Sarah Bakewell – Hümanistler (2024)

  • Nasıl bir insansın?
  • İnançlı ya da inançsız ama her koşulda pusulası akıl ve ahlak olan biri mi?
  • Bireyi her türlü büyük ideal ya da dogmanın üstünde gören biri mi?
  • Ya da dünyayı sanatsız hayal edemeyen biri?

Eğer bunlardan herhangi birine yakınsan, ister farkında ol ister olma, sen de köklü bir hümanist düşünce geleneğinin parçasısın.

Tarih boyunca akılcı sorgulamayı, kültürel zenginliği, özgür düşünmeyi ve umudu hayatlarının merkezine koymuş nice olağanüstü insanla benzer fikirleri paylaşıyorsun.

Sarah Bakewell, ‘Hümanistler’de bizi 700 yıllık nefes kesen bir yolculuğa çıkarıyor ve dünyamızı şekillendiren hümanistlerin gözü pek yaşamları ve fikirleriyle tanıştırıyor.

Rönesans âlimlerinden insan hakları savunucularına, Erasmus’tan Zora Neale Hurston’a, hümanizmin en karanlık zamanlarda bile umut aşılama konusundaki gücünü gözler önüne seriyor.

Karmaşa ve düzeni bir arada barındırmayı başaran hümanizmin fanatiklerden, mistik ve tiranlardan gelen tüm karşı çıkışlara rağmen nasıl bu kadar güçlü ve dayanıklı kalabildiğini sorguluyor.

‘Hümanistler’, kurumlar ya da fikirler etrafında kutuplaşmanın ayyuka çıktığı günümüzde, insanı yeniden merkeze alan ve birbirimize özen göstermemizin kıymetini hatırlatan benzersiz bir inceleme.

  • Künye: Sarah Bakewell – Hümanistler: Özgür Düşünme, Sorgulama ve Umudun 700 Yıllık Tarihi, çeviren: Gökçe Çakmak, Domingo Kitap, inceleme, 448 sayfa, 2024

Ben Wilson – Metropol (2024)

İki yüz bin yıllık insan varoluşunda hiçbir şey bizi şehir kadar derinden değiştirmedi.

İmparatorluklar yükseldi ve yıkıldı, yaşam muazzam bir devinimle değişirken şehirler arka planda insanlığın laboratuvarı gibi çalıştı.

Antik Roma’nın hareketli pazar yerlerinden modern Tokyo’nun neon ışıklı gökdelenlerine kadar şehirler, binlerce yıldır yenilik, sanatsal ifade ve sosyal çalkantıların hem merkezi hem de dönüştürücüsü olageldi.

Tarihçi ve yazar Ben Wilson, şehirlerin tarihinin aynı zamanda uygarlığımızın tarihi olduğunu göstermek için bizi 26 şöhretli şehirden geçen, yedi bin yıllık bir dünya turuna çıkarıyor.

Demokrasi ve felsefenin ilk adımlarını attığı Atina agorasını, İslam dünyasının kalbinde bir bilgi ve kültür köprüsü olan Ortaçağ Bağdat’ının dolambaçlı sokaklarını, sarsıcı sosyal değişimlerin merkezi Londra’nın Sanayi Devrimi sırasındaki direncini, bireyi kalabalığa kurban veren New York gökdelenlerinin ruh sağlığımıza etkisini ve ekonomik güç sembolü 21. yüzyıl Şanghay’ının ekoloji kavşağındaki dönüşümünü mercek altına alıyor.

‘Metropol’, yaşadığımız şehirlerin hem en büyük zaferlerimize nasıl ışık tuttuğunu hem de en derin kusurlarımızı nasıl ortaya çıkardığını gözler önüne seriyor.

  • Künye: Ben Wilson – Metropol: En Büyük İnsan İcadının Tarihi, çeviren: Mahmut Tekçe, Verda Bingöl, Domingo Kitap, tarih, 490 sayfa, 2024

Karl Deisseroth – Her Temas (2024)

İnsanlar arasındaki fiziksel veya düşünsel her temasın zihindeki karmaşık örgüde nasıl iz bıraktığını ve duyguların hem biyolojik hem de evrimsel kökenlerini klinik hikâyelerle aydınlatan nefes kesici bir zihin yolculuğu.

