Ian Kershaw – Hitler 2 (2009)

İngiliz tarihçi Ian Kershaw’ın Adolf Hitler hakkında başvuru niteliğindeki iki ciltlik biyografisinin 1889-1936 dönemini ele alan ilk cildi 2007 yılında yayımlanmıştı.

Kershaw ilk ciltte, Nemesis’in idareyi ele almaya başladığı 1936 yılına kadarki zaman dilimini, yani Hitler’in yenilmez olduğunu düşündüğü Hubris (Kibir) dönemini anlatıyordu.

Biyografinin şimdi yayımlanan ikinci cildi ise, Hitler’in hayatının 1936-1945 arasındaki çöküş sürecini anlatıyor.

Yazarın bu cilt için seçtiği Nemesis ismi, Yunan mitolojisinde cezalandıran tanrıça demek ve tanrıların aşırı kibir ya da “hubris”e yol açan insan budalalığını cezalandırması anlamına geliyor.

  • Künye: Ian Kershaw – Hitler 2, 1936-1945: Nemesis, çeviren: Yavuz Alogan, İthaki Yayınları, biyografi, 1164 sayfa

Andrew Sean Greer – Bay Less (2019)

Elli yaşına girmekte olan bir adamın, hayallerindeki görkemli başarıya bir türlü ulaşamamış romancı Bay Less’in yaşadıkları üzerinden ilerleyen, özgün üslubuyla bilhassa dikkat çeken bu roman, aynı zamanda 2018 Pulitzer Kurgu Ödülü’nün de sahibi.

Bay Less günün birinde, bir düğün davetiyesi alır.

Davetiye, dokuz yıl beraber olduğu ve şimdi de evlenmek üzere olan erkek arkadaşından gelmiştir.

Bay Less büyük bir kararsızlık yaşar ve kararını vermek için de, dünyanın farklı ülkelerinde yapılan edebiyat etkinliklerinin davetlerini bahane ederek yola koyulur.

Kahramanımız böylece Meksika, İtalya, Almanya, Fransa, Fas, Hindistan ve Japonya’ya doğru, hayatının en önemli deneyimlerini yaşayacağı bir yolculuğa çıkar.

Bay Less, bu yolculuklarında kimi zaman âşık olacak, kimi zaman eksik bulduğu romanları üzerinde çalışacak, kimi zaman kafa karışıklıkları yaşayacak ve bütün bunlar olurken de elli yaşına da basacaktır.

Andrew Sean Greer, Bay Less’in dünyasını alaycı, mizahi ve trajik bir tarzda resmederken aynı zamanda bizi kültür, yaşam, cinsiyetler, aşk, sevginin gerçek doğası, deha ve yücelik üzerine düşünmeye sevk ediyor.

Özellikle mizahi yanı ağır basan güçlü eserleriyle bilinen Amerikalı yazarın eserleri, şu ana kadar pek çok prestijli edebiyat ödülünü de kazandı.

  • Künye: Andrew Sean Greer – Bay Less, çeviren: Kıvanç Güney, İthaki Yayınları, roman, 248 sayfa, 2019

Martin Suter – Ayın Karanlık Yüzü (2009)

Martin Suter ‘Ayın Karanlık Yüzü’nde, başkahramanı Urs Blank’in ünlü bir avukatken, esrarengiz olayların ertesinde korku salan bir caniye dönüşmesini hikâye ediyor.

Çokuluslu şirket evlilikleri alanında uzman olan Blank, antikacı sevgilisiyle bir şatoda yaşar.

Günün birinde Blank, bit pazarında hippi bir kadınla göz göze gelir.

Blank’ın hayatının alt üst oluşu, bu anla başlar.

Zira bu bakış, Blank’in ilk cinayetinin de başlangıcı olacaktır.

Suter, Blank’in dönüşümünü, kara mizahla örülü bir ‘Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ öyküsü tarzında anlatıyor.

  • Künye: Martin Suter – Ayın Karanlık Yüzü, çeviren: Mustafa Karakuş, İthaki Yayınları, roman, 261 sayfa

Marquis de Sade – Yatak Odasında Felsefe (2015)

Tüm zamanların en lanetli yazarı Marquis de Sade, bu metninde genç bir kadına teorik ve pratik libertenlik eğitimini veriyor.

Felsefe, metafizik, ahlak ve tarihin sık sık bir araya geldiği 1795 tarihli yedi diyalogdan oluşan kitap, dönemin düşünce akımlarına ve cinsellik algısına sert eleştiriler yöneltmekte.

Üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen ‘Yatak Odasında Felsefe’, sınırlarımızın ne olduğu konusunda bizi düşündürmeye devam ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

❝Her yaştan ve cinsiyetten şehvet düşkünleri, bu eseri sadece sizlere armağan ediyorum: Verilen kurallarla kendinizi geliştiriniz, bu kurallar tutkularınıza destek olacaktır… Bu tatlı tutkulardan başkasına kulak asmayınız. Sizi mutluluğa taşıyacak olan tek şey bu tutkuların sesidir.❞

  • Künye: Marquis de Sade – Yatak Odasında Felsefe, çeviren: S. İpek Ortaer Montanari, İthaki Yayınları, felsefe, 224 sayfa, 2015

Neil Gaiman – Amerikan Tanrıları (2015)

Neil Gaiman’in ünlü romanı ‘Amerikan Tanrıları’nın onuncu yılı için hazırlanan özel baskı.

Roman, başkahramanı Gölge’nin sıra dışı hesaplaşma hikâyesini anlatıyo.

Üç yıllık hapisten sonra Gölge, Bay Çarşamba’nın iş teklifini kabul ederek, onun koruması olmuştur.

Kahramanımız şimdi Amerika’yı baştanbaşa kat etmektir.

Fakat bu gizemli ve tehlikeli yolculuk, aslında korkunç bir savaşın ilk adımlarıdır.

  • Künye: Neil Gaiman – Amerikan Tanrıları (Ciltli), çeviren: Niran Elçi, İthaki Yayınları, roman, 712 sayfa, 2015

Minsoo Kang – Yaşayan Makinelerin Olağanüstü Düşleri (2015)

Avrupa düşüncesinde bir kavram olarak “otomaton”, yani “canlıyı taklit eden makine” kavramı üzerine tarihsel bir inceleme.

Modern öncesinden 20. yüzyıla kadar uzanan zaman diliminde, kavramın hayali ve fiili formlarda belli başlı tezahürlerini ve sembolik gücünü açıklayan bir eser.

Minsoo Kang’ın burada ortaya koydukları, bir anlamda bugün sıklıkla yürütülen yapay zeka tartışmalarına katkı sunacak türden olmasıyla da önemli.

  • Künye: Minsoo Kang – Avrupa İmgeleminde Otomatlar Yaşayan Makinelerin Olağanüstü Düşleri, çeviren: Orhan Düz, İthaki Yayınları, inceleme, 496 sayfa, 2015

Recep Genel – Tanrının Çorbasını İçmiştik (2009)

‘Bilmiyorumkadın’, Recep Genel’in yayımlanan ilk romanıydı.

Genel, 1990’lı yılların politik karmaşasında geçen romanında, konumlandıkları dünyaya uyum sağlamaya çalışırken acılar çeken, fakat her şeye rağmen insani duygularını yitirmemek için mücadele eden bireylerin trajik hikâyesini anlatmıştı.

Yazar elimizdeki romanında ise, 1930’lu yıllarda Uzunyayla’da başlayıp İstanbul’a uzanan bir öykü ekseninde, farklı etnik gruplara ait Türkiyelilerin gözünden Cumhuriyet’in ilk yıllarını resmediyor.

Karakterlerin yaşadığı acı dolu hatıralar ve var olma mücadeleleri, kurgunun çerçevesini oluşturuyor.

Genel, yakın dönemi kurguladığı romanında, doğduğu toprakların öyküsünü anlatıyor.

  • Künye: Recep Genel – Tanrının Çorbasını İçmiştik, İthaki Yayınları, roman, 229 sayfa

Kolektif – Siyasetteki Gölge: Korku (2019)

Korku, bireyi, toplumu ve siyaseti nasıl esir alır?

Elimizdeki derlemede, farklı alanlardan gelen sosyal bilimciler hem bu sorunun yanıtını arıyor hem de korkunun bireyi, toplumu ve dolayısıyla siyaseti esir almaması için neler yapılabileceğine kafa yoruyor.

