Eric Berkowitz – Arzunun Sınırları (2020)

Eric Berkowitz daha önce yayımlanan ‘Seks ve Ceza’ başlıklı kitabında, Antik Mezopotamya’da zina yapan bir kadının kazığa oturtulmasından 1895’te Oscar Wilde’ın “büyük ahlaksızlık” suçuyla hapis cezası aldığı döneme kadar uzanarak seks hukukunun uzun tarihini izlemişti.

Söz konusu kitap, mahkeme tutanaklarıyla tarihi belgelerde yer alan gerçek insanların hayatlarından yola çıkarak insanlık tarihinin ilginç bir yönüne ışık tutmuştu.

Berkowitz’in elimizdeki kitabı ise, yirminci yüzyılı merkeze alarak sekse dair teamüllerimizin nasıl değiştiğini ve bunun seks hukukunu nasıl etkilediğini ortaya koyuyor.

Seksin aile, iktidar, ırkçılık, sömürgeleştirme, cinsiyet ve kimlik mefhumlarıyla ikircikli ilişkisini izleyen Berkowitz, “cinsel devrim”, mağduru korumaktan uzak tecavüz yasaları, eşcinsel hakları mücadelesi, modern psikiyatrinin hukuk üzerindeki etkisi, insan ticareti ve sanal seks haberleri üzerinden bu ilişkinin izini günümüze kadar sürüyor.

Her bir bölümü, farklı bir dizi yasayı ele alan çalışma,

  • Cahil dindar gruplar tarafından ‘kurtarıldıktan’ sonra üzerine kilit vurulup istismar edilen fahişeler,
  • Nazi döneminde Alman sevgilisi olduğu için ‘üstün ırkı kirlettiği’ gerekçesiyle öldürülen Yahudiler,
  • Beyazlarla cinsel ilişkiye girdiği için linç edilen Afrikalı Amerikalılar,
  • Akıl hastanelerinde lobotomi ‘tedavisi’ gören eşcinseller,
  • ‘Uçkuru gevşek’ olduğu için zorla kısırlaştırılan siyah genç kadınlar,
  • Oyun arkadaşlarıyla deneysel keşifte bulunduğu için tehlikeli seks suçlusu yaftası yapıştırılan küçücük çocuklar,
  • Cinsel içerikli kısa mesaj paylaşmaktan çocuk pornocusu diye hapse atılan ergenler,
  • Ve bunun gibi pek çok çarpıcı örnek barındırıyor.

Künye: Eric Berkowitz – Arzunun Sınırları: Kötü Yasalar, İyi Seks ve Değişen Kimliklerin Yüzyıllık Tarihi, çeviren: İdil Aydoğan ve Can Evren Topaktaş, Kolektif Kitap, hukuk, 496 sayfa, 2020

Detlef Bluhm – Tütün (2019)

Bir keresinde Sigmund Freud, puronun simgeselliğine dair bir şeyler söyleyen ve psikanalitik bir yorum üzerinde ısrarla durmak isteyen bir kadına şöyle demişti:

“Bazen, madam, bir puro yalnızca bir purodur.”

Freud’un bu sözüne farklı itirazlar gelebilir, fakat bunların en güçlüsü, kuşkusuz tiryakinin itirazı olacaktır.

Zira tütün, hiçbir zaman sadece tütün değildir; bir kültürdür, deneyimdir, keyiftir, hatta bu dünyaya tahammül etmenin bir yoludur.

Detlef Bluhm’un bizde yeniden basılan bu kitabı ise, tütünün kültürel tarihi hakkında muazzam bir çalışma.

Edebiyatla tarih arasında köprüler kuran kitap, George Sand, Charles Baudelaire, Honoré de Balzac, Robert Musil, Albert Einstein, Thomas Mann, Friedrich Dürrenmatt, Paul Auster ve daha pek çok ünlü ismin tütünle ilgili düşüncelerini sunuyor.

Bluhm bununla da yetinmeyerek,

  • Tütünün Amerika’da keşfi ve Avrupa’ya yayılması,
  • Polisiye romanlarda tütün tiryakileri ve tütünle işlenen suçlar,
  • Piponun yaygınlaşması,
  • Enfiye çekmenin hazzı,
  • Tütün çiğnemenin zevki,
  • Tütün vergisinin çıkarılması ve tütün tiryakilerinin uğradığı kovuşturmalar,
  • ve 19. yüzyılda tütün tiryakisi kadınlar,
  • Kadın özgürlüğü ve tütün arasındaki ilişki,
  • Tütün tiryakisi gezginler,
  • Puro ve devrim arasındaki ilişki,
  • Ve bunun gibi ilgi çekici konular ele alınıyor.

