Julian Cribb – Gezegeni Nasıl Düzeltiriz? (2025)

Julian Cribb’in bu kitabı, insanlık ve gezegenimiz için ciddi bir tehdit oluşturan birçok sorunu ele alıyor. Kitap, gelecekte karşılaşabileceğimiz on büyük tehdidi sıralayarak, bu tehditlerin üstesinden gelmek için bireysel ve toplumsal düzeyde neler yapılabileceğini tartışıyor.

Küresel Tehditler: İklim değişikliği, ekosistemlerin bozulması, nükleer tehdit, salgın hastalıklar, gıda kıtlığı gibi insanlık için varoluşsal tehditler detaylı bir şekilde inceleniyor.

  • Çözüm Odaklı Yaklaşım: Her bir tehdit için olası çözümler ve bu çözümlerin nasıl uygulanabileceği konusunda somut öneriler sunuluyor.
  • Bireysel ve Toplumsal Sorumluluk: Kitap, bireylerin, toplulukların, şirketlerin ve devletlerin bu sorunlara çözüm bulmak için nasıl birlikte çalışabileceğini vurguluyor.
  • Umut ve İyimserlik: Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunların ciddiyetine rağmen, kitap geleceğe dair umut verici bir bakış açısı sunuyor ve insanlığın bu zorlukları aşabileceğine inanıyor.

Kitapta Ele Alınan Bazı Önemli Konular:

  • Ekosistemlerin Bozulması: Ormansızlaşma, biyoçeşitliliğin azalması ve kirlilik gibi sorunlar ve bu sorunların çözüm yolları.
  • İklim Değişikliği: Küresel ısınmanın etkileri, fosil yakıtlardan vazgeçme ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş gibi konular.
  • Nükleer Tehdit: Nükleer silahların yayılması, nükleer kazalar ve nükleer atıklar gibi riskler ve bu risklerin azaltılması için atılabilecek adımlar.
  • Salgın Hastalıklar: Pandemilerin ortaya çıkması ve yayılması, sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi ve yeni hastalıklara karşı aşı geliştirme gibi konular.
  • Gıda Kıtlığı: Nüfus artışı, iklim değişikliği ve tarım alanlarının azalması nedeniyle ortaya çıkan gıda güvenliği sorunu ve bu sorunun çözümü için sürdürülebilir tarım uygulamaları.

Sonuç olarak kitap, dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara karşı duyarlı olan herkes için önemli bir kaynak. Kitap, hem sorunların ciddiyetini gösteriyor hem de çözüm önerileri sunarak okuyucuyu harekete geçmeye teşvik ediyor.

  • Künye: Julian Cribb – Gezegeni Nasıl Düzeltiriz?: 21. Yüzyılda Sağ Kalmak İçin Tavsiyeler, çeviren: Barış Gönülşen, İş Kültür Yayınları, ekoloji, 192 sayfa, 2025

Slavoj Žižek – Uyanmak İçin Çok Geç (2025)

Slavoj Žižek’in ‘Uyanmak İçin Çok Geç’ adlı eseri, günümüzün en acil sorunlarından biri olan iklim krizi ve bu krizin tetiklediği diğer sorunlar üzerine derinlemesine bir inceleme sunuyor.

Žižek, bu kitabında sadece bir uyarıda bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut durumu analiz ederek geleceğe dair çarpıcı öngörülerde bulunuyor ve olası çözüm yollarını tartışıyor.

Kitabın Ana Temaları:

Küresel İklim Krizi: Žižek, iklim krizinin sadece çevresel bir sorun olmadığını, aynı zamanda siyasi, ekonomik ve sosyal sistemlerimizi derinden etkileyen bir varoluşsal tehdit olduğunu vurguluyor.

Kapitalizm ve İklim Krizi: Yazar, kapitalizmin aşırı tüketim ve büyüme odaklı yapısının iklim krizinin temel nedenlerinden biri olduğunu savunuyor.

