Çağatay Yücel, Bahar Çerioğlu – Zagros Bölgesi Tarih Öncesi Dönem Piedmont Yerleşimleri (2024)

Mezopotamya’nın Kuzeydoğusunda yer alan Zagros Dağları’ndaki tarih öncesi yaşamı derinlemesine inceleyen kapsamlı bir çalışma.

Bu kitap, Paleolitik Dönem’den Neolitik Dönem’e kadar uzanan geniş bir zaman diliminde Zagros coğrafyasının, ikliminin ve bölgedeki insan topluluklarının evrimini ele alır.

İlk bölümler, Zagros bölgesinin araştırma tarihçesine ve bu bölgedeki çeşitli Paleolitik kültürlere odaklanırken, sonraki bölümlerde Neolitik Dönem perleşimlerinin yapısı, tarımın ve hayvancılığın gelişimi detaylandırılıyor.

Kitap, aynı zamanda tarih öncesi sanat ve inanç sistemlerine dair önemli bulgulara ışık tutuyor.

Arkeolojiye ve tarih öncesi kültürlere ilgi duyan herkes için eşsiz bir başvuru kaynağı olan bu eser, Zagros’un benzersiz kültürel mirasını kapsamlı bir şekilde sunmaktadır.

  • Künye: Çağatay Yücel, Bahar Çerioğlu – Zagros Bölgesi Tarih Öncesi Dönem Piedmont Yerleşimleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, arkeoloji, 228 sayfa, 2024

Bülent Diken – Yeni Despotizm (2024)

Bülent Diken, ‘Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması’ adlı eserinde, günümüz dünyasında yükselen otoriter eğilimleri ve bu eğilimlerin tarihsel köklerini derinlemesine inceliyor.

Diken, bu kitabında modern demokrasilerin karşı karşıya kaldığı en büyük tehditlerden biri olarak gördüğü yeni despotizmi, farklı coğrafyalarda ve farklı siyasi sistemlerde ortaya çıkan ortak özelliklerle ele alıyor.

Diken, yeni despotizmi, geleneksel otoriter rejimlerden farklılaşan, ancak demokratik kurumları içten çürüten bir yönetim biçimi olarak tanımlıyor. Yeni despotizmin temel özellikleri arasında kişi kültü, hukukun zayıflatılması, medya üzerindeki baskı, siyasi muhalefetin bastırılması ve popülist söylemler yer alıyor.

Diken, yeni despotizmin köklerini 20. yüzyıl totaliter rejimlerinde ve daha eski despotik yönetimlerde arıyor.

Ancak, yeni despotizmin, geçmişteki totaliter rejimlerden farklı olarak, demokratik araçları kullanarak iktidara geldiğini ve sürdürdüğünü vurguluyor.

Diken, küreselleşmenin, yeni despotizmin yükselişinde önemli bir rol oynadığını savunuyor

Globalleşmenin yarattığı ekonomik eşitsizlikler, kültürel değişimler ve siyasi belirsizlikler, popülist liderlerin yükselişine zemin hazırlıyor.

Diken, kitabında Türkiye’yi yeni despotizmin yükselişine örnek olarak gösteriyor.

Türkiye’de yaşanan siyasi değişimleri, hukukun zayıflatılmasını ve demokratik kurumların erozyonunu detaylı bir şekilde analiz ediyor.

Diken, günümüz dünyasının en önemli sorunlarından biri olan otoriter eğilimleri, tarihsel ve karşılaştırmalı bir perspektifle ele alarak önemli bir boşluğu dolduruyor.

Sonuç olarak ‘Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması’, günümüz dünyasının siyasi ve sosyal yapısını anlamak isteyen herkes için önemli bir kaynak.

Diken, kitabında, demokrasinin korunması ve güçlendirilmesi için yapılması gerekenleri de tartışarak, okurlara önemli bir çağrıda bulunuyor.

