Timur Kuran – Ertelenen Özgürlükler (2025)

Timur Kuran bu çalışmasında, İslam hukukunun tarihsel mirasının Orta Doğu toplumlarında siyasal özgürlüklerin kurumsallaşmasını nasıl geciktirdiğini ele alıyor. Yazar, sorunu kültürel bir özcülük üzerinden değil, kurumsal yapılanmalar üzerinden değerlendiriyor ve şeriat temelli düzenin ekonomi, hukuk ve siyaset alanlarında baskıları yeniden ürettiğini savunuyor. Bu yapı, bireysel hakların yerleşmesini sınırlandırıyor ve anayasal gelişmenin önünde kalıcı engeller oluşturuyor.

‘Ertelenen Özgürlükler: Ortadoğu’da İslam Hukukunun Politik Mirası’ (‘Freedoms Deyaled: The Political Legacies of Islamic Law’), İslam hukukunun ticaret, miras, sözleşme ve vakıf sistemleri üzerinden toplumsal yaşamı düzenlediğini, ancak bu düzenin uzun vadede girişimciliği ve kurumsal yenilenmeyi zayıflattığını gösteriyor. Modern hukuki çerçevelerle bütünleşemeyen bu miras, siyasal çoğulculuğun gelişmesini de yavaşlatıyor ve devlet-toplum ilişkisini hiyerarşik bir zeminde tutuyor.

Yazar, Osmanlı ve diğer İslam toplumlarında görülen gecikmenin kader olmadığını, Batı’da yaşanan kurumsal dönüşümlerin sonucunda özgürlüklerin daha erken kökleştiğini belirtiyor. Eğitim, mülkiyet ve temsil mekanizmalarının farklı evrim izlemesi, iki dünya arasındaki siyasal açı farkını derinleştiriyor. Bu durum, modernleşme süreçlerinde eşitsiz bir ilerleme yaratıyor.

Eser, özgürlük fikrinin yalnızca ideolojik değil, kurumsal altyapıya bağlı olduğunu vurguluyor ve hukuki geleneklerin siyasal kültürü nasıl biçimlendirdiğini ortaya koyuyor. Kuran, gecikmiş özgürlüklerin tarihsel nedenlerini çözümleyerek günümüz reform tartışmalarına eleştirel bir zemin sunuyor ve İslam dünyasında demokratikleşmenin önkoşullarını daha berrak biçimde okumayı sağlıyor.

  • Künye: Timur Kuran – Ertelenen Özgürlükler: Ortadoğu’da İslam Hukukunun Politik Mirası, çeviren: Mustafa Batman, Yapı Kredi Yayınları, inceleme, 560 sayfa, 2025

Jörg Rüpke – Pantheon (2025)

Jörg Rüpke’nin bu eseri, antik dinlerin tek bir çizgide ilerleyen sabit sistemler olmadığını gösteriyor ve farklı kültürlerin ritüeller, tanrılar ve kutsallık anlayışları üzerinden birbirini etkileyerek geliştiğini anlatıyor. Rüpke, Mezopotamya’dan Mısır’a, Yunan’dan Roma’ya uzanan geniş bir coğrafyada dinin hem toplumsal düzeni kuran hem de bireysel deneyimi şekillendiren bir güç olduğunu vurguluyor. Metin, tanrıların yalnızca mitolojik figürler değil aynı zamanda politik araçlar olarak nasıl kullanıldığını gösteriyor.

‘Pantheon: Yeni Bir Roma Dini Tarihi’ (‘Pantheon: Geschichte der antiken Religionen’), ritüellerin gündelik yaşamla ilişkisini öne çıkarıyor. Tapınak pratikleri, kehanet gelenekleri, kurban ve festival kültürü gibi uygulamaların insanların dünyayı anlamlandırma biçimlerini nasıl belirlediğini açıklıyor. Rüpke, antik insanın kutsalı deneyimleme biçimini yalnızca dini otoriteler üzerinden değil, sıradan bireylerin gündelik tercihleri üzerinden de okumayı öneriyor.