Siyaset ve İklim Krizi: Žižek, mevcut siyasi sistemlerin iklim krizine karşı yeterince etkili olmadığını ve yeni bir siyasi düşünceye ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

Gelecek ve Umut: Yazar, geleceğin belirsiz olduğunu ve umudun kaybolduğunu hissetsek de radikal bir dönüşümün hala mümkün olduğunu savunuyor.

Kitabın Temel Argümanları:

İklim krizi, sadece bir çevresel sorun değil, aynı zamanda toplumların ve bireylerin yaşamlarını derinden etkileyen bir medeniyet krizi.

Kapitalizm, sınırsız büyüme ve tüketim üzerine kurulu olduğu için iklim krizinin temel nedenlerinden biri.

Mevcut siyasi sistemler, iklim krizinin ciddiyetini anlamakta ve buna karşı etkili önlemler almakta yetersiz kalıyor.

İklim krizini aşmak için radikal bir dönüşüm gerekiyor ve bu dönüşüm, sadece teknolojik çözümlerle değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir dönüşümle mümkün.

Gelecek belirsiz olsa da umudu kaybetmemeliyiz ve radikal bir değişim için mücadele etmeliyiz.

Žižek, ‘Uyanmak İçin Çok Geç’ kitabında, iklim krizi konusunu felsefi, siyasi ve sosyolojik bir perspektifle ele alarak bu konuya yeni bir bakış açısı getiriyor. Yazarın provokatif ve çarpıcı üslubu, okuru düşünmeye ve mevcut durumu sorgulamaya teşvik ediyor. Kitap, hem akademik çevreler hem de iklim krizi konusunda duyarlı olan geniş kitleler tarafından ilgiyle okunuyor.

  • Künye: Slavoj Žižek – Uyanmak İçin Çok Geç: Gelecek Yoksa Bizi Ne Bekliyor?, çeviren: Barış Gönülşen, İş Kültür Yayınları, siyaset, 160 sayfa, 2025

Suzanne Simard – Anne Ağaç (2024)

Suzanne Simard, ‘Anne Ağaç’ta okurları ağaçların samimi dünyasına götürüyor.

Ağaçların sadece kereste ya da kâğıt hamuru kaynağı değil; karmaşık, birbirine bağlı bir yaşam döngüsüne sahip; bizimkinden çok da farklı olmayan ortak yaşamlarla birbirine sosyal anlamda bağlı, işbirlikçi canlılar olduğunu ortaya koyuyor.

Simard, ayrıca yüzlerce yıldır bir arada yaşayan ağaçların nasıl evrimleştiğini, davranışlarını, birbirlerini nasıl tanıdıklarını, birbirleriyle nasıl rekabet ettiklerini ya da iş birliği yaptıklarını ve aslında insan zekâsına atfedilen özelliklere sahip olduklarını yalın bir dille ele alıyor.

Ormandaki ağaçları kataloglayarak geçirdiği günleri, onları nasıl sevip saygı duymaya başladığını, bilimsel arayışıyla beraber nasıl kendi yolculuğunun da peşine düştüğünü anlatan yazar, hayatından aktardığı kesitlerle insanın bilimsel araştırmasının ne kadar derin ve kişisel olabileceğini de gösteriyor.

‘Anne Ağaç: Ormanın Bilgeliğinin Keşfi’, dünyanın bizi birbirimize bağlayan bir hikâyeler ağı olduğunu hatırlatıyor.

Ağaçların, mantarların, toprağın, ayıların ve bu konuşmaları dinleyen bir insanın hikâyelerini aktarıyor.

