlılık teşkil ediyor.

Ankara’nın inşası, imarı ve şehirleşme süreci yüzüncü yılını geride bırakmış bir ülkeye dair çok fazla şey söylüyor.

Ankara’yı okumak, onun başlangıç ve oluşumuna nüfuz etmek bir bakıma Türkiye’yi somut koşulları içinde anlamak demektir.

Şehir tarihi açısından Ankara ile ilgili ideolojik tespitler, birtakım genelgeçer kıyaslama ve betimlemeler son derece kısıtlayıcı kalıyor.

Oysa kitabın yazarı Jean-François Pérouse burada zor olanı başarıyor, gerçekliğin yükünü üstlenerek tek kelime ile bir şehrin envanterini tutuyor.

Yerleşim yerlerini, yapıları, meydanları, sokak ve caddeleri, ilçeleri adım adım tespit etme ve tanımlama çabasını üstleniyor.

Pérouse, ele aldığı dönem içinde, başkent olmaya giden bir süreci neredeyse gün gün takip ediyor.

İncelenen zaman dilimi içinde olup biten olaylar yalnızca siyasal bir kadronun ufkuna hapsedilmiyor, kurucu isimlerle birlikte tüm toplumsal ilişkiler, çıkar ağları, her türlü imkân ve yoksunluklar, yaşam tarzları, idealler, nüfus, konut ve barınma ihtiyacı gibi gündelik ihtiyaçların bir şehre nasıl kimlik kazandırdığı gösteriliyor, tüm bu oluşumlar bir toplumun zihniyetini de yansıtıyor.

Pérouse, imparatorluk bakiyesi bir ülkenin başkenti olma yolunda, özellikle imar ve şehirleşme sürecine odaklanıyor.

Bu koşulları yaratan tüm karar vericilerin, yöneticilerin şehir planlamacıların ve mimarların yanısıra planlar, haritalar, bütçeler, kronolojiler, en zengin verileriyle birlikte, Ankara’yı, bir ulusun başkentini anlamlı bir çerçeveye yerleştiriyor.

‘Angora’dan Ankara’ya’ aynı zamanda Ankara’yı çeyrek yüzyıl mesken edinmiş bir yayınevinin Cumhuriyet’in yüzüncü yılına armağanı olarak okuruyla buluşmaktadır.

  • Künye: Jean-François Pérouse – Angora’dan Ankara’ya: Bir Başkentin Doğuşu (1919-1950), çeviren: Ayşe Meral, Doğu Batı Yayınları, tarih, 639 sayfa, 2023