  • Künye: Bülent Diken – Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması, çeviren: Ayşecan Ay, Metis Yayınları, siyaset, 2024

Kolektif – Zaman ve Mekân (2024)

Çağlar boyunca insan, hayatını sürdürdüğü mekânlara ait, hem kendisiyle ilgili hem kendisi dışındaki olaylar karşısında hissettiği acziyetin üstesinden, dehşetini meraka dönüştürme kabiliyetiyle gelmeye çalışmıştır.

O âna kadar kendisinde çaresizlik uyandıran bilinmezlikle tefekkürle ilişki kurmanın bir yolunu bulmaya, varoluşunu sürdürmeye uğraşmıştır.

Doğanın, kendisine ve yaşam alanlarına hükmeden koşullarının gizemini çözme ihtiyacıyla içinde zamanı kurmuş, yaşadığı mekânla ilişkisine yeni bir boyut olarak zamanı katmıştır.

Psikanalitik Bakışlar Sempozyumu’na ait konuşmaların derlendiği bu kitap, okuyucuyla birlikte, “zaman” ve “mekân” kavramlarının insan ruhsallığındaki izlerini sürme imkânını sunan bir zemin olma umudunu taşıyor.

Psikanalizde, geçmiş deneyimlerin bireyin şimdiki halini ve geleceğini şekillendirdiği düşüncesi ön plandadır.

Çocukluk travmaları, kayıplar, ilk bağlanma deneyimleri gibi geçmişte yaşanan olaylar, bilinçaltında iz bırakır ve yetişkinlik dönemindeki düşünce ve davranışları etkiler.

Psikanalizde, mekanlara da sembolik anlamlar yüklenir.

Örneğin, ev, iş yeri, doğa gibi yerler, bireyin iç dünyasıyla ilgili farklı anlamlara gelebilir.

Ev, güvenli bir sığınak olarak algılanırken, iş yeri rekabet ve başarı gibi temaları yansıtabilir.

Özetle, psikanaliz, zaman ve mekânı statik ve objektif kavramlar olarak değil, bireyin subjektif deneyimleri ve iç dünyasıyla bağlantılı dinamik kavramlar olarak ele alır.

Geçmiş, şimdiki an ve gelecek arasındaki ilişkiler, bireyin zihinsel süreçleri ve davranışları üzerinde derin etkiler yaratır.

Psikanalitik terapi, bu etkileri anlama ve bireyin yaşam kalitesini artırma amacıyla kullanılır.

İşte bu derleme, bütün bu ilişkileri çok boyutlu bir bakışla irdeliyor.

Kitaba katkıda bulunan yazarlar ise şöyle: Burçak Erdal,  Yeşim Korkut, Rosine Jozef Perelberg,  Bella Habip, Gülgün Alptekin, Alp Kamazoğlu, Güven Güzeldere, Refhan Balkan Öztürk, Stefano Bolognini, Özay Özdemir, Derya Kulu, Rudi Vermote, Yeşim Can, Özlem Yıldız, Yücel Yılmaz, Çağla Pınar Sevinç Yalçın, Zeynep Baran Tatar ve Jülide Kenar.

  • Künye: Kolektif – Zaman ve Mekân, derleyen: Burçak Erdal, Minotor Kitap, psikanaliz, 328 sayfa, 2024

Chowra Makaremi – Kadın! Yaşam! Özgürlük! (2024)

‘Kadın! Yaşam! Özgürlük!’, 2022 Eylül’ünden itibaren İran’da yaşanan ve “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla birleşen geniş çaplı protestoları derinlemesine inceliyor.

Kitap, bu hareketin ortaya çıkış nedenlerini, gelişme sürecini ve İran toplumundaki yankılarını detaylı bir şekilde ele alıyor.

Jina Amini’nin ahlak polisi tarafından gözaltına alınmasının ardından yaşamını kaybetmesi, ülke genelinde büyük bir öfkeye yol açmış ve protestoların fitilini ateşledi.

Kitap, bu olayın protestoların başlangıç noktası olduğunu vurguluyor.

Protestoların en önemli özelliklerinden biri, gençlerin öncülük etmesi.

Kitap, gençlerin cesaretini, yaratıcılığını ve mücadele azmini anlatarak, onların bu hareketteki kilit rolünü ortaya koyuyor.

“Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganı, kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerini merkeze alıyor.

Kitap, kadınların bu hareketteki aktif rolünü ve mücadelelerini detaylı bir şekilde inceliyor.

Protestolara farklı etnik ve dini gruplardan insanlar katılmış, bu da İran toplumunun çeşitliliğini ve birlik ruhunu gözler önüne sermiştir.

Kitap, bu çeşitliliği ve farklı kimliklerin bir araya gelmesini vurguluyor.

Protestolar, dünya genelinde büyük bir dayanışma ile karşılanmıştır.

Kitap, uluslararası medyanın rolünü, sosyal medyanın gücünü ve diğer ülkelerdeki destek gösterilerini ele alıyor.

İran rejimi, protestolara şiddetli bir şekilde müdahale etmiştir.

Kitap, rejimin taktiklerini, insan hakları ihlallerini ve protestoculara yönelik baskıyı detaylandırıyor.

Kitap, Ortadoğu’nun en önemli siyasi olaylarından biri olan İran protestolarını ilk elden takip etmek isteyenler için değerli bir kaynak.

Kitap, kadınların hakları için verilen mücadeleyi ve bu mücadelenin evrensel boyutunu ortaya koyuyor.

Gençlerin değişim için nasıl bir güç olabileceğini ve geleceğin şekillenmesindeki rolünü vurguluyor.

Kitap, İran toplumunun karmaşık yapısını, farklı kimlikleri ve siyasi dinamiklerini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

  • Künye: Chowra Makaremi – Kadın! Yaşam! Özgürlük!: İran’da Devrimci Bir Ayaklanmanın Yankıları, çeviren: Sinem Özer, Otonom Yayıncılık, feminizm, 320 sayfa, 2024

Martin Heidegger – Sanat Eserinin Kökeni (2024)

“Sanatçı, eserin kaynağıdır. Eser, sanatçının kaynağıdır.”

Martin Heidegger, geleneksel anlayışın aksine, sanatçıyı ve eseri birbirinden ayrı, bağımsız varlıklar olarak görmez.

Heidegger ‘Sanat Eserinin Kökeni’nde, sanat eserini sadece estetik bir nesne olarak değil, aynı zamanda varoluşun kendisiyle iç içe geçmiş bir olgu olarak ele alır.

Sanat eseri, sanatçının dünyayı deneyimleme biçimini, varoluşsal kaygılarını ve sorularını yansıtır, varoluşun bir ifadesidir.

Sanat eseri, gizlenmiş olanı ortaya çıkarır, yeni bakış açıları sunar ve dünyayı yeniden yorumlar.

Sanat eseri, geçici olanı aşar ve sonsuzluğa işaret eder.

Heidegger, sanatçı ve eser arasındaki ilişkiyi karşılıklı bir etkileşim olarak görür.

Sanatçı, eseri yaratırken kendini aşar ve eser de sanatçıyı dönüştürür.

‘Sanat Eserinin Kökeni’, 20. yüzyıl sanat felsefesi üzerinde derin bir etki bırakmıştır.

Kitap, Heidegger’in varoluşçuluk felsefesinin sanat alanına uygulanması açısından önemlidir.

Kitapta yer alan kavramlar, günümüzde de sanat tartışmalarında sıklıkla kullanılmaktadır.

  • Künye: Martin Heidegger – Sanat Eserinin Kökeni, çeviren: Kaan H. Ökten, Alfa Yayınları, sanat, 104 sayfa, 2024

Ali Umut Türkcan – Tanrıları Taştandı (2023)

Şanlıurfa Harran bölgesi Tek Tek Dağları’nda keşfedilen ve 1995’te kazılmaya başlanan sıra dışı tapınak yapıları ile Göbekli Tepe, Önasya’da Neolitik Çağ’ın başlangıcındaki basit avcı-toplayıcı toplulukların çok ötesinde, gelişkin soyutlaştırmalara ve standart bir simgecilik anlayışına dayanan dinî kurumlara sahip ve gelişkin yerleşim modelleri sunan bir toplum yapısı ile karşı karşıya olunduğunu göstermiştir.

