Witold Kula – Feodalizmin Ekonomik Teorisi (2025)

Witold Kula’nın bu eseri, feodal ekonominin yalnızca tarihsel bir aşama değil, kendi iç mantığı ve dinamikleri olan özgün bir sistem olduğunu ileri sürüyor. Kula, Marx’ın üretim biçimleri yaklaşımından esinlense de ekonomik süreçleri salt üretim araçlarının mülkiyetine indirgemeden açıklamaya çalışıyor. Amacı, feodalizmi soyut bir model olarak kurmak ve bu model aracılığıyla Orta Çağ toplumlarının işleyişini kavramsal düzeyde çözümlemek. Kitap, tarihsel olguların ardındaki ekonomik yasaları ortaya koyarak, feodal sistemin modern kapitalist ekonomiden nasıl farklılaştığını göstermeye odaklanıyor.

Kula’ya göre feodal ekonomi, piyasa yasalarına değil, toplumsal statü, yükümlülük ve geleneklere dayalı bir değişim düzenine sahipti. Toprak, üretimin merkeziydi ama değer yaratımı bireysel çıkarla değil, hiyerarşik ilişkilerle belirleniyordu. Üretici köylü emeğinin büyük kısmını doğrudan pazara değil, feodal beylerin taleplerine yönlendiriyordu. Bu durum, ekonomik davranışların rasyonel kar arayışından ziyade toplumsal konumun gereklerine göre şekillendiğini ortaya koyuyor.

Eserde dikkat çekici olan, Kula’nın feodalizmi durağan değil, kendi iç çelişkileriyle dönüşen bir sistem olarak yorumlaması. Nüfus artışı, toprak kıtlığı, vergi yükleri ve para ekonomisinin gelişimi, bu modelin sınırlarını zorlayan unsurlar olarak ele alınıyor. Feodal sistemin çözülüşü, kapitalizmin yükselişine giden çizgide doğal bir ilerleme değil, yapısal gerilimlerin sonucu olarak açıklanıyor.

‘Feodalizmin Ekonomik Teorisi’ (‘An Economic Theory of the Feudal System: Towards a Model’), iktisat tarihi ile toplumsal teori arasında köprü kuran özgün bir çalışma olarak öne çıkıyor. Kula, ekonomiyi soyut rakamlarla değil, tarihsel toplumsal ilişkilerin canlı bir organizması olarak ele alıyor.

  • Künye: Witold Kula – Feodalizmin Ekonomik Teorisi: 1600’lerden 1800’lere Polonya Ekonomisi için Bir Model, çeviren: Oğuz Esen, Efil Yayınevi, iktisat, 292 sayfa, 2025

Michael Sommer – Antik Çağ’da Ekonomi (2025)

Michael Sommer’in bu eseri, Antik Akdeniz dünyasının ekonomik yaşamını tarihsel, toplumsal ve coğrafi bağlamlarıyla birlikte ele alarak kapsamlı bir perspektif sunuyor. ‘Antik Çağ’da Ekonomi’ (‘Wirtschaftsgeschichte der Antike’), Antik Yunan’dan Roma İmparatorluğu’na kadar uzanan geniş bir zaman aralığında, ekonominin nasıl işlediğini, kimlerin üretici ve tüketici olduğunu, hangi yapıların ekonomik faaliyetleri belirlediğini sorguluyor. Bu eser, modern ekonomi anlayışını doğrudan uygulamak yerine, antik dünyaya özgü ekonomik mantığı anlamayı amaçlıyor.

Yazar, öncelikle Antik Çağ’da ekonominin modern anlamdaki piyasa odaklı bir sistemden ziyade, büyük ölçüde yerel, kendine yeterli ve statü temelli olduğunu vurguluyor. Tarım, ekonominin temelini oluşturur; toprak sahibi aristokratlar, köle emeğiyle üretim yapar. Para kullanımı, vergilendirme, ticaret ağları ve emeğin organizasyonu gibi unsurlar antik şehirlerin büyümesiyle birlikte çeşitlenir, ancak bu süreçler genellikle siyasi ve toplumsal hiyerarşilerin gölgesinde gelişir.

