Ussama Makdisi – Mezhepçilik Kültürü (2024)

Osmanlı Lübnanı’na odaklanan Ussama Makdisi mezhepçiliğin İslamın modernliğe gösterdiği tepkilerden biri ya da dinsel gruplar arasındaki toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin sonucu olduğu tezine karşı çıkıyor ve modernliğin tezahürlerinden biri olduğunu gösteriyor.

On dokuzuncu yüzyıldaki dinsel şiddet olaylarının, özellikle mezhep temelli seferberlik ve katliamların cemaatler arası çatışma geleneğinin devamı olmadığını, madun toplulukların yeni bir dünya kurulurken verdikleri mücadelelerin karmaşık, çokkatmanlı bir dışavurumu olduğunu savunuyor.

Makdisi’ye göre mezhepçilik dinsel kimliklerin siyasi ve toplumsal amaçlarla seferber edilmesini temsil ediyordu.

Tanzimat’la birlikte Avrupalılar Ortadoğu’da varlıklarını daha fazla hissettirmişlerdi; bu da Lübnan’ın dinleri aşan, hiyerarşiye dayalı toplumsal düzenini sarsacaktı.

Makdisi Hıristiyanları İslami despotizmden kurtarma fikriyle hareket eden Avrupa sömürgeciliğinin, misyoner heyetlerinin ve Şarkiyatçılığın, ayrıca Osmanlı milliyetçiliğinin ve yerel milliyetçiliğin nasıl farklı anlatılar oluşturduğunu ve bu anlatıları nasıl kendi modernlik görüşleri ve ilerleme projeleri doğrultusunda devreye soktuklarını anlatıyor.

Çok sayıda birincil kaynağa yaslanan kitap, yalnızca Osmanlı modernleşme sürecinde ve Ortadoğu’nun sömürgeleştirilmesi esnasında Lübnan örneğinde yaşananlara değil, yakın geçmiş ya da günümüzdeki potansiyel ve fiili çatışmalara da ışık tutuyor.

  • Künye: Ussama Makdisi – Mezhepçilik Kültürü: 19. Yüzyıl Osmanlı Lübnanı’nda Cemaatler, Tarih ve Şiddet, çeviren: Cumhur Atay, Metis Yayınları, tarih, 312 sayfa, 2024

Eyal Ginio – Osmanlı Yenilgi Kültürü (2022)

Bu özgün çalışma, Balkan Savaşları’ndaki askeri bozgunun, Osmanlı’da ne gibi gelecek tasvirleri yarattığını irdeliyor.

Eyal Ginio, bu amaçla Osmanlı subay, yazar, şairleri ile erkeği kadınıyla sivil insanların dünyasına iniyor.

Savaşlar, sonuçlarından bağımsız olarak toplumsal yaşamı derinden etkiler.
Fakat belki de ironik olarak acının, kederin ve kayıpların yanında muğlak da olsa yeni toplumsal tasarılara ve icraatlara da zemin hazırlar.

Ginio ‘Osmanlı Yenilgi Kültürü’ kitabında, savaş kaybeden bir toplumun ürettiği kültürle meşgul oluyor, bir “yenilgi kültürü” tahliline girişiyor.

Osmanlı’nın Balkan Savaşları deneyimi üzerinden toplumsal hayatın çok çeşitli yönlerini, savaştaki bir imparatorluğun ürettiği yanıtları (intikam, diriliş, yenilenme çağrıları, iktisadi gelişme, gelecek nesillerden beklentiler) ve bunların politik çıktılarını inceliyor.

Osmanlı’nın yenilgi literatürünü, cemiyetlerin icraatlarını, İttihat ve Terakki politikalarını savaş atmosferi içerisinde konumlandırıyor.

‘Osmanlı Yenilgi Kültürü’, Balkan Savaşları’na odaklanıp savaş atmosferinde bir toplumun deneyimlerine ve yarattığı kültüre derinlemesine bir bakış vaat ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Balkan Savaşları’ndaki dramatik mağlubiyet deneyimi, Osmanlı subay, yazar, şairleri ile erkeği kadını sivil insanların yalnızca askerî yenilgi konusunu değil, intikamı ve dirilişi gerçekleştirmenin farklı yollarını nasıl tahayyül ettiğini eşsiz biçimde sunar. Onların hem askerî bozgun hem de muhtemel gelecek tasvirleri ‘Osmanlı yenilgi kültürü’ diye ifade ettiğim şeyin kamusal alana hâkim olabildiğine ve savaş sonrası kamusal tartışmayı etkileyebildiğine dair sağlam kanıtlar sunar.”