Kişisel anlatıların, bilimsel içgörülerin ve ormanın yaşamına dair şaşırtıcı keşiflerin etkileşimi ilgi çekici bir hikâye ortaya çıkarıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Ömrüm boyunca yaptığım orman dedektifliğinin ardından ağaçlara dair algım tamamen değişti. Yaşadığım her yeni aydınlanmayla beraber ormanla daha derinden bütünleştim. Bilimsel kanıtlara gözleri kapatmak olanaksız: Orman bilge, duyarlı, şifalı bir doğaya sahip.

Bu kitap ağaçları nasıl kurtarabileceğimizi anlatmıyor.

Bu kitap ağaçların bizi nasıl kurtarabileceğini anlatıyor.”

  • Künye: Suzanne Simard – Anne Ağaç: Ormanın Bilgeliğinin Keşfi, çeviren: Barış Gönülşen, Tellekt Kitap, ekoloji, 424 sayfa, 2024

Kathryn Paige Harden – Genetik Piyango (2023)

Genetik biliminin daha adil ve eşitlikçi bir toplum yaratılmasında ne tür bir rol oynayabileceğini gözler önüne seren çığır açıcı bir kitap!

Son yıllarda, Kathryn Paige Harden gibi bilim insanları DNA’mızın hem kişiliklerimiz hem sağlığımız hem de ekonomik ve eğitimsel başarılarımız açısından bizleri nasıl birbirimizden farklı kıldığını gösterdiler.

İşte bu kitapta Harden, okurlara bir yandan genetik bilimindeki son gelişmeleri tanıtırken, bir yandan da ırksal üstünlüğe dair tehlikeli fikirleri paramparça ediyor ve insanların doğuştan farklılıklar taşıyarak geldiği bu dünyada bizleri eşitliğin gerçek anlamıyla yüzleşmeye davet ediyor.

Kendi yaşadıklarını bilimsel kanıtlarla harmanlayan Harden, DNA’nın gücünü inkâr edişimizin toplumumuzdaki meritokrasi efsanesini nasıl canlı tuttuğunu gösteriyor ve hakkaniyetli bir toplum yaratmak istiyorsak genetik talihin rolünü asla göz ardı etmememiz gerektiğini öne sürüyor.

Genetik bilimini ırkçılığın ve öjenik ideolojilerin elinden kurtarma iddiasında olan ‘Genetik Piyango’, doğuştan ne gibi farklılıklarımız olursa olsun herkesin kendi potansiyeline erişebildiği yeni bir toplum vizyonu öneriyor.

  • Künye: Kathryn Paige Harden – Genetik Piyango: Sosyal Eşitlikte DNA’nın Önemi, çeviren: Barış Gönülşen, Minotor Kitap, bilim, 376 sayfa, 2023

 

David J. Linden – Beyin Fırtınası (2023)

Sinirbilimci David J. Linden öncü beyin araştırmacılarıyla muhabbet edip birlikte çakırkeyif olduktan sonra her birine aynı soruyu sorar: “Beynin işleyişi konusunda dünyaya açıklamayı en çok istediğin fikir hangisi?”

Verdikleri yanıtlar sonunda insan zihni ve onun olanakları hakkındaki bilgimizi genişletmeyi amaçlayan ve popüler bilim denemelerinden oluşan bu eşsiz eser meydana gelir.

Uzmanlık alanları arasında insan davranışı, moleküler genetik, evrimsel biyoloji ve karşılaştırmalı anatomi bulunan katılımcılar, kişilikten algıya, öğrenmeye, güzelliğe, sevgiye ve sekse kadar birçok büyüleyici konuyu ele alır.

Yaptıkları son deneylerin ayrıntılarına girmez, söyleyeceklerini terimlerle boğmazlar ve gayet net, aydınlatıcı, çoğu zaman da hiç beklenmedik ve sezgiye aykırı yanıtlar verirler.

Nihayetinde de bireysel deneyimlerin beynimizin yapısını nasıl dramatik bir şekilde değiştirebildiğini gösterirler.