Sommer ayrıca, antik dünyadaki ticaretin sınırlı ama etkili olduğunu, özellikle liman kentlerinde ve kolonilerde dışa açık ekonomik yapıların oluştuğunu belirtiyor. Roma İmparatorluğu döneminde bu yapılar daha kurumsallaşmış, taşımacılık ve vergi sistemleri sayesinde geniş bir ekonomik ağ inşa edilmiştir. Ancak bu ağlar, üretimden çok kaynak aktarımı ve yeniden dağıtım temelli bir ekonomi yaratmıştır.

Kitap, ekonomik davranışların sadece maddi değil, aynı zamanda kültürel ve politik etkenlerle şekillendiğini göstererek antik ekonomi tarihine bütüncül bir yaklaşım sunuyor. Sommer’in çalışması, geçmişin ekonomi anlayışını modern kategorilerle değil, kendi zamanının dinamikleriyle anlamaya yönelen tarihsel bir duyarlılıkla kaleme alınmış. Bu yönüyle eser, Antik Çağ’ın ekonomik dokusunu sade ama derinlemesine bir şekilde aktaran önemli bir başvuru kaynağıdır.

  • Künye: Michael Sommer – Antik Çağ’da Ekonomi, çeviren: Tuna Akçay, Runik Kitap, tarih, 124 sayfa, 2025

Robert C. Allen – Küresel Ekonomi Tarihi (2025)

Robert C. Allen bu eserinde, küresel ekonomik tarihin büyük hatlarını açıklayarak insanlık tarihinin zenginleşme sürecini anlatıyor. ‘Küresel Ekonomi Tarihi’ (‘Global Economic History’), neden bazı toplumlar zenginleşirken diğerlerinin yoksullukta kaldığını tarihsel verilerle analiz ediyor. Allen, ekonomik büyümeyi sadece teknolojik gelişmeyle değil, aynı zamanda sosyal, politik ve coğrafi etkenlerle birlikte değerlendiriyor.

Kitap, tarım devrimiyle başlayan ekonomik değişimi, sanayi devrimiyle kırılma noktasına taşıyor. Allen, sanayi devriminin neden ilk olarak İngiltere’de gerçekleştiğini, iş gücü maliyetleri, enerji kaynaklarına erişim ve kurumsal yapılar bağlamında açıklıyor. Bu süreçte Avrupa’nın yükselişi ile Asya’nın göreli gerilemesi arasında karşılaştırmalı bir analiz sunarak, klasik Batı-merkezci tarih anlatısını sorguluyor.

Allen, Çin, Hindistan ve Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük medeniyetlerin neden Avrupa’yla aynı ekonomik sıçramayı yapamadığını da tarihsel bağlam içinde değerlendiriyor. Kitap, aynı zamanda kolonyalizmin ekonomik etkilerine ve küresel eşitsizliklerin kökenine de ışık tutuyor. Bu eşitsizliklerin günümüze kadar nasıl taşındığını göstererek, ekonomik tarih ile güncel küresel adaletsizlikler arasındaki bağı kuruyor.

‘Küresel Ekonomi Tarihi’, yalnızca büyüme rakamlarıyla ilgilenmeyen, aynı zamanda emeğin, sermayenin ve kaynakların nasıl dönüştüğünü anlatan bir çalışma. Allen’ın yaklaşımı, ekonomik tarihi sadece Batı’nın başarısı üzerinden okumayı reddediyor; bunun yerine farklı toplumların izledikleri yolları ve karşılaştıkları sınırları ele alan daha kapsayıcı bir bakış sunuyor.

  • Künye: Robert C. Allen – Küresel Ekonomi Tarihi, çeviren: Hande Koçak, İş Kültür Yayınları, ekonomi, 192 sayfa, 2025

Vaclav Smil – Büyüme (2025)

Vaclav Smil bu kitabında “büyüme” kavramını yalnızca ekonomik değil, biyolojik, teknolojik ve toplumsal bağlamlarda ele alıyor. Mikroorganizmalardan ormanlara, çocuklardan şirketlere, şehirlerden medeniyetlere kadar her şeyin bir büyüme eğrisi vardır. ‘Büyüme: Mikroorganizmalardan Mega Kentlere’ (‘Growth: From Microorganisms to Megacities’), bu ortak kalıpları disiplinler arası bir bakış açısıyla incelerken, büyümenin hem doğasında var olan hem de sınırlarına dayanan bir süreç olduğunu vurguluyor.