  • Künye: Eyal Ginio – Osmanlı Yenilgi Kültürü: Balkan Savaşları ve Sonrası, çeviren: Cumhur Atay, İletişim Yayınları, tarih, 438 sayfa, 2022

Zygmunt Bauman – Akışkan Korku (2020)

Lucien Febvre, modern çağın doğmak üzere olduğu zaman olan on altıncı yüzyıl Avrupası’ndaki yaşam deneyimini “Peur toujours, peur partout” (“Hep ve her yerde korku”) cümlesiyle özetlemişti.

Modernite ise, bizi bütün korkularımızdan kurtaracağını vaat etmişti.

Oysa durum, bunun tam tersi oldu.

Şimdi çevre felaketleri, terör saldırıları, doğal afetler ve salgın hastalıklar gibi güncel korkularımız bulunuyor.

Peki, sıkışıp kaldığımız bu endişe ikliminden nasıl kurtulabiliriz?

Zygmunt Bauman’a göre, diğer tüm insani birlikte yaşam biçimleri gibi akışkan modern toplumumuz da korkulu bir hayatı yaşanabilir kılmaya çalışan bir aygıttır.

Başka bir deyişle potansiyel olarak silahsızlaştıran ve yeteneksizleştiren tehlike korkusunu bastırma, toplumsal düzeni koruma adına etkin bir şekilde önlenemeyen ya da önlenmemesi gereken tehlikelerden türeyen bu korkuları susturma amaçlı bir aygıttır.

Bauman çalışmasında, modern zaman korkularının bir soykütüğünü çıkarıyor ve bizi, bu korkuların nedenlerini keşfedip zorluklarıyla gerçek anlamda yüzleşmeye çağırıyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Korku en fazla, yaygın, dağınık, belirsiz, bağlantısız, gayrı sabit, gezici olduğunda, açık bir adresi ya da nedeni olmadığında, bize görünmeyen bir uyak ya da nedenle musallat olduğunda, korkmamız gereken tehdit her yerde belirip hiçbir yerde görünmediğinde korkunçtur.”

“‘Korku’, belirsizliğimize, tehdide ve bunu yörüngesinde durdurmak veya durdurmak gücümüzün ötesindeyse mücadele etmek için ne yapılacağına ya da ne yapılabilip ne yapılamayacağına dair bilgisizliğimize verdiğimiz addır.”

“En korkuncu korkuların her yerde hazır ve nazır oluşudur; bunlar evlerimizin ya da gezegenimizin herhangi bir kuytu ya da çatlağından sızabilir. Karanlık sokaklardan ve parlak ışıklı televizyon ekranlarından. Yatak odalarımızdan ve mutfaklarımızdan. İşyerlerimizden ve oralara gidip gelmek için kullandığımız yeraltı treninden. Tanıştığımız insanlardan ve fark edemediğimiz insanlardan. Yuttuğumuz bir şeyden ve bedenimizin temas ettiği bir şeyden.”

“Uğursuz ‘milenyum böceği’ tarafından kimin bilgisayarı çökertilmişti? Halı akarlarının kurbanı olan kaç kişiyle karşılaştınız? Deli dana hastalığından kaç arkadaşınız öldü? Tanıdığınız insanlardan kaçı genetiği değiştirilmiş yiyeceklerden hasta ya da sakat oldu? Komşularınızdan ya da tanıdıklarınızdan hangisi hain ve kötü mülteciler tarafından saldırıya uğradı ve yaralandı? Panikler gelir gider ve ne kadar korkunç olursa olsun, bunların tüm diğerleriyle aynı kaderi paylaşacaklarını güvenle varsayabilirsiniz.”

“Modern akışkan düzende, hiçbirinin zorlu olduğundan kuşkulanılmasa bile korkuyu tetikleyen tehlikelerin insan hayatının kalıcı, ayrılmaz eşlikçileri olduğuna inanılır hale gelirken, korkulara karşı mücadelenin yaşam boyu bir iş olduğu ortaya çıkmıştır.”

“Hayatımız korkudan muaf olmak dışında her şeydir, bunun yürütüleceği akışkan modern düzen de tehlike ve tehditlerden muaf olmak dışında her şeydir. Artık sağlıklı bir hayat, korkuların potansiyel acizleştirici etkisine karşı, bizi korkaklaştıran gerçek ve varsayılan tehlikelere karşı uzun ve muhtemelen kazanılamayacak bir mücadeledir.”

