W. M. Spellman – Ölümün Kısa Bir Tarihi (2020)

Tarihöncesi dönemlerde insanlar ölüme nasıl bakıyordu?

Arkeolog ve paleontologların çalışmalarına başvurarak bu soruya yanıt arayan W. M. Spellman’ın bu özgün çalışması, ölüm kavramının zaman içinde geçirdiği dönüşümü kayda almasıyla bilhassa dikkat çekiyor.

Kitapta,

  • Mezopotamya ve Mısır’daki ölüm algısının nasıl olduğu,
  • Antik Yunan ve Roma filozoflarının ruh ve beden üzerine tartışmaları,
  • Budizm, Hinduizm, Taoizm gibi inanç sistemleri ile semavi dinlerin ölüm, ölü bedenin akıbeti ve ölümden sonra yaşamın var olup olmadığına dair yaklaşımları,
  • İntihar, ötenazi, uzun yaşam ve yaşam kalitesi gibi çağdaş tartışmaların bize neler söyleyebileceği,
  • Ve insanlığın ilk günlerinden bu yana kendi ölümlülüğümüz ve onun olası sonraki yaşam formlarına karşı duygu ve tutumlarımız ele alınıyor.

‘Ölümün Kısa Bir Tarihi’, ölümü farklı zaman dilimlerinde, farklı mekânlarda, farklı kültürlerde ele alıyor ve daha da önemlisi, ölüm kavramının tarihin akışı içindeki gelişimini hem dinsel hem de seküler-bilimsel yaklaşımlara bakarak açıklıyor.

  • Künye: W. M. Spellman – Ölümün Kısa Bir Tarihi, çeviren: Ahmet Bora Pekiner, Tellekt Kitap, tarih, 264 sayfa, 2020

Kolektif – Salgın (2020)

Covid-19 bütün dünyayı tedbirsiz yakaladı.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Bugün salgın nedeniyle yüz binlerce insan hayatını, işini kaybetti, bunun yanı sıra, salgının sosyo-politik bedelleri de inanılmaz boyutlara ulaştı.

Şimdi asıl görmemiz, asıl kabullenmemiz gereken gerçek, salgının bireysel bir sorundan ziyade küresel bağlamı olan büyük bir felaket olduğudur.

İşte bu derleme de, salgın olgusunu bilimden ekonomiye, siyasetten tarihe, ekolojiden toplumsal cinsiyete, sosyolojiden psikolojiye, halk sağlığından tıp tarihine, felsefeden edebiyata, medyadan kültüre ve sanata uzanan geniş bir perspektiften irdeliyor.

Kitaptaki makaleler okuru, düne, bugüne ve geleceğe yeni bir pencereden bakmaya davet ediyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Bekir Ağırdır, Onur Akgül, Fatih Artvinli, Paul Auster, Evren Balta, Foti Benlisoy, Yenal Bilgici, Selva Demiralp, Önder Ergönül, Emre Gönen, Melek Göregenli, Ioanna Kuçuradi, Gülcan Özer, Görgün Taner, Ayşen Uysal, Nükhet Varlık, Melda Yaman ve Mine Yıldırım.

  • Künye: Kolektif – Salgın: Tükeniş Çağında Dünyayı Yeniden Düşünmek, derleyen: Didem Bayındır, Tellekt Kitap, bilim, 432 sayfa, 2020

Guy Standing – Temel Gelir (2020)

Özellikle pandemi sürecinde, düşük gelirli kesimlerin ne kadar büyük risk altında olduğu bir kez daha görüldü.

Oysa devlet, neredeyse soluduğumuz havadan bile vergi alıyor.

Bazı ülkeler, genel olarak vatandaşlarına bu süreçte nakdi yardımda bulunsa da, bunun hiçbir garantisi yok.

Öte yandan günümüzde otomasyon arttı, iş güvencesi yok oldu, kazanç yapılan işten bağımsızlaşarak düştü.

