Hein de Haas – Göç ile İlgili Mitler ve Gerçekler (2025)

Hein de Haas’ın bu çalışması, göç olgusuna dair yaygın yanlış anlamaları ve mitleri çürüten, kapsamlı ve gerçeklere dayalı bir analiz sunuyor. ‘Göç ile İlgili Mitler ve Gerçekler: Siyasetin En Ayrıştırıcı Konusuna Dair Gerçekçi Bir Rehber’ (‘How Migration Really Works: A Factful Guide to the Most Divisive Issue in Politics’), siyasi tartışmalarda sıklıkla duygusal ve ideolojik yaklaşımların hâkim olduğu göç konusunu, demografik veriler, sosyo-ekonomik araştırmalar ve tarihsel perspektifler ışığında ele alarak, göçün karmaşık ve çok boyutlu doğasını ortaya koyuyor. Kitap, göçün sadece bireysel bir tercih veya zorunluluktan ibaret olmadığını, aynı zamanda kaynak ülkelerdeki ekonomik eşitsizlikler, siyasi istikrarsızlıklar, demografik değişimler ve küresel bağlantılar gibi yapısal faktörlerden de derinden etkilendiğini savunuyor

de Haas, göçün genellikle tek yönlü ve kalıcı bir hareket olarak algılanmasının aksine, döngüsel ve dinamik bir süreç olduğunu vurguluyor. Göçmenlerin önemli bir kısmının zaman içinde geri döndüğünü, kaynak ülkelerin ekonomilerine önemli katkılar sağladığını ve göçün hem kaynak hem de hedef ülkeler üzerinde çeşitli sosyo-ekonomik etkileri olduğunu detaylı bir şekilde açıklıyor. Kitap ayrıca, göç politikalarının sıklıkla beklenen sonuçları doğurmadığını, hatta bazı durumlarda ters etki yaratarak düzensiz göçü teşvik edebildiğini örneklerle gösteriyor. de Haas, göç konusundaki tartışmaların daha rasyonel ve kanıta dayalı bir zemine oturtulması gerektiğini savunarak, popülist söylemlerin ve yanlış bilgilendirmelerin göçmenlere ve toplumlara zarar verdiğini belirtiyor. Kitap, göç olgusunu anlamak ve daha etkili ve insancıl politikalar geliştirmek isteyen herkes için önemli bir kaynak.

  • Künye: Hein de Haas – Göç ile İlgili Mitler ve Gerçekler: Siyasetin En Ayrıştırıcı Konusuna Dair Gerçekçi Bir Rehber, çeviren: Uğur Gülsün, Gav Perspektif Yayınları, sosyoloji, 391 sayfa, 2025

William Dalrymple – Kralın Dönüşü (2025)

William Dalrymple’ın ‘Kralın Dönüşü’ kitabı, 19. yüzyılın başlarında İngilizlerin Afganistan’ı işgal girişimini ve bu girişimin trajik sonuçlarını detaylı bir şekilde inceliyor. Kitap, sadece bir askeri seferin ötesinde, büyük güçlerin Orta Asya’daki çıkar çatışmalarını, Afganistan’ın karmaşık tarihini ve kültürel dokusunu derinlemesine analiz ediyor.

Kitabın Ana Temaları:

Büyük Oyun: 19. yüzyılda İngiliz ve Rus İmparatorlukları arasındaki Büyük Oyun olarak adlandırılan jeopolitik mücadele ve bu mücadelenin Afganistan üzerindeki etkileri.

  • Afganistan’ın Tarihi ve Kültürü: Afganistan’ın coğrafi konumu, etnik çeşitliliği ve yüzyıllar boyunca dış güçlerin işgallerine maruz kalma geçmişi.
  • Sömürgeciliğin Etkileri: İngiliz sömürgeciliğinin Afganistan’a getirdiği yıkım, yerel halkın direnişi ve savaşın insanlık dışı boyutları.
  • Askeri Stratejiler ve Taktikler: 19. yüzyıl savaşlarının zorlu coğrafi koşullarında uygulanan askeri stratejiler ve bu stratejilerin başarısızlıkları.

