Kolektif – Türkiye Laikliğine Bakışlar (2025)

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, Türkiye’de laikliğin ne anlama geldiği sorusu yeniden gündemde. Laiklik ilkesi yok olmanın eşiğinde mi, yoksa Türkiye hiçbir zaman tam anlamıyla laik olamadı mı? Demokrasiyle laiklik arasında yaşanan gerilim, yalnızca siyasal değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün yansıması. Bu tartışma, laikliğin sadece bir hukuk normu değil, aynı zamanda eşit yurttaşlık fikrinin temeli olduğu gerçeğini de hatırlatıyor.

Türkiye’de laiklik, tarihsel ve sosyolojik koşullar nedeniyle evrensel ilkelerden saparak yerelleşmiş ve zamanla çeşitli biçimlere bürünmüştür. Dinî yapılar ile devlet arasındaki güç ilişkileri, laikliğin yorumlanma biçimlerini belirlemiş; uygulama çoğu zaman denetimci, hatta baskıcı bir çizgide ilerlemiştir. Bu durum, laikliğin özgürlükçü ve kapsayıcı bir zemin olmaktan uzaklaşmasına yol açmıştır.

Bu kitap, Türkiye’de laikliğin nasıl inşa edildiğini, nasıl dönüştüğünü ve ne ölçüde işlevsizleştiğini farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla sorguluyor. Tarihçilerden hukukçulara, siyaset bilimcilerden sosyologlara uzanan yazarlar, din-devlet ilişkilerinin çok katmanlı doğasını açığa çıkarıyor. Laikliğin etkileri yalnızca anayasa ve hukuk sistemiyle sınırlı değil; eğitimden toplumsal cinsiyet ilişkilerine, azınlıklardan Alevilere, İslamcı hareketlerden sosyalist geleneklere kadar uzanan geniş bir çerçevede değerlendiriliyor.

Derleme, yalnızca Türkiye içi deneyimi değil, aynı zamanda uluslararası laiklik modelleriyle karşılaştırmalar yaparak, Türkiye’de laikliğin özgünlüklerini ve sınırlılıklarını daha net bir şekilde görmeyi mümkün kılıyor.

  • Künye: Kolektif – Türkiye Laikliğine Bakışlar, derleyen: Umut Azak, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, siyaset, 387 sayfa, 2025

Kolektif – Salgın, İklim, Toplum (2022)

Covid-19 salgını, şu an pek görmek istemesek de aslında çoktan hayatımızı kökten dönüştürmüş durumda.

Bu özenli derleme de, salgının ekonomik ve sosyal etkileri ve geleceğimizi nasıl dönüştüreceği çok yönlü bir bakışla ele alınıyor.

Küçücük bir virüsün kibir, gösteriş dolu, her şeye kadir ve muktedir olduğu düşünülen kapitalist dünyamızı fos çıkarışını izlerken sürekli bundan bir şeyler öğrenmeliyiz demiştik.

Bugün sormalıyız: Öğrenebildik mi?

Ne öğrendik?

İstanbul Politikalar Merkezi COVID-19 salgınının başladığı 2020 başından günümüze, web üzerinde, salgın koşullarında dünyanın, toplumların ve bireylerin durumunun değerlendirildiği çok sayıda panel düzenledi.

Bu panellerden hazırlanan ‘Salgın, İklim, Toplum’da ilk günlerden başlayarak salgının dünyadaki ve özellikle Avrupa Birliği ve Türkiye’deki ekonomik ve sosyal etkileri, olağanüstü kriz koşulları altında insan davranışları, salgın ile iklim krizinin birlikte ilerleyişi, devletlerin ve uluslararası kurumların salgını yönetmedeki başarı ve başarısızlıkları, aşılama, komplo teorileri, salgının ekonomi politiği, göçmenler ve işsizler, salgın koşullarında sosyal güvenliğin, eşitlik, adalet ve temel özgürlüklerin durumu, bütün dünyada dijitalleşmenin artışı ve iş süreçlerindeki değişim ve Türkiye bağlamında din ile siyaset arasındaki ilişki tartışılıyor.

Çoğu katılımcı, yaşadığımız bu sıradışı deneyimden öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu, gelecekteki salgınlarla ve gittikçe derinleşen iklim değişikliğinin getireceği ekolojik krizlerle başa çıkabilmek için bu deneyimimizi adaletli ve eşitlikçi bir dünya düzenine doğru seferber etmemiz gerektiğini düşünüyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: E. Fuat Keyman, Selim Badur, Senem Aydın-Düzgit, Evren Balta, Ümit Şahin, Kâmil Yılmaz, Işıl Arıcan, Yağız Üresin, Pelin Oğuz, Cem Güneri, Çiğdem Nas, Nebi Sümer, Emre Erdoğan, S. Adil Sarıbay, Erdoğan Özmen, Sinan Alper, Ayşenur Dal, Onurcan Yılmaz, Fikret Adaman, Zafer Yenal, Sinan Erensü, Hande Paker, Gökşen Şahin, Akgün İlhan, Murat Türkeş, Tuğba Öztürk, Galip Dalay, Çağlar Keyder, Atila Eralp, Nilgün Arısan-Eralp, Feyzi Baban, Pınar Uyan Semerci, Işık Özel, Mustafa Kutlay, Alper Kaliber, Yusuf Leblebici, Galip Yalman, Gökçe Uysal, İnsan Tunalı, Ateş Altınordu, Umut Azak ve Ayşe Çavdar.

