Kolektif – Karialılar (2020)

Efsanevi deniz kavimlerinden olan Karialılar üzerine konuyla ilgilenen herkesin kitaplığında bulunması gereken devasa bir çalışma.

Kitap, Karia Bölgesi’nin prehistorik çağlara tarihlenen en erken yerleşimlerinden Geç Osmanlı Dönemi’ne uzanan arkeolojik ve tarihi geçmişi hakkında bugüne dek yapılmış çalışmaları ve güncel araştırmaları sunuyor.

Türkçe ve İngilizce yayımlanan kitap, Karia’nın farklı dönemlerini, o döneme damgasını vurmuş değişimleri ana hatlarıyla ortaya koyuyor.

Tek bir yerleşimi, kutsal alanı veya belirli bir maddi kültür unsurunu derinlemesine inceleyen bölümler ise bölgenin kültürel çeşitliliğine pencere açıyor.

Karia’nın bugün halen ilgi çekici bir turizm cenneti olmasının sebebi mavi koyları, uzun kumsalları ve temiz su kaynakları kadar, kadim geçmişinden gelen maddi kültür kalıntılarının zenginliği ve çeşitliliğidir.

İşte bu çalışma da, bizi, bölgenin arkeolojik ve doğal servetinin paha biçilemez değeri üzerinde düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Kolektif – Karialılar: Denizlerden Kent Kuruculara, hazırlayan: Olivier C. Henry ve Ayşe Belgin-Henry, çeviren: İpek Dağlı Dinçer ve G. Bike Yazıcıoğlu, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 544 sayfa, 2020

Tuna Akçay – Roma Dünyasında Ölüm (2020)

“Ağır gelir ölüm

neredeyse tanıdık olup da herkese

kendini tanımadan ölene.”

Romalı filozof Seneca, ‘Thyestes’te böyle demişti.

Tuna Akçay ise bu özgün incelemesinde, Roma dünyasında ölümün nasıl algılandığını, sosyal yaşama nasıl yansıdığını irdeliyor.

Akçay, birçok görsel malzemeyle de zenginleşen anlatısında, ölümün Romalılara göre nasıl bir olgu olduğunu, yaşayanlarla ölümün ve ölülerin ilişkisinin ne şekilde kurulduğunu ve bu girift ilişkinin hangi ritüellerle somutlaştırıldığını ortaya koyuyor.

Kitabı, Roma arkeolojisi, Roma dini, pagan inançları, Roma mezarları ve ölü kültüyle ilgilenenlere hitap ettiği kadar arkeoloji, dinler tarihi ve eski çağ tarihi alanlarına da dâhil edilebilecek önemli bir çalışma olarak öneriyoruz.

  • Künye: Tuna Akçay – Roma Dünyasında Ölüm: Mezarlar, Ritüeller ve Öteki Dünya, Selenge Yayınları, tarih, 128 sayfa, 2020

İsmail Gezgin – Homo Narrans (2020)

Neden hikâye anlatırız?

Daha doğrusu, neden hikâye anlatma ihtiyacı duyarız?

İsmail Gezgin bu güzel çalışmasında, mitler ve masalları merkeze alarak bin yılları bulan hikâye anlatma merakımızın izini sürüyor.

Mitoloji, insanın doğayla kurduğu iletişimin dilsel ifadesidir, yani mitolojinin neden ortaya çıktığı ve nasıl geliştiğini iyi kavrayabilirsek, insanı da daha iyi anlarız.

İşte “İnsan, hem yaşamına hem de katlanamadığı ölüme anlam yükleme çabasıyla dilin ipine sarılarak kendini anlatıların kör kuyularına bırakmıştır,” diyen Gezgin de, mitleri, insanın kendini inşasında kullandığı, kendisi tarafından yaratılan yapı taşları olarak ele alıyor ve mitlerin insanın bedeni, dünyası, yaşamı ve kültürü üzerine bize neler söyleyebileceğini irdeliyor.

Gezgin, hem evren kuran ve kültür kuran mitler gibi konuları detaylı bir şekilde açıklıyor hem de masal, hikâye ve mitolojiyi anlatının ideolojisi ve şiddeti normalleştiren anlatılar gibi eleştirel bir perspektiften tartışıyor.

Homo sapiens’e, hikâye anlatan bir insan, yani Homo narrans olarak yeniden bakan; antropoloji, arkeoloji, doğa tarihi ve evrim gibi konulara dâhil edebileceğimiz, usta işi bir çalışma.

