Chantal Jaquet – Sınıf-ötesi Bireyler ya da Yeniden-üretmezlik (2024)

Chantal Jaquet, içine doğduğu sınıfın toplumsal çevresinden çıkarak öteki sınıfa geçen bireyin istisnai vakasını felsefi olarak anlamak üzere yepyeni bir kavram ve yöntem geliştiriyor: Toplumsal yeniden-üretimin işlemediği durumlarda etkin olan siyasal, ekonomik, ailevi ve tekil nedenleri, keza bunların sınıf değiştiren bireyin yapısı üzerindeki etkilerini inceleyen filozof, kolektif tarih ile mahrem hikâyenin kesiştiği noktada konumlanarak, bireyin yeni sınıfı içindeki yeri ile bu değişimde cinsel ve ırksal farklılıkların rolünü de belirlemeye yöneliyor.

Disipliner bir çalışmanın yalıtılmışlığına son veren Chantal Jaquet, okuru söz konusu tekilliği felsefe, sosyoloji, sosyal psikoloji ve edebiyatın kavşağında karşılamaya davet ederken, Spinoza, Bourdieu, Éribon ve Hoggart gibi düşünürler kadar Stendhal, Jack London, Annie Ernaux, John Howard Griffin, John Edgar Wideman, Richard Wright gibi yazarların yaşamöykülerinden ve anlatılarından da yola çıkarak toplumsal ve kişisel kimlik kavramlarını yapıbozuma uğratıyor ve öteki sınıfa geçen “sınıf-ötesi birey” figürü üzerinden tüm insanlık haline yeni bir bakış açısı kazandırıyor.

  • Künye: Chantal Jaquet – Sınıf-ötesi Bireyler ya da Yeniden-üretmezlik, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Sel Yayıncılık, sosyoloji, 176 sayfa, 2024

Jacques Derrida – Mimarlık ve Dekonstrüksiyon (2023)

Dekonstrüksiyon düşüncesinin yaratıcısı ve geliştiricisi olan felsefeci Jacques Derrida’nın ‘Mimarlık ve Dekonstrüksiyon’ başlıklı kitabı raflardaki yerini aldı.

‘Mimarlık ve Dekonstrüksiyon’, Derrida’nın söyleşilerinden, girdiği tartışmalardan ve yazılarından oluşuyor.

Ünlü felsefecinin yazıştığı, tartıştığı, söyleştiği mimarlar arasında, dekonstrüktif mimarlığın öncülerinden Daniel Libeskind ve Peter Eisenman da yer alıyor.

Derrida’nın katkıda bulunduğu Paris La Villette projesinin mimarı Bernard Tschumi ise tüm tartışmaların odak noktasında bulunuyor.

Jacques Derrida, bir söyleşisinde, yöntem olarak mimari dekonstrüksiyon üzerine şunları söylüyor: “Dekonstrüksiyon, inşa edilmiş olanı dekonstrüksiyona uğratmayı bekleyen mimarın yönteminden ibaret değil; daha ziyade tekniğin kendisine, mimari mecazın otoritesine dokunan ve tam da bu sebeple kendi mimari retoriğini dekonstrüksiyona uğratan bir sorgulama.”

Derrida, dekonstrüktif mimarlığın kendisini giderek daha çok ilgilendirdiğini ise şöyle anlatıyor: “Dekonstrüktif mimarlıkla değil de mimarlık hakkında dekonstrüktif söylemle ilk karşılaştığımda tepkim şaşkınlık ve güvensizlik oldu. İşin içinde bir analojinin, yer değiştirmiş bir söylemin, kesinlik değil analoji içeren bir şeyin olduğunu düşündüm. Daha sonra dekonstrüksiyonu hayata geçirmenin en etkili yolunun sanattan ve mimarlıktan geçmek olduğunu fark ettim. Bildiğiniz gibi dekonstrüksiyon bir söylem sorunundan ya da söylemin anlamsal içeriğinin, kavramsal yapısının yerinin değiştirilmesi sorunundan ibaret değildir. Dekonstrüksiyon, bazı politik ve toplumsal yapıları boydan boya kat eder, yol üstünde dirençle karşılaşır ve kurumları yerinden eder. Tüm bu sanat biçimlerinde ve her türlü mimarlıkta geleneksel -kuramsal, felsefi, kültürel- kabulleri dekonstrüksiyona uğratmak için yerinden edilmesi gereken ‘katı’ yapılardır, yalnızca maddi yapılar oldukları için değil, kültürel, pedagojik, politik ve ekonomik yapılar olmaları anlamında da katı oldukları için. Ve dekonstrüksiyonun (bu terimi kullanmam uygunsa eğer) hedef tahtasında olan tüm o kavramlar, teoloji, duyulur olanın anlaşılır olana tabiyeti ve bunun gibi bütün bu kavramlar ‘dekonstrüktif mimarlık’a dönüşmek amacıyla bilfiil yerinden ediliyorlar. Yani dekonstrüktif mimarlık beni gitgide daha çok ilgilendiriyor, teknik olarak yetkin olmasam da.”

