Daniel J. Levitin – Başarılı Yaşlanma (2023)

Bazı insanlar diğerlerinden daha iyi yaşlanır.

Bunun nedeni genetik, kişilik, sosyoekonomik durum ya da salt şans mıydı?

Beyinde bu değişimlere yol açan neler yaşanıyor?

Yaşlanmaya eşlik eden bilişsel ve fiziksel yavaşlamayı engellemek için neler yapabiliriz?

Pek çok insan seksenli ve doksanlı yaşlarına iyi bir şekilde gelirken, diğerleriyse yaşamdan elini ayağını çekmiş, kendi zafiyetlerinin mahpusları olmuş, sosyal bakımdan yalıtılmış ve mutsuz görünür.

Son 20-30 yılımız hakkında nasıl düşündüğümüze ilişkin yeni bir yaklaşım getiren Daniel J. Levitin ‘Başarılı Yaşlanma’da yaşlanmanın salt bir zayıflama dönemi olmadığını, bebeklik ya da ergenlik dönemleri gibi kendi talep ve avantajlarını getiren benzersiz bir gelişim evresi olduğunu gösteriyor.

Bireyler ve toplum olarak yaşlanma hakkında bütünüyle farklı düşünmemize yardımcı olmayı amaçlayan yazar, kuşaklararası etkileşimleri günlük deneyimlerin dokusuna örerek yaşlıların hünerlerini kucaklayan bir kültürün gelişimini ilerletmeyi arzu ediyor.

Beyin bilimine, bilhassa da gelişimsel sinirbilim ve bireysel farklılıklar psikolojisinden edinilen içgörülere bakan ‘Başarılı Yaşlanma’, insani hikâyemizin son bölümü olan yaşlanma sürecine dair dönüştürücü bir anlayış ortaya koyuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Hayatın sonundan geriye baktığımızda, hangi unsurlar iyi yaşanmış bir hayat hissine işaret eder? Yaşamdan aldığımız tatmini azami seviyeye çıkaracak ve yaşamlarımıza anlam katacak hangi kararları alabiliriz?”

  • Künye: Daniel J. Levitin – Başarılı Yaşlanma, çeviren: Burcu Halaç, Tellekt Kitap, sağlık, 608 sayfa, 2023

Zygmunt Bauman – Tüketici Hayat (2023)

Akışkan modernitenin gelmesiyle birlikte, üreticiler toplumu tüketiciler toplumuna dönüştü.

Bu yeni tüketim toplumunda, bireyler aynı anda hem metaların teşvikçisi hem de teşvik ettikleri metalar haline gelmişlerdir.

Bunlar hem mal hem pazarlamacı, hem ürün hem seyyar satıcıdır.

Hepsi, geleneksel olarak pazar terimiyle tanımlanan aynı sosyal alanda yaşarlar.

Göz diktikleri sosyal ödülleri elde etmek için geçmeleri gereken sınav, kendilerini dikkatleri üzerlerine çekebilecek ürünler olarak yeniden biçimlendirmelerini gerektirir.

Tüketicilerin metalara bu incelikli ve yaygın dönüşümü, tüketici toplumunun en önemli özelliğidir.

Şu anda içinde yaşadığımız tüketiciler toplumunun gizli gerçeği, en derin ve en sıkı korunan sırrıdır.

Zygmunt Bauman, ‘Tüketici Hayat’ta tüketimci tutum ve davranış kalıplarının sosyal yaşam siyaseti ve demokrasi, toplumsal bölünmeler ve tabakalaşma, topluluklar ve ortaklıklar, kimlik inşası, bilginin üretimi ve kullanımı ve değer tercihlerinin görünüşte bağlantısız çeşitli yönleri üzerindeki etkisini inceliyor.

  • Künye: Zygmunt Bauman – Tüketici Hayat, Kübra Oğuz, Tellekt Kitap, siyaset, 184 sayfa, 2023

Zygmunt Bauman – Akışkan Modernite (2023)

Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite’de donanım odaklı “ağır” ve “katı” moderniteden yazılım tabanlı “hafif” ve “akışkan” moderniteye nasıl geçtiğimizi inceliyor.