  • Künye: İsmail Gezgin – Homo Narrans: İnsan Niçin Anlatır? (Mit, Masal ve Hikâyenin Arkeolojisi), Redingot Kitap, mitoloji, 232 sayfa, 2020

Yannis Hamilakis – Ulus ve Harabeleri (2020)

Arkeoloji, tarih, siyaset ve antropolojinin kesiştiği noktada yer alan özgün bir çalışma.

Yannis Hamilakis ‘Ulus Harabeleri’nde, Yunanistan’da klasik antikite, arkeoloji ve ulusal imgelem arasındaki ilişkileri çok yönlü bir bakışla inceliyor.

Bunu yaparken günümüz toplumu ve siyasetiyle geçmişin izleri ve yansımaları arasındaki karmaşık ilişkiyi gözler önüne seren Hamilakis, belirli bir disipline hapsolmadan, uzmanlardan meraklı genel okuyuculara kadar uzanan geniş bir okur kitlesine hitap ediyor.

Ulus tasavvurunun geçmişe ait maddi izlere neden ihtiyacı vardır?

Bu izler, ulusun hayal edilme sürecinde nasıl bir işlev görür?

Batı modernliğinin araçlarından biri olan arkeoloji, ulusun varlığına kanıt oluşturduğu düşünülen eserleri nasıl üretir?

Ulus-devletler, aydınlar ve ulusun “ötekileri” de dâhil olmak üzere farklı gruplar, kendi ulusallık fikirlerini kurgulamada eski eserleri nasıl kullanırlar?

Hamilakis, disiplinlerarası bir bakışla bu ve bunun gibi pek çok ilginç sorunun yanıtını tartışıyor.

  • Künye: Yannis Hamilakis – Ulus ve Harabeleri: Yunanistan’da Antikite, Arkeoloji ve Ulusal İmgelem, çeviren: Ayşe Boren, İletişim Yayınları, arkeoloji, 480 sayfa, 2020

Karl W. Luckert – Göbekli Tepe (2016)

Bundan 12 bin yıl önce kurulmuş Göbekli Tepe hakkında önemli bilgiler veren ve onu arkeoloji, antropoloji ve dinler tarihi açılarından irdeleyen bir kitap.

Karl Luckert, hem Göbekli Tepe’nin sembolleri ve mimarisini inceliyor hem de avcılıktan evcilleştirmeye, savaştan uygarlığa, Taş çağında kültür ve din üzerine pek çok gözlem sunuyor.

  • Künye: Karl W. Luckert – Göbekli Tepe, çeviren: Leyla Tonguç Basmacı, Alfa Yayınları

Kolektif – Lukka’dan Likya’ya (2016)

Yerli ve yabancı birçok bilim insanının katkıda bulunduğu, Anadolu’nun kadim kültürel miraslarından Likya uygarlığı hakkında bir başucu kitabı.

Likya dili ve yazısından Likya kentlerine, Likya kaya mezarlarından Likya uygarlığında sanat ve mimariye pek çok önemli konu, bu çalışmada.

Kitap Türkçe ve İngilizce yayımlanmış.

  • Künye: Kolektif – Lukka’dan Likya’ya, editör: Havva İşkan ve Erkan Dündar, Yapı Kredi Yayınları

Turgay Tuna – Mezarlar ve Mumyalar (2016)

Mısır’ı defalarca kat etmiş ve şimdiye kadar 200’e yakın Mısır turu gerçekleştirmiş Turgay Tuna’dan, bu gizemli ülke hayranları için bir başucu kitabı.

Tutankamon’dan Firavun mezarlarına, lahitlerin açılışından mumyaların bilim dünyasına katkılarına, hayvan mumyalarından ilginç olaylar ve anılara pek çok detay, görsel zenginliğiyle de dikkat çeken bu rehberde.

  • Künye: Turgay Tuna – Mezarlar ve Mumyalar, E Yayınları

Kolektif – Tarihöncesi Dönemden Ortaçağ’a Kadıköy Arkeolojisi (2018)

Kadıköy, İstanbul’un en canlı, en köklü yerleşimlerinden biri.

Kara Yunanistan’ın Megara kentinden gelenler tarafından “Kalkhedon” adıyla bir koloni kenti (apoikia) olarak kurulduğu kabul edilir ve tarihöncesinden günümüze hemen hemen tüm zamanlara ev sahipliği yapmıştır.

Tarihöncesi kalıntıların bulunduğu Fikirtepe, 1950’lerde çok az araştırılmış olsa da, bugün hâlâ Kuzeybatı Anadolu’daki ilk yerleşik toplulukları tanımlamak için kullanılan “Fikirtepe Kültürü”ne ismini verdi.