Kitapta Ele Alınan Önemli Noktalar:

  • İngiliz İşgalinin Sebepleri: İngilizlerin Afganistan’ı işgal etmelerinin temel nedenleri arasında Hindistan’daki egemenliğini korumak, Rusya’nın Orta Asya’daki ilerleyişini engellemek ve bölgedeki ticaret yollarını kontrol altına almak yer alıyor.
  • Afgan Direnişi: Afgan halkının yabancı işgalcilere karşı gösterdiği şiddetli direniş ve bu direnişin başarısı.
  • Savaşın Sonuçları: İngilizlerin Afganistan’dan çekilmek zorunda kalması ve bu çekilmenin İngiliz İmparatorluğu’nun prestiji üzerindeki etkileri.
  • Afganistan’ın Geleceği: Savaşın Afganistan’ın geleceği üzerindeki uzun vadeli etkileri ve ülkenin bağımsızlık mücadelesi.

Sonuç olarak ‘Kralın Dönüşü’, sadece bir askeri seferin ötesinde, emperyalizm, milliyetçilik ve kimlik gibi evrensel temaları işleyen derinlikli bir tarihsel inceleme. Kitap, Afganistan’ın günümüzdeki sorunlarını anlamak için önemli bir anahtar sunuyor.

  • Künye: William Dalrymple – Kralın Dönüşü: Afganistan’da İktidar Savaşları, çeviren: Uğur Gülsün, Albaraka Yayınları, tarih, 640 sayfa, 2025

Murad İdris – Barış İçin Savaş (2024)

Barış sorunlu bir idealdir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan güvenlik, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi diğer fikirlerin yanı sıra sürekli arzu edilen evrensel bir ahlaki ideal olarak onun da adının anıldığını duyarız.

Bugün insan olmanın, medeni ve iyi olmanın barışa değer vermek, barışı arzulamak demek olduğuna dair yaygın bir inanış vardır, sadece insanlıktan nasibini almamış canavarlar barışı sevmez.

Bu kitap, barışı sorunlu kılan şeylerin üstünü örtmek yerine onları gün yüzüne çıkararak barışı yeniden inşa etme girişimi olarak okunabilir.

En yalın biçimiyle, barış adına konuştuğunu iddia edenlere, görünüşte evrensel barış arzusuna ve barışın baskın söylemine –yani barışı bir sorun olarak görmeye– daha eleştirel bakmaya bir davettir.

En iddialı hâliyle bu kitap, barış ahlakının bir soyağacıdır.

Bu soyağacı, barış adına ön plana çıkarılan sorunlardan ziyade, barış sorununa ve onun saptırdığı ve yok saydığı diğer sorunlara odaklanıyor.

Mesele sadece savaşın bir çözüm olmaması değildir –barış da bir çözüm değildir; çözüm olmadığı gibi hem soru hem de sorundur.

O hâlde “barış sorunu”, iktidar ve savaşın talepleri göz önünde bulundurulduğunda barışın nasıl elde edileceği ve korunacağı değildir; barışın iktidar ve savaş yoluyla ya da onlarla bağlarını kopararak elde edilebilecek saf bir ideal olarak nasıl korunduğudur.

Idris, barışa ilişkin baskın idealleştirmelerin savaşı, şiddeti ve dışlamayı kolaylaştırdığını savunarak barışın, kültürler arası diyaloğun ve barış ile savaş arasındaki her türlü basit karşıtlığın ötesinde barışın yeni ve iddialı bir açıklamasını sistematik olarak geliştirir.

Kitap, bir ideal olarak barışın tarihini, savaşa nasıl bulaştığını; güvenlik, hukuk ve din gibi diğer fikirlerle olan bağlantılarını anlamak için eleştirel bir dil sağlıyor.

  • Künye: Murad İdris – Barış İçin Savaş: Batı ve İslam Düşüncesinde Şiddet İdealinin Soyağacı, çeviren: Uğur Gülsün, Albaraka Yayınları, siyaset, 492 sayfa, 2024

Mark Koyama, Jared Rubin – Dünya Nasıl Zenginleşti? (2024)

Bugün, atalarımızdan çok daha zenginiz ve bu servetimizin neredeyse tamamını son iki yüzyılda kazandık.

