Peter Fleming – Karanlık Akademi (2025)

Peter Fleming’in ‘Karanlık Akademi: Üniversiteler Nasıl Ölür’ (‘Dark Academia: How Universities Die’) adlı kitabı, günümüz üniversite sistemindeki derin sorunları ve neo-liberal politikaların akademik dünyaya etkilerini eleştirel bir mercekten inceliyor. Fleming, modern üniversitelerin ticari işletmelere dönüşmesini, akademik özgürlüklerin kısıtlanmasını, araştırma ve eğitimin ticarileşmesini, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin karşılaştığı baskıları detaylı bir şekilde analiz ediyor. Kitap, üniversitelerin bilgi üretme ve yayma misyonundan uzaklaşarak, daha çok piyasa odaklı bir modelde işleyen, rekabetçi ve giderek daha acımasız bir kuruma dönüştüğünü savunuyor. Yazar, akademik yaşamın “karanlık” yönlerini, yani artan iş güvencesizliğini, aşırı iş yükünü, tükenmişliği ve psikolojik sorunları gözler önüne seriyor.

Fleming, üniversitelerde yükselen yönetişim çılgınlığını ve sayılara, performans göstergelerine dayalı değerlendirme sistemlerini eleştiriyor. Bu sistemlerin, gerçek akademik değere odaklanmak yerine, niceliksel hedeflere ulaşma baskısı yarattığını ve bu durumun akademik kaliteden ödün verilmesine yol açtığını iddia ediyor. Kitap, “öğrenci müşteri” anlayışının eğitim kalitesini düşürdüğünü, öğrencilerin de bu sistem içinde birer tüketici gibi konumlandığını ve eğitimin derinliğini kaybettiğini vurguluyor. Ayrıca, üniversitelerin toplumsal sorumluluklarını yerine getirmekte yetersiz kaldığını ve kapitalist sistemin bir uzantısı haline geldiğini öne sürüyor. Akademik personelin artan denetim, bürokrasi ve idari baskı altında ezildiğini, bunun da yaratıcılığı ve eleştirel düşünceyi körelttiğini belirtiyor.

‘Karanlık Akademi’, üniversitelerin karşı karşıya olduğu varoluşsal krizi radikal bir biçimde ortaya koyuyor. Fleming, akademik özgürlüğün, eleştirel düşüncenin ve etik değerlerin aşındığı bir ortamda, üniversitelerin aslında “ölmekte” olduğunu iddia ediyor. Kitap, bu durumun sadece akademisyenleri veya öğrencileri değil, tüm toplumu derinden etkileyecek sonuçları olacağını vurguluyor. Modern üniversiteye dair yaygın algıları sarsan ve geleceği üzerine düşündüren, ufuk açıcı bir eleştirel analiz sunuyor.

  • Künye: Peter Fleming – Karanlık Akademi: Üniversiteler Nasıl Ölür, çeviren: Akın Emre Pilgir, Koç Üniversitesi Yayınları, inceleme, 224 sayfa, 2025

Peter Fleming – Bunlar Daha İyi Günlerimiz (2021)

Kapitalizm, dünyanın başına gelmiş en büyük kötülüktür.

Peter Fleming, işlerin iyice çığırından çıktığı bugün, güneşli güzel günlere ulaşmak için neler yapabileceğimizi anlatıyor.

Kapitalizm batıyor ve kendisiyle birlikte bizi de aşağıya doğru çekiyor.

Burada yanıtlanması gereken kritik soru şudur:

Bunun sonunda parlak bir sosyal dönüşüm mü yaşanacak yoksa yeni bir karanlık çağ mı başlayacak?

Fleming, ‘Bunlar Daha İyi Günlerimiz’de, neoliberal kapitalizmin bugün yaşadığı krizin çok daha kötü bir senaryoya yol açma ihtimalini tartışmaya açıyor.

Bizi iflah olmaz iyimserliğe kapılmamaya çağıran Fleming, şimdilik dibe vurmadığımızı, fakat çok daha kötüsünün mümkün olabileceğini ileri sürüyor.

Yazar, karamsar bir tablo çiziyor, beri yandan kurtuluşun mümkün olduğunu da özellikle vurguluyor.

Kaderciliğe ya da umutsuz bir teslimiyete düşmeden, mevcut dünyanın çeşitli hâlleri gerçekçi bir gözle nasıl çözümlenebilir?

Eli kulağındaki distopik dönüşüme karşı nasıl bir tavır alınabilir?