Eserin bir diğer önemli yönü, farklı dinlerin birbirleriyle temasının yarattığı dönüşümü işlemeye dayanıyor. Kültürel alışveriş, fetihler, ticaret yolları ve göçler sayesinde tanrıların kimliklerinin nasıl değiştiğini, bazı inançların nasıl kaybolup bazılarının güçlendiğini gösteriyor. Rüpke, antik dinlerin durağan değil sürekli yeniden şekillenen yapılar olduğunu belirtiyor.

Son bölümde Roma İmparatorluğu’nun dini çeşitliliği ele alınıyor. Çoktanrılı yapı ile yeni yükselen kültlerin rekabeti, imparator kültünün siyasi birleştiriciliği ve bireysel dindarlık biçimlerinin artışı inceleniyor. Rüpke, antik dünyanın dinini büyük anlatılar yerine dinamik ilişkiler ağı olarak sunuyor ve okuyucuya dinin tarih boyunca nasıl değişen bir pratik olduğunu hatırlatıyor.

  • Künye: Jörg Rüpke – Pantheon: Yeni Bir Roma Dini Tarihi, çeviren: Atilla Dirim, Ekin Öyken, Vakıfbank Kültür Yayınları, din, 488 sayfa, 2025

Cana Vilken Çoraklı – Augustinus’ta İnanç ve Akıl (2025)

‘Augustinus’ta İnanç ve Akıl’, insanın anlam arayışını, ruhun huzursuzluğunu ve düşüncenin Tanrı’ya yönelişini felsefi bir derinlikle ele alıyor. Cana Vilken Çoraklı, bu eserinde, Augustinus’un Cassiciacum’daki inzivasını yalnızca bir dönüm noktası olarak değil, Batı düşüncesinin temellerini şekillendiren bir iç hesaplaşma olarak yorumluyor. Augustinus’un içsel yolculuğu, duyguların, arzuların ve dünyevi bağların ötesinde hakikati bulma çabasıyla örülüyor. Onun için Tanrı bilgisine ulaşmak, sadece inancın teslimiyetiyle değil, aklın sorgulayıcı kudretiyle de mümkün hale geliyor.

Kitap, Augustinus’un iç dünyasındaki gerilimi merkezine alarak inanç ve akıl arasındaki ilişkinin sınırlarını tartışıyor. Çoraklı, bu gerilimi ne bir karşıtlık ne de bir uzlaşma olarak değil, düşünsel üretkenliğin kaynağı olarak ele alıyor. Augustinus’un dostlarıyla yaptığı diyaloglar, insanın hakikate ulaşmak için başkalarıyla değil, kendi iç sesiyle girdiği mücadeleyi simgeliyor. Bu süreçte ruh, kendini tanıyarak Tanrı’yı tanıma imkânına kavuşuyor; bilmek, inanmakla, inanmak da anlamakla iç içe geçiyor.

Eser, yalnızca bir teolojik inceleme değil, aynı zamanda insanın varoluşsal arayışına dair bir felsefi anlatı. Cassiciacum’daki sessizlikte olgunlaşan bu sorgulama, inanç ile aklın yüzyıllar boyunca sürecek tartışmasına kapı aralıyor. ‘Augustinus’ta İnanç ve Akıl’, Tanrı’yı bilmenin yollarını değil, bu bilginin mümkün olma koşullarını sorgulayan bir düşüncenin hikâyesini anlatıyor; ruhun sükûnet arayışını aklın ışığıyla buluşturuyor.

  • Künye: Cana Vilken Çoraklı – Augustinus’ta İnanç ve Akıl, Alfa Yayınları, felsefe, 176 sayfa, 2025

Yalçın Çakmak – Osmanlı’da Dinden Çıkma (2025)

Yalçın Çakmak’ın ‘Osmanlı’da Dinden Çıkma (İrtidad)’ adlı eseri, Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam’dan ayrılma vakalarına devletin ve din otoritelerinin nasıl yaklaştığını derinlemesine inceliyor. Çakmak, 15. yüzyıldan imparatorluğun sonuna kadar uzanan geniş bir dönemi kapsayarak, mürtedlere yönelik cezaların zamanla nasıl değiştiğini ve bu değişimin arkasındaki siyasi, toplumsal ve dini dinamikleri açıklıyor. Kitap, irtidadın yalnızca bir inanç sorunu değil, aynı zamanda Osmanlı hukuk ve yönetim anlayışını anlamada önemli bir anahtar olduğunu gösteriyor.

