Joanna Dornbierer-Stuart – Dilin Kökenleri (2025)

Joanna Dornbierer-Stuart’ın bu kitabı, dilin nasıl ortaya çıktığını ve evrimsel süreçte hangi aşamalardan geçerek bugünkü karmaşık yapısına ulaştığını araştırıyor. Yazar, dilin biyolojik temellerini, evrimsel biyolojiyle ilişkisini ve kültürel aktarım yoluyla nasıl geliştiğini ayrıntılı biçimde ele alıyor.

‘Dilin Kökenleri: Evrimsel Dilbilime Giriş’ (‘The Origins of Language: An Introduction to Evolutionary Linguistics’), öncelikle hayvan iletişimi ile insan dili arasındaki farkları inceliyor. Kuş şarkılarından primatların sesli uyarılarına kadar pek çok örnek üzerinden, bu iletişim biçimlerinin sınırlılıklarını ortaya koyuyor ve insan dilini ayırt eden özelliklerin —sözdizimi, sembolik temsil, soyut kavram üretme— nasıl gelişmiş olabileceğini tartışıyor. Dornbierer-Stuart, özellikle dilin yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda düşünceyi biçimlendiren bir yapı olduğuna vurgu yapıyor.

Eser, fosil kayıtlarından arkeolojik bulgulara ve beyin evrimi üzerine yapılan araştırmalara kadar geniş bir kanıt yelpazesine dayanıyor. Homo erectus, Neandertal ve Homo sapiens türlerinin dilsel kapasiteleri karşılaştırılırken, jestlerin, mimiklerin ve ses üretiminin kademeli bir biçimde karmaşıklaştığına dikkat çekiliyor. Yazar, dilin tek bir anda ortaya çıkan bir mucize değil, milyonlarca yıl süren kümülatif bir evrim sürecinin ürünü olduğunu savunuyor.

Kitapta ayrıca dilin sosyal bağları güçlendirmedeki rolü, grup içi iş birliğini artırması ve kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasındaki merkezi işlevi de ele alınıyor. Dornbierer-Stuart, dilin evriminin yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda toplumsal bir süreç olduğunu göstererek, okuyucuyu insanlık tarihinin en önemli buluşlarından birinin kökenini yeniden düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Joanna Dornbierer-Stuart – Dilin Kökenleri: Evrimsel Dilbilime Giriş, çeviren: Ahmet Ergün, Monografi Yayıncılık, dilbilim, 240 sayfa, 2025

Susan Bassnett – Çeviribilim (2025)

Susan Bassnett’in ‘Çeviribilim’ (‘Translation Studies’) adlı kitabı, çeviri çalışmalarının evrimini ve çeviriye dair farklı yaklaşımları inceleyen bir eserdir. Bassnett, çevirinin sadece dilsel bir aktarım olmadığını, aynı zamanda kültürel, politik ve sosyal bir süreç olduğunu savunur.

Kitapta, çeviriye dair geleneksel yaklaşımlardan postmodern yaklaşımlara kadar geniş bir yelpazede farklı kuramlar ele alınır. Bassnett, çevirinin metinler arası bir ilişki olduğunu ve çevirmenin metne kendi yorumunu kattığını vurgular.

Kitapta, çevirinin tarihsel gelişimi, çeviri kuramlarının evrimi, çevirinin kültürel ve politik boyutları, çeviride eşdeğerlik sorunu, çeviride sadakat sorunu gibi konular detaylı bir şekilde incelenir.

Bassnett, çevirinin sadece dilsel bir aktarım olmadığını, aynı zamanda kültürel, politik ve sosyal bir süreç olduğunu savunuyor.

Kitapta, çeviriye dair farklı yaklaşımların birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduğu ve çeviri çalışmalarının nasıl geliştiği ele alınır.

Kitap, çeviri çalışmalarına ilgi duyan herkes için kapsamlı bir kaynak niteliğindedir.