  • Künye: Kolektif – Salgın, İklim, Toplum: Nasıl Bir Dünyada Yaşayacağız?, hazırlayan: Ayşe Köse Badur, Metis Yayınları, sağlık, 448 sayfa, 2022

Kolektif – Devlet ve Maduniyet (2010)

‘Devlet ve Maduniyet’, ilk kez İtalyan Marksist Antonio Gramsci tarafından kullanılmış “madun” kavramından ve maduniyet çalışmalarından yola çıkarak Türkiye ve İran’da modernleşmeyi, toplum ve devleti konu edinen yazılardan oluşuyor.

Yazılar, devlet eliyle yerinden edilme olgusu, farklı etnik ve dini kimliklerin devlet karşısındaki eşit hak talepleri ve toplumsal cinsiyet sorunu ve kadının toplumsal yaşamındaki yeri gibi başlıklar ekseninde iki ülke arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları işliyor.

Kitapta,

  • Zaman ve iş disiplini bağlamında Türkiye ve İran’da modernleşme,
  • Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde işçiler ve devlet,
  • Jön Türk politikalarına Rus Ortodoksların tepkileri,
  • İran’da 1927-1929 arasını kapsayan yeni düzende muhalifler,
  • Kemalist Cumhuriyette Osmanlı mirası,
  • Rıza Şah’ın İran’ında işçiler,
  • Milli Mücadelenin ardından yapılan reformlara sufilerin tepkileri,
  • Türkiye’de Kemalist modernizasyona bir tepki olarak Menemen Olayı,
  • Rıza Şah dönemi kadın aktivizmi,
  • Türkiye’de İsviçre Medeni Kanunu’nun kabulünden önce ve sonra çokeşlilik.
  • Ve bunun gibi ilgi çekici konular tartışılıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler şöyle: Touraj Atabaki, Donald Quataert, Vangelis Kechriotis, Stephanie Cronin, Erik Jan Zürcher, Kaveh Bayat, Hülya Küçük, Umut Azak, Afsaneh Najmabadi ve Nicole van Os.

  • Künye: Kolektif – Devlet ve Maduniyet, derleyen: Touraj Atabaki, çeviren: Serhan Afacan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, tarih, 264 sayfa

Umut Azak – Türkiye’de Laiklik ve İslâm (2019)

Türkiye’de laiklik ideolojisinin tarihsel arka planı ve kendine has özellikleri üzerine çok iyi bir çalışma.

Umut Azak, Kemalist laikliğin, korku temelli bir İslâm algısı ve hafıza siyasetine dayandığını iddia ediyor.

Yazara göre, Kemalist laiklik söyleminde laik rejimi tehdit ettiği düşünülen “gericiler”, “mürteciler” ya da İslâmcılar hem düşman, hem de İslâm’ın “yanlış” bir yorumunun temsilcileri olarak tahayyül edilmişlerdir.

Başka bir ifadeyle irtica korkusu, toplumun “kötü Müslümanlar” ve “iyi Müslümanlar” olarak kutuplaştırılması ile canlı tutulmuştur.

Laik rejimin savunulması, “gerçek” İslâm adına “kötü Müslümanlar”a karşı verilen bir mücadele gibi algılanır.

Siyasi ve entelektüel elitler tarafından laiklik üzerine yürütülen tartışmalarda, bu mücadelenin eski ve yeni simgeleri arasında paralellik kurularak irtica korkusu yeniden üretilir.

Azak, kitabının ilerleyen bölümlerinde işte bu korku üretimine ve temelde belli bir

İslam yorumuna dayalı olan Kemalist laiklik söyleminin evrimini inceliyor.

Bu söylemdeki, “kötü Müslümanlar”ın (gerici, çağdışı, siyasi, dolayısıyla “yobazlık” olarak görülen) İslâm’ı ile (laik, ilerici, milli, dolayısıyla “iyi” ya da “makbul” addedilen) Türk İslâm’ını birbirinden ayrıştırma teşebbüslerinin zaman içindeki dönüşümünün izini sürüyor.

Tek parti rejimi dönemine (1923-1946) ve çok-parti döneminin ilk yirmi yılına (1946-1966) ağırlık veren çalışmanın merkezini de, siyasi liderlerin ve entelektüellerin laiklik üzerine basın aracılığıyla yürüttüğü kamusal tartışmalar oluşturuyor.

Çalışma, Türkiye’de laiklik ve sekülerleşme süreçlerinin İslâm ile ilişkisini Menemen Olayı ve Malatya Hadisesi gibi vakalar ile Türkçe ezan, Alevilik ve Said Nursî hakkındaki tartışmalar gibi önemli kırılma anları üzerinden izlemesiyle dikkat çekici.

  • Künye: Umut Azak – Türkiye’de Laiklik ve İslâm, çeviren: Ayten Alkan, İletişim Yayınları, siyaset, 328 sayfa, 2019