  • Peki, bu zenginliği nasıl elde ettik?
  • Zenginlik bir kader mi yoksa bir dizi etkenin bir araya gelmesinin sonucu mu?
  • Sanayi Devrimi neden 18. yüzyıl Britanyası’nda başladı?
  • Bazı ülkeler neden yenilikleri takip etme ve ekonomik büyüme konusunda geride kaldı?

Tüm bu sorulara onlarca yıldır cevaplar aranmış ve birçok önemli düşünür tarafından teoriler geliştirilmiştir.

Ekonomi tarihi uzmanlarından Jared Rubin ve Mark Koyama, ‘Dünya Nasıl Zenginleşti?’ kitabında bu soruları, bugüne kadar yapılmış araştırmaları ve ortaya konulan tüm teorileri inceleyerek cevaplıyor.

İlk olarak mevcut teorilere değinen yazarlar; coğrafyanın, iklimlerin, siyasi kurumların, kültürlerin, demografik yapının ve sömürgecilik faaliyetlerinin ekonomik büyümedeki rollerini tarihten örnekleriyle ele alıyor.

Dahası ‘Dünya Nasıl Zenginleşti?’ geçmişin, toplumların yoksulluktan nasıl kurtulabileceklerine dair bir rehber olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu kitap, dünyadaki ekonomik büyüme ve yoksulluğun geleceğini merak edenler için eşsiz bir kaynak.

  • Künye: Mark Koyama, Jared Rubin – Dünya Nasıl Zenginleşti?, çeviren: Uğur Gülsün, Antre Kitap, ekonomi, 400 sayfa, 2024

John Gibson Lockhart – Napolyon Bonaparte’ın Hayatı (2023)

“Hayatım yazılsa roman olurdu.” demişti.

Savaş meydanında korkunç bir düşman, geceleriyse tutkulu bir romantikti. Napolyon Bonapart tarihin en büyüleyici ve kutuplaştırıcı figürlerinden biri kabul edildi.

John Gibson Lockhart’ın bu ayrıntılı biyografisi ise, ünlü Fransız kumandanı ve imparatorunu tüm göz kamaştırıcı yönleriyle ele alıyor.

Napolyon gençliğinin ateşli enerjisi ve karşı konulmaz hırsıyla askerlik kariyerinde görkemli bir yükseliş gösterdi.

Zaman zaman karakterine yakışmayan ve eşine azap veren aşklar yaşadı ama hiçbir zaman başka bir kadının, zihni üzerinde etkili olmasına izin vermedi.

Henüz otuz beş yaşındayken Papa’nın huzurunda Fransız İmparatoru olarak taç giydi.

Birkaç yıl içinde, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş gücüyle Avrupa’nın etkin efendisi hâline geldi.

Çöküşü de daha az dramatik olmayacaktı.

  • Künye: John Gibson Lockhart – Napolyon Bonaparte’ın Hayatı, çeviren: Uğur Gülsün, İthaki Yayınları, biyografi, 624 sayfa, 2023

Neil deGrasse Tyson, James Trefil – Kozmik Sorular (2023)

 

Uzay araçları daha uzaklara gittikçe, hızlandırıcılar atomları daha küçük parçalara ayırdıkça ve teleskoplar milyarlarca ışık yılı uzaktan sinyal yakalamayı başardıkça evrene ve evrendeki yerimize dair anlayışımız sarsıcı biçimde değişmeye devam ediyor.

‘Kozmik Sorular’ kitabında Neil deGrasse Tyson, seçkin fizikçi James Trefil ile birlikte felsefenin uzun yıllardır sorduğu soruları yanıtlamak için astrofiziğin en güncel fikirlerini kullanıyor:

  • Nereden geldik?
  • Her şey nasıl başladı, nasıl bitecek?
  • Evrendeki yerimiz nedir?
  • Bu evrende yalnız mıyız?
  • Bunu nasıl öğrenebiliriz?

Eratosthenes’ten Galileo’ya eskilerin bilgeliğini temel alan ve ötegezegenlerin keşfi ile nükleer parçacıkların tanımlanması gibi en güncel bilimsel bilgiyi kullanan Tyson, bizi geçmişten geleceğe, en küçükten en büyüğe, bilgimizin sınırlarından uçsuz bucaksız bilinmezliğe doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve bizi her zaman yukarı bakmaya davet ediyor.