Bu geçişin insanlık durumunun tüm yönlerine derin bir değişiklik getirdiğini ortaya koyan Bauman, müşterek insan yaşamına anlam katmaya yarayan beş temel kavramın –özgürleşme, bireysellik, zaman/mekân, emek ve cemaat– birbirini izleyen cisimleşmelerinin ve anlam değişikliklerinin izini sürmekle kalmıyor, aynı zamanda değişen sosyal ve politik yaşam koşullarının parlak bir analizini de sunuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“‘Modern olmak’ demek, modernize etmek demektir – takıntılı, saplantılı bir şekilde modernize etmek; kimlik bütünlüğünü korumak bir yana, sadece ‘olmak’ değil, tamam olmaktan kaçarak, hep tanımsız kalarak, sonsuza dek ‘oluş’ içinde bulunmak. Bir yapının son kullanma tarihi geçip artık işe yaramaz ilan edildiğinde yerine yeni bir yapının konması, bir sonraki gerekliliğe kadar işe yarayacak geçici bir çözümden başka bir şey değildir. Her zaman bir şeyin ‘post-’u olmak, modernitenin ayrılmaz bir parçasıdır. Zaman geçtikçe modernite de, efsanevi Proteus gibi şekil değiştirir… Bir süre önce adına (yanlış bir şekilde) postmodernizm denilen ve benim daha yerinde bir ifadeyle ‘akışkan modernite’ demeyi tercih ettiğim olgu, değişmeyen tek şeyin değişim, kesin olan tek şeyin ise belirsizlik olduğunun gittikçe kesinleşen kanıtıdır. Yüz yıl önce ‘modern olmak’ demek, mümkün olan ‘en üst mükemmellik aşaması’na ulaşmaya çalışmak demekti – şimdi ise sonu gelmeyen bir gelişme süreci, ulaşılabilecek bir nihai amacın ve böyle bir isteğin olmaması demek.”

  • Künye: Zygmunt Bauman – Akışkan Modernite, çeviren: Sinan Okan Çavuş, Tellekt Kitap, siyaset, 296 sayfa, 2023

Kolektif – Ekoloji: Bir Arada Yaşamın Geleceği (2022)

Ekolojik yıkım ve tahribat gezegenimizin en kritik, öncelikli ve acil sorunu. Kitlesel hayvan ölümleri, türlerin kaybı, biyoçeşitliliğin azalması ve kirlilik her geçen gün hızlanıyor.

Yerküreyle ilişkimizi gözden geçirmemiz, iktisat politikalarına, üretim modellerine, tüketim alışkanlıklarımıza acilen müdahale etmemiz gerekiyor.

Çünkü gezegenimiz yanıyor.

İşte bu kaygılarla ortaya çıkan ‘Ekoloji: Bir Arada Yaşamın Geleceği’, “geri dönüşü olmayan noktaya bir adım kala” ekolojik yıkımı çok boyutlu dinamikleriyle ele alıyor, sadece kolektif evimiz olan Dünya’yla ilişkimize değil; aynı zamanda Gaia’nın, canlı ve cansız varlıkların, gezegenin dününe, bugününe ve geleceğine bakıyor.

Derlemeye katkıda bulunan yazarlar uzmanlık alanlarının çerçevesinden gerek bireysel ve toplumsal hayatlarımızda gerekse küresel örgütler ve devletler bazında değişmek zorunda oluşumuzun bilimsel ve felsefi gerekçelerini sunuyor, canlı ve cansız tüm varlıklarla yeryüzünün bir bütün olduğunu hatırlamak, hatırlatmak amacını taşıyor.

  • Künye: Kolektif – Ekoloji: Bir Arada Yaşamın Geleceği, derleyen: Didem Bayındır ve Mine Yıldırım, Tellekt Kitap, ekoloji, 560 sayfa, 2022

 

Avelina Lésper – Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı (2022)

Çekincesiz ve samimi üslubuyla dikkat çeken Avelina Lésper, ‘Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı’nda çağdaş sanat ideolojisinin “sorgulanamayan” dogmalarını irdeliyor ve şu “zor” soruya yanıt arıyor: Yoksa çağdaş sanat bir kandırmacadan mı ibaret?

Lésper, hiçbir estetik değeri bulunmadan sanat diye sunulan nesnelerin bu dogmatizmin buyurduğu şekilde, bir otoriteninbuyurduğu prensiplere tamamen boyun eğerek kabul edildiğini savunuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Sanat tarihinde benzersiz bir an içinde yaşamaktayız. Önceden çağdaş sanat addettiğimiz şey günümüzde bir ideolojiye, eleştirenlerin hiçbir sorgulama yapmasına olanak tanımayan koyu bir tutuculuğa dönüştü. Çağdaş sanat teorisyenlerinin tesis ettiği dogmaların bazılarına hepimiz aşinayız: Sanatı meydana getiren şey eserler değil fikirlerdir; herkes sanatçıdır; sanatçının sanat addettiği her şey sanattır ve elbette küratör sanatçıdan üstündür. Böyle bir özen karşıtlığı sayesinde üşengeçlik, zıpçıktılık, zekâ eksikliği gibi kavramlar bu sahte sanatın birer değerine dönüştü ve her şey müzelerde sergilenebilir hale geldi. Hiçbir estetik değeri bulunmadan sanat diye sunulan nesneler bu dogmatizmin buyurduğu şekilde, bir otoritenin buyurduğu prensiplere tamamen boyun eğerek kabul edilmekte.”