  • Künye: Susan Bassnett – Çeviribilim, çeviren: Melda Dinçel Enginsu, Minotor Kitap, dilbilim, 248 sayfa, 2025

Michael Losonsky – Locke’tan Derrida’ya Dil Felsefesi (2024)

‘Locke’tan Derrida’ya Dil Felsefesi’, 20. yüzyıl felsefesinde dilin merkez sahneye yerleşmesi ve felsefi düşüncenin bu dönüşümle nasıl şekillendiği üzerine kapsamlı bir inceleme sunar.

Kitap, “dilsel dönüş” olarak adlandırılan bu hareketin kökenlerini, ana temalarını ve farklı filozoflar üzerindeki etkilerini derinlemesine analiz eder.

Yirminci yüzyıl felsefesinde “dilsel dönüş” olarak adlandırılan bu hareket, felsefenin geleneksel ilgi alanlarından (metafizik, epistemoloji) dilin incelenmesine doğru bir kaymayı ifade eder.

Bu dönemde filozoflar, dilin yapısı, kullanımı ve sınırlarının felsefi problemleri anlamak için anahtar olduğuna inanmışlardır.

Dilin, düşünceyi, deneyimi ve gerçekliği şekillendirmede oynadığı aktif rolü vurgulayan bu yaklaşım, felsefede yeni bir dönemi başlatmıştır.

Losonsky, dil ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi farklı filozofların perspektiflerinden inceleyerek, dilin gerçekliği nasıl inşa ettiğini ve temsil ettiğini sorgular.

Wittgenstein’ın dil oyunları kavramını merkeze alarak, dilin sosyal bir eylem olduğunu ve anlamın bağlamsal olarak üretildiğini vurgular.

Dilin bilinç oluşumundaki rolünü ve dil aracılığıyla öznel deneyimlerin nasıl ifade edildiğini inceler.

Dilin, sosyal ve politik güç ilişkilerinde nasıl kullanıldığını ve ideolojilerin üretilmesinde nasıl bir rol oynadığını analiz eder.

Kitapta incelenen filozoflar:

Ludwig Wittgenstein: Dil oyunları, dilin sınırları ve dilin sosyal doğası üzerine yaptığı çalışmalarla dilsel dönüşün en önemli figürlerinden biridir.

Martin Heidegger: Dilin varoluşçu felsefedeki yeri ve dilin dünya ile olan ilişkisini inceler.

  1. L. Austin: Dil eylemleri teorisiyle dilin sadece bilgi ifade etmek için değil, aynı zamanda eylemleri gerçekleştirmek için de kullanıldığını gösterir.

Saul Kripke: Modal mantık ve isimsel referans üzerine yaptığı çalışmalarla dilin mantıksal yapısına dair önemli katkılar sunar.

Judith Butler: Dilin cinsiyet kimliğinin inşasında oynadığı rolü ve dil aracılığıyla normların nasıl üretildiğini inceler.

  • Künye: Michael Losonsky – Locke’tan Derrida’ya Dil Felsefesi, çeviren: Selami Atakan Altınörs, Vakıfbank Kültür Yayınları, felsefe, 408 sayfa, 2024

Noam Chomsky – Kartezyen Dilbilim (2024)

Noam Chomsky’nin ‘Kartezyen Dilbilim: Akılcı Düşüncenin Tarihinde Bir Sayfa’ adlı eseri, dilin kökenleri, yapısı ve insan zihniyle ilişkisi üzerine önemli bir çalışmadır.

Chomsky bu kitapta, dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda insan zihninin derin yapılarını anlamak için bir anahtar olduğunu savunur.

Chomsky, kitabında dilin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu ve insan zihninde evrensel bir gramerin var olduğunu öne sürer.

Bu evrensel gramer, tüm dillerin temel yapısını oluşturan soyut kuralları içerir.