  • Künye: Neil deGrasse Tyson, James Trefil – Kozmik Sorular: StarTalk’tan Kim Olduğumuza, Buraya Nasıl Geldiğimize ve Nereye Gittiğimize Dair Bir Rehber, çeviren: Uğur Gülsün, Nova Kitap, bilim, 312 sayfa, 2023

Kai Bird ve Martin J. Sherwin – Amerikalı Prometheus (2023)

Nolan’ın Oppenheimer filmine ilham veren eser Türkçede.

‘Amerikalı Prometheus’, bilim uğruna güneşin ateşini insanlara veren adamın hikâyesini anlatıyor.

‘Amerikalı Prometheus’, atom bombasının babası olarak kabul edilen parlak ve karizmatik fizikçi J. Robert Oppenheimer’ın ilk tam kapsamlı biyografisi.

Günümüzde hâlâ önemli bir konu olan, atomik maddelerin uluslararası örgütler tarafından kontrol edilmesine dair bir teklif kaleme alan Oppenheimer, hidrojen bombasına karşı çıktığı gibi Hava Kuvvetleri’nin nükleer savaş planlarını hep eleştirdi.

Atom karşıtı bu tür çıkışları yüzünden, 1950’lerin şimdilerde çoktan unutulmuş çalkantılı döneminde Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı Lewis Strauss, süper bombanın en büyük savunucusu Edward Teller ve FBI Direktörü J. Edgar Hoover’ın hep hedefinde oldu.

ABD’nin nükleer sırları konusunda kendisine güvenilemeyeceği söylendi.

Christopher Nolan tarafından sinemaya uyarlanan Pulitzer ödüllü bu eser Oppenheimer’ın hayatını ve yaşadığı dönemi en ince ayrıntısına kadar irdeliyor.

Amerika’daki ve yurtdışındaki arşivlerden, FBI kayıtlarından, Oppenheimer’ın dostları, ailesi ve meslektaşlarıyla yapılan söyleşilerden hareketle ortaya. çıkarılan bu kitap oldukça yorucu bir araştırmanın ürünü.

Nolan’ın kitapla ilgili yorumu kısa ve net:

“Bilim ve hükümetler arasında karmaşık bir ilişki vardır ve bu ilişki daha önce hiç Oppenheimer’ın hikâyesindeki kadar açık şekilde gözler önüne serilmemiştir.”

  • Künye: Kai Bird ve Martin J. Sherwin – Amerikalı Prometheus: J. Robert Oppenheimer’ın Başarı ve Acı Dolu Öyküsü, çeviren: Uğur Gülsün, İthaki Yayınları, biyografi, 912 sayfa, 2023

Stephan Talty – Kara El (2023)

1903 yazından itibaren önce New York, daha sonra tüm ülke korkunç bir suç dalgasına teslim oldu.

İtalyan göçmenlerin çocukları kaçırıldı, düzinelerce masum insan silahlı ve bombalı saldırılarda hayatlarını kaybetti.

Hâkimler, senatörler, Rockefeller ailesi üyeleri ve pek çok başka kişi korkunç ölüm tehditleri aldı.

Bu eylemlerin arkasındakiler her an her yerdeydiler sanki, göze görünmüyorlardı asla.

Ve tek bir imzaları, sembolleri vardı yalnızca: Kara bir el.

Yaşanan eylemler gazetelerde manşet oldukça ırksal gerilim kaynama noktasına geldi.

Amerikan halkı ile Kara El’in kanunsuzluğu arasındaysa sadece Joseph Petrosino duruyordu.

“İtalyan Sherlock Holmes” diye de anılan Petrosino gerçekten zeki bir dedektif ve kılık değiştirme ustasıydı.

Kara El’in eylemleri daha da acayipleşip New York sınırlarının ötesine taşarken ve ülkedeki göçmen karşıtı eğilimler bir felakete varmak üzereyken Petrosino ile tamamı İtalyanlardan oluşan ekibi bu gizli suç çetesinin üyelerini yakalamak için kolları sıvadılar.

Kara El’in arkasındakileri ortaya çıkaracaklardı, bedeli ne olursa olsun.

Araştırmacı gazeteci Stephan Talty’den ‘Kara El’, derinlikli bir çalışmanın ürünü, tedirgin edici ve sürükleyici bir suç tarihi örneği.