İşte bu ve benzer sorunların aşılması için dünyanın pek çok yerinde temel gelir fikri, adil refah dağılımı bağlamında önemli bir tartışma konusu oldu, siyasi partilerin gündemine girdi.

Peki, temel gelir ne anlama geliyor?

Temel gelir, asgari ücretten farklı olarak, toplumdaki tüm bireylere devlet tarafından düzenli olarak ödeme yapılması fikrine dayanıyor.

Tüm bireylerin sağlığı, refahı ve mutluluğu için son derece önemli önemli olan temel gelir, katılımcı, eşitlikçi, güvenli, adil, özgür, insan odaklı bir gelecek yaratmak için kapitalizm henüz yıkılmamışken en iyi yollardan biri.

Bu kitabın yazarı Guy Standing de, son otuz yıldır temel gelir fikrini geliştirenlerin başında geliyor.

Standing burada, temel gelir fikrinin ekonomi, yoksulluk, sosyal adalet, iş ve emek alanlarındaki etkisini araştırıyor, daha da önemlisi yalnızca ekonomik değil aynı zamanda etik savlar da sunuyor ve dünyadaki pilot çalışmalardan neler öğrenebileceğimizi ortaya koyuyor.

  • Künye: Guy Standing – Temel Gelir, çeviren: Ceren Demirdöğdü, Tellekt Kitap, iktisat, 344 sayfa, 2020

Carlo Rovelli – Zamanın Düzeni (2020)

Zaman, bilimin de felsefenin de hakkında en çok tartıştığı konulardan biridir.

Bu çok doğal, çünkü insan olarak bizler de neredeyse sürekli zaman üzerine düşünüp dururuz.

Carlo Rovelli’nin kaleme aldığı ‘Zamanın Düzeni’ ise, bilim, felsefe ve edebiyatı buluşturan çok güzel bir kitap.

Rovelli, uçsuz bucaksız gibi görünen, farklı yerlerde farklı hızlarda akan zamanın, kendimizi daha iyi anlamak açısından bize neler söyleyebileceği üzerine düşünüyor.

Rovelli’ye göre, zamanı anlayabilmemiz için kendimiz üzerine, kendimizi anlayabilmek için de zaman üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Yine yazara göre, zaman kavramı hakkındaki pek çok tartışmanın akıl karıştırıcı olmasının tek nedeni bu kavramın karmaşık ve katmanlı özelliğinin farkında olmamalarıdır.

Bu nedenle de, farklı katmanların birbirlerinden bağımsız olduklarını görmeme hatasına düşerler.

“Gelmeyecek bir geleceğe karşı arzu duyuyoruz. Belleğin ve öngörünün açtığı bu alan, bizi belki bazen kaygılandıran ama özünde bir lütuf olan zamandır.” diyen Rovelli, edebi yetkinliğiyle de öne çıkan kitabında, bizi zaman üzerine daha derinlemesine düşünmeye davet ediyor.

Kitaptan iki alıntı daha:

“’Şimdi’ kavramı işe yaramaz; uçsuz bucaksız evrende mantıklı şekilde ‘şimdi’ diyebileceğimiz hiçbir şey yoktur.”

“Bizim için zaman işte budur: Çok katmanlı, karmaşık, farklı yaklaşık kestirimlerden gelen çok sayıda farklı özelliği olan bir kavram.”

  • Künye: Carlo Rovelli – Zamanın Düzeni, çeviren: Tolga Esmer, Tellekt Kitap, bilim, 168 sayfa, 2020

Jonathan B. Losos – Kader, Şans ve Evrimin Geleceği (2019)

Evrim biyolojisi hakkında güncel kaynak arayanlara ‘Kader, Şans ve Evrimin Geleceği’ni şiddetle öneriyoruz.