Kitap, ilk olarak biyolojik sistemlerin büyümesini inceliyor: Hücre bölünmesi, bitki gelişimi, hayvanların büyüme eğrileri… Ardından insan yapımı sistemlere geçiyor: Enerji altyapıları, tarım sistemleri, teknolojik gelişmeler ve şehirleşme. Smil, bu sistemlerin her birinde görülen S-şeklindeki büyüme eğrisinin, önce hızla yükselip ardından durağanlaştığını belirtiyor. Yani sınırsız büyüme ne doğada ne de toplumda mümkündür.

Büyüme, her zaman ilerleme anlamına gelmez. Özellikle ekonomik büyüme, çevresel sürdürülebilirlikten sosyal eşitsizliğe kadar birçok sorunla birlikte geliyor. Smil, modern dünyanın büyümeyi kutsallaştırmasının, doğal sınırların ve kaynakların göz ardı edilmesine neden olduğunu ortaya koyuyor. Megakentlerin yükselişi, sanayi devrimiyle artan üretim ve enerji tüketimi bu eğilimin çarpıcı örnekleridir.

Kitabın sonunda Smil, büyümenin kaçınılmaz sonu olan “doyum” noktasına dikkat çekiyor. Sonsuz büyüme yerine, dengeli ve sürdürülebilir sistemler kurmanın gerekliliğini ortaya koyar. Büyümeyi anlamak, yalnızca geçmişi değil, geleceği de doğru yorumlayabilmek için kritik önemdedir. Bu kitap, hem bilimsel hem felsefi düzeyde düşündüren bir büyüme anatomisi sunar.

  • Künye: Vaclav Smil – Büyüme: Mikroorganizmalardan Mega Kentlere, çeviren: Cahit Kaya, Pegasus Yayınları, inceleme, 768 sayfa, 2025

Mariana Mazzucato – Misyon Ekonomisi (2025)

Mariana Mazzucato bu kitabında, kamusal ve özel sektör iş birliğini, büyük ve cesur “misyonlar” etrafında yeniden düşünmeyi öneren bir çalışma. ‘Misyon Ekonomisi: Kapitalizmi Değiştirmek İçin Cüretkâr Bir Rehber’ (‘Mission Economy: A Moonshot Guide To Changing Capitalism’), 1960’lardaki Apollo Ay inişi projesi gibi büyük ölçekli ve iddialı misyonların, sadece teknolojik ilerlemeyi değil, aynı zamanda ekonomik büyüme ve toplumsal fayda sağlamadaki potansiyelini vurguluyor. Kitap, günümüz kapitalizminin karşı karşıya olduğu iklim krizi, sağlık eşitsizlikleri ve dijital bölünme gibi büyük sorunların üstesinden gelmek için, hükümetlerin piyasaları sadece “düzeltici” bir rol üstlenmek yerine, piyasaları “şekillendiren” ve yeniliği yönlendiren cesur aktörler olması gerektiğini savunuyor.

Mazzucato, devletin inovasyondaki ve değer yaratmadaki rolünün genellikle göz ardı edildiğini veya küçümsendiğini belirtiyor. Özel sektörün risk alıcılığı ve yenilikçiliği yüceltilirken, devletin uzun vadeli ve riskli yatırımlarının (temel bilim araştırmaları, altyapı projeleri) çoğu zaman görmezden gelindiğini iddia ediyor. Kitap, devletin sadece pazar başarısızlıklarını düzeltmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni pazarlar yaratma ve toplumsal hedeflere ulaşmak için iddialı hedefler belirleme yeteneğine sahip olduğunu gösteren örnekler sunuyor.

‘Misyon Ekonomisi’, bu “Ay Atışı” (Moonshot) zihniyetini, günümüzün küresel zorluklarına uygulamayı hedefliyor. Sadece iklim değişikliğiyle mücadele etmek gibi büyük hedefler belirlemekle kalmayıp, aynı zamanda bu hedeflere ulaşmak için kamu ve özel sektör arasında dinamik bir iş birliği çerçevesi oluşturulmasını öneriyor. Bu iş birliği, risk ve ödüllerin daha adil paylaşılmasını, kamu yararına odaklanmayı ve inovasyonun toplumsal hedeflere hizmet etmesini sağlamayı amaçlıyor. Kitap, daha kapsayıcı, sürdürülebilir ve amacına yönelik bir ekonomi yaratmak için pratik bir yol haritası sunuyor.

