Robert T. Tally Jr. – Topofreni (2025)

Robert T. Tally Jr.’ın bu eseri, insanın mekânla kurduğu ilişkiyi edebiyat, kültür ve düşünce tarihi bağlamında tartışıyor. Tally, modern dünyada “yer” duygusunun hem derin bir aidiyet hem de varoluşsal bir tedirginlik kaynağı haline geldiğini savunuyor. “Topophrenia” kavramı, Yunancadan türetilmiş bir birleşim; “yer” anlamına gelen topos ile “zihin” ya da “delilik” anlamındaki phren köklerinden oluşuyor. Bu kavram, insanın mekân karşısındaki çift yönlü duygusunu —hem bağ kurma arzusunu hem de yabancılaşma korkusunu— tanımlıyor. ‘Topofreni: Yer, Anlatı ve Mekânsal İmgelem’ (‘Topophrenia: Place, Narrative, and the Spatial Imagination’), mekânın yalnızca fiziksel bir bağlam değil, anlatıların biçimini ve anlamını belirleyen bir zihinsel inşa olduğunu ileri sürüyor.

Tally, roman, şiir, haritacılık ve felsefe gibi alanlar arasında dolaşarak mekânın edebi temsillerini çözümlüyor. Edebi mekânların, toplumsal ve ideolojik düzenlerin nasıl kurulduğunu açığa çıkardığını savunuyor. Dickens’tan Conrad’a, Joyce’tan Tolkien’e uzanan geniş bir yelpazede yazarların dünyayı anlatma biçimlerinin aynı zamanda “dünyayı haritalama” biçimleri olduğunu gösteriyor. Bu nedenle mekân, yalnızca karakterlerin yaşadığı bir alan değil; düşüncenin, belleğin ve kimliğin dokusuna işlenmiş bir anlatı aracına dönüşüyor.

Eserde modernliğin getirdiği mekânsal kırılmalar —kentleşme, küreselleşme, kimlik kaymaları— bireyin yerle ilişkisini karmaşıklaştıran süreçler olarak ele alınıyor. Tally, bu parçalanmış deneyimi anlamanın yolunun “mekânsal tahayyül”ü geliştirmekten geçtiğini öne sürüyor. ‘Topofreni’, edebiyat teorisi ile mekân düşüncesini buluşturarak, çağdaş insanın nerede olduğunu değil, nasıl yer tuttuğunu sorguluyor.

  • Künye: Robert T. Tally Jr. – Topofreni: Yer, Anlatı ve Mekânsal İmgelem, çeviren: Selin Şencan, Akademim Yayıncılık, inceleme, 304 sayfa, 2025

Maurice Blanchot – Yazınsal Uzam (2025)

Maurice Blanchot’nun ‘Yazınsal Uzam’ (‘L’Espace littéraire’) adlı eseri, edebiyatın doğası, yazının imkânı ve yazarın konumu üzerine yoğunlaşan felsefi ve edebi bir inceleme sunuyor. Blanchot, edebiyatı yalnızca bir ifade biçimi ya da estetik üretim olarak değil, varoluşu ve dili dönüştüren bir deneyim alanı olarak ele alıyor.

Kitapta edebiyat, gündelik yaşamın ve pratik amaçların ötesine geçen, kendi özgül mekânını kuran bir faaliyet olarak tanımlanıyor. Blanchot’ya göre bu mekân, dilin sınırlarını, sessizliği ve yokluğu da kapsayan bir alan açıyor. Yazarın burada konumu da paradoksal: Hem dili kullanan hem de dil tarafından tüketilen, hem varlığını yazıyla sürdüren hem de yazıda kendisini silen bir figür olarak beliriyor.

Blanchot; Mallarmé, Kafka, Rilke, Hölderlin gibi yazar ve şairlerden örnekler vererek edebiyatın mutlaklık, hiçlik, ölüm ve sonsuzlukla kurduğu bağı sorguluyor. Yazma eylemi, ölümle yüzleşmenin, “ben”i aşmanın ve mutlak olana yönelmenin yolu olarak tasvir ediliyor. Böylece yazınsal uzam, yalnızca eserlerin bulunduğu bir alan değil, aynı zamanda varoluşun radikal biçimde dönüştüğü bir deneyim sahası haline geliyor.