Profesör Linden ve arkadaşları hem bilim meraklılarının hem de profesyonellerin erişilebilir ve keyifli bulacağı büyüleyici ve aydınlatıcı bir derleme ile insan zihninin yapısına ve sinirbilimin son teknoloji dünyasına yeni bir pencere açıyor.

  • Künye: David J. Linden – Beyin Fırtınası: Kırk Sinirbilimci İnsan Deneyiminin Biyolojik Kökenlerini Keşfediyor, çeviren: Barış Gönülşen, Kolektif Kitap, bilim, 352 sayfa, 2023

Rob Dunn – Geleceğin Doğası (2022)

Dünyanın önde gelen ekologlarından Rob Dunn, Dünya denen bu narin gezegende hayatta kalacaksak insanlığın onun değişmez yasalarını anlaması ve bu yasalara uyması gerektiğini savunuyor.

Türümüz doğa hakkında şimdiye kadar örneği görülmemiş çeşit ve miktarda bilgi topladı, fakat bu bilgiyi yaşamı hâkimiyeti altına almak ve gezegeni iradesine boyun eğdirmek için kullandı.

‘Geleceğin Doğası’nda Dunn, bu türden çabaların beyhude olduğunu ileri sürüyor.

Kendimizi yaşamın ve doğanın efendisi gibi görüyor olabiliriz, halbuki aslında onun insafına kalmış durumdayız.

Antibiyotik direncinde, doğal seçilimin biyoçeşitlilik üretme kudretinde ve hatta Londra Metrosu’nun şaşırtıcı yeraltı dünyasında Dunn, hiçbir insan faaliyetinin ortadan kaldıramayacağı yaşam kanunları buluyor.

Yapay ekin adacıkları yarattığımızda, doğaya toksik atıklarımızı boca etiğimizde veya çeşitli topluluklar kurduğumuzda, aslında kadim yasaların işleyişine yeni malzemelerle katkıda bulunmaktan başka bir şey yapmıyoruz.

‘Gelecekte Dünya’, üzerinde yaşamın serpilip gelişeceğinde en ufak bir kuşku yok, ama insan türünün geleceği hayli kuşku altında.

Edward Wilson’ın ‘Sosyobiyoloji’si kadar iddialı ve Elizabeth Kolbert’in ‘Altıncı Yok Oluş’u kadar vakitli bir kitap olan ‘Geleceğin Doğası’, yaşamın çeşitlilik ve kaderini anlamak için yeni bir standart ortaya koyuyor.

  • Künye: Rob Dunn – Geleceğin Doğası: Biyoloji Yasaları ve İnsan Türünün Kaderi, çeviren: Barış Gönülşen, Minotor Kitap, bilim, 320 sayfa, 2022

Joseph Mazur – Matematik Sembollerinin Kısa Tarihi (2022)

Pek çoğumuz artı, eksi, eşittir gibi basit matematik sembollerini sık sık kullansak da çok azımız bu sembollerin 16. yüzyıldan önce var olmadıklarını bilir.

Peki, bunun öncesinde matematikçiler ne yapıyordu?

Matematik bugün bildiğimiz haline nasıl evrildi?

‘Matematik Sembollerinin Kısa Tarihi’nde Joseph Mazur matematiksel notasyon sistemimizin gelişiminin ardındaki büyüleyici hikâyeyi bizlere anlatıyor.

Sembollerin ilk kez nasıl kullanıldığını, zaman içinde sembollerin nasıl değişim geçirdiğini ve yazılı matematiğin sembol öncesi ve sonrası dönemde nasıl uygulandığını ayrıntılarıyla açıklıyor.

On altıncı yüzyıldan önce nesir ya da nazım şeklinde kaleme alınan, hatta rakamların bile yazıyla gösterildiği metinlerle yapılan retorik cebir, semboller sayesinde bir dönüşüm geçirir.

Bu sadece şeklen değil, matematiksel düşünceyi, yaklaşımı, anlamı, anlamayı ve iletişimi de değiştiren psikolojik bir dönüşümdür.