Yazar, İslam hukukunda dinden çıkmanın teorik çerçevesini belirleyerek işe başlıyor. Ardından Osmanlı fakihlerinin ve şeyhülislamların fetvalarına başvurarak, irtidadın hukuki statüsünün nasıl yorumlandığını ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, hem metinlerin hem de uygulamaların dönemin siyasal atmosferine nasıl bağlı olduğunu gösteriyor. Özellikle 19. yüzyılda ölüm cezasının fiilen uygulanmaktan çıkması, devletin modernleşme süreciyle birlikte dini otoriteyle ilişkisini yeniden tanımladığını ortaya koyuyor.

Çakmak, bu dönüşümü somut örneklerle destekliyor; mahkeme kayıtları, fetvalar ve tarihsel belgeler aracılığıyla mürtedlerin nasıl yargılandığını ve hangi koşullarda affedildiklerini inceliyor. Yazar, tarafsız bir bakış açısını koruyarak ne inançsal bir savunma yapıyor ne de ideolojik bir eleştiriye sapıyor. Onun amacı, Osmanlı’da din-devlet ilişkilerini tarihsel bağlamında anlamak ve irtidad olgusunun hem hukuki hem de toplumsal boyutlarını açıklığa kavuşturmak oluyor.

Sonuçta kitap, Osmanlı’da dinden çıkma meselesine dair literatürdeki önemli bir boşluğu dolduruyor. Çakmak, meseleyi polemiklerden uzak, akademik bir soğukkanlılıkla ele alarak hem tarihçiler hem de din hukuku araştırmacıları için kalıcı bir başvuru kaynağı sunuyor.

  • Künye: Yalçın Çakmak – Osmanlı’da Dinden Çıkma (İrtidad), İletişim Yayınları, tarih, 308 sayfa, 2025

John Bowker – Tanrı Anlayışı (2025)

John Bowker’ın bu kitabı, Tanrı kavramının tarih boyunca geçirdiği dönüşümleri felsefi, teolojik ve kültürel bir çerçevede inceliyor. Bowker, hem Batı hem Doğu geleneklerinden örnekler vererek Tanrı düşüncesinin insanlık tarihindeki en etkili fikirlerden biri olduğunu vurguluyor. ‘Tanrı Anlayışı’ (‘God: A Very Short Introduction’), yalnızca Tanrı’ya inananlar için değil, inançsızlık ve kuşku meseleleriyle ilgilenenler için de derinlemesine bir sorgulama sunuyor.

Bowker, Tanrı fikrinin kökenlerini insanın anlam arayışına dayandırıyor. İnsanlığın doğa olaylarını açıklama, ölümle başa çıkma ve etik davranış için bir dayanak bulma çabalarının, Tanrı düşüncesini biçimlendirdiğini öne sürüyor. İslam, Hristiyanlık, Hinduizm ve Budizm gibi farklı inanç sistemlerinden örneklerle Tanrı’nın kişisel, aşkın ya da soyut biçimlerde nasıl algılandığını açıklıyor. Bu çeşitlilik, tek bir “Tanrı anlayışı”nın değil, insan deneyiminin çok yönlülüğünün göstergesi olarak sunuluyor.

Kitapta Bowker, modern çağda Tanrı inancının bilim ve seküler düşünce karşısındaki konumunu da ele alıyor. Evrim teorisi, kozmoloji ve ahlak felsefesi üzerinden, Tanrı’nın hâlâ anlamlı bir kavram olup olmadığını sorguluyor. Tanrı’yı reddetmenin de bir tür inanç biçimi olabileceğini, çünkü insanın metafiziksel boşluğu doldurma eğiliminden kaçamadığını öne sürüyor.