Eser, felsefe ile edebiyatın kesişiminde konumlanıyor; Heidegger’in varlık düşüncesiyle paralellikler taşırken, edebiyatı ontolojik bir deneyim olarak kavramayı öneriyor. Blanchot, yazının kaçınılmaz olarak anlamı sürekli ertelediğini, edebiyatın da bu erteleniş içinde doğduğunu vurguluyor.

Sonuçta ‘Yazınsal Uzam’, edebiyatın ne olduğuna, nasıl işlediğine ve insanın varlıkla ilişkisini nasıl dönüştürdüğüne dair derinlikli, şiirsel ve zorlayıcı bir meditasyon ortaya koyuyor.

  • Künye: Maurice Blanchot – Yazınsal Uzam, çeviren: Sündüz Öztürk Kasar, Sel Yayıncılık, felsefe, 296 sayfa, 2025

Terry Eagleton – Eleştirel Devrimciler (2025)

Terry Eagleton’ın ‘Eleştirel Devrimciler: Okuma Biçimimizi Değiştiren Beş Eleştirmen’ (‘Critical Revolutionaries: Five Critics Who Changed the Way We Read’) adlı kitabı, yirminci yüzyılın edebiyat eleştirisi alanında devrim yaratmış beş önemli ismi, T. S. Eliot, I. A. Richards, William Empson, F. R. Leavis ve Raymond Williams’ı inceliyor. Eagleton, bu eleştirmenlerin edebiyatı sadece estetik bir nesne olarak değil, aynı zamanda kültürel, politik ve sosyal bir olgu olarak ele alarak okuma biçimimizi nasıl değiştirdiklerini ele alıyor.

Kitapta, her bir eleştirmenin hayatı, düşünceleri ve eserleri detaylı bir şekilde inceleniyor. Eagleton, bu eleştirmenlerin edebiyat eleştirisine getirdikleri yenilikleri ve birbirleriyle olan etkileşimlerini ortaya koyuyor. Örneğin, T. S. Eliot’ın şiir üzerine yazdığı eleştiriler, yirminci yüzyıl şiirinin anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır. I. A. Richards’ın ‘Pratik Eleştiri’ adlı eseri, okuyucuların metinleri nasıl yorumladıklarını inceleyerek edebiyat eğitimine yeni bir yaklaşım getirmiştir. Raymond Williams’ın kültürel materyalizm yaklaşımı ise edebiyatı toplumsal ve politik bağlamda ele alarak eleştiriye yeni bir boyut kazandırmıştır.

Eagleton, bu eleştirmenlerin sadece edebiyat eleştirisi alanında değil, aynı zamanda genel olarak kültür ve düşünce dünyasında da önemli bir etki yarattıklarını vurguluyor. Onların eserleri, edebiyatın sadece metinsel bir inceleme konusu olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve politik bir güç olduğunu da gösteriyor.

Kitap, edebiyat eleştirisine ilgi duyanlar için önemli bir kaynak niteliğinde. Eagleton’ın akıcı ve anlaşılır dili, karmaşık eleştirel kavramları bile kolayca anlaşılır hale getiriyor. ‘Eleştirel Devrimciler’, edebiyatın nasıl okunması gerektiği konusunda yeni bir bakış açısı sunarken, aynı zamanda yirminci yüzyılın entelektüel tarihine de ışık tutuyor.

  • Künye: Terry Eagleton – Eleştirel Devrimciler: Okuma Biçimimizi Değiştiren Beş Eleştirmen, çeviren: Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, inceleme, 288 sayfa, 2025

Joseph Frank – Dostoyevski Üzerine Dersler (2024)

Joseph Frank, Rus edebiyatının en önemli isimlerinden Fyodor Dostoyevski üzerine yaptığı kapsamlı çalışmalarıyla tanınan bir akademisyen.

‘Dostoyevski Üzerine Dersler’ adlı bu eserinde, Frank, Dostoyevski’nin eserlerini ve düşüncelerini detaylı bir şekilde analiz ederken, aynı zamanda yazarın yaşadığı dönemin sosyal, siyasi ve kültürel atmosferini de gözler önüne seriyor.