  • Künye: Stephan Talty – Kara El: Dahi Bir Dedektif ile Amerikan Tarihinin En Tehlikeli Gizli Çetesinin Destansı Savaşı, çeviren: Uğur Gülsün, İthaki Yayınları, tarih, 320 sayfa, 2023

David Grann – Dolunay Katilleri (2022)

Yaşam alanı azar azar küçültülen Osage halkı 1920’lerde büyük bir servete kavuştu.

Kendilerine bırakılan toprakların altında petrol keşfedilmişti.

Artık lüks otomobillerle geziyor, malikâneler inşa ediyor ve çocuklarını eğitim için Avrupa’ya gönderiyorlardı.

Derken birileri Osage’leri teker teker öldürmeye başladı.

Tüm bu cinayet ağının merkezindeyse Mollie Burkhart ve ailesi vardı.

Mollie’nin kız kardeşinin öldürülmesiyle başlayan cinayetler zincirinde akrabaları vuruldu ve zehirlendi.

Birçok özel dedektifin çözmeye çalıştığı bu kördüğümün nereye kadar gittiğini ortaya çıkarmaksa o dönem yeni kurulan FBI’ın sorumluluğuna düştü.

FBI’ın efsanevi direktörü J. Edgar Hoover’ın eski Teksas Korucusu Tom White’ın yardımını istediği soruşturma hem Amerika’nın en tartışmalı devlet kurumunun ülkedeki yerini sağlamlaştıracak hem de soğukkanlılıkla yürütülen kanlı bir komployu ortaya çıkaracaktı.

David Grann’in, soruşturma belgeleri, birinci ağızdan tarihi kayıtlar, verilen ifadeler ve edinilen yeni kanıtları yıllarca inceleyerek kaleme aldığı, Martin Scorsese tarafından sinemaya da uyarlanan ‘Dolunay Katilleri’, hakiki bir Vahşi Batı kâbusu, petrol kadar kara bir polisiye anlatısı.

  • Künye: David Grann – Dolunay Katilleri: Osage Cinayetleri ve FBI’ın Doğuşu, çeviren: Uğur Gülsün, İthaki Yayınları, tarih, 360 sayfa, 2022

Eric Jager – Son Düello (2021)

Ridley Scott’ın ‘Son Düello’ filmine ilham kaynağı olmuş büyük bir tarihsel olayın arka planı.

Eric Jager, İngiltere ile Fransa arasındaki yıkıcı ve uzun Yüz Yıl Savaşları döneminde, 1386 yılında Paris’te gerçekleşen büyük düellonun gerilimli ve kanlı hikâyesini anlatıyor.

İngiltere ile Fransa arasındaki yıkıcı ve uzun Yüz Yıl Savaşları döneminde, 1386 yılında Paris’te büyük bir düello gerçekleşti.

Bir tarafta tecavüze uğradığını iddia eden bir leydi ve bu iddianın haklılığı için dövüşecek olan eşi Şövalye Jean de Carrouges, diğer tarafta ise masum olduğunda direten şüpheli Jacques Le Gris.

Kralın da aralarında bulunduğu kalabalık bir seyirci kitlesi önünde zırhları, silahları ve iddialarıyla karşı karşıya gelen dövüşçüler ise adalet sisteminde büyük değişikliğe yol açacak bir olayın içinde olduklarından habersizdiler.

Son derece karmaşık bir sosyal düzende adaleti, parlamento ve kral onayıyla girişecekleri ölümüne bir düello yoluyla arayan bu üç karakterin hikâyesi gerçek bir suç anlatısı olmanın yanında ortaçağ Fransa’sında derebeylik sistemi üzerine de özgün bir bakış içeriyor.

Ortaçağ edebiyatı üzerinde uzman Profesör Jager elyazmaları ve sahadaki titiz araştırmalarına dayanan eseriyle bu son düelloyu, dövüşçüleri ve onları bu noktaya getiren olaylar zincirini eksiksiz bir değerlendirme ve kurguyla okura sunuyor.

  • Künye: Eric Jager – Son Düello: Ortaçağ Fransa’sında Suç, Skandal ve Düelloyla Yargının Gerçek Hikâyesi, çeviren: Uğur Gülsün, İthaki Yayınları, tarih, 264 sayfa, 2021