‘Bunlar Daha İyi Günlerimiz’, bu sorulara doyurucu yanıtlar verdiği gibi, okurunu gerçeklerle yüzleşmeye ve sorunların çözümü için elini taşın altına koymaya davet ediyor.

  • Künye: Peter Fleming – Bunlar Daha İyi Günlerimiz: Kapitalizm Sonrasında Hayatta Kalmak İçin Bir Rehber, çeviren: Gökçenur Şehirli, Runik Kitap, siyaset, 200 sayfa, 2021

Peter Fleming – Homo Economicus’un Ölümü (2019)

Süregelen toplumsal ve ekonomik kriz homo economicus’un çöküşüyle mi ilişkili?

Peter Fleming, yeni karanlık çağ olarak tanımladığı, tümüyle ekonomikleşmiş bu çağın yetkin bir fotoğrafını çekiyor ve homo economicus’un ekonomistler ve kapitalistler tarafından devlet, iş, hatta aile aracılığıyla toplumu yönetmek için nasıl kullanıldığını güncel örneklerle ortaya koyuyor.

Hâkim kapitalist toplumların yapısını “enkaz ekonomisi” olarak tanımlayan Fleming, neoklasik iktisatçıların rasyonel, rekabetçi ve tükenmeyen enerjisiyle ideal çalışanı temsil ettiğini söylediği homo economicus figürünün artık miadını doldurduğunu belirtiyor.

Yazar, gerçek hayatta bilişim teknolojisinin özgürleştirici etkilerini bir türlü hissedemeyen, yalnız kalmış homo economicus’un, borç yükü altında ezildiğini, güvensiz çalışma koşullarında ayakta kalmaya çalıştığını, birikim yapma hedefinden git gide uzaklaşıp artık tek derdinin çocuğunun okul masraflarını ve giderlerini karşılamak olduğunu söylüyor.

Yazar, daha iyi bir yaşam yaratmak için, hayatın tüm alanlarına sızan, dur durak bilmeyen yarışma ve biriktirme arzusuna son vermemiz gerektiğini gözler önüne seriyor.

Fleming kitabının son bölümündeyse, para saplantısı zehrinin toplumdaki tüm çatlaklara sızdığı, külliyen ekonomikleşmiş bir çağda direnme ve çatışma sorununu ele alıyor ve bu durumda neler yapabileceğimizi tartışıyor.

  • Künye: Peter Fleming – Homo Economicus’un Ölümü: İş, Borç ve Sonsuz Birikim Efsanesi, çeviren: Esin Soğancılar, Koç Üniversitesi Yayınları, iktisat, 344 sayfa, 2019

Peter Fleming – Çalışmanın Mitolojisi (2017)

İnsanlığın geneline hiçbir faydası dokunmadığı, hatta çoğunluğun zararına olduğu halde, kapitalizm neden varlığını sürdürebiliyor? Bunu sağlayan dinamikler neler?

Hakikaten iddia edildiği gibi, yaşamak için bu kadar insafsızca çalışmak zorunda mıyız?

‘Çalışmanın Mitolojisi’, tam da bu sorulara yanıt verdiği için değerli.

İşletme ve toplum profesörü Peter Fleming, kapitalizmin ideolojik dokunulmazlığının başlıca nedeninin, çalışmanın hâlâ hayatta kalmayla ve sözüm ona zorunluluklarla karıştırılması olduğunu, bunun da neoliberal kurnazlıkla tasarlanmış bir yanıltmaca olduğuna inanıyor.

Kapitalizmin neoliberal dalavereler sayesinde fazla mesai, vardiyalı çalışma ve esnek çalışma gibi dayatmalarla kendini yeniden ve yeniden ürettiğini belirten Fleming, buna karşı yeni bir çalışma perspektifi geliştirmemiz gerektiğini söylüyor.

Yazarın da söylediği gibi, aslında her şeyin başı direniş!

İşte kitap da, bu direniş olanaklarını gözler önüne sermesiyle önem kazanıyor diyebiliriz.

Pekâlâ, insan onuruna yaraşır ücretler alabilir, devlete ve şirketlere karşı haklarımızı savunabileceğimiz güçlü örgütlenmeler yaratabilir, haftada en fazla 3 gün ve azami 20 saat çalışabiliriz.

İşin en güzel tarafı ise, bunlardan hiçbirinin ütopya olmaması. Fleming’in eseri de bunun mümkün olduğunu ispatlamasıyla önemli.

  • Künye: Peter Fleming – Çalışmanın Mitolojisi, çeviren: Ebru Kılıç, Koç Üniversitesi Yayınları, siyaset, 263 sayfa