Kitap, Dostoyevski’nin romanlarının tematik yapısı, karakterleri, dil kullanımı ve dönemin Rusya’sı üzerindeki etkileri gibi konuları ele alır.

Frank, Dostoyevski’nin romanlarını sadece edebi metinler olarak değil, aynı zamanda 19. yüzyıl Rusya’sının aynası olarak da görür. Bu sayede, okuyucu hem Dostoyevski’nin eserlerinin derinliklerine inme fırsatı bulur hem de Rusya’nın o dönemdeki karmaşık siyasi ve sosyal yapısını daha iyi anlar.

Frank, Dostoyevski’nin romanlarında sıklıkla yer alan temaları (din, özgür irade, suç ve ceza, insanın iç çatışmaları) detaylı bir şekilde inceler. Yazarın, karakterlerinin psikolojilerini ne kadar başarılı bir şekilde ortaya koyduğunu ve okuyucuda derin izler bırakan bu karakterlerin nasıl yaratıldığını açıklar. Ayrıca, Dostoyevski’nin dilinin zenginliği ve karmaşıklığı üzerine de durur.

Kitapta, Dostoyevski’nin diğer yazarlarla ve filozoflarla olan ilişkileri de incelenir. Özellikle, Nietzsche ve Dostoyevski arasındaki benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durulur. Frank, Dostoyevski’nin felsefi düşüncelerinin, o dönemdeki Rus entelektüel çevrelerinde büyük yankı uyandırdığını ve günümüzde bile hala güncelliğini koruduğunu vurgular.

Dostoyevski üzerine beş ciltlik bir biyografinin de yazarı olan Frank’in, Stanford Üniversitesi’nde verdiği ve ilk kez yayımlanan Dostoyevski derslerinden oluşan bu kitap bizi alışık olmadığımız bir okuma biçimine davet ediyor.

  • Künye: Joseph Frank – Dostoyevski Üzerine Dersler, çeviren: Ayhan Koçkaya, Vakıfbank Kültür Yayınları, inceleme, 256 sayfa, 2024

Peter Brooks – Melodramatik Muhayyile (2024)

Melodram, başta Hollywood olmak üzere Türk sineması gibi ulusal sinemaların popüler hikayelerini anlamak için sıklıkla kullanılan bir kavram.

Peter Brooks, kavrama teorik bir derinlik kazandıran bu duru ve etkileyici kitabında melodramın modern edebiyatın önemli bir ifade biçimi olduğunu savunuyor.

On dokuzuncu yüzyılda hâkim bir popüler tür olan sahne melodramını inceleyerek yola çıkan yazar, romanda Balzac ve Henry James’i merkeze alarak bu “gerçekçi” romancıların melodramın retoriğini ve aşırılığını, özellikle de sekülerleştirilmiş iyilik-kötülük, felaha erme-lanetlenme karşıtlıklarını kullanarak nasıl hikâyeler anlattıklarını gösteriyor.

‘Melodramatik Muhayyile’ yazıldığı günden bugüne tiyatro, roman ve sinemayı anlamak için temel bir eser olma özelliğini koruyor.

  • Künye: Peter Brooks – Melodramatik Muhayyile: Balzac ve Henry James’te Aşırılık Kipi, çeviren: Suzan Sarı, Vakıfbank Kültür Yayınları, edebiyat inceleme, 384 sayfa, 2024

Bülent Ayyıldız – Anlam Üreten İnsan: Italo Calvino (2024)

Yirminci yüzyıl edebiyat ve kültür dünyasının en önemli isimlerinden biri hiç şüphesiz Italo Calvino’dur.

Hikâye anlatımına benzersiz yaklaşımı, üstkurmaca ve anlatı yapılarını keşfi, yazdıkları ve derledikleri onu dünya edebiyatında merkezi bir figür hâline getirdi.

Eleştirmen olarak edebiyat teorisini derinden etkileyerek çağdaş yaklaşımları yeniden şekillendiren Calvino’yu harekete geçiren ise nitelikli ve öğrenmeye aç büyük bir okur olması, diğer bir deyişle, özü itibarıyla saf merak duygusudur.

Bu çalışma, böylesi bir merak duygusuna beslenen saygıyla, özelde ‘Amerika Dersleri’ndeki yöntem ve bakış açısından yola çıkarak Calvino’yu Calvino ile anlatan bir rehber metin olmayı amaçlamaktadır.