Ünlü klinik psikiyatr ve nörobilimci Karl Deisseroth hayatını insan zihni hakkındaki gerçeklerin peşinde koşarak geçirdi.

Beyne dair bildiklerini hastalarına duyduğu derin empatiyle birleştiren Deisseroth, ‘Her Temas’ta “bozukluklarımız sağlam yanlarımız hakkında ne söyler?” sorusunun peşine takılarak ilginç zıtlıkların izini sürüyor.

Güncel araştırmalar ve birlikte çalıştığı hastalarına ait hikâyeler aracılığıyla kendi evrimsel tarihimiz ile gündelik hayatımızdaki sancılı anlar arasında köprü kuruyor: Yeme bozukluğu yaşayan genç bir kadın, beynin en ilkel dürtüsü olan açlığa karşı zihnin nasıl direnebildiğini gözler önüne sererken depresyon ve demans yüzünden sessizliğe gömülmüş yaşlı bir adam, insanların yalnızca mutluluğu değil, mutsuzluğu da hissedecek şekilde nasıl evrimleştiğini gösteriyor.

‘Her Temas’, doğamızdan gelen bağ kurma ve anlam bulma özlemimizi zarafet dolu bir dille resmederek yalnızca beyne değil, tüm benliğimize dair anlayışımızı değiştiriyor.

  • Künye: Karl Deisseroth – Her Temas: İnsan Duygularının Yeni Bilimi, çeviren: Ezgi Başer Akgürgen, Domingo Kitap, bilim, 292 sayfa, 2024

Ha-Joon Chang – Tadında Ekonomi (2023)

Ha-Joon Chang’in mitolojisi bile sarımsakla yoğrulmuş Güney Kore’den çıkıp üzerinde sarımsağın doğmadığı Birleşik Krallık’a geldiği 1980’ler, İngiliz mutfağının o şanlı yavanlığından sıyrılarak, farklı tatlarla zenginleşmeye çalıştığı bir dönemdi.

Dünya ise aynı dönemde yavanlaşma pahasına tek bir fikrin hâkimiyetine geçiyordu: serbest piyasa ekonomisi.

Ünlü ekonomist, yazar ve mutfak tutkunu Ha-Joon Chang’in, ekonomide farklı bakış açılarına açık olmanın, en az farklı mutfaklara açık olmak kadar sağlıklı olduğu fikrinden yola çıkarak kaleme aldığı ‘Tadında Ekonomi’, zorlu iktisadi fikirleri, dünyanın dört bir yanından yiyeceklerin hikâyeleriyle aynı tabakta servis ederek ekonomik tercihlerimizin yaşadığımız dünyayı nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor.

Masum bağımlılığımız çikolatanın, post-endüstriyel bilgi ekonomilerine –ve işsiz bir geleceğe– dair de bir şeyler anlattığını ya da Güney Amerika yemeklerinden gumbo’yu ağızda eriyecek kadar yumuşacık yapan bamyanın, kapitalizm ile özgürlükler arasındaki karmaşık ilişkiyi de temsil ettiğini gösteriyor.

Chang, mutfağında yemek pişirirken eline aldığı malzemeler üstünden ücretsiz ev işlerinin gizli maliyetinden iklim krizine, serbest piyasanın yanıltıcı dilinden havuçların turunculaşma hikâyesine kadar uzanarak, bizlere cesur fikirlerle dolu ve sindirimi kolay bir ziyafet sunuyor.

Ezber bozan ve esprili anlatımıyla ‘Tadında Ekonomi’, ekonomiyi kavramanın bir yemek tarifi öğrenmeye benzediğini gösteriyor: Eğer onu iyice anlarsak, değiştirebiliriz de.

  • Künye: Ha-Joon Chang – Tadında Ekonomi: Aç Bir Ekonomistin Gözünden Dünya, çeviren: Gökçe Çakmak, Domingo Kitap, ekonomi, 224 sayfa, 2023

Siddhartha Mukherjee – Hücrenin Şarkısı (2024)

‘Tüm Hastalıkların Şahı’ ve ‘Gen’in Pulitzer ödüllü yazarı Siddhartha Mukherjee insan olmanın anlamına dair bir başyapıtla geri dönüyor.