  • Künye: Jacques Derrida – Mimarlık ve Dekonstrüksiyon: Yazılar, Tartışmalar, Söyleşiler, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Arketon Yayıncılık, mimari, 348 sayfa, 2023

Le Corbusier – Modulor (2021)

Le Corbusier’nin mimarlık yazınının en heyecan verici eserlerinden olan ‘Modulor’, yeni baskısıyla raflarda…

Kitap içeriğiyle de; boyutu, görsel malzemesi, görsel malzemesinin sunumu, tipografisi, sayfa ve kapak tasarımlarıyla da her kitaplıkta bulunmayı hak ediyor.

Le Corbusier’nin mimarlığa bir norm getirmek amacıyla tasarladığı Modulor’u açıklamak, tanıtmak ve farklı uygulamalarını göstermek için kaleme aldığı ‘Modulor’ ve ‘Modulor 2’ başlıklı kitapları, bir tıpkı basım özeniyle yeniden yayımlandı.

Mimarlık yazınının kült kitapları arasında yer alan, 1950 ve 1955 yıllarında iki cilt olarak yayımlanmış  ‘Modulor’ ve ‘Modulor 2’ insan bedeninden, altın orandan ve matematikteki Fibonacci dizisinden yola çıkan bir ölçü ve oran sistemi.

Le Corbusier bu sistemle, insan yaşamını çevreleyen tüm nesnelerden tipografiye uzanan geniş bir bağlama, tasarımı denetleyecek bir norm taşımayı hedefliyor ve bu amaçla bir cetvel oluşturuyor.

Usta mimar, “zamanımızda her şeyin kuralsızlaşmış olduğu saptaması”nın yapıldığını vurgulayarak, çağdaş üretimin tüm alanlarda tanımlanmış kurallara sahip olması gerektiğini ima ediyor ve şu soruyu yöneltiyor: “Uygarlığımızın, müziğin gerçekleştirdiği aşamayı görsel konularda, uzunluklar konusunda henüz gerçekleştirmemiş olduğunu biliyor muyuz?”

Le Corbusier bu soruya, “nesneleri üretmekte kullanılan ölçüler yerel kalabilir mi?” sorusunu ekliyor ve yanıt olarak kendi evrensel ölçü sistemi olan Modulor’u öne sürüyor.

Sistemi sorgulamak için pek çok kişiyle görüşen ve farklı yorumlara kitaplarında yer veren Le Corbusier, Albert Einstein’ın “bu öyle bir oranlar gamı ki, kötüyü zorlaştırıyor, iyiyi kolaylaştırıyor” dediğini aktarıyor.

Modulor’un simgeleşmiş göstergesi ise kolunu kaldırmış insan imgesi.

Le Corbusier bu imgeyi kendi imzası gibi kullanıyor ve Modulor ölçüleriyle tasarladığı Marsilya’daki Unitéd’habitation gibi yapılarda Modulor insanını brüt beton rölyefe dönüştürüyor.

Mimarlık kuramcısı Siegfried Giedion, Lenardo da Vinci’nin Vitruvius adamıyla Modulor insanını karşılaştırarak, Lenardo’nun statik insanının statik bir mimarlığa karşılık geldiğini, Modulor’un dinamik insanının ise dinamik bir mimarlığı gösterdiğini söylüyor.

Modulor sistemi yalnızca Le Corbusier’nin mimarlığı bağlamında değil, modernizmin denetim normlarını arayışını kavramak için de önemli bir ipucu.

İki ciltten oluşan ‘Modulor’ kitapları ise, bu sistemi aktaran bir kaynak olmanın ötesinde, modernizmin ikonik değer taşıyan kült nesnelerinden birini oluşturuyor.