  • Künye: Bülent Ayyıldız – Anlam Üreten İnsan: Italo Calvino, Akademim Yayıncılık, inceleme, 92 sayfa, 2024

David J. Lorenzo – Dünyanın Sonundaki Kentler (2024)

‘Dünyanın Sonundaki Kentler’, bugünün kaotik dünyasında yeniden revaçta olan distopya, distopik bilim kurgu gibi türler ile bunlardan uzak durmaya çalışan geniş kitlelere hitap eden ütopyacı edebiyatı kıyaslamalı biçimde ele alıyor.

Dünyanın kaotik dönemlerindeki toplumsal karamsarlık, distopyaların yaygın okunmasına neden olur.

Buna karşın, böylesi atmosferlerden çıkış için siyaset anlayışımızı yeniden düşünme ihtiyacı göz önüne alındığında, başlı başına ütopya okumak için bir sebep ileri sürülebilir.

Kısacası, bunlardan biri, diğeri olmaksızın düşünülmemelidir.

More’un ‘Ütopya’sı, Zamyatin’in ‘Tek Devlet’ini ortaya çıkarabilir.

Bellamy’nin yaratımı bizi Neville’in tasvir ettiği gayrimedeni koşullara götürebilir.

Dolayısıyla ne ütopyalar sadece uzak ve mükemmel toplumlara ilişkindir ne de distopyalar sırf gelecekteki cehennem çukurlarına.

Bu kitapta yazarın amacı okuyucuları bu sorular hakkında yeniden düşünmeye teşvik etmek.

Nerede durduğumuzun, hangi varsayımlara sahip olduğumuzun, hangi analizleri kabul ettiğimizin, en çok neden korktuğumuzun ve en çok neyi arzuladığımızın farkında olmak…

Çünkü bu farkındalık içinden geçmekte olduğumuz türden kaotik bir dünyada sahip olunacak çok değerli bir bilgidir.

Kitap çeşitli yönleriyle ütopyaları ve distopyaları ele alan diğer çalışmalardan farklılaşan özgül niteliklere sahip.

Bu eserleri siyasi literatür çatısı altında analiz eder; yani bunları siyasi felsefenin örnekleri olarak tartışır.

Her eserin böyle bir yaklaşımla mümkün olandan çok daha fazla tartışılmasını sağlar.

Çalışma, eserlerin bir seçkisi olmadığı gibi, onlardan uzun pasajlar da içermiyor.

Her eserin mesajını çözmeye uğraşmak için yola çıkıyor.

Bunu yaparken, çok çeşitli bağlamlarda yazılmış ve ortaya konulmuş eserleri kapsıyor, çok farklı mesajlar içeriyor ve apayrı felsefeleri ortaya çıkarıyor; hem ünlü hem daha az bilinen eserlere değiniyor.

Ayrı bölümlerde yer verilmiş ve bağımsız olsalar da bu eserlerin tartışmasının çiftler halinde okunması amaçlanıyor: ‘Pines Adası’ ile ‘Ütopya’, ‘Hiçbir Yerden Haberler’ ile ‘Geriye Bakış’ ve ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ ile ‘Biz’.

  • Künye: David J. Lorenzo – Dünyanın Sonundaki Kentler: Güncel Sorunlar Karşısında Distopya ve Ütopyalar, çeviren: Nahit Bingöl, Nota Bene Yayınları, inceleme, 264 sayfa, 2024

Nilgün Tutal – Julia Kristeva (2023)

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Nilgün Tutal, entelektüel yaşamında merkezi bir yer tutan ve kimi kitaplarını Türkçeye çevirdiği ünlü psikanalist, dilbilimci, edebiyat teorisyeni Julia Kristeva ile diyaloga girerek onun düşüncesi eşliğinde insanlık durumlarına dair farklı temaları bir araya getiriyor.

Kitap, Kristeva’nın çalışmalarının 1970’lerden bugüne uzanan elli yılda nasıl bereketli bir zemin oluşturduğunu vazıh bir biçimde ortaya koyarken onun kavramsal anahtarlarından yararlanarak okurlarına “tiksinilen dişillik”ten sevginin türlerine, günümüze hâkim olan “anlam yitimi”nden “içedönük şiddet”e dek birçok konuda yeni kapılar açıyor.