Bu yaklaşım, dilin öğrenilmesinin sadece çevresel faktörlere değil, aynı zamanda biyolojik bir temel üzerine oturduğunu gösterir.

Chomsky, Descartes’ın rasyonalist felsefesinin dil anlayışını detaylı bir şekilde inceler ve bu anlayışın modern dilbilim üzerindeki etkisini analiz eder.

Tüm dillerin ortak bir yapıya sahip olduğu ve bu yapının insan zihninde doğuştan var olduğu iddiasını geliştirir.

Çocukların dil öğrenme sürecinde, çevresel girdilerin yanı sıra doğuştan gelen dilsel yeteneklerinin de önemli bir rol oynadığını savunur.

Dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi inceler ve dilin düşünceyi nasıl şekillendirdiğini tartışır.

Chomsky’nin çalışmaları, 20. yüzyılın ikinci yarısında dilbilim alanında bir devrim yaratmış ve dilin incelenmesine yeni bir bakış açısı getirmiştir.

Dilbilimdeki çalışmaları, zihin bilimleri, psikoloji ve felsefe gibi alanlara da önemli katkılar sağladı.

Dil edinimi ve öğretimi üzerine yapılan çalışmalara yeni perspektifler sundu.

  • Künye: Noam Chomsky – Kartezyen Dilbilim: Akılcı Düşüncenin Tarihinde Bir Sayfa, çeviren: Ayşe Sırma Yalçındağ, Fol Kitap, dilbilim, 136 sayfa, 2024

Daniel L. Everett – Dil Nasıl Ortaya Çıktı? (2024)

İnsanın diğer türlere göre belirgin bir avantajı var: Birbirimizle konuşabiliyoruz.

Dil, dünya üzerindeki en gelişmiş iletişim biçimi.

Peki, bu muhteşem araca nasıl sahip olabildik?

Amazon’daki saha araştırmalarıyla öne çıkan dilbilimci Daniel L. Everett, bu büyük sorunun yanıtını arıyor.

Hominidlerin ilk konuşma girişimlerinden günümüzdeki mevcut yedi bini aşkın dile kadar uzanan kapsamlı bir evrimsel hikâye anlatıyor.

Fosil avcıları ve dilbilimciler bizi dilin kökenini anlamaya epeyce yaklaştırsa da Daniel Everett’in keşifleri, akademik çevrelerin çok ötesinde yankı uyandırmış ve çağdaş dilbilim dünyasını altüst etmiştir.

Everett, bu çalışmasında da dilbilim dünyasının yerleşik ilkelerine meydan okuyor ve dilin Sapiens’e özgü olmadığını ileri sürüyor.

Dili biyolojik yapımız kadar kültürel öğelerle de ilişkilendiriyor ve dili anlamak için disiplinler arası bir yaklaşımın şart olduğunu savunuyor.

Everett’in kuramına göre ilk konuşan canlı, kültürel olarak icat edilen simgeler aracılığıyla sözcükleri ortaya çıkaran Homo Erectus’tu.

Bir yandan ilk insanların beyni büyüyor, diğer yandan jest ve tonlamaların kullanıldığı konuşma ortaya çıkıyordu.

Bu süreç 60.000 nesil boyunca devam etti.

Çağlar boyunca bu süreçteki önemli değişimlerin ve gelişmelerin izini süren Everett, gırtlak ve diyaframdaki yüzden fazla solunum kasının kontrolünden dilin kullanımında ustalaşmaya kadar konuşmanın her bileşenini inceliyor.

Konuya antropoloji, nörobilim ve arkeoloji gibi çeşitli disiplinlerden yaklaşarak türümüzün kültürel, fizyolojik ve nörolojik avantajlarını ele alıyor ve sosyal karmaşıklığın önemine dikkat çekiyor.

Dilin kültürel bir icat olduğunu savunan Everett, gramer ve hikâye anlatımı gibi unsurların dil için neden sanıldığı kadar kritik olmadığını da açıklıyor.