‘Hücrenin Şarkısı’ 1600’lerde, birbirlerinden iki yüz kilometre uzakta çalışan münzevi bir tekstil tüccarıyla sıra dışı bir bilginin el yapımı mikroskopları sayesinde yaşam içindeki yaşamı ya da kendi verdikleri ismiyle hücreyi keşfetmeleriyle başlıyor.

Mukherjee hikâyenin izini günümüze kadar sürerek, hücreye dair kavrayışımızın ve onu manipüle etme becerimizin (modern tıp) sadece bilimi değil, insana dair hemen her şeyi değiştirdiğini gösteriyor.

Ve nihayetinde bizleri genleri düzenlenmiş embriyoların tasarlandığı, hücre naklinin doğal ile geliştirilmiş olan arasındaki sınırların bulanıklaştıracak şekilde kullanıldığı bir geleceğin sarp kayalıklarına götürüyor.

Yaklaşan bir devrim, yazılmamış bir tarih (ve bir gelecek) var: ‘Hücrenin Şarkısı’, bu devrimle birlikte açığa çıkan hücrelerin, hücreleri biçimlendirme kabiliyetimizin ve tıptaki dönüşümün tarihi.

  • Künye: Siddhartha Mukherjee – Hücrenin Şarkısı: Dönüşen Tıp ve Yeni İnsan, çeviren: Barışcan Ersöz, Domingo Yayınevi, tıp, 512 sayfa, 2024

Neil Shubin – Canlılığın Tarihi (2023)

Yaşam ortaya çıktıktan sonra, bütün gezegen milyarlarca yıl boyunca mikrobiyal bir hayvanat bahçesi olarak varlığını sürdürdü.

Önemli keşiflere imza atmış paleontolog Neil Shubin, yaşamın deneme yanılma, şans ve kaçınılmazlık, yön değişimleri, devrimler ve icatlarla dolu uzun, tuhaf ve harikulade yolculuğunu anlatıyor.

Tüylerin hayvanlara uçmada, akciğerler ve bacakların da karada yaşamalarında yardımcı olmak için ortaya çıktığını düşünüyorsanız yalnız değilsiniz, ama tümüyle yanılıyorsunuz.

Milyarlarca yıllık süreçte tarihöncesi balıklar karada yürümek üzere evrimleşirken, sürüngenler uçan kuşlara, primatlar iki ayak üzerinde yürüyen, konuşan, kitap yazan canlılara dönüştüler.

Ama hiçbir şey, başladığını zannettiğimiz zamanda başlamadı.

Yenilikler zamanın derinliklerine uzanan öncüllere sahiptir.

Paleontologlar büyük değişimlerin tam olarak nasıl gerçekleştiğini gösterecek fosillerin peşinde bir yüzyıldan uzun süredir gezegeni dolaşıp duruyorlar.

Ve bugün, inanılmaz bir noktadayız: Tarihöncesi fosillerin yeni DNA teknolojileriyle bir araya gelmesi; dolambaçlı yollar, deneme yanılmalar, tesadüfler ve icatlarla dolu milyarlarca yıllık evrimsel tarihi kavrayışımızda büyük sıçrama yarattı.

Yaptığı keşiflerle bu sıçramanın bizzat önemli bir parçası olmuş, dahası bizlere ‘İçimizdeki Balık’ gibi 21. yüzyılın en güzel bilim kitaplarından birini hediye etmiş ünlü paleontolog Neil Shubin, ‘Canlılığın Tarihi’nde yaşamın muazzam çeşitliliğinin ardındaki sırları anlamak için bizleri yüzyıllara yayılmış bir keşif yolculuğuna çıkarıyor.

Yürüyen balıklardan mutant sineklere, denizanalarından insana uzanan, isteseniz uyduramayacağınız hayret verici detaylarla dolu bu yolculuk bizi o büyük sorulardan birinin cevabına bir adım daha yaklaştırıyor: Yaşam kaçınılmaz mıydı, yoksa tüm bunlar sadece bir kazanın sonucu mu?

  • Künye: Neil Shubin – Canlılığın Tarihi: Fosillerden DNA’ya Dört Milyar Yıllık Karnaval, çeviren: Zeynep Arık Tozar, Domingo Kitap, tarih, 288 sayfa, 2023

Paul Nurse – Yaşam Nedir? (2022)

‘Yaşam Nedir?’ biyoloji alanındaki beş büyük fikri açıklayarak yaşamın işleyişine dair berrak bir bakış açısı kazandırıyor.