  • Künye: Zygmunt Bauman – Akışkan Korku, çeviren: Cumhur Atay, Ayrıntı Yayınları, siyaset, 224 sayfa, 2020

Virginia Cox – İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi (2020)

İtalya’nın 14. ile 16. yüzyıl arası toplumsal, iktisadi, dini ve siyasi tarihini köklü bir şekilde dönüştürmüş Rönesans’ının klasik antikiteyle bağlantı içerisinde kökleşmiş bir kültürel hareket olarak analiz eden harika bir çalışma.

Virginia Cox çalışmasını, bu dönemin “manşet” kültürünü oluşturan büyük bilgin, düşünür ve sanatçılarının katkılarıyla sınırlandırmıyor.

Tersine, manşetlerin ötesine, Rönesans hareketine daha sessiz, tali bir şekilde katılan erkek ve kadın kitlesine bakıyor.

Dolayısıyla burada karşımıza, Masaccio, Leonardo, Rafael ve Titian kadar Petrarca, Boccaccio, Alberti, Castiglione, Machiavelli de çıkar, sokak şairinin yanı sıra haritacılar, maden mühendisleri, dantel desencileri, anatomi uzmanları, terziler, aşçıbaşılar, kurtezanlar ve meşhur yiyecek oymacıları da çıkar.

Kitabın ilk bölümü, hareketi tanımlayıp kronolojisini kuruyor, İtalya’nın bu dönemdeki siyasi bölünmüşlük ve bölgesel çeşitlilik gerçeğine dikkat çekiyor ve hareketteki “pay sahiplerinin” genişlik ve toplumsal çeşitliliğinin altını çiziyor; böylelikle Rönesans’ın temel parametrelerini ortaya koyuyor.

İkinci bölüm, edebiyat ve düşünce tarihi, sanat tarihi ve maddi kültürdeki klasik etkileri takip ederek Rönesans İtalya’sının klasik antik çağın metinsel ve maddi kalıntılarıyla olan uzun ve tutkulu aşk serüveni tarihinin izini sürüyor.

Üçüncü bölüm, Rönesans’ın bir kültürel hareket olarak hız kazandığı bir zamandaki dünyayı yeniden şekillendiren önemli yeniliklere, özellikle de matbaanın Avrupa’ya girişine ve dönemin coğrafi ve bilhassa Yeni Dünya “keşiflerine” verilen yanıtlara bakıyor.

Dördüncü bölüm, 19. yüzyılın büyük kültür tarihçisi Jacob Burckhardt’ın, İtalyan Rönesansı’nın kendisinin “bireycilik” formülüyle kavradığı yeni ve modern bir benlik biçiminin doğuşuna şahit olduğu şeklindeki ünlü görüşünü yeniden gözden geçiriyor.

Beşinci bölüm, Rönesans’ın üç ayrı toplumsal ve kültürel tipini inceliyor: tüccar, saray insanı ve sanatçı.

Sanatçı yalnızca ressamları, heykeltıraşları ve mimarları değil, her tür performans sanatçısını ve kalifiye küçük sanatkârı da kapsamak maksadıyla mümkün olan en geniş manada ele alınıyor.

Çalışmanın “Rönesans Kadını” başlıklı altıncı ve son bölümü ise, bu dönemde kadınların kültürel durumunu derinden etkileyen iki önemli ve bağlantılı gelişmenin izini sürüyor.

Birincisi, geniş anlamda yazarları, müzisyenleri, ressamları, aktrisleri, bestecileri, gravürcüleri kapsayacak şekilde anlaşılan dünyevi olanla iştigal eden kadın yaratıcı sanatçı ya da virtuosa figürünün ortaya çıkışıdır.

İkincisi cinsiyet ve toplumsal cinsiyet hakkında, kadının erkekten aşağı olduğu şeklindeki geleneksel iddialara karşı çıkmak üzere tasarlanmış yeni düşünce biçimlerinin gelişmesidir.

Virginia Cox’un enfes çalışması, Rönesans’ı hakkıyla anlamak için çok iyi bir rehber.

  • Künye: Virginia Cox – İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi, çeviren: Cumhur Atay, İletişim Yayınları, tarih, 288 sayfa, 2020

Daniel McCoy – Viking Ruhu (2019)

Odin, Thor, Freya, Loki, Balder, Heimdall…

Norslar ve Cermen halkların Hıristiyanlık öncesi dönemleri, mitolojileri ve pagan inançları üzerine çalışan Daniel McCoy’dan, Nors mitolojisi ve dinleri hakkında harika bir giriş.