  • Künye: Mariana Mazzucato – Misyon Ekonomisi: Kapitalizmi Değiştirmek İçin Cüretkâr Bir Rehber, çeviren: Esin Soğancılar, Koç Üniversitesi Yayınları, iktisat, 240 sayfa, 2025

Ahmet İnsel – Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye (2025)

Ahmet İnsel’in bu kitabı, Türkiye’nin kalkınma sürecinde devletin oynadığı merkezi ve karmaşık rolü ekonomi-politik bir perspektiften inceliyor. ‘Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye: Kalkınma Sürecinde Devletin Rolü’ (‘La Turquie entre l’ordre et le développement. Eléments d’analyse sur le rôle de l’Etat dans le processus de développement’), Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’deki kalkınma stratejilerini, bu stratejilerin altında yatan ideolojileri ve devletin bu süreçlerdeki müdahaleci veya düzenleyici rolünü detaylı bir şekilde analiz ediyor. Kitap, Türkiye’nin hem siyasi istikrarı (düzen) sağlama çabasını hem de ekonomik kalkınmayı (gelişme) hızlandırma hedefini aynı anda nasıl sürdürdüğünü ve bu iki amacın çoğu zaman birbiriyle nasıl çeliştiğini gösteriyor. Yazar, bu gerilimin, Türkiye’nin kalkınma modelinin temelini oluşturduğunu ve devletin bu çelişkiyi nasıl yönettiğini veya yönetemediğini irdeliyor.

İnsel, Türkiye’nin kalkınma deneyimini farklı dönemlere ayırarak inceliyor: Erken Cumhuriyet’in devletçi sanayileşme politikaları, çok partili hayata geçişle birlikte artan liberalleşme eğilimleri, askeri darbelerin kalkınma üzerindeki etkileri ve 1980 sonrası neoliberal dönüşüm. Bu süreçlerde devletin ekonomik aktör olarak rolünün, piyasa ile ilişkisinin ve toplumsal sınıflar üzerindeki etkisinin nasıl değiştiğini ortaya koyuyor. Kitap, özellikle devletin ekonomiye müdahalesinin, bir yandan kalkınmayı desteklerken, diğer yandan rekabeti nasıl engellediğini, yolsuzluğa nasıl zemin hazırladığını ve belirli çıkar gruplarını nasıl desteklediğini de eleştirel bir gözle değerlendiriyor. Kalkınmanın sadece ekonomik göstergelerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda toplumsal adalet, demokratikleşme ve insan hakları gibi unsurları da içermesi gerektiğini vurguluyor.

‘Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye’, Türkiye’nin kalkınma serüveninin sadece ekonomik bir hikâye olmadığını, aynı zamanda derin siyasi, kültürel ve ideolojik boyutları olan bir süreç olduğunu gösteriyor. İnsel, devletin Türkiye’deki kalkınma paradigmalarını nasıl belirlediğini, uyguladığını ve bu süreçlerin toplumsal yapıyı nasıl dönüştürdüğünü akademik bir titizlikle analiz ediyor. Kitap, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik tarihini anlamak isteyenler için önemli bir referans niteliğinde.

  • Künye: Ahmet İnsel – Düzen ve Kalkınma Kıskacında Türkiye: Kalkınma Sürecinde Devletin Rolü, çeviren: Ayşegül Sönmezay, İletişim Yayınları, iktisat, 271 sayfa, 2025

Mark Bittman – Hayvan, Sebze ve Abur Cubur (2025)

Mark Bittman bu kitabında, insanlığın gıda ile olan ilişkisinin evrimini, avcı-toplayıcı dönemden günümüzün endüstriyel tarımına kadar uzanan geniş bir zaman diliminde inceliyor. Bittman, ‘Hayvan, Sebze Abur Cubur: Sürdürülebilir Olandan Bizi İntihara Sürükleyene Uzanan Bir Gıda Tarihi’ (‘Animal, Vegetable, Junk: A History of Food, from Sustainable to Suicidal’) kitabında, gıdanın sadece beslenme ihtiyacımızı karşılamakla kalmadığını, aynı zamanda kültürümüzü, ekonomimizi ve çevremizi de derinden etkilediğini savunuyor.