Özellikle konuyu sade bir üslupla ele almasıyla her seviyeden okura hitap eden kitabında Jonathan Losos, en son araştırmaların verilerinden yararlanarak ekosistemlerin korunması, zararlı virüs ve bakterilerle mücadele, uzayda yaşam gibi önemli konularda bizi aydınlatıyor.

Evrimin getirdiği çözümleri her seferinde yeniden deneyimliyoruz.

Fakat kimi zaman en ufak bir mutasyon bile evrim sürecini farklı bir mecraya sürükler.

İşte Losos’un çalışması da, tüm bu değişkenlerin evrimde oynadığı rolü açık bir şekilde ortaya koymasıyla, öte yandan evrimin geleceği üzerine yaptığı dikkat çekici öngörülerle büyük öneme haiz.

Kitaptan birkaç alıntı:

“(…) Staphylococcus (stafilokok enfeksiyonunun nedeni) direnç geliştirdi ve 1950’li yılların ortalarında penisilinden elde edilen sağlık kazanımlarının çoğu kaybedildi. Sonrasında her yeni antibiyotiğin geliştirilmesiyle bakteriler evrimle buna karşı hızla direnç geliştirdi.”

“… Yakınsamaya hak ettiği değeri vermiyor olabiliriz. Biz evrimsel tekizler (kiviler, ornitorenkler, bukalemunlar ve insanlar) benzersiz olabiliriz, ama vücudumuzdaki birçok bölüm başka organizmalarda yakınsak şekilde evrimleşmiştir.”

“Gerçek şu ki, biz insanlar, bir evrimsel tekizlik örneğiyiz; Dünya üzerinde hiçbir yerde hiçbir zaman bizim gibi bir şey evrimleşmedi. Yakınsak evrimin genel olarak her yerde görülmesi, görünüşe göre bizim evrimsel kaçınılmazlığımıza sınırlı bir destek sağlayabiliyor.”

“Evet, doğru; bundan 550 milyon yıl önce dünyada yüzerek dolaşan en yakın ortak atamızın bahse değer gözleri dahi olmamasına rağmen, ahtapotlar sizinle, benimle neredeyse tıpatıp aynı gözyuvarlarına sahiptir.”

“Geçmişte yaşanacak çok cüzi bir farklılığın (büyük-büyük-büyük-milyonuncu-nesilden-büyükbabamız Ernie’nin üzerine düşen bir ağaç, bir orman yangını, bir mutasyon) bizim gelecekteki varlığımızı bitirmeyeceğini kim bilebilir?”

“Kuzey Trinidad’daki tüm dere yataklarında aynı tezat tekrarlanıyor: nehrin aşağısında donuk mat balıklar; yukarısında süslü püslü, göz kamaştırıcı balıklar. Bu tam da bir evrimsel biyoloğu heyecanlandıracak cinsten bir gözlem.”

“Dinozorlar hayatta kalmış olsaydı, onların soyundan gelenler (hakikaten zeki dinozorlar bile) bugün bize hiç benzemeyeceklerdi. Süper boyutta beyne sahip bir tavuk, bundan daha doğru bir benzetme olurdu.”

“…Evrimi öngörebilir miyiz? Kısa vadede, evet, belli ölçüde. Fakat zamanın akışı uzadıkça, atalar ve koşullar farklılaştıkça başarıyla tahminde bulunma olasılığımız düşüyor.”

  • Künye: Jonathan B. Losos – Kader, Şans ve Evrimin Geleceği, çeviren: Barış Gönülşen, Tellekt Kitap, bilim, 376 sayfa, 2019

Kate Raworth – Simit Ekonomisi (2019)

Endüstriyel ekonomi, insanlığın olduğu kadar doğanın da düşmanıdır.

Özünde, tüm amacın büyük şirketlerin kârı üzerine inşa edildiği bir sistem olarak kapitalizm, miadını çoktan doldurmuş, çürümüş bir sistemdir.