Bu tapınaklar ve görülen standartlaşan zengin, eşine az rastlanır bir ikonografi anlayışının Mezopotamya’da yaklaşık 5000 sene sonra daha çok Uruk Dönemi’nin (Güney Mezopotamya’da) sonunda erken devlet biçimlerinin çıkışına kadar görülmeyişi de ilginçtir.

Bu olguların, dönemin anlayışı içinde kavranması ağır ilerlerken, tarihsel tartışma içinde konu ancak Göbekli Tepe’de ortaya çıkan sıra dışı ve anıtsal yapı grubu ile tartışmayı ivmelendirmiş ve 1990’ların ikinci yarısından sonra “söylemin” Göbekli Tepe’de rastlanan anıtsal işgücü ve kolektif organizasyonu gösteren bu anıtsal tapınak yapılarında görülen emek yoğunluğun, uzmanlaşma ve toplumsal örgütlenme örüntülerini açıklamakta yeterli olamadığı anlaşılmıştır.

Bugüne kadar hâlâ bu yapıların Schmidt ve Özdoğan tarafından tapınak olarak adlandırılmalarına rağmen, geçmişten gelen şüpheci ve kafa karışıklığının etkisiyle hâlâ Göbekli Tepe ve Nevalı Çori yapılarının “komünal yapı”, “kamu yapısı” ve bunun gibi sınıflandırmalar konunun anlaşılmasını zorlaştırmakta ve bir dikotomi oluşturmaktadır.

Ali Umut Türkcan bu 60 yıl içinde ortaya çıkan bulguları, artık tartışmasız olarak kabullenilmiş sonuçları, anıtsal yapıları, heykelleri, kabartmaları ve dikilitaşları bu kitapta bütüncül bir bakış açısıyla ele alarak tanıtmaktadır.

Kitap, sıra dışı nesneleri yapma isteği ve zamanı olmadığını düşündüğümüz, inanç, büyü ve tılsımı kilden basit küçük heykelcikler ya da kayaları çiziktirdikleriyle gerçekleştirdiklerini düşündüğümüz “Neolitik topluluk” tanımının birkaç on yıl içinde nasıl olup da bu kadar değiştiğini yansıtmasıyla, çok önemli.

  • Künye: Ali Umut Türkcan – Tanrıları Taştandı: Yukarı Mezopotamya Neolitik Dönem Anıtsal Kült Yapıları ve Gelişimi, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, arkeoloji, 312 sayfa, 2023

Noam Chomsky – Halk Üzerinden Kazanç (2024)

Noam Chomsky, ‘Halk Üzerinden Kazanç: Neoliberalizm ve Küresel Düzen’ adlı eserinde, günümüz dünyasını şekillendiren neoliberal politikaların ve küresel düzenin köklü eleştirisini yapıyor.

Kitapta Chomsky, neoliberalizmin sadece ekonomik bir ideoloji olmadığını, aynı zamanda siyasi ve sosyal yaşamı derinden etkileyen bir güç olduğunu vurgular.

Chomsky, neoliberalizmin 1970’lerden itibaren dünya genelinde yaygınlaştığını ve bu süreçte devletin rolünün küçüldüğünü, piyasanın ise her alanda belirleyici hale geldiğini savunur.

Neoliberal politikaların, eşitsizlikleri derinleştirdiğini, işçi haklarını zayıflattığını ve çevre sorunlarını daha da kötüleştirdiğini ortaya koyar.

Chomsky, küresel düzenin, güçlü devletler ve şirketler tarafından şekillendirildiğini ve bu güçlerin kendi çıkarlarını korumak için uluslararası kuruluşları ve anlaşmaları kullandığını belirtir.

Bu durumun, dünya genelinde adaletsizlikleri ve sömürüyü artırdığını savunur.

Chomsky’ye göre, neoliberalizm, demokratik süreçleri zayıflatmakta ve şirketlerin siyasi karar alma süreçlerine müdahale etmesine olanak tanımaktadır.

Bu durum, halkın iradesinin siyaset üzerindeki etkisini azaltmaktadır.

Chomsky, mevcut düzene karşı alternatif bir dünya mümkün olduğunu savunur.