‘Dil Nasıl Ortaya Çıktı?’, nihayetinde insanların salt iletişimden dile nasıl geçtiğine dair bildiklerimizi, bilmek istediklerimizi ve muhtemelen asla bilemeyeceklerimizi açıklıyor. Everett, yaklaşık kırk yıllık saha çalışmasına dayanarak, Platon’dan Chomsky’ye pek çok büyük düşünürün dil kuramlarına karşı çıkıyor.

Bizi insan yapan şeyin ne olduğuna dair yepyeni bir bakış açısı sunuyor.

  • Künye: Daniel L. Everett – Dil Nasıl Ortaya Çıktı?: İnsanlık Tarihinin En Büyük İcadının Öyküsü, çeviren: Cemil Üzen, Babil Kitap, dilbilim, 430 sayfa, 2024

Umberto Eco – Yapının Yokluğu (2024)

Göstergebilim üzerine çalışmaları 1960’lı yıllarda başlayan Umberto Eco, kitle kültürü üzerine yaptığı çalışmalarda, kültür fenomenleri üzerine çalışmak adına bir göstergeler kuramına ihtiyaç duyulduğunu görmüş ve ‘Yapının Yokluğu’nda böyle bir kuramın ilk formülasyonuna imza atmıştır.

Yirminci yüzyıl göstergebiliminin ardındaki iki düşünürün; Amerikalı pragmatik filozof Charles Sanders Peirce ve İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure’ün düşüncelerini detaylandıran Eco, göstergebilimin temel kavramlarına genel bir bakış sunuyor: gösterge, kod, ileti, gönderen ve gönderilen.

Claude Lévi-Strauss ve Jacques Lacan arasındaki ontolojik yapısalcılık tartışmasından doğan bir çalışma olan ‘Yapının Yokluğu’, belirtke sistemlerinin geçici ve tarihsel doğasına büyük bir vurgu yapar.

Umberto Eco ‘Yapının Yokluğu’nda dilbilim alanındaki güncel araştırmaları, yapısalcılığın durumunu, göstergebilimin ilgilendiği konuları geniş ve bütünlüklü bir bakış açısından inceliyor ve bu alanda günümüze kadar öne sürülen görüşlerle birlikte kendi kuramsal görüşlerini de okura sunuyor.

  • Künye: Umberto Eco – Yapının Yokluğu: Göstergebilimsel İnceleme ve Yapısal Yöntem, çeviren: Leyla Tonguç Basmacı, Alfa Yayınları, dilbilim, 605 sayfa, 2024

Nilgün Tutal – Julia Kristeva (2023)

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Nilgün Tutal, entelektüel yaşamında merkezi bir yer tutan ve kimi kitaplarını Türkçeye çevirdiği ünlü psikanalist, dilbilimci, edebiyat teorisyeni Julia Kristeva ile diyaloga girerek onun düşüncesi eşliğinde insanlık durumlarına dair farklı temaları bir araya getiriyor.

Kitap, Kristeva’nın çalışmalarının 1970’lerden bugüne uzanan elli yılda nasıl bereketli bir zemin oluşturduğunu vazıh bir biçimde ortaya koyarken onun kavramsal anahtarlarından yararlanarak okurlarına “tiksinilen dişillik”ten sevginin türlerine, günümüze hâkim olan “anlam yitimi”nden “içedönük şiddet”e dek birçok konuda yeni kapılar açıyor.

Kristeva’nın düşüncesini toplumsal cinsiyetle, psikanalizle, felsefeyle, edebiyatla harmanlayan ve yedi bölümden oluşan ‘Julia Kristeva: Anlamlandırılamayanla Yüzleşmek’, alanındaki ilk telif eser olma özelliğini taşıyor.