  • Künye: Le Corbusier – Modulor (2 Cilt), çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Arketon Yayıncılık, mimari, 2 Cilt, 564 sayfa, 2021

Alain Badiou – Başka Bir Estetik (2010)

Alain Badiou, alt başlığı ‘Sanatlar İçin Küçük Bir Kılavuz’ olan ‘Başka Bir Estetik’te, estetiği eleştirel bir gözle değerlendirerek, yeni bir estetik yaklaşım yaratmaya koyuluyor.

Şiir, dans, tiyatro ve sinema gibi sanatların estetik çerçevesini yorumlayan Badiou, estetiği felsefenin bir alt disiplini olarak değil, başlı başına bir felsefe olarak tasarlıyor.

Mallarmé, Pessoa ve Beckett gibi, kendi felsefelerini yaratmış sanatçıların peşine düşen yazar, başka bir estetik ile kendi başına hakikatler üreten sanatı herhangi bir biçimde felsefenin nesnesi yapmaya kalkışmayan, felsefenin sanatla kurduğu özel bir ilişki olarak tanımlıyor.

  • Künye: Alain Badiou – Başka Bir Estetik, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yayınları, sanat, 165 sayfa

Paul Ricoeur – Sevgi ve Adalet (2019)

Sevgi hakkında konuşmak hem çok basit hem de çok zor.

Nihayetinde üzerinde çok kelam edilmiş, modern zamanlarda da içi boşaltılmış bir kavramdan bahsediyoruz.

Paul Ricoeur de sevgi hakkında düşünmek gibi meşakkatli bir işe girişiyor ve yalnızca sevgiyi değil, sevgi ile adalet arasındaki diyalektiği uzun uzadıya irdeleyen bir düşünceyi kılavuz edinerek alana özgün bir katkı sunuyor.

Ricoeur bunu yaparken ahlakçıların ya da ilahiyatçıların sevgiden söz eden metinlerinde sistematik biçimde yinelenen izlekleri bulup çıkarıyor.

Ricoeur’ün, felsefe ile teolojinin kesiştiği sahada yer alan kitabı, kutsal metinlerde adalet arayışının neden sevgi temasından ayrılmadığını, kişinin komşusuna dönük bireysel sevgisiyle toplumsal adalet arayışı arasındaki uçurumun anlamını tartışıyor.

Sevgi ile övgü arasındaki bağ, sevginin adalete ve adaletin sevgiye etkisi, Kutsal Kitaptaki inancın dilsel ve yazınsal dolayımı, Kutsal Kitabın “İmgelem Birliği” ve vicdan, Ricoer’ün burada tartıştığı diğer konular.

  • Künye: Paul Ricoeur – Sevgi ve Adalet, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Sel Yayıncılık, felsefe, 106 sayfa, 2019

Philippe Corcuff – Bireycilik Sorunu (2009)

Philippe Corcuff ‘Bireycilik Sorunu’nda, Stirner, Marx, Durkheim ve Proudhon gibi düşünürlerin konuya yaklaşımları üzerinden, bireycilik etrafındaki güncel sosyolojik tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Yazar, bir sorunlar yumağı haline gelen bireyselleşme ve bireysellik konularını irdelerken, bunun günümüzün siyaset felsefesindeki yerini de tespit etmeye çalışıyor.

Corcuff, günümüzün en çok tartışılan bu konusunu kapsamlı bir gözle incelerken, sorunun çözümü konusunda liberter sosyal demokrasinin sunabileceği imkânları da araştırıyor.

  • Künye: Philippe Corcuff – Bireycilik Sorunu, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Versus Kitap, felsefe, 69 sayfa

Immanuel Wallerstein – Avrupa Evrenselciliği (2018)

Batı’nın dünyanın geri kalanına müdahale ederken başvurduğu söylemlerin dinamikleri nedir?

Avrupa Evrenselciliği’nde, Avrupa’nın evrenselleşme çabasının tarihsel, ekonomik ve siyasal nedenlerini irdeleyen Immanuel Wallerstein, Batı’nın müdahale söylemini derinlemesine analiz ediyor ve Batı’nın müdahalelerini dayandırdığı şu “evrensel değerler”in neler olduğunu tartışıyor.