Kitapta bunun yanı sıra, bir mini puro sözlüğünün de bulunduğunu söyleyelim.

  • Künye: Detlef Bluhm – Tütün: Kolomb’dan Davidoff’a, çeviren: Zehra Aksu Yılmazer, Kolektif Kitap, tarih, 176 sayfa, 2019

Peter Watson – Yakınsama (2019)

Ardımızda bıraktığımız yüzyılı, bilimin altın çağını yaşadığı dönem olarak tanımlamak abartı değildir.

Peter Watson’un elimizdeki çalışması da, bilimsel fikirlerin tarihi ve gelişimi üzerine harika bir inceleme.

Yazar bunu da, son dönemde yaygınlık kazanan “yakınsama” yaklaşımını merkeze alarak yapıyor.

Bugün iş, ekonomi, eğitim ve teknoloji gibi çeşitli alanlara egemen olan “yakınsama”nın bilimsel yönden anlamı şu:

Farklı bilimler, farklı başlangıç noktaları ve hiç benzemeyen ilgi alanlarına rağmen bir araya geliyor, böylece egemen anlatıyı, evrenin tarihini anlatmak üzere yakınsıyor ve birleşiyor.

Bu kitapta sunulan fizikle kimya arasındaki yakın ilişkinin gelişimi ve botanikle arkeoloji ilişkisi buna örnek olarak verilebilir.

Özetle Watson, sağlam bir bilimler tarihi sunarken bilimsel disiplinleri birleştirmeye yardımcı olacak bağlantıları inceleyerek özgün bir çalışmaya imza atmış.

  • Künye: Peter Watson – Yakınsama: Evreni Açıklayan En Derin Fikir, çeviren: Eylem Yenisoy Şahin, Kolektif Kitap, bilim tarihi, 552 sayfa, 2019

Kolektif – Devrimin Kardeşleri (2016)

Feminist spekülatif kurgunun nabzını tutan bu güzel antoloji, alanda yazılmış en güzel yirmi sekiz öykü sunuyor.

Ayrıca bilimkurgu, doğaüstü kurgu, fantezi ve büyülü gerçekçilik türlerinde yazılmış birçok öykü de barındıran çalışma, alanın 1970’lerden günümüze kat ettiği gelişimi gözler önüne seriyor.

Kitaptaki kimi öykülere gelirsek:

James Tiptree, Jr. erkeklerdeki cinsel arzunun kadınları öldürme arzusuna dönüştüğü bir distopya yaratıyor.

Ursula K. Le Guin, iz bırakmaya ihtiyaç duymayan kadınları hatırlatıyor.

Susan Palwick kurt adamlar efsanesini tersine çevirerek bir kurt kadının dünyasına iniyor.

Eleanor Arnason okurları kadınların ağzından dökülen sözcüklerin gücüyle yaratılan alemlere davet ediyor.

Kelly Barnhill cinsiyet kavramının geçişken olduğu büyülü bir diyara uzanıyor.

Yeni doğum yapmış bir annenin bedeniyle ve bebeğiyle kurduğu ilişki, Hiromi Goto’nun gotik anlatımıyla bize ulaşıyor.

Nnedi Okorafor, ataerkil normlarla bezeli efsaneler ve halk masallarıyla yüzleşiyor…

  • Künye: Kolektif – Devrimin Kardeşleri, derleyen: Ann Vandermeer ve Jeff Vandermeer, yayına hazırlayan: Poyzan Şahiner ve Eda Doğançay, çeviren: Albina Ulutaşlı, Gözde Serteser, Poyzan Şahiner, Eda Doğançay, Cansen Mavituna, Özge Akkaya, Hale Şirin, Deniz Güzgün, Elif Sorgun, Amy Marie Spangler, Yasemin Barlan, Gonca Doğan ve Yaprak Aydın, Kolektif Kitap, antoloji, 472 sayfa, 2016

Maurizio Ferraris – Yeni Gerçekçilik Manifestosu (2019)

Postmodernizm, özgürleştirici amaçlarla yola çıkarken nasıl olup da itaat düzenine evrildi?

İtalyan felsefeci Maurizio Ferraris’in bu harika çalışması, sıkı bir postmodernizm eleştirisi ortaya koymakla kalmıyor, hakikat sonrası çağda popülizmin felsefi temellerinin neler olduğunu da ortaya koyuyor.