Demokratik katılımın artırılması, eşitsizliğin azaltılması ve sürdürülebilir bir gelecek için çaba gösterilmesi gerektiğini vurgular.

Chomsky’nin çözüm önerileri:

Demokrasinin güçlendirilmesi: Siyasi karar alma süreçlerine halkın katılımının artırılması.

Eşitsizliğin azaltılması: Gelir dağılımının daha adil hale getirilmesi ve sosyal devlet anlayışının güçlendirilmesi.

Sürdürülebilir bir gelecek için mücadele: Çevre sorunlarına karşı daha etkili önlemler alınması ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı.

  • Künye: Noam Chomsky – Halk Üzerinden Kazanç: Neoliberalizm ve Küresel Düzen, çeviren: Süreyyya Evren, Alfa Yayınları, siyaset, 168 sayfa, 2024

Lucien Lévy-Bruhl – İlkel Zihniyet (2024)

Lucien Lévy-Bruhl, 20. yüzyılın başlarında antropoloji alanında çığır açan bir Fransız filozof ve sosyologdur.

En önemli eserlerinden biri olan ‘La Mentalité Primitive’ (İlkel Zihniyet’), ilkel toplumların düşünce yapılarını ve batılı düşünce yapısıyla olan farklılıklarını derinlemesine inceliyor.

Lévy-Bruhl’a göre, ilkel toplumların düşünce yapısı, batılıların rasyonel ve mantıksal olarak tanımladığı düşünce biçiminden farklıdır.

O, bu farklılığı “mistik katılım” kavramıyla açıklar.

Mistik katılım, bireyin nesnelerle, ruhlarla ve doğa güçleriyle mistik bir bağ içinde olduğunu ve bu bağın düşünceyi etkilediğini ifade eder.

Bu bağlamda, ilkel insan için nesneler sadece maddi varlıklar değil, aynı zamanda ruhlu varlıklardır.

Bu nedenle, ilkel düşüncede nedensellik ilkesi, batılı anlamda kesin bir şekilde işlemeyebilir ve zihinsel bağlantılar daha çok benzetmelere, sembollere ve mitolojik anlatılara dayanabilir.

Lévy-Bruhl’un bu tezi, döneminde büyük tartışmalara yol açmış ve antropoloji alanında uzun süre tartışılan bir konu olmuştur.

Bazı eleştirmenler, Lévy-Bruhl’un ilkel toplumları romantize ettiğini ve onlara karşı önyargılı olduğunu savunmuşlardır.

Ancak, Lévy-Bruhl’un çalışmaları, kültürel farklılıklar üzerine yapılan çalışmalara önemli katkılar sağlamış ve antropolojinin temel kavramlarından biri olan “kültürel görelilik” kavramının gelişmesine zemin hazırlamıştır.

İlkel insan nesnelerle, ruhlarla ve doğa güçleriyle mistik bir bağ içindedir.

Batılı anlamda kesin bir nedensellik yerine, benzetme ve sembolik bağlantılar.

Düşüncenin bireysel değil, toplumsal bir olgu olması.

Farklı kültürlerin farklı düşünce sistemlerine sahip olması.

Lévy-Bruhl’un bu çalışması, günümüzde de antropoloji, psikoloji ve felsefe gibi farklı disiplinlerde hala tartışılmakta ve yeni yorumlamalara konu olmaktadır.

  • Künye: Lucien Lévy-Bruhl – İlkel Zihniyet, çeviren: Ayşe Meral, Albaraka Yayınları, antropoloji, 496 sayfa, 2024

Carla Francis – Kediler ve Zen (2024)

Carla Francis’in ‘Kediler ve Zen’ kitabı, Japon kültüründe kedilerin özel yerini ve bu minik dostlarımızdan öğrenebileceğimiz felsefi derinlikleri inceleyen eğlenceli ve düşündürücü bir eserdir.

Yazar, Japon mitolojisinde, edebiyatında ve günlük hayatta kedilerin sembolize ettiği kavramları, Japon felsefesiyle harmanlayarak okura sunuyor.