Semboller benzerlik, ilişkilendirme, özdeşlik, çağrışım ve tekrarlanan imgeler yoluyla bizi etkiler, bilinçaltı çağrışımlarla yeni fikirlere kapı açar, deneyim ile bilinmeyen arasında bağlantılar kurulmasını sağlar ve temel matematik bilgisinin yayılmasını kolaylaştırır.

Matematiğin kelimelerden kısaltmalara, oradan sembollere uzanarak bugün bildiğimiz haline ulaşma serüveni ‘Matematik Sembollerinin Kısa Tarihi’nde çarpıcı tarihi anekdotlar eşliğinde okurunu bekliyor.

Bir alıntı:

“Bu kitap matematikteki yerleşik sembollerin kökenlerinin ve evriminin izini sürmektedir. Esasen bir matematik sembolleri tarihidir, ancak aynı zamanda sembollerin matematiksel düşünüşü nasıl etkilediklerinin ve nasıl geniş ve kalıcı bir bilinçaltı esin yelpazesi uyandırdıklarının da keşfidir.”

  • Künye: Joseph Mazur – Matematik Sembollerinin Kısa Tarihi, çeviren: Barış Gönülşen, İş Kültür Yayınları, bilim, 360 sayfa, 2022

Alan Lightman – Muhtemel İmkânsızlıklar (2021)

Bu kitap evren, yaşam ve zihin konularında önde gelen bir fizikçi ve yazardan denemeler sunuyor.

Alan Lightman, hiçlik, sonsuzluğun imkân ve imkânsızlıkları, kozmostaki yerimiz üzerine derinlemesine düşünüyor.

  • Uzam nihayetsiz olarak gitgide daha küçük birimlere bölünebilir mi?
  • Ya da sonsuzluğa varıncaya dek gitgide daha büyük alanları kapsayacak şekilde genişlemekte midir?
  • Bilinç dediğimiz şey, tamamen maddeden oluşan beynimize ve beyindeki nöronlara indirgenebilir mi?
  • Hayatın kökeni nedir ve biyologlar laboratuvar ortamında sıfırdan yaşam yaratabilir mi

Lightman, ‘Muhtemel İmkânsızlıklar’da, bu soruları ve gülümsemenin anatomisinden hafızanın öngörülemezliğine, evrende yaşamın aslında çok özel bir şey oluşundan Büyük Patlama’nın öncesinde neler olduğuna kadar pek çok ilginç meseleyi kimi zaman felsefi bir bakışla, ama bilim insanı kimliğini asla bırakmadan tartışıyor.

Kitap, evren hakkında, yaşam ve zihin hakkında, bizlerden son derece büyük ve son derece küçük şeyler hakkında okurları derin bir tefekküre davet ediyor.

  • Künye: Alan Lightman – Muhtemel İmkânsızlıklar: Başlangıçlar ve Bitişler Üzerine Düşünceler, çeviren: Barış Gönülşen, Minotor Kitap, bilim, 192 sayfa, 2021

Robert Skidelsky – Para ve Devlet (2021)

‘Para ve Devlet’, Keynes’in fikirlerini merkeze alarak iktisadın katı bir bilim olmadığını gösteriyor.

Robert Skidelsky, 2008-2009 ekonomik çöküşünün sağlam bir Keynesyen çözümlemesini sunuyor.

Ekonomideki baskın görüşe göre para bir değişim aracından başka bir şey değildir ve ekonomi piyasanın “görünmez el”ine teslim edildiğinde en iyi sonuçlar elde edilir.

Paranın “düzensizleşmedikçe” önem taşımadığı ve piyasaya devlet müdahalesinin genellikle işleri daha da kötüleştirdiği varsayımı makroiktisat politikalarında egemen görüş olagelmiştir.

Oysa 1929-1932 Büyük Buhranı ortodoks ekonominin varsayımlarını boşa çıkarmıştı.