  • Künye: Avelina Lésper – Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı, çeviren: Emrah İmre, Tellekt Kitap, sanat, 56 sayfa, 2022

 

Carlo Rovelli – Helgoland (2022)

Genç fizikçi Werner Heisenberg 1925’te henüz yirmi üç yaşındayken Kuzey Denizi’ndeki Helgoland Adası’nda kuantum kuramının temellerini attığında, Carlo Rovelli’nin deyişiyle bizler ile gerçeklik arasındaki bir perdeyi kaldırarak ardındaki dipsiz bir uçurumu görünür kıldı.

Heisenberg’den önce Einstein’ın üzerinde kafa yorduğu, 20. yüzyılın büyük kuramcılarından Richard Feynman’ın kimse tarafından anlaşılmadığını öne sürdüğü kuantum mekaniği çağımızın en büyük bilimsel keşifleri arasındaki yerini koruyor.

Günümüzde de bilim dünyasında ve felsefeciler arasında son derece canlı bir tartışma konusu olan kuantum kuramı, gerçekliğin yapısından kişisel deneyimin doğasına, metafizikten bilincin doğasına dek önemli soruları yeniden ele almak için yeni yollar ortaya attı.

Bugün kimyanın temellerine, Güneş’in, hatta beynimizin işleyişine ilişkin bilgilerimizi borçlu olduğumuz kuantum kuramı aynı zamanda lazerden bilgisayara modern yüksek teknolojinin ardındaki başaktördür.

Buna karşın gizemini korumaya ve bilimcilerin karşısına yeni bulmacalar çıkarmayı sürdürüyor.

Bilimin gücünün dünyayı yeniden düşünmekten korkmamakta yattığını, gerçekliğin sürekli olarak gitgide daha etkili biçimlerde yeniden tasarlandığını söyleyen Rovelli işte bu gizemin izlerini sürüyor:

‘Helgoland’, Heisenberg’in düşüncesinin çekirdeğini tasarladığı bu adadan yola çıkarak gerçekliğin kuantum nitelikli yapısının yarattığı, gitgide daha önemli konulara doğru adım adım genişleyen olağanüstü bir keşif serüveni.

Kitaptan bir alıntı:

“Başlamadan önce bir uyarı… Bilinmeyenin dipsiz derinlikleri her zaman çekici ve baş döndürücüdür. Ama kuantum mekaniğini ciddiye almak, onun sonuçları üstüne düşünmek neredeyse sanrılar yaratan bir deneyimdir: Şu ya da bu biçimde, bizden dünya anlayışımızda somut ve tartışma götürmez gibi görünen bir şeyden vazgeçmeyi talep eder. Gerçekliğin hayal ettiğimizden çok farklı olduğunu kabul etmemizi ister. Akıl sır ermez derinliklere dalmaktan korkmadan o girdabın içine gözünüzü dikmenizi ister.”

  • Künye: Carlo Rovelli – Helgoland: Kuantum Devrimini Anlamlandırmak, çeviren: Tolga Esmer, Tellekt Kitap, bilim, 176 sayfa, 2022

Sinan Aral – Furya Makinesi (2022)

Sosyal medyanın seçimlerimizi etkilediğini biliriz de sağlığımız üzerindeki olumsuz etkilerini pek bilmeyiz.

Sinan Aral’ın konuyu zengin ayrıntılar eşliğinde irdelediği bu kitabı, bir sosyal medya kullanma kılavuzu olarak okunmalı.

Sosyal medya dünyayı birbirine bağladı ama aynı zamanda yalan ve sahte haberlerde büyük bir artışa ve bunun sonucunda pek çok toplumsal soruna yol açtı.

Sinan Aral’a göre, günümüzün sosyal teknolojisini kendi büyük vaadine doğru yönlendirmek ve bizi birbirimizden uzaklaştırabilecek yollardan kaçınmak için sosyal medyanın politika, ekonomi, toplum sağlığı, hatta kişisel sağlığımız üzerindeki büyük etkisinin farkına varmamız çok önemli.