Kitap, kedilerin Zen Budizmi’ndeki yerini ve meditasyon gibi uygulamalarda nasıl bir ilham kaynağı olabileceğini araştırıyor.

Kedilerin sakinliği, farkındalığı ve anda kalma becerileri, Zen felsefesinin temel prensipleriyle örtüşüyor.

Japon kültüründe kedilerin iyi şans, refah ve bağımsızlık gibi kavramları temsil ettiğini vurguluyor.

Maneki-neko (çalan kedi) gibi sembollerin hikayeleri ve anlamları detaylı bir şekilde anlatılıyor.

Yazar, kedilerin yaşam tarzlarından ve davranışlarından ilham alarak, hayatın daha basit ve keyifli yönlerine odaklanmanın önemini vurguluyor.

Kedilerin meraklı, bağımsız ve aynı zamanda sevgi dolu doğaları, insanlara ilham verici örnekler sunuyor.

Japon edebiyatında kedilerin sıkça yer aldığını ve bu eserlerde nasıl tasvir edildiğini örneklerle açıklıyor.

Kitap, Japon kültürüne ve felsefesine ilgi duyan okuyucular için keyifli bir okuma deneyimi sunuyor.

Kedi severler, bu kitap sayesinde kedilerine dair daha derin bir anlayış kazanacak ve onlardan ilham alacaklar.

Kitap, kedilerin sakin ve huzurlu doğasından yola çıkarak, okuyuculara stres azaltma ve farkındalık konusunda pratik öneriler sunuyor.

  • Künye: Carla Francis – Kediler ve Zen: A’dan Z’ye Japon Kedi Felsefesi, çeviren: Şafak Tahmaz, Serenad Yayınları, felsefe, 232 sayfa, 2024

Joyce McDougall – Zihnin Tiyatroları (2024)

Joyce McDougall’ın psikanaliz alanındaki önemli eserlerinden biri olan ‘Zihin Tiyatroları’, zihinsel süreçleri ve psikanalitik tedaviyi oldukça özgün bir perspektifle ele alır.

Kitap, zihni bir tiyatro sahnesine benzeterek, içsel dünyamızda yaşananları dramatik bir anlatımla gözler önüne serer.

McDougall, zihindeki temsillerin statik değil, dinamik ve sürekli değişen yapılar olduğunu vurgular.

Bu temsiller, tıpkı bir tiyatro oyununda olduğu gibi, geçmiş deneyimlerin, fantezilerin ve arzuların etkisiyle sürekli olarak yeniden şekillenirler.

Yazar, zihinsel yaşamı bir tiyatro oyununa benzeterek, içsel çatışmaların, duygusal iniş çıkışların ve savunma mekanizmalarının bir sahne gösterisi gibi olduğunu ifade eder.

McDougall, psikanalitik tedaviyi, hastanın içsel dünyasının bir keşif yolculuğu olarak görür.

Terapist, bu yolculukta hastanın bilinçaltındaki sahneleri aydınlatmasına yardımcı olan bir rehber gibidir.

Kitap, zihin ve beden arasındaki ilişkiyi de inceler.

McDougall, bedensel semptomların genellikle zihinsel çatışmaların bir ifadesi olduğunu ve psikanalitik tedavide bedensel deneyimlerin de dikkate alınması gerektiğini savunur.

McDougall, psikanalizi, sadece sözlü ifadeye dayalı bir yöntem olmaktan çıkararak, hastanın tüm deneyimlerini (duyusal, bedensel vb.) kapsayan daha bütüncül bir yaklaşım sunar.

Zihin tiyatrosu metaforu, psikanalitik kavramları daha anlaşılır ve canlı hale getirerek hem terapistler hem de hastalar için yeni bir bakış açısı sunar.

McDougall’ın çalışmaları, psikosomatik hastalıkların anlaşılmasına önemli katkılar sağladı.

  • Künye: Joyce McDougall – Zihnin Tiyatroları: Psikanalitik Sahnede Yanılsama ve Hakikat, çeviren: Anjelika Şimşek, Feniks Kitap, psikanaliz, 280 sayfa, 2024