Nobel Ödüllü bilim insanı Paul Nurse kitapta yaşamı, biyolog olmayanların da anlayacağı şekilde tanımlamak gibi zor bir görevi üstleniyor.

Biyolojinin temelindeki beş büyük fikri –hücre, gen, doğal seçilim, kimya ve enformasyon olarak yaşam– tane tane açıklayıp tüm canlıların ortak keşif yolculuğunun haritasını çiziyor.

Hücre bölünmesini denetleyen bazı genlerin kâşifi Nurse, biyolojinin derinliklerine dalıp ‘yaşam’ın olmazsa olmaz beş özelliğini gün ışığına çıkarıyor.

  • Künye: Paul Nurse – Yaşam Nedir?: Beş Adımda Biyolojiyi Anlamak, çeviren: Şiirsel Taş, Domingo Kitap, bilim, 184 sayfa, 2022

John Gray – Kedi Felsefesi (2022)

Kediler insanı evcilleştirdi desek abartmış olmayız.

John Gray, kedi etiğinden iyi yaşama, bencil olmayan egoizmden Spinozacı anlamda doğamıza uygun yaşamaya pek çok ilgi çekici başlık üzerinden bizi kedi felsefesi üzerine düşünmeye çağırıyor.

En zeki ve yaratıcı zihne sahip tür biziz.

Sadece biz, türünün huzursuzluğuna deva bulmak için bir düşünce disiplinini –felsefeyi– yarattık.

Öyleyse nasıl oluyor da kediler bir şekilde hep memnun ama biz hep dertliyiz?

Belki de büyük filozoflarımızdan çok, kedilerden öğreneceklerimiz vardır.

Çağdaş düşünür Gray insanın felsefeyle, inanışlarla ve modern araçlarla kurduğu dünyasının kırılganlığını bir kedinin patisiyle yoklayıp test ediyor; sevgi, bağlılık, ölümlülük, ahlak, kıskançlık ve benlik gibi belalı konuların kediler için neden meseleye dönüşmediğini anlamaya çalışıyor.

Montaigne’in meşhur kedisinden, Vietnam Savaşı’nı cesaret ve neşesini kaybetmeden atlatmış kedi Mèo’ya, oradan da kedilerle ilgili kendi gözlemlerine uzanarak bir canlının “doğasına sadık olmasının” iyi yaşamak için kilit önemini vurguluyor.

Bebeklikten itibaren toplumsal kabullere göre inşa ettiğimiz kendimize dair imgelerin çoğu zaman bedenimiz ya da yaşamımızın gerçekliğiyle uyuşmadığını, dolayısıyla onların peşinden koşmanın mutluluktan çok hayal kırıklığı getireceğinin altını çizerek, hayatlarımızın her türlü mükemmellik fikrinden daha zengin ve daha anlamlı olduğunu gösteriyor.

‘Kedi Felsefesi’, kışkırtıcı fikirleriyle okurlarını silkeleyen, yün yumağına dolanmanın kedilere özgü olmadığını gösteren küçük ama tesirli bir kitap.

  • Künye: John Gray – Kedi Felsefesi: Kediler ve Hayatın Anlamı, çeviren: Ayşegül Yurdaçalış, Domingo Kitap, felsefe, 144 sayfa, 2022

Merlin Sheldrake – Saklı Dünya (2022)

Yeryüzünde süregelen en çarpıcı olayların birçoğu mantarların etkinliği sonucunda oluşur ve oluşmaktadır.

Canlılar dünyasındaki yaşam formlarından biri öyle garip ve muhteşemdir ki bizi yaşamın işleyişi üzerine yeniden düşünmeye zorlar.

Ne bitki ne de hayvanlar.

Yerde, havada, vücudumuzda yaşıyorlar.

Kimisi mikroskobik boyutlarda, kimisi şimdiye dek kaydedilmiş en büyük organizma.

Karasal yaşam, bu canlıların kayaları parçalamasıyla başladı.

Ekmek, alkol ve bazı ilaçları bahşederek insanlık tarihini şekillendirdiler.

