“Dünyadan en uzak yıldızı arıyorum, orada kendime bir beşik ve bir tabut yapmak için, benden yeniden doğmak ve bende ölmek için.”
“O zamanlar beni genelevler ve kütüphanelerden başka hiçbir şey cezbetmiyordu”
Emil Michel Cioran anadili olan Rumence’de yazdığı bu son eserinde düşüncenin sınırlarında dolaşan, metafizik bir yorgunluk ve varoluşsal çöküntüyle yoğrulmuş aforizmalar sunuyor. ‘Düşüncelerin Günbatımı’ (‘Le crépuscule des pensées’), sadece felsefî bir metin değil, aynı zamanda umutsuzluğun edebî bir biçimde dile geldiği bir iç hesaplaşmadır. Cioran, aklın ve düşüncenin nihai bir çözüm sunmadığını; aksine, insanı daha derin bir çıkışsızlığa sürüklediğini söylüyor.
Kitap boyunca yazar, bilgiye ve düşünceye dair bir alacakaranlık duygusu yaratır. Ona göre düşünmek, aslında bir tür acı çekmektir; çünkü varoluşun trajik doğası, ne kadar düşünülürse o kadar keskinleşir. Düşünce, insanın anlam arayışında başvurduğu en güçlü araç gibi görünse de, sonunda onu yorgun, kırılgan ve kendiyle baş başa bırakır.
Cioran, dini, ahlakı, zamanı ve bilinci sorgularken, hiçbir kesinlik sunmaz. Aksine, tüm mutlakları çürütür ve boşlukla yüzleşmeyi önerir. Bu anlamda eser, nihilizmin ve mistik bir umutsuzluğun izlerini taşır. Ancak Cioran’ın karamsarlığı, sıradan bir kötümserlikten farklıdır; bu karanlık bakış açısı, aynı zamanda yüksek bir bilinç seviyesinin ve derin bir içgörünün ürünüdür.
‘Düşüncelerin Günbatımı’, insan aklının kendiyle çatışmasını ve varoluşun ağırlığını duyumsatan keskin cümlelerle örülü. Her aforizma, hem bir sarsıntı hem de bir çağrıdır: Anlamdan kaçmak değil, onun yıkıntıları arasında dürüstçe kalabilmek. Cioran’ın dünyasında düşünce, bir kurtuluş değil, belki de en estetik biçimiyle yaşanan yenilgidir.
- Künye: E. M. Cioran – Düşüncelerin Günbatımı, çeviren: İsmet Birkan, Jaguar Kitap, felsefe, 248 sayfa, 2025