  • Korkunun siyasetteki rolünün ne olduğu,
  • Siyaset felsefesinde korkunun yeri,
  • Gündelik hayatta deneyimlenen korkunun göçmen karşıtlığına evrilmesinin altındaki başlıca dinamikler,
  • Korkunun egemenliğini besleyen faktörler olarak terör ve faşizm olguları ile popülist söylemlerin korkuyu üretmedeki etkileri,
  • Kadın düşmanlığıyla kadın korkusu arasındaki ilişki,
  • Akademik dünyada kaygı, korku ve sansür,
  • Korkuyla yüzleşme ve onu aşmanın yolları,
  • Ve bunun gibi konular tartışılıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Erdoğan Altun, Hacı Çevik, Kadir Dede, Tuğçe Erçetin, Özgür Olgun Erden, Emre Erdoğan, Utku Özmakas ve Pınar Uyan Semerci.

  • Künye: Kolektif – Siyasetteki Gölge: Korku, editör: Pınar Uyan Semerci ve Emre Erdoğan, İthaki Yayınları, siyaset, 256 sayfa, 2019

Marcus Steinweg – Aşikârlık Dehşeti (2019)

‘Aşikârlık Dehşeti’, felsefeyi, akademinin koridorlarından çıkarıp gündelik hayatın içinde düşünen bir eser.

Alman felsefeci Marcus Steinweg, can sıkıntısından ırkçılığa, aşktan piyasaya, dinden naifliğe farklı konulara dair aforizma ve yorumlarını bizimle paylaşıyor.

Hayata olduğu kadar felsefeye de duyulan kuşkudan taviz vermeyen Steinweg, felsefenin de bir yaşam tarzı olarak özünde bir tutarsızlık deneyimi olduğunu düşünüyor.

Aynı zamanda sanatın felsefeyle buluştuğu bir alanda yer alan kitap, kendimiz ve hayat üzerine yeniden düşünmek için iyi bir fırsat.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Mükemmelliyetçilik narsisizmdir.”

“Düşünmek dünyanın geçersizliğini deneyimlemeyi ima eder.”

“Naifler onları epey önce terk etmiş masumiyetlerine sıkı sıkıya tutunanlardır.”

“Yalan söylemek ile sevmek arasında basit bir çelişki yoktur. İkna edici bir biçimde sevenler, aşkın sahici olmayışını kabul etmek için gerekli cesareti toplarlar. Sadece seviyormuş gibi yaptıkları anlamına mı gelir bu? Hayır, yalan söyleme ve sevmenin birlikte olanaklı olduğu düzlemde, âşığın aşk için her şeyi riske attığı anlamına gelir.”

“Kozmos ölçülemezdir. Hiçbir değeri yoktur. Kendi zihninin kozmik kayıtsızlığa kapatmamak temel felsefe deneyiminin parçasıdır.”

“İster sıkıntıdan ister rahatlama duygusuyla ister çaresizlikten ötürü olsun, herkesin önünde ağlamak bugün siyasi bir gerçekliktir. Empati ve hislerin teşhiri, siyaseti bir vicdan dramı ve bir adalet komedisi olarak sahneye koyması bakımından siyasetten giderek uzaklaşan bir toplumun buyruğudur.”

    • Künye: Marcus Steinweg – Aşikârlık Dehşeti: Sahte Kesinlikler, çeviren: Erkal Ünal, İthaki Yayınları, felsefe, 176 sayfa, 2019

Cormac McCarthy – Yol (2019)

Cormac McCarthy’nin, başarılı bir film uyarlaması da bulunan ‘Yol’u, edebiyat tarihinin gelmiş geçmiş en muhteşem distopyalarından.

Bizde uzun zamandır baskısı tükenmiş olan roman, şimdi yeniden raflardaki yerini aldı.

Yaşanan büyük bir felaketin ardından Amerika, yanıp kül olmuştur.

Bir baba ve oğul, ölümün soluğunu her daim enselerinde hissettikleri bu dünyada hayatta kalabilmek için tehlikeli bir yolculuğa çıkacaktır.

Amaçları bir ihtimal sahile ulaşmaktır ve ellerinde de bir tabanca, birkaç kurşun ve yağmaladıkları yemekler dışında hiçbir şey yoktur.

Roman, baba ve oğulun verdikleri hayat mücadelesini çarpıcı ve ritmi hiç düşmeyen bir gerilimle veriyor.

Modern Amerikan edebiyatında kendine has yeri bulunan McCarthy, Herman Melville ve William Faulkner gibi ustalarla kıyaslanıyor ve 2007’de Pulitzer Kurgu Ödülü’nü kazanmış ‘Yol’ da, kıyamet sonrası edebiyatın mücevherlerinden biri olarak karşımızda duruyor.

  • Künye: Cormac McCarthy – Yol, çeviren: Sevin Okyay, İthaki Yayınları, roman, 192 sayfa, 2019