Son bölümde Bowker, Tanrı fikrinin geleceğine dair temkinli ama umutlu bir bakış sunuyor. Ona göre Tanrı düşüncesi, insanlığın ahlaki ve entelektüel gelişiminde hâlâ merkezi bir rol oynuyor. Tanrı’nın var olup olmamasından çok, bu fikrin insanın dünyayı ve kendini anlama biçimini nasıl etkilediği asıl mesele olarak öne çıkıyor.

  • Künye: John Bowker – Tanrı Anlayışı, çeviren: Enis Köksaldı, İş Kültür Yayınları, din, 176 sayfa, 2025

David Hume – Din Üstüne (2025)

David Hume’un ‘Din Üstüne’ olarak Türkçeye çevrilen ‘The Natural History of Religion’ ve ‘Dialogues Concerning Natural Religion’ adlı eserleri, dinin kökenlerini, işlevini ve akıl ile inanç arasındaki gerilimi irdeleyen iki temel metin.

‘The Natural History of Religion’da Hume, dinin kaynağını akılda değil, insani tutkular ve korkularda görüyor. Ona göre insanlar doğadaki belirsizlikler, felaketler ve ölüm karşısında sığınacak güçler arıyor ve bu durum doğaüstü varlık tasavvurlarını doğuruyor. İlk biçim olarak politeizmin ortaya çıkması, ardından tektanrıcılığa evrilmesi bu bağlamda açıklanıyor. Hume, dinin doğasında akılcı bir sistemden ziyade hayal gücü, korku ve umutların belirleyici olduğunu savunuyor. Böylece dinin, insani zayıflıkların ve bilinmezlik karşısındaki tepkilerin ürünü olduğu fikrini geliştiriyor.

‘Dialogues Concerning Natural Religion’ ise Tanrı’nın varlığına dair rasyonel argümanların diyalog biçiminde tartışıldığı bir eser. Philo, Cleanthes ve Demea adlı üç karakter üzerinden Tanrı’nın doğasına dair farklı bakış açıları inceleniyor. Cleanthes tasarım argümanını savunurken, Demea Tanrı’yı akıl yoluyla kavramanın imkânsızlığını öne sürüyor. Philo ise eleştirel ve şüpheci bir konumda durarak hem akıl yürütmelerin sınırlılığını hem de teolojik sistemlerin çelişkilerini ortaya koyuyor.

Her iki eserde de Hume’un temel yaklaşımı, dinin ne yalnızca vahiy ne de saf akıl ürünü olduğu, aksine insanın duyguları, hayal gücü ve sınırlı rasyonel kapasitesiyle yoğrulmuş bir olgu olduğudur. Hume, bu metinlerle hem modern din felsefesinin hem de din sosyolojisinin öncüllerinden biri olarak düşüncenin sınırlarını genişletiyor.

  • Künye: David Hume – Din Üstüne, çeviren: Deniz Özel, Say Yayınları, din, 240 sayfa, 2025

M. Fatih Çiçek – Sömürgeciliğin Kutsal Şemsiyesi: Din (2025)

Bu kitap yalnızca akademik bir inceleme değil, sesi susturulmuş Yerli halklardan başlayarak tüm sömürgeleştirilmiş toplumların derin çığlığına yankı olan bir çalışma. Yazar, sömürgeciliğin nasıl kurulduğunu, hangi araçlarla meşrulaştırıldığını ve toplumların rızasının nasıl üretildiğini çarpıcı bir biçimde analiz ediyor. Devletin baskı ve ideolojik aygıtlarının, iktidarın sürekliliğini sağlamak için nasıl devreye girdiğini, bu yapıların sömürge düzenini tahkim eden işlevlerini ortaya koyuyor.