İşte elimizdeki güzel derleme, özellikle İstanbul ve Kadıköy konularında uzman arkeolog, sanat tarihçisi, Eskiçağ tarihçisi ve müzeciler tarafından sunulan bildirileri bir araya getirmesiyle konu hakkında çok önemli bir kaynak.

Kitapta, Tarihöncesinde İstanbul ve Kadıköy’den Eskiçağ’da Kadıköy’ün kentsel özelliklerine, Eskiçağ’da Kadıköy’de günlük ticari unsurlar ve alışverişten İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde Kadıköy buluntularına ve Kalkhedon’da Göktürkleri anlatan bir Süryani din adamının gözlemlerine birçok aydınlatıcı konu ele alınıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Necmi Karul, İnci Türkoğlu, Oğuz Tekin, Gülbahar Baran Çelik ve Mihály Dobrovits.

  • Künye: Kolektif – Tarihöncesi Dönemden Ortaçağ’a Kadıköy Arkeolojisi, editör: Necmi Karul ve Gonca Dardeniz, Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları, arkeoloji, 72 sayfa, 2018

Harriet Crawford – Sümer ve Sümerler (2010)

Irak ve Körfez’de kapsamlı arkeolojik araştırmalar yapmış olan Harriet Crawford, bu incelemelerinin ürünü olan ‘Sümer ve Sümerler’de, yaklaşık olarak MÖ 3800 ile 2000 yılları arasında kalan dönemi kapsayan Sümer uygarlığının kendine has niteliklerini çok yönlü bir bakışla anlatıyor.

Sümerlerde tarım, sulama ve yerleşim modelleri; çevreden nasıl yararlanıldığı; kamu binaları ve mesken amaçlı konutların yapımında nelere başvurulduğu; gündelik hayatın nasıl olduğu; Mezopotamya ekonomisine temel oluşturan ve asıl olarak ihracat için mal sağlayan sanayiler; ticaret örgütlenmesi; iktisadi gelişmeyle yakın bağlantısı olan yazının gelişiminin izleri ve güzel sanatlardaki gelişmeler, Crawford’un çalışmasında yer alan bazı konular.

Kaliteli bir baskıyla yayımlanan kitapta ayrıca, Yukarı Mezopotamya’dan çıkan en güncel arkeolojik kanıtlar da değerlendiriliyor.

Künye: Harriet Crawford – Sümer ve Sümerler, çeviren: Nihal Uzan, Arkadaş Yayınevi, tarih, 253 sayfa

Mehmet Özdoğan – 1967 Yılı Van-Hakkâri Araştırmaları (2019)

Mehmet Özdoğan’ın bu eseri, çok ama çok önemli.

Bir defa, 1967 yılında, Van-Hakkâri bölgesi tarihöncesi kültürleriyle ilgili bilgilerin yok denecek kadar az olduğu bir dönemi yansıtıyor.

Ve ikinci olarak da, elli yıl önceki arkeolojisinin bir fotoğrafını veren, çok özel bir belge.

Özdoğan, bir kısmını Muvaffak Uyanık’la birlikte, bir kısmını ise tek başına yaptığı Van-Hakkâri bölgesi yüzey araştırması ve gezisi ile ilgili yazdığı raporu, uzun bir aradan sonra farklı bir gözle elden geçirerek kitaba dönüştürmüş.

Özdoğan, raporunu kitaba dönüştürürken de, iki bölüm eklemiş.

Bu bölümün ilkinde, Muvaffak Uyanık (1905-1975) kişilik olarak ele alınıyor ve onun öncülük ettiği Tirşin araştırmalarının yanı sıra Cumhuriyet’in ilkelerine adanmış kişiliği ve Türkiye’nin eğitim sisteminin geliştirilmesi için yaptığı katkılar anlatılıyor.

Rapora eklenen ikinci kısımda ise, Mehmet Özdoğan’ın günümüzün bakış açısıyla 1967 yılı çalışmalarının bir değerlendirmesi olarak kaleme aldığı “Giriş” yazısı yer alıyor.

Özdoğan burada da, daha çok 1967 yılı çalışmalarının şimdiye kadar dışa pek yansımayan, arka plandaki öyküsünü ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.

  • Künye: Mehmet Özdoğan – 1967 Yılı Van-Hakkâri Araştırmaları (Tirşin Kaya Resimlerinin Bulunuşu: Arkeoloji, Etnografya ve Doğal Çevre), Arkeoloji Sanat Yayınları, arkeoloji, 180 sayfa, 2019