McCoy, kitabının ilk kısmında Nors dininin karakteristik özelliklerini açıklıyor.

Yazar burada, tanrı ve tanrıçalarından kozmoloji yaklaşımına, Nors kader kavramından cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı ahlâk anlayışına, ölüm ve öbür dünya görüşünden resmi dinsel uygulamalarına ve büyüden şamanlığa, Nors dininin kendine has niteliklerini açıklıyor.

Kitabın geniş yer tutan ikinci kısmındaysa, Nors mitolojisindeki ana karakterler ve önemli konular aydınlatılıyor.

  • Künye: Daniel McCoy – Viking Ruhu: Nors Mitolojisi ve Dinine Giriş, çeviren: Cumhur Atay, İletişim Yayınları, mitoloji, 320 sayfa, 2019

P. J. Rhodes – Antik Yunan’ın Kısa Tarihi (2019)

Britanyalı akademisyen P. J. Rhodes, antik dönem tarihi uzmanı ve biz onu özellikle antik dönem siyasal hayatı ve kurumları üzerine ortaya koyduğu ciddi eserleriyle biliyoruz.

Rhodes konuya bir giriş niteliğindeki bu güzel kitabında ise, Antik Yunan tarihini arkaik, klasik ve Helenistik olmak üzere üç dönemde ele alıyor.

Kitapta,

  • Arkaik Yunan dünyası,
  • Sparta ve Atina,
  • Yunanlılar ve Yakın Doğu krallıkları,
  • Klasik dönem Yunan dünyasında yaşam,
  • Peloponez savaşı sonrasında oluşan durum,
  • Makedon yükselişi,
  • İskender’in imparatorluğu döneminde Yunan dünyası,
  • İskender’in vârisleri ve faaliyetleri,
  • Helenistik dünyada yaşam,
  • Ve Romalıların fethinden sonra Yunan dünyası gibi birçok konu ele alınıyor.

Rhodes bütün bu konuları irdelerken, genel olarak Yunan anavatanının tarihi üzerine odaklansa da, diğer yerlerdeki Yunan yerleşimlerini ve bunların aralarına yerleştiği Yunan olmayanlarla etkileşimlerini de irdeliyor.

  • Künye: P. J. Rhodes – Antik Yunan’ın Kısa Tarihi, çeviren: Cumhur Atay, İletişim Yayınları, tarih, 260 sayfa, 2019

Dionysios Stathakopoulos – Bizans İmparatorluğu’nun Kısa Tarihi (2018)

Bizans üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Dionysios Stathakopoulos’tan, fiziksel dünyasının oluşumundan çöküşüne, Bizans’ı kronolojik ve coğrafi bağlamına yerleştiren özenli bir inceleme.

Kitabın en iyi yanı, Bizans hakkındaki temel bilgileri bir araya getirmesi, dürüst ve ciddi bir anlatımla stereotiplere meydan okuması ve Bizans’ı sağlam bir şekilde hem Avrupa, hem de Ortadoğu Ortaçağ’ı bağlamına yerleştirmesidir diyebiliriz.

Bizans hakkında hem güvenilir hem de derli toplu bir kaynak arayanların kaçırmaması gereken bir çalışma.

  • Künye: Dionysios Stathakopoulos – Bizans İmparatorluğu’nun Kısa Tarihi, çeviren: Cumhur Atay, İletişim Yayınları, tarih, 260 sayfa, 2018

Simon Clarke – Marx’ın Kriz Teorisi (2009)

Dünyayı yeni ve sıkıntılı bir ekonomik krizin yeniden esir aldığı günümüzde Simon Clarke, ‘Marx’ın Kriz Teorisi’ başlıklı bu çalışmasıyla, düşünürün kriz teorisinin kökenine iniyor ve bu teorinin günümüzde nasıl bir işlev yüklenebileceğine odaklanıyor.

Clarke, kriz teorisinin Marksist gelenekte ne zaman merkezi bir rol oynamaya başladığını ve daha sonra yaşadığı çıkmazları anlatıyor; ilk kaynaklara, yani bizzat Marx’ın metinlerine inerek, O’nun kriz teorisini günümüzün sol hareketi için güncelliyor.

Marksist kriz teorilerinin çıkmazının öncelikle, Marx’ın teorisinin eleştirel boyutunu ihmal etmesi olduğunu savunan Clarke, süregelen tartışmaya katkıda bulunuyor.

  • Künye: Simon Clarke – Marx’ın Kriz Teorisi, çeviren: Cumhur Atay, Otonom Yayıncılık, ekonomi, 323 sayfa