Kitapta en kritik vurgu, dinin bu mekanizmalar içindeki merkezi rolüne yapılıyor. Özellikle kurumsal dinin tarih boyunca ve günümüzde nasıl bir tahakküm aracına dönüştüğü gösteriliyor. Din, yalnızca inanç sistemi olarak değil, aynı zamanda iktidarların politikalarını meşrulaştıran bir ideolojik aygıt olarak işlev görüyor. Bu bağlamda yazar, sömürgecilik pratiklerinde dinin nasıl bir kontrol mekanizmasına dönüştürüldüğünü, toplumsal rızanın üretiminde nasıl kullanıldığını detaylı biçimde tartışıyor.

Sömürgeciliğin işgal ettiği topraklarda sadece ekonomik çıkarları güvence altına almakla kalmayıp, toplumsal düzeni yeniden kurarken ideolojik bir yönetim anlayışını nasıl inşa ettiği bu çalışmanın odak noktası. Böylece kitap, kurumsal dinin sömürgeci iktidarlar için hangi koşullarda ve nasıl araçsallaştırıldığını gözler önüne seren güçlü bir analiz sunuyor.

  • Künye: M. Fatih Çiçek – Sömürgeciliğin Kutsal Şemsiyesi: Din, Dipnot Yayınları, inceleme, 352 sayfa, 2025

Ahmet Yaşar Ocak – Farklı Bir İslam Tarihi (2025)

Ahmet Yaşar Ocak, İslam zihniyeti, kültür tarihi ve heterodoks akımları üzerine yaptığı çalışmalarıyla biliniyor. Bu kitapta ise alışılmış anlatıların ötesine geçerek farklı bir İslam tarihi perspektifi sunuyor. Yazar, eleştirisiz ve hamasî tarih yazımına karşı çıkarak, sorular sormaya ve derinlikli bir anlama çabasına davet ediyor. Teferruatın ardındaki büyük dalgalara, tarihsel kırılmaların köklerine bakıyor.

Eserde, Müslüman toplulukları yüzyıllar boyunca etkileyen kritik dönemeçler ele alınıyor. Hilafetin monarşiye dönüşümü, iç savaşların yarattığı çatışmalar, siyasal gücün Türklere geçişi, Moğol istilasının sarsıcı sonuçları kitapta dikkatle inceleniyor. Ayrıca fetihlerin etkisi, mevalî sınıfının yükselişi, mezheplerin ortaya çıkışı ve Mehdi inancı gibi konular derin bir analizle değerlendiriliyor. Tasavvufun düşünsel ve toplumsal hayattaki rolü de yazarın bakış açısından önemli bir yer tutuyor.

Ocak, bu tarihsel meseleleri aktarırken sadece olayların kronolojisini sunmuyor, aynı zamanda tarihsel sosyoloji ve sosyal psikoloji perspektifini kullanarak İslam tarihinin zihniyet dünyasını yorumluyor. Böylece yalnızca İslam’ın tarihini değil, İslam tarih yazımının da eleştirel bir çözümlemesini ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, okura ezberlerin ötesinde bir kavrayış kazandırıyor ve İslam tarihine dair farklı bir ufuk açıyor.

Farklı Bir İslam Tarihi, merakı diri tutan, düşünmeye teşvik eden ve İslam tarihine yeni bir gözle bakmak isteyenler için kapsamlı bir başvuru niteliği taşıyor.

  • Künye: Ahmet Yaşar Ocak – Farklı Bir İslam Tarihi: Siyasal, Toplumsal, Kültürel Kırılmalar ve Dönüşümler Işığında, İletişim Yayınları, tarih, 552 sayfa, 2025

Kolektif – Türkiye Laikliğine Bakışlar (2025)

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, Türkiye’de laikliğin ne anlama geldiği sorusu yeniden gündemde. Laiklik ilkesi yok olmanın eşiğinde mi, yoksa Türkiye hiçbir zaman tam anlamıyla laik olamadı mı? Demokrasiyle laiklik arasında yaşanan gerilim, yalnızca siyasal değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümün yansıması. Bu tartışma, laikliğin sadece bir hukuk normu değil, aynı zamanda eşit yurttaşlık fikrinin temeli olduğu gerçeğini de hatırlatıyor.