Bunu yaparken Nietzsche, Heidegger, Foucault, Lyotard, Feyerabend ve Derrida’nın fikirlerini kapsamlı ve eleştirel bir bakışla tartışan Ferraris, postmodernizmin ideolojik sonuçlarının bizi getirdiği dehşetli sapağı tespit ediyor ve hakikat sonrası çağda yolumuzu aydınlatacak bir felsefenin imkânları üzerine derinlemesine düşünüyor.

“Hatalarımızdan ders alırız ya da en azından başkaları ders alır. Hakikate veda ederek, ‘İktidar’a karşılıksız bir armağan vermekle kalmaz, büyük ölçüde insanın yanılsama ve büyüye karşı elindeki yegâne özgürleşme şansından –yani gerçekçilikten– vazgeçmiş oluruz.” diyen Ferraris, çıkış yolu olarak ne pozitivizme ne de postmodernizme yaslanan, özgün bir eleştirel felsefenin nasıl olabileceğini irdeliyor.

Ferraris için yeni gerçekçilik, eleştirel bir yön değişiminin adıdır ve bununla da toplumsal gerçekliği somut bir analiz ve dönüşüm zeminine çevirebilmek mümkündür.

  • Künye: Maurizio Ferraris – Yeni Gerçekçilik Manifestosu, çeviren: Kemal Atakay, Kolektif Kitap, felsefe, 119 sayfa, 2019

Marcello Ticca – Beslenme Hakkında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar (2019)

Sağlıklı beslenme konusunda pek çok klişe ve yanlış inanış mevcut.

Buna bir de, internet ve basın yoluyla ulaşan, hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan sahte haberleri de eklediğimizde pek tabii kafamız çokça karışıyor.

Yaklaşık kırk yıl İtalya’daki Gıda ve Beslenme Araştırma Merkezi’nde araştırmalar yürütmüş Marcello Ticca’nın bu muhteşem kitabı imdadımıza yetişiyor.

Ticca, en başta, zihnimizde kök salmış yanlış inanışlarla hesaplaşıyor ve bunları bilimsel bir zeminde inceleyerek bir bir çürütüyor.

Temel besinlerimizin bileşenleri nedir, tavsiye edilen tüketim miktarları ne olmalıdır, besinlerden daha fazla fayda sağlamak için ne yapmalıyız gibi birçok konuda öneriler sunan Ticca, bununla da yetinmeyerek sağlıklı ve bilinçli bir beslenme programını nasıl oluşturabileceğimizi de açıklıyor.

Son olarak, Ticca’nın bu kitabıyla, kendi dalında İtalya’nın prestijli ödülü olan Banarella’yı kazandığını da belirtelim.

  • Künye: Marcello Ticca – Beslenme Hakkında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, çeviren: Leyla Tonguç Basmacı, Kolektif Kitap, beslenme, 300 sayfa, 2019

Okan Okumuş – Doğu Asya (2016)

Daha önce okurunu, Latin Amerika’da alternatif bir geziye çıkaran Okumuş, şimdi de yüzünü Doğu Asya’ya çeviriyor.

Japonya, Vietnam, Kamboçya, Tayland, Laos, Myanmar, Çin, Moğolistan ve Rusya Sibirya’ya uzanan geniş bir coğrafyada alternatif rotaların izini süren yazar, konuklarını güler yüzle karşılayan, sıra dışı bir kültüre sahip Uzakdoğu coğrafyasını adımlıyor.

  • Künye: Okan Okumuş – Doğu Asya, Kolektif Kitap

Raj Patel ve Jason W. Moore – Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi (2019)

Bu kitap, modern dünyanın yedi ucuz şeyle meydana geliş sürecini adım adım izliyor:

Doğa, para, emek, bakım, gıda, enerji ve yaşam.

Raj Patel ve Jason Moore’un eleştirel bir kapitalizm tarihi olarak okunabilecek kitapları, insanlarla yaşam ağı arasındaki karmaşık ilişkiler üzerine düşünmemiz ve bu ilişkiler vesilesiyle içinde bulunduğumuz dünyanın ve dünyanın neye benzeyeceğini anlamamızı sağlayan bir yöntem sunuyor.

Yazarların buradaki asıl amaçlarının ne olduğunu görmek için, en başta “ucuz”dan tam olarak neyi kast ettiklerini görmek gerekiyor.

Yazarlara göre kapitalizm, nakit paranın her yerde olduğu bir düzenden ziyade ucuz veya potansiyel olarak ucuz doğanın okyanuslarında nakit alışverişi yapılan adacıkların bulunduğu bir düzendir.

Başka bir deyişle ucuz, kapitalizmin çalışmayı mümkün en asgari bedelle seferber eden bir stratejisi olarak özünde kapitalizmle yaşam arasındaki ilişkileri yöneten bir araçtır.

İşte bu kitap, ilk olarak kapitalizmin neden sömürgecilikten bağımsız düşünülemeyeceğini açıkça ortaya koyuyor ve ikinci olarak da kapitalizmin, doğa, para, emek, bakım, gıda, enerji ve yaşamı ucuzlatarak hayatımızı nasıl kontrol altına aldığını gösteriyor.

Yazarlar kitaplarının sonunda da, yüzyıllar boyu süren sömürünün doğurduğu haksızlıkları tartışarak insanların doğadaki yeri ve kapitalizmin yarattığı tahribat üzerine okurunu düşündürüyor.

  • Künye: Raj Patel ve Jason W. Moore – Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi: Kapitalizm, Doğa ve Gezegenin Geleceği Üzerine Bir Rehber, çeviren: Serkan Gündüz, Kolektif Kitap, tarih, 286 sayfa, 2019

Walter Benjamin – Fotoğraf Yazıları (2019)

Walter Benjamin’in fotoğraf üzerine yazıları meşhurdur.

Fakat bizde, maalesef bu yazıların tümünün bir arada yer aldığı bir kitap bulunmuyordu.

İşte bu kitap, tam da bu ihtiyaca yanıt vermesiyle büyük öneme haiz.

Esther Leslie’nin derlediği çalışma, Benjamin’in fotoğrafa dair ve fotoğrafın yörüngesindeki yazılarını bir araya getiriyor.

Yazılar, okurunu, fotoğrafın bir araç olarak sahip olduğu potansiyeller ve fotoğrafın gerçekliği üzerine derinlemesine düşünmeye davet ediyor.

Benjamin’in de burada çok iyi ortaya koyduğu gibi, fotoğraf iktidardakiler ve geleneksel sanata gereğinden fazla önem duyanlar tarafından kötüye kullanılmıştır ve bu durum gelecekte de devam edecektir.

Esther Leslie’nin aydınlatıcı sunuş yazısıyla da dikkat çeken kitap, Benjamin’in ne denli güçlü bir fotoğraf eleştirmeni olduğunu bize bir kez daha hatırlatmasıyla da önemli.

  • Künye: Walter Benjamin – Fotoğraf Yazıları, derleyen: Esther Leslie, çeviren: Burcu Halaç ve Tevfik Turan, Kolektif Kitap, fotoğraf, 216 sayfa, 2019

Bruno Latour – Rota (2019)

Doğa, toprak talan ediliyor ve bu durum, yüzyıllardır süren sınıfsal eşitsizlikleri daha katmerli hale getiriyor.

Bugün su ve gıda hakkı, yoğun şekilde ezilenlerin gündemine girmiş durumda.

Sosyoloji, felsefe ve antropoloji alanlarında yaptığı çalışmalarıyla bildiğimiz Bruno Latour da, bu gibi sorunların hızla büyümesinin belli bir tarihsel eğrinin sonuna geldiğimizi işaret ettiğini savunuyor.

Yazara göre, toplumsal sınıf mücadelesi, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşmektedir, zira artık toprak yok olmaktadır ve asıl mücadele de bunun için verilmelidir.

Dünyanın temel hammaddelerinden biri olan toprağın kıtlaşmasının, göçmenliğin artışının altındaki başlıca etken olduğunu düşünen Latour, bunun sadece dünyanın riskli bölgelerinde yaşayanların değil, aslında hepimizi derinden etkileyecek bir sorun olduğunu belirtiyor.

Latour, Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine toprağa bağlanmamız ve dünyasallaşmamız gerektiğini söylüyor.

Zira yazara göre toprağa bağlanmak ve dünyasallaşmak, modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki harekettir.

‘Rota’, bütün bunların yanı sıra, ekolojik siyaset ile yeşil hareketlerin neden bugün yaşadığımız sorunlara çözüm olamayacağını tartışmasıyla da dikkat çekiyor.

  • Künye: Bruno Latour – Rota: Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?, çeviren: Orçun Türkay, Kolektif Kitap, siyaset, 128 sayfa, 2019