Ardından devlet, işverenler ve sendikalar arasında oluşan istikrarsız güç dengesi, Keynesyen politikaların Batı dünyasının yeni iktisadi paradigması olarak ortaya çıkmasını sağladı.

Ne var ki 1970’lerin stagflasyonu Keynesyen politikanın tümden reddine yol açtı.

Daha sonraki 2008 mali çöküşünün yol açtığı küresel dramın başrolünde bu kez para ve devlet varken, iktisat onlara hak ettikleri başrolleri vermekten çok uzak kaldı.

2008’den beri yeni bir “büyük fikir” ortaya çıkmadığı gibi, ortodoks ekonomi bizleri anemik bir küresel ekonomiyle baş başa bırakan cezalandırıcı kemer sıkma politikalarını yasalaştırarak egemenliğini hâlâ sürdürüyor.

Günümüzün en seçkin politik iktisatçılarından Skidelsky, okurları Keynes’in “büyük fikir”inin temel unsurlarıyla tanıştırmayı ve iktisadın katı bir bilim olmadığını göstermeyi; ayrıca gelecek nesil iktisatçıları kavramsal hapishanelerinden kurtulmaları ve para ve devlete hak ettikleri rolleri vermeleri için cesaretlendirmeyi amaçlıyor.

Makroekonomiyi yeniden bir analiz birimi haline getirerek okurlara 2008-2009 ekonomik çöküşünün Keynesyen çözümlemesini sunan ‘Para ve Devlet’, iktisat biliminin geçmişine, geleceğine ve nasıl değişmesi gerektiğine dair eleştirel bir inceleme.

  • Künye: Robert Skidelsky – Para ve Devlet: Ana Akım İktisadın Eleştirisi, çeviren: Barış Gönülşen, Tellekt Kitap, iktisat, 552 sayfa, 2021

James McGregor – Tarihöncesinden Bugüne Akdeniz Dünyası ve Doğa (2021)

Dünyanın bugün karşı karşıya olduğu çevre krizinin kökenini tarihöncesi dönemden bugüne Akdeniz dünyasında doğa imgesinin dönüşümü üzerinden bakan çok özgün bir çalışma.

James McGregor, Antik Akdeniz’de geleneksel tarımın, doğal ekosistemlerin temel özelliklerine aykırı olmadığını, zengin olduğunu ve kendi kendini düzenleme kabiliyetine sahip olduğunu belirtiyor.

Bu ilişkinin, doğanın, insanın müdahale etmediği yabani kırsal olarak algılanmaya başladığı 18. yüzyılın sonlarında sona erdiğini belirten McGregor, bu tarihten başlayarak tarım dünyasının doğa dünyasından ayrıldığını, bu ani ve çarpıcı değişimin de ekolojik anlayışı baş aşağı ederek halen mücadele etmekte olduğumuz çok önemli sorunlara sebep olduğunu söylüyor.

Yazar böylece, dünyanın bugün karşı karşıya olduğu çevre krizinin kökeninde Batı toplumunun “İlk Doğa” ilkesini, insan toplulukları ile doğa dünyası arasındaki uyumlu ilişkiyi terk etmesinin yattığını savunuyor.

Kitap bu yönüyle, doğadaki yerimize dair eski anlayışı yeniden edinmemiz gerektiğini hatırlatıyor, doğaya karşıt ve hasım konumumuzu terk etmemizi, doğuştan ait olduğumuz biyolojik dünyada geçmişin kendini ispatlamış teknikleriyle yetiştiricilik yapan kimliğe dönmemizi telkin ediyor.

  • Künye: James H. S. McGregor – Tarihöncesinden Bugüne Akdeniz Dünyası ve Doğa: Kriz Çağına Nasıl Geldik?, çeviren: Barış Gönülşen, İş Kültür Yayınları, tarih, 412 sayfa, 2021