Aral, onlarca yıllık araştırma ve deneyiminden yararlanarak en güçlü sosyal ağları inceliyor ve kritik bir soruyu ele alıyor: Sosyal medya aslında seçimlerimizi –iyi ya da kötü yönde– ne kadar şekillendiriyor?

‘Furya Makinesi’, bilgisayar korsanlarından marka pazarlamacılarına kadar düşünme ve hareket etme şeklimizi değiştirmeyi uman herkese, sosyal medyanın arkasındaki teknolojinin hep aynı davranış kalıbını nasıl sunduğunu, sonuçlarınınsa seçimlerden iş dünyasına, sağlıktan flörtleşmeye kadar her şeyi nasıl etkilediğini gösteriyor.

Kitap ayrıca “ağ etkileri”nin Facebook gibi ağların muazzam büyümesini nasıl beslediği, sosyal medyanın sinirbilimsel açıdan beynimizi ne şekilde etkilediği, sahte haberlerin gerçek sonuçları ve sosyal derecelendirmelerin gücü gibi çeşitli konuları da irdeliyor.

‘Furya Makinesi’, sosyal medyanın daha dikkatli tüketicileri olmak için stratejiler belirleyerek, dünyamızı yeniden tanımlayan teknolojiyi anlamak ve iyi kullanmak için okurlara sağlam bir rehber sunuyor.

  • Künye: Sinan Aral – Furya Makinesi: Sosyal Medya Seçimlerimizi, Ekonomimizi ve Sağlığımızı Nasıl Bozuyor?, çeviren: Sevgi Halime Özçelik, Tellekt Kitap, inceleme, 448 sayfa, 2022

Brian Greene – Evrenin Zarafeti (2022)

Sicim kuramı, atomaltı parçacıklardan göksel galaksilere, evrendeki tüm harika olayların, tek bir büyük fiziksel ilkenin yansımaları olduğunu söyler.

Dünyanın en önemli sicim kuramcılarından Brian Greene, sicim kuramının ardındaki bilimsel hikâyeyi ustaca anlatıyor.

Bugün dünyanın her yerinde matematikçiler ve fizikçiler en iddialı fizik kuramlarından biri olan süpersicim kuramı üzerine hararetle çalışıyor.

Sicim kuramı Einstein’ın 30 yıl boyunca üzerinde çalıştığı birleşik alan kuramına giden yolda önemli bir adım.

Ve sonunda, genel görelilik ve kuantum mekaniği arasındaki gerilim çözülmek üzere: Sicim kuramı, atomaltı parçacıkların çılgınca dansından göksel galaksilerin görkemli girdabına kadar evrendeki tüm harika olayların, tek bir büyük fiziksel ilkenin yansımaları olduğunu ilan ediyor.

Dünyanın önde gelen sicim kuramcılarından Greene, ustalıkla ve anlaşılır bir dille kaleme aldığı ‘Evrenin Zarafeti’nde 20. yüzyıl fiziğinin “her şeyin kuramı” arayışının ardındaki bilimsel hikâyeyi ve insani çabayı anlatıyor, kuantum mekaniğinden genel göreliliğe kadar pek çok kavram üzerinden sicim kuramını çevreleyen gizem perdesini aralıyor.

Greene’in uzman bilimsel kavrayışı ile edebî yaratıcılığının benzersiz bir karışımı olan ‘Evrenin Zarafeti’, bizi muhteşem evrenimizin nasıl çalıştığını anlamaya daha da yaklaştıran heyecan verici bir eser.

  • Künye: Brian Greene – Evrenin Zarafeti: Süpercisimler, Gizli Boyutlar ve Nihai Kuram Arayışı, çeviren: Ebru Kılıç, Tellekt Kitap, bilim, 504 sayfa, 2022

Susan Schneider – Yapay Sen (2022)

Yapay zekânın önlenemez yükselişi, zihnin geleceği açısından ne anlama geliyor?

Susan Schneider, konuyu felsefi bir mesele olarak tartışarak yapay zekâ konusunda oldukça zorlu sorulara yanıt veriyor.

İnsanlar kısa vadede dünyanın en zeki türü olmaktan çıkabilir.

Yapay zekâ çalışmalarındaki ilerleme hızı göz önüne alındığında çok yakın bir gelecekte insan seviyesinden daha yüksek bir zekâ ve yeni nesil yapay zekâların ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor.