Uzayda yaşayabilecek ya da nükleer radyasyonun ortasında serpilebilecek kadar dayanıklı, davranış manipülasyonuyla bazı hayvanları felakete sürükleyebilecek kadar becerikli, atmosferin içeriğini –ve belki de geleceğimizi– değiştirebilecek kadar kudretliler.

Mantarların hayranlık uyandırıcı ama göz ardı edilmiş dünyasına hoş geldiniz.

Merlin Sheldrake, 2021 Kraliyet Akademisi Bilim Kitabı Ödülü’nü kazanmış, 23 dile çevrilip kısa sürede bir doğabilim klasiğine dönüşen ‘Saklı Dünya’da, neredeyse bütün canlı sistemleri destekleyen mantarların yaşamlarına büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

“Wood Wide Web” denen ağlar sayesinde bitkileri birbirine bağladıklarının keşfedilmesiyle ekosistemleri anlama biçimimizi, beyinleri olmadığı halde problem çözebildiklerinin anlaşılmasıyla da geleneksel “zekâ” tanımlarını değiştiren mantarların, gerek yaşadığımız gezegeni gerekse zihin ve davranışlarımızı anlamanın anahtarı olduğunu gösteriyor.

Mantarları daha yakından tanıdıkça pek çok şeyin ancak onlarla anlam kazandığını fark ediyoruz.

  • Künye: Merlin Sheldrake – Saklı Dünya: Mantarlar Yaşamı, Zihnimizi ve Geleceğimizi Nasıl Değiştirir?, çeviren: Şiirsel Taş, Domingo Kitap, bilim, 384 sayfa, 2022

Kolektif – Gelecek Nasıl Gelecek (2022)

‘Gelecek Nasıl Gelecek’, gelecekte bizi bekleyen bilimsel gelişmeler üzerine harika bir derleme.

Alanında uzman isimler burada demografi, doğal kaynaklar, internet, tıp, genetik, ulaşım, iklim değişikliği, mühendislik, enerji, uzayda yaşam ve zamanda yolculuk gibi konulardaki öngörülerini paylaşıyor.

Ünlü fizikçi Jim Al-Khalili’nin hazırladığı çalışma, bir nevi zaman makinesi olarak da okunabilir.

Kendi kendini tamir eden bisikletlere, yoldan elektrik üreten sürücüsüz otomobillere, hava şartlarına göre kendini ayarlayan giysilere hazır mısınız?

İlaçlarınızın sizin DNA’nıza özel tasarlandığı bir dünya mı, yoksa yaşanabilir bir uzay mı sizi heyecanlandırır?

Yapay zekânın bizden tüm işlerimizi devraldığı bir dünyaya ne dersiniz?

‘Gelecek Nasıl Gelecek’te, alanında söz sahibi uzmanlar önden gidip keşfe çıkarak insanlığın hayli olası yarınına ışık tutuyor.

Kuantum bilgisayarları ve sentetik biyoloji gibi dudak uçuklatan teknolojilerden, iklim değişikliği ve enerji sorunu gibi hassas konulara uzanıyor; sürücüsüz araçların kaza anında kimin hayatını kurtarmaya programlanacağı ya da tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanma riskinizi öğrenmek isteyip istememe gibi ikilemleri sorgulatıyor; totaliter “Büyük Birader” yerine trilyonlarca dijital “küçük birader” tarafından izlenmek bizi ürkütmeli mi gibi politik sorulara dair öngörülerde bulunuyorlar.

Her şeyin internete bağlandığı bir gelecekte su ısıtıcınızın hack’lenmesiyle evinizin “kontrolünü kaybetmek” gibi tuhaf riskleri anlatıyor, “kıyameti yaşamış” bir dünyada nasıl hayatta kalıp uygarlığı baştan inşa edebileceğimizle ilgili sorulara ufkumuzu genişletecek cevaplar veriyorlar.

Gelecek dendiğinde bilimkurgunun ötesini merak edenler için, devrim yaratacak atılımların şablonları bu zihin açıcı gelecek kılavuzunda.

  • Künye: Kolektif – Gelecek Nasıl Gelecek: Bilim, Geleceğimiz Hakkında Ne Biliyor?, hazırlayan: Jim Al-Khalili, çeviren: Tevfik Uyar, Domingo Kitap, bilim, 240 sayfa, 2022