Türkiye’de laiklik, tarihsel ve sosyolojik koşullar nedeniyle evrensel ilkelerden saparak yerelleşmiş ve zamanla çeşitli biçimlere bürünmüştür. Dinî yapılar ile devlet arasındaki güç ilişkileri, laikliğin yorumlanma biçimlerini belirlemiş; uygulama çoğu zaman denetimci, hatta baskıcı bir çizgide ilerlemiştir. Bu durum, laikliğin özgürlükçü ve kapsayıcı bir zemin olmaktan uzaklaşmasına yol açmıştır.

Bu kitap, Türkiye’de laikliğin nasıl inşa edildiğini, nasıl dönüştüğünü ve ne ölçüde işlevsizleştiğini farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla sorguluyor. Tarihçilerden hukukçulara, siyaset bilimcilerden sosyologlara uzanan yazarlar, din-devlet ilişkilerinin çok katmanlı doğasını açığa çıkarıyor. Laikliğin etkileri yalnızca anayasa ve hukuk sistemiyle sınırlı değil; eğitimden toplumsal cinsiyet ilişkilerine, azınlıklardan Alevilere, İslamcı hareketlerden sosyalist geleneklere kadar uzanan geniş bir çerçevede değerlendiriliyor.

Derleme, yalnızca Türkiye içi deneyimi değil, aynı zamanda uluslararası laiklik modelleriyle karşılaştırmalar yaparak, Türkiye’de laikliğin özgünlüklerini ve sınırlılıklarını daha net bir şekilde görmeyi mümkün kılıyor.

  • Künye: Kolektif – Türkiye Laikliğine Bakışlar, derleyen: Umut Azak, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, siyaset, 387 sayfa, 2025

Roger-Pol Droit – Kızıma Dinleri Öğretiyorum (2025)

Roger-Pol Droit, bu kısa ve sade kitabında, dinlerin temel yapılarını ve insan yaşamındaki yerini genç bir okuyucuya, özellikle de kızına anlaşılır bir dille anlatıyor. ‘Kızıma Dinleri Öğretiyorum’ (‘Les religions expliquées à ma fille’), herhangi bir dine üstünlük tanımadan, farklı inanç sistemlerini eşit mesafede ele alıyor. Amaç, genç bir insanın din olgusunu tarihsel, kültürel ve felsefi yönleriyle anlamasına yardımcı olmak.

Yazar, dinin ne olduğu sorusuyla başlıyor: İnsan neden kutsala inanır, neden törenler düzenler, neden tanrılara ihtiyaç duyar? Ardından büyük dinlerin — Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Hinduizm ve Budizm — temel inançlarını ve ritüellerini tanıtır. Bu tanıtımda amaç, farklılıkları vurgulamak değil, tüm dinlerin insan deneyimini anlamlandırma çabası olduğunu göstermek.

Kitap boyunca Droit, dogmalardan çok sorulara odaklanıyor. “Tanrı var mı?”, “Tüm dinler barışı mı amaçlar?”, “Ateist olmak ne anlama gelir?” gibi sorular etrafında şekillenen anlatı, çocuğun merakını ve sorgulama arzusunu teşvik ediyor. Dinin bireysel bir mesele olduğu, ama aynı zamanda toplumları etkileyen güçlü bir yapı taşıdığı anlatılıyor.

Yazar, dinin tarih boyunca nasıl şekillendiğini ve insan kültürleriyle nasıl iç içe geçtiğini de aktarıyor. Kutsal metinlerin yoruma açık olduğu, inancın kişisel olduğu ve hoşgörünün önem taşıdığı vurgulanıyor. Droit’e göre din, insanın anlam arayışının bir parçasıdır ve onu anlamak, insanı anlamaktır.

Bu kitap, genç okurlar için sade bir giriş niteliği taşısa da, her yaştan okuyucuya dinleri önyargılardan uzak, felsefi bir bakış açısıyla düşünme olanağı sunuyor.

  • Künye: Roger-Pol Droit – Kızıma Dinleri Öğretiyorum, çeviren: Özge Burçak Aydınalp, Say Yayınları, felsefe, 80 sayfa, 2025