  • Amerikan yerlilerini köleleştiren İspanyollar, onları “barbar” ve “ahlakdışı” adetlere sahip olarak tanımlamıştı.
  • Avrupalılar Osmanlı’ya ve Ortadoğu bölgesine nüfuz ederken bu kültürlerin gelişmeye kapalı olduklarını savunmuştu.
  • Daha yakın zamanlı örnekler olarak ise, eski Yugoslavya’ya ve Irak’a müdahale eden Batılı güçler, buralarda diktatörlüklerin bulunduğunu ve insan haklarının çiğnendiğini iddia etmişti.

İşte Wallerstein da bu örneklerden yola çıkarak, Batılıların müdahaleler için bahane yaptığı söz konusu “evrensel değerlerin” neler olduğunu, bunların özünde neye hizmet ettiğini gözler önüne seriyor ve daha da önemlisi bu söylemlerdeki sahtekârlıkların üstesinden nasıl gelebileceğimizi tartışıyor.

  • Künye: Immanuel Wallerstein – Avrupa Evrenselciliği: Gücün Retoriği, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Bgst Yayınları, siyaset, 101 sayfa, 2018

Maurice Blanchot – Felaket Yazısı (2017)

Kuşkusuz düşünceleriyle, fakat daha da ötesi o düşünceleri kendine has ifade ediş tarzıyla hayran kaldığımız Maurice Blanchot’dan eşsiz bir kitap daha.

Daha önce muhteşem kitaplarından ‘Bekleyiş Unutuş’u burada gösterdiğimiz Blanchot ‘Felaket Yazısı’ndaki parçalı metinlerinde, dilin sınırları, unutuş, sessizlik, felaket, geç kalmak, sonsuz ve sınırlı olan, bilmek, ölüm ve ebediyet gibi konular üzerine düşünüyor.

Bir filozof/şair olarak Blanchot’nun ellerinde kelimeler büyülüdür ve daha önce fark edemediğimiz güçlerle parıldar.

Bu kitapta yer alan metinler de, bunun en iyi örneği olarak okunabilir.

Kitaptan birkaç alıntı:

  • Sen değilsin konuşacak olan; bırak, unutuşla ya da sessizlikle olsa bile, felaket konuşsun sende.
  • Biz ki, zamanın yollarında hep dönüşteyiz, ne ilerliyoruz ne geç kalıyoruz: Geç erkendir, yakın uzak.
  • Sonsuz-sınırlı, bu sen misin?
  • Geriye, adına sustuğumuz adlandırılmamış kalır.
  • Felaketin eliaçıklığı. Ki orada hayat, ölüm, daima aşılmıştır.
  • Ebediyeti, onu geçici kılmak için, paylaşalım.

Künye: Maurice Blanchot – Felaket Yazısı, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, MonoKL Yayınları, felsefe, 204 sayfa

 

Philippe Corcuff – Siyasetin Büyük Düşünürleri (2008)

Philippe Corcuff, Lyon Siyasal Çalışmalar Enstitüsü’nde sosyoloji ve siyaset felsefesi dersleri veriyor.

Corcuff’nun bu kitabı da, günümüzdeki sorunlara, büyük siyaset düşünürlerinin mirası çerçevesinden bakıyor.

Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde antropolojiler ile siyaset felsefeleri arasındaki ilişkiler sorunu; ikinci bölümde tahakküm eleştirileri ile adalet kuramları arasındaki ilişkiler ve son bölümde de, evrensel temellerden dayanak alan siyaset felsefeleri ile bunları yapısöküme uğratan “post-modern” felsefeler arasındaki ilişki ele alınıyor.

Künye: Philippe Corcuff – Siyasetin Büyük Düşünürleri, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Versus Kitap, siyaset, 149 sayfa

Tzvetan Todorov – Ya Sanat Ya Hayat (2016)

  • YA SANAT YA HAYAT, Tzvetan Todorov, çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Sel Yayıncılık

ya-sanat-ya-hayat

Rembrant’ın sanatını takip ederek gündelik hayatın temsili, kutsal ve dindışı gibi kavramları tartışan, bunun yanı sıra Iris Murdoch’ın fikirlerinden hareketle sanat ve ahlak ilişkisini çok yönlü bir bakışla irdeleyen bir çalışma. Todorov, hayata duyulan sevginin hem sanatın hem de ahlakın temelinde yattığını belirtiyor.