Kate Raworth, ‘Simit Ekonomisi’ ile yeni bir ekonomik perspektife duyduğumuz ihtiyaca yanıt veriyor.

“Eğer yeni bir ekonomi öyküsü yazmak istiyorsak, eskileri geçmiş yüzyılın ders kitaplarına gömecek yeni resimler çizmek zorundayız.” diyen Raworth, daha insani ve çevreye saygılı yeni bir ekonomi inşa etmek için yedi hedef sunuyor.

Yazar, bugünün ekonomisini yön veren büyüme yaklaşımı yerine gelişmeyi, adaleti ve hakkaniyeti yerleştiriyor, ekonominin nasıl daha sürdürülebilir bir şekilde organize edilebileceğini anlatıyor, kendini yenileyen bir ekonominin imkânları üzerine çok yönlü bir şekilde düşünüyor.

Kitabın, Mahfi Eğilmez’in sunuş yazısıyla açıldığını da belirtelim.

  • Künye: Kate Raworth – Simit Ekonomisi: 21. Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu, çeviren: Akın Emre Pilgir, Tellekt Kitap, iktisat, 376 sayfa, 2019

Lee McIntyre – Hakikat Sonrası (2019)

Hakikat-sonrası mefhumu, hakikatin gölgede bırakılması anlamına gelir.

Hakikat kavramının kendisine yönelik pek çok ciddi meydan okumayla geçmişte de karşılaştık, fakat bu meydan okumaların hiçbiri, gerçekliğin siyaseten ikincil konuma itilmesini öngören bir strateji olarak bu kadar açık biçimde benimsenmemişti.

Özetle, olgular ve hakikat, günümüz siyaset alanında büyük tehlike altındadır.

İşte Lee McIntyre’ın bu önemli çalışması, her şeyin birkaç günde olup bitiverdiği, olguların yerini duyguların aldığı kapitalist modernite çağının hakikat-sonrası rejiminin ne olduğunu, nesnel gerçekleri göz ardı etmenin yarattığı tehlikeleri ve bunlara karşı nasıl mücadele edebileceğimizi tartışıyor.

Ampirik meseleler hakkındaki inançlarımızın şekillenmesinde olguların hislerimize nazaran daha önemsiz olduğu gerçeğinin altını çizen McIntyre, buradan yola çıkarak hakikat-sonrasına gelişimizin felsefi, sosyolojik ve tarihsel dinamiklerini irdeliyor.

Yazar, kapitalist modernite çağında, devlet aklına ve onun otoriter siyasal tahayyüllerine muhtaç olmayan bir karşı duruş geliştirebilmenin yolları, başka bir deyişle, sosyal adaletin, özgürlüğün ve demokrasinin özüne tehdit oluşturan popülizm ve yalanlarla nasıl baş edebileceğimiz üzerine düşünüyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Sokrates’e göre cehalet tedavi edilebilirdir; eğer kişi cahilse tedris edilebilir. Asıl tehdit, hakikati zaten bildiğini düşünecek kadar kibirli olanlardan gelir çünkü o zaman yanlışa dayanarak harekete geçecek kadar fevri olabilirler.”

“Bir düzeyde hepimiz, içinde yer aldığımız grup tarafından kabul edilmeyi gerçeklikten daha çok önemsiyoruz. Ama derdimiz hakikat ise, buna karşı durmak da boynumuzun borcudur.”

“Neye inanacağımızı bilemez hale geldiğimizde, suistimale açığız demektir artık. Hakiki propaganda belki de daha sonra, ona inanıp inanmamamızın herhangi bir önemi kalmadığında gelecektir.”

“Hakikat-sonrasıyla savaşmak için atılacak ilk adım, onun kökenini kavramakta yatar.”

  • Künye: Lee McIntyre – Hakikat Sonrası, çeviren: Mehmet Fahrettin Biçici, Tellekt Kitap, felsefe, 168 sayfa, 2019