Sigmund Freud’un bu eseri, insan doğası ile uygarlığın yarattığı düzen arasındaki çatışmayı derinlemesine inceliyor. Freud, insanın içgüdüsel arzuları ile toplumun kuralları arasında kaçınılmaz bir gerilim bulunduğunu savunuyor. Uygarlık, bireysel özgürlükleri sınırlayarak ortak yaşamı mümkün kılıyor ancak bu sınırlama, bireyde sürekli bir huzursuzluk yaratıyor. İnsan, doğası gereği haz arayan ve saldırganlık içeren bir varlık olarak tanımlanıyor; oysa toplum, bu eğilimleri bastırmaya zorlayarak suçluluk duygusunu içselleştiriyor.
Freud’a göre uygarlığın ilerlemesi, teknik ve kültürel kazanımlarla birlikte bireyin iç dünyasında artan bir baskı yaratıyor. Vicdanın kökeninde, içe yöneltilmiş saldırganlık bulunuyor; bu da süperego aracılığıyla bireyin kendine karşı acımasızlaşmasına neden oluyor. Dini inançların sunduğu “ilahi baba” fikri, bu içsel çatışmanın geçici bir tesellisi olarak görülüyor. Ancak Freud, dinin huzursuzluğu ortadan kaldırmadığını, yalnızca onu şekil değiştirmiş bir biçimde sürdürdüğünü belirtiyor.
‘Uygarlığın Huzursuzluğu’ (‘Das Unbehagen in der Kultur’), insanlığın mutluluk arayışını temelden sorguluyor. Freud, uygarlığın bireye güvenlik sağlarken içsel özgürlüğünü tahrip ettiğini, bu yüzden insanın ne tamamen mutlu ne de tamamen uyumlu olamayacağını ileri sürüyor. Sonuçta kitap, modern insanın kendi yarattığı düzen içinde neden tatmin bulamadığını psikolojik bir çerçevede açıklayarak hem bireysel hem toplumsal düzeyde kalıcı bir gerilimin kaçınılmazlığını ortaya koyuyor.
- Künye: Sigmund Freud – Uygarlığın Huzursuzluğu, çeviren: Ferhat Jak İçöz, Sel Yayıncılık, psikanaliz, 96 sayfa, 2025