Peki, bu gelişmelerin zihnin geleceği için anlamı nedir?

‘Yapay Sen’de Schneider, yapay zekânın yeni yönlere doğru yol alması kaçınılmaz olsa da ileriye doğru mantıklı bir yol haritası çizmenin elimizde olduğunu; yapay zekâ teknolojisi beyni yeniden şekillendirirken ve potansiyel olarak makine zihinleri yaratırken çok dikkatli olmamız gerektiğini söylüyor.

Zira Homo sapiens, zihin tasarımcıları olarak, nasıl kullanacağını tam olarak bilmediği “araç”larla, yani benlik, zihin ve bilinçle oynayacak.

Ancak Schneider’a göre bunların doğasının yetersiz bir şekilde kavranması, yapay zekâ ve beyin geliştirme teknolojisinin kullanımına zarar verebilir, hatta bilinçli varlıkların yok olmasına ya da acı çekmesine neden olabilir.

Dolayısıyla, algoritmaların altında yatan felsefi meseleleri kavramak zorundayız.

  • Robotlar gerçekten bilinçli olabilir mi?
  • Elon Musk ve Ray Kurzweil gibi teknoloji liderlerinin ileri sürdüğü gibi yapay zekâyla birleşebilir miyiz?
  • Zihin sadece bir program mıdır?
  • Bilinç, karmaşık zekânın kaçınılmaz bir yan ürünü müdür?
  • Zihin tasarımının genel tehlikeleri nelerdir?

Yapay zekâya dair bu zorlu sorulara yanıt arayan ‘Yapay Sen’, cesur yeni dünyamızdaki seyrimizin nasıl olacağını merak edenler için kapsamlı bir araştırma sunuyor.

Schneider felsefe, yapay zekâ, bilişsel bilim ve astrobiyoloji açısından benliğin ve zihnin doğası alanında yaptığı çalışmalarla biliniyor.

  • Künye: Susan Schneider – Yapay Sen: Yapay Zekâ ve Zihnin Geleceği, çeviren: Tülay Tosun, Tellekt Kitap, felsefe, 176 sayfa, 2022

Nadia Urbinati – Ben Halkım (2022)

Popülizm, bugün sadece iktidarın değil, trajik biçimde muhalefetin de başvurduğu siyaset araçlarından biri haline geldi.

Nadia Urbinati, popülist liderlerin anayasal demokrasiyi çökerterek otoriterliğe giden yolu açtığını gözler önüne sererek bizi bu konuda uyarıyor.

Popülist hareketler son zamanlarda dünyadaki hemen hemen her demokraside ortaya çıktı.

Yine de bu yıkıcı siyasi fenomeni kavrayışımız ne yazık ki yetersiz kalıyor.

Bir yandan politikacılar halkın çıkarlarına hitap etmeye çalışıyor, öte yandan muhalefet partileri mevcut düzene karşı kampanya yürütüyor.

O halde popülizmi sıradan demokratik siyasetten ayıran nedir?

Ve onun yükselişiyle neden ilgileniyoruz?

‘Ben Halkım’da Urbinati, popülizmin, lider ile liderin “iyi” ya da “doğru” insanlar olarak tanımladığı kişiler arasındaki doğrudan ilişkiye dayanan yeni bir temsilî hükümet biçimi olarak görülmesi gerektiğini savunuyor.

Popülist liderler, sıradan çoğunluğun çıkarlarına ihanet etmekle suçladıkları aracılara –özellikle siyasi partilere ve bağımsız medyaya– ihtiyaç duymadan halkla ve halk adına konuştuklarını iddia ediyorlar.

Ancak Urbinati önemli bir noktaya dikkat çekiyor: Popülist hükümetler diktatör ya da faşist rejimlerden önemli ölçüde ayrılsalar da, gerek liderin iradesine bağımlı olmaları gerekse “iyi” ya da “doğru” olarak kabul edilmeyen insanların çıkarlarını dışlama istekleri anayasal demokrasiyi çökerterek otoriterliğe giden yolu açıyor.

Teorik analizleri, siyasi düşünce tarihini ve güncel olayları bir araya getiren ‘Ben Halkım’, popülizmi ve onun demokrasiyle olan ilişkisini özgün ve aydınlatıcı bir biçimde irdelemesiyle çok önemli.

  • Künye: Nadia Urbinati – Ben Halkım: Popülizm Demokrasiyi Nasıl Dönüştürüyor?, çeviren: Büşra Ayoub, Tellekt Kitap, siyaset, 336 sayfa, 2022