Kristeva’nın düşüncesini toplumsal cinsiyetle, psikanalizle, felsefeyle, edebiyatla harmanlayan ve yedi bölümden oluşan ‘Julia Kristeva: Anlamlandırılamayanla Yüzleşmek’, alanındaki ilk telif eser olma özelliğini taşıyor.

  • Künye: Nilgün Tutal – Julia Kristeva: Anlamlandırılamayanla Yüzleşmek, Beyoğlu Kitabevi, inceleme, 140 sayfa, 2023

Maurice Blanchot – Gelmekte Olan Kitap (2023)

Edebiyatla felsefe arasındaki ilişkinin keşfinde kilit isimlerden biri olan Maurice Blanchot denemeleriyle, Barthes, Foucault ve Derrida gibi önemli teorisyenlerin çalışmalarına biçimsel olarak da yadsınamaz izler bıraktı.

Bu bakımdan Blanchot’nun yazınsal uzamı bir parçalanma, sözsüz bir söz, yazısız bir yazı teşebbüsü; söylemi bozma, sembolleriyse dağıtma gayesidir.

Blanchot, 1953-1958 yıllarında La Nouvelle Reuve Française’de yayınlanan edebiyat eleştirilerinin bir derlemesi niteliğindeki ‘Gelmekte Olan Kitap’ta; yazının barındırdığı sırlardan bunun bir gereklilik ve mânâ arayışı olarak ortaya konmasına, yazın dünyası ve romandan, edebiyatın ve kitabın geleceğine çok katmanlı edebi ve felsefi bir incelemeye girişiyor.

Rousseau’dan Proust’a, Artaud’dan Broch’a, Beckett’ten Musil’e, Mallarmé’den James’e ve Hesse’ye uzanan bu denemelerde dünyayı, onu yeniden yapılandırıp kendi kendini doğurarak bir kere daha tanımlamaya girişen edebi deneyimi sorgularken, yazarları ise edebiyatı, köklerine ve aynı zamanda yokluk noktasına, “yazının sıfır derecesine” götüren kişiler olarak konumlandırıyor.

Zamansallığın dışında ve hiçlik deneyiminin taşıyıcısı vazifesindeki yansız söz arayışının bir ifadesi olan ‘Gelmekte Olan Kitap’, kâh “sınır noktası”nı arayışı ve kelimenin gücüyle, kâh eserin yokoluşuyla, anlatının amacını, imkânsızlığını, yıkımını ve sonsuz doğasını sergiliyor.

  • Künye: Maurice Blanchot – Gelmekte Olan Kitap, çeviren: Zeynep Turan, Sel Yayıncılık, eleştiri, 312 sayfa, 2023

Terry Eagleton – İngiliz Romanı (2023)

Çağımızın önde gelen edebiyat teorisyenlerinden Terry Eagleton, İngiliz Romanı’nda İngiliz edebiyatında romanın ortaya çıkışı, gelişimi, temaları ve problemlerini titiz bir inceleme ve özgün bir yaklaşımla ortaya koyuyor.

Daniel Defoe’dan Jonathan Swift’e, Laurence Sterne’den Charles Dickens’a, George Eliot’tan Henry James’e, James Joyce’dan Virginia Woolf’a belli başlı İngiliz romancılarını gerek roman sanatına yaptıkları nadide katkılar gerek kendi devirlerine özgü düşünüş, davranış biçimleri ve egemen ideolojilerle olan bağlantıları ışığında ele alan Eagleton, İngiliz edebiyatının oldukça uzun bir dönemine dair son derece yetkin bir inceleme sunuyor.

Eagleton’ın kendine has leziz anlatımıyla geniş bir edebiyat coğrafyasını keşfe çıkan ‘İngiliz Romanı’, hem İngiliz edebiyatı öğrencileri ve araştırmacıları hem de genel edebiyat okuru için eşsiz bir başvuru kaynağı.

Kitap, gözden geçirilmiş, yeni çevirisiyle raflarda.

  • Künye: Terry Eagleton – İngiliz Romanı, çeviren: Barış Özkul, İletişim Yayınları, inceleme, 432 sayfa, 2023