Kitap, üç ana bölüme ayrılıyor: “Hayvan”, “Sebze” ve “Abur Cubur”. “Hayvan” bölümünde, avcı-toplayıcı atalarımızın etle olan ilişkisi ve hayvancılığın evrimi ele alınıyor. Bittman, etin insanlık tarihindeki önemini ve günümüzdeki endüstriyel hayvancılığın çevresel ve etik sorunlarını tartışıyor. “Sebze” bölümünde, tarımın ortaya çıkışı, bitki temelli beslenmenin önemi ve endüstriyel tarımın sebze üretimi üzerindeki etkileri inceleniyor. Bittman, geleneksel tarım yöntemlerinin sürdürülebilirliğini ve endüstriyel tarımın zararlarını vurguluyor. “Abur Cubur” bölümünde ise, işlenmiş gıdaların yükselişi, fast food kültürü ve obezite salgını gibi konular ele alınıyor. Bittman, endüstriyel gıda sisteminin insan sağlığı ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini gözler önüne seriyor.

Bittman, kitabında, gıdanın sadece bir tüketim maddesi olmadığını, aynı zamanda politik bir mesele olduğunu da vurguluyor. Gıda endüstrisinin büyük şirketler tarafından kontrol edildiğini ve bu şirketlerin kâr odaklı politikalarının insan sağlığı ve çevre üzerinde ciddi sonuçlar doğurduğunu belirtiyor. Kitap, okuyucuları bilinçli tüketim yapmaya, yerel ve sürdürülebilir gıda sistemlerini desteklemeye ve gıda politikalarının şekillenmesinde aktif rol almaya teşvik ediyor.

  • Künye: Mark Bittman – Hayvan, Sebze ve Abur Cubur: Sürdürülebilir Olandan Bizi İntihara Sürükleyene Uzanan Bir Gıda Tarihi, çeviren: Cemal Can Tarımcıoğlu, Beyaz Baykuş Yayınları, ekoloji, 392 sayfa, 2025

Nigel Dodd – Paranın Sosyal Yaşamı (2024)

Paranın doğasına ilişkin sorular, küresel mali krizin ardından yeni bir aciliyet kazandı.

Yerel para birimlerinden sosyal kredilere, mobil paradan Bitcoin’e kadar pek çok para biçimi ve sistemi gelişti ancak paranın ne olduğuna ve ne olabileceğine dair anlayışımız aynı hızda gelişmedi.

Günümüzün önde gelen para sosyologlarından biri olan Nigel Dodd, ‘Paranın Sosyal Yaşamı’ kitabında, yeni para türlerinin hızla çoğaldığı kriz sonrası dünya için özne teorisini yeniden formüle ediyor.

Para basan ve politika belirleyen merkez bankalarının meşru eylemleri nelerdir?

Hükümet dışı aktörlerin yeni para birimleri yaratma hakkının temeli nedir?

Ve yeni para biçimleri devletin onayladığı para birimlerini nasıl aşabilir veya altüst edebilir?

Bu tür soruları yanıtlamak için ‘Paranın Sosyal Yaşamı’, modern para teorilerine yeni ve geniş kapsamlı bir bakış sunuyor.

Kitap ayrıca daha önce para teorisyeni olarak düşünülmeyen Nietzsche, Benjamin, Bataille, Deleuze ve Guattari, Baudrillard, Derrida ve Hardt ve Negri gibi düşünürlerin katkılarını da tanımlıyor.

Nigel Dodd, ‘Paranın Sosyal Yaşamı’ ile para hakkında sadece onu anlamakla kalmayıp değiştirmeyi de amaçlayan yeni düşünme yolları sağlıyor.

  • Künye: Nigel Dodd – Paranın Sosyal Yaşamı, çeviren: Fatma Nur Nirven, Albaraka Yayınları, inceleme, 524 sayfa, 2024

Öner Günçavdı – Nasıl Büyüdük? (2024)

Öner Günçavdı bu çalışmasında, 2017 yılına kadar olan zaman zarfında AKP iktidarının uyguladığı ekonomik büyümenin teorik temellerini inceliyor.

Bu dönemden sonra ekonominin maruz kaldığı dışsal şokların etkisiyle ortaya çıkan kurumsal dönüşümün ekonomide yol açtığı sonuçlar, bu kitaba dahil edilmemiş.

Kuralların yerine daha çok durumsal yönetimin öne çıktığı bugünün Türkiyesi’nde herhangi bir büyüme pratiğinin tutarlı teorik bir çerçeve içinde ele alınması neredeyse imkânsız.

Bu kitapta, bir dönem başarılı bulunan ekonomik uygulamaların, aslında bugünkü sorunlarımızın kaynağını oluşturduğu analitik bir çerçevede anlatılıyor