  • Künye: Nilgün Tutal – Julia Kristeva: Anlamlandırılamayanla Yüzleşmek, Beyoğlu Kitabevi, inceleme, 140 sayfa, 2023

Didier Eribon – Dumézil ile Konuşmalar (2023)

Georges Dumézil, 20. yüzyılın en önemli Hint-Avrupa uygarlığı ve mitoloji uzmanlarındandır.

‘Dumézil’le Konuşmalar’, çalışmalarını nasıl ürettiğine ve geliştirdiğine dair okura ışık tutuyor.

Anılarını anlatmaktan mümkün mertebe kaçınan Dumézil, sonunda kendi hikâyesini, kariyerini ve entelektüel yaşamını anlatıyor.

Böylece 20. yüzyıl Fransası’nın düşünce yaşamına dair okura önemli veriler sunuyor.

Türkiye’de geçirdiği yıllardan, buradaki çalışmalarından, Pierre Gaxotte ve Michel Foucault’nun da aralarında bulunduğu dostlarından, kişisel beğenilerinden siyasal eğilimlerine kadar yaşamından kesitleri aktarıyor.

  • Künye: Didier Eribon – Dumézil ile Konuşmalar, çeviren: İsmail Yerguz, Alfa Yayınları, söyleşi, 200 sayfa, 2023

Claude Hagège – Dilbilimci ve Diller (2023)

Fransız dilbilimcisi Claude Hagège özellikle Sami dilleri, Afrika dilleri, Amerika Yerli dilleri, Avustronezya dilleri ve Çin-Tibet dilleri üstüne yaptığı çalışmalarla “alan dilbilimi”nin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.

Bilimsel araştırmaları ve kuramsal katkıları nedeniyle Altın Madalya ile ödüllendirildiği Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi’nde (CNRS, Fransa) yaptığı konuşmanın yer aldığı bu kitabında Claude Hagège yetişme çizgisini, alan dilbilimine yönelişini, benimsediği deneyimsel-tümevarımlı yaklaşımı, kuramsal katkılarını, dil ile dünya görüşü arasındaki bağıntıyı, dillerin evrimini ve dil ile yazı arasındaki ilişkiyi ele alıyor.

Elli dolayındaki dil üstüne araştırmaları bulunan Hagège, aynı zamanda on iki dili kullanabiliyor.

  • Künye: Claude Hagège – Dilbilimci ve Diller, çeviren: Mehmet Rifat ve Sema Rifat, Yapı Kredi Yayınları, dilbilim, 64 sayfa, 2023

Tiphaine Samoyault – Roland Barthes (2022)

Edebiyat teorisyeni, filozof, dilbilimci, eleştirmen ve göstergebilimci Roland Barthes (1915-1980), döneminin düşünce dünyasına damgasını vurmuş isimlerden biri.

Kendi “anti-otobiyografi”sini kaleme almış, “yazarın ölümü” tezini ortaya atmış Barthes’ın biyografisini yazmak hiç şüphesiz kolay değil.

Tiphaine Samoyault bu zorlu işi üstlenerek, kapsamlı bir araştırmanın sonucunda çoğu daha önce yayımlanmamış devasa boyuttaki fiş dizini, ajandalar, not defterleri, mektuplar ve tanıklıklardan yararlanarak Barthes’ın varoluşsal, entelektüel ve edebi kariyerinin hikâyesini anlatıyor.

Kitaptan bir alıntı: “Barthes ya da belirsizlikleri: Hayattayken neredeydi? Öldüğünde nerede olacak? Ölüm, seçilen ve teşhir edilen bir yaşamın artık saklamadığı, boşluk ve eksikliklerle dolu alanlarını ortaya çıkarır. Bir vücut arayışında olan bu ses, bundan böyle nasıl yankılanacaktır?”

  • Künye: Tiphaine Samoyault – Roland Barthes, çeviren: Alper Bakım, Everest Yayınları, biyografi, 772 sayfa, 2022