Hakan Erdem – Osmanlı’da Köleliğin Sonu (2023)

Osmanlı toplumunda kölelik sona erse de hukuki statü açısından kölelik imparatorluğun sonuna dek lağvedilmemişti.

Başka bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu sona ererken, hatta 20. yüzyılın ilk yirmi yılında, kölelik ölmek üzere olan ama hukuken tanınan bir kurumdu.

İşte Hakan Erdem bu özgün çalışmasında, Osmanlı’da köleliğin bir iradeyle kaldırılmaksızın nasıl sona erdiğini aydınlatıyor.

Osmanlı köleliği ve köle ticaretinin bastırılması literatürüne önemli bir katkı olan çalışma, köleliğin karşılaştırmalı tarihiyle ilgilenen araştırmacılar için özellikle yararlı.

Erdem’in çalışmasının en önemli yönünün ise, Türkiye’deki Osmanlı köleliği üzerine söylemin, daha geniş Batı kölelik söyleminin artık tam bir parçası olduğu gerçeğini pekiştirmesidir diyebiliriz.

Kitaptan bir alıntı:

“Efendileri tarafından azat edilmeyi beklemekle yetinmeyen köleler, Osmanlı yetkililerinin yardımsever tutumlarından bizzat yararlandılar ve kaçma yoluna başvurarak bu meseleyi gittikçe artan bir şekilde kendi ellerine almaya başladılar. Azat olmayı sağladıktan sonra ise kendi hayatlarının, iyi veya kötü, başmimarı oldular. Özgürlük o gün de, bugün olduğu gibi, bu anlama geliyordu.”

  • Künye: Hakan Erdem – Osmanlı’da Köleliğin Sonu (1800-1909), çeviren: Bahar Tırnakçı, Timaş Yayınları, tarih, 320 sayfa, 2023

Elbruz Aksoy – Beyaz Köleler (2022)

‘Beyaz Köleler’, Türkiye’de inatla görmezden gelinen kölelik olgusu üzerine eşsiz bir eleştirel tarih incelemesi.

Elbruz Aksoy, büyük Kafkas göçünden sonra buraya gelen Çerkes topluluklarının anayurttan ve feodal sınıfsallıklarından kaynaklanan kölelik kurumunun burada nasıl devam ettirildiğini gözler önüne seriyor.

Kitap, her şeyden önce büyük bir yüzleşme çalışması: Türkiye’deki kölelik “geleneği” ile, kitaba adını veren ‘Beyaz Köleler’ olgusu ile yüzleşme.

  • Genellikle unutulan, unutulmak istenen veya “bir tür hizmetçilikti” diye yumuşatılan kölelik, nasıl bir sınıfsal-toplumsal ilişki ağı içinde ortaya çıkmış̧, kurumlaşmıştı?
  • Nasıl bir anlatıyla meşrulaştırılıyordu?
  • Başta “cariyeler,” köleler nasıl bir toplumsal cinsiyet rejimine ve cinsel sömürüye tabi idiler?
  • Çarlık Rusya’sının, Osmanlı’nın son devirlerinde ve 1864 Çerkes Sürgünü sonrasında kölelik nasıl evrildi?
  • İttihat Terakki, Çerkes Ethem ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, kölelerle “ne yaptılar”?
  • Ve sonunda, kölelik nasıl sona erdi, nasıl izler bıraktı, nasıl hatırlandı ve unutuldu?

‘Beyaz Köleler’, Türkiye’nin toplumsal tarihinin gizli saklı olgusu hakkında kapsamlı bir araştırma.

Kitaptan bir alıntı:

“Beyaz Köleler Osmanlı coğrafyasının farklı birçok şehir ve kasabasının çok dilli, çok kültürlü̈ kalabalık aileleri içinde onlara verilen çiçek isimlerine alışamadan, takılıp düştükleri süslü kıyafetleri içinde, sahiplerini güldüren kırık Türkçeleriyle ve namaz kılarken mırıldandıkları bozuk Arapçalarıyla her gecen gün Osmanlılaşırken, ellerinde büyüttükleri bir nesli de sessizce kendilerine benzetiyorlardı.”

  • Künye: Elbruz Aksoy – Beyaz Köleler: Son Sesler, İletişim Yayınları, tarih, 320 sayfa, 2022

Ehud R. Toledano – Suskun ve Yokmuşçasına (2010)

‘Suskun ve Yokmuşçasına’, geç 18. yüzyıldan erken 20. yüzyıla kadar olan zamanda, İslam Ortadoğusu üzerine odaklanarak bağımlı insanların Osmanlı toplumlarında köleleştirmeyi nasıl yaşadıklarını ele alıyor.

Mahkeme kayıtları ve birincil kaynaklara dayanan yazar, geleneksel efendi-köle tahakküm paradigmasını yeniden yorumlayarak kölelerin kendi durumlarına verdiği tepkileri inceliyor; ülkelerinden zorla koparılarak Ortadoğu kültürlerine nakledilen Afrikalı ve Çerkes kölelerin tarihini aydınlatıyor.

Toledano’nun çalışması, köleleştirenlerden kaçan köleleştirilmiş kişiler hakkındaki çeşitli öyküleri incelemesiyle de dikkat çekiyor.

İnsanların başka insanlar tarafından köleleştirilmesi evrensel bir olguydu.

Bu herhangi bir kültüre öznel olmadığı gibi belli bir paylaşılan sosyal değerler sisteminden de kaynaklanmıyordu.

Dolayısıyla pek çok kaynağa dayandığı gibi, konuyla ilgili altın değerinde bilgiler barındıran bu çalışmanın, İslami, Osmanlı, Arap, Ortadoğulu veya Akdenizli olsun, herhangi bir istisnacılık ile ilgili olmadığını özellikle belirtelim.

  • Künye: Ehud R. Toledano – Suskun ve Yokmuşçasına, çeviren: Y. Hakan Erdem, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, tarih, 252 sayfa

Madeline C. Zilfi – Osmanlı İmparatorluğu’nda Kölelik ve Kadınlar (2018)

On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda İstanbul, dört yüz bin civarında nüfusa sahip, imparatorluk sınırları dışından da erkekleri ve kadınları çeken, zamanın en büyük megakentlerindendi.

Bilhassa Osmanlı Ortadoğu’sundaki toplumsal cinsiyet tarihi hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Madeline Zilfi’nin bu muazzam çalışması ise, özellikle II. Mahmud döneminin sonuna kadar, kadın köleliğinin Osmanlı’da ne denli merkezi bir yere sahip olduğunu ortaya koymasıyla önemli.

İstanbul’un 18. ve 19. yüzyıllarını incelemesinin merkezine koyan Zilfi, kadı sicillerinden yola çıkarak Osmanlı köleciliğinin özgün niteliklerini, Batı köleciliğiyle farklılık arz eden yönleriyle karşılaştırmalı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Zilfi’nin kitabı, her şeyden önce çok iyi bir yerel tarih çalışması ve ayrıca 1700-1840 arası İstanbul’unda köleciliğin sağlam bir portresini çizmesiyle önemli.

  • Künye: Madeline C. Zilfi – Osmanlı İmparatorluğu’nda Kölelik ve Kadınlar (1700-1840), çeviren: Ebru Kılıç, İş Kültür Yayınları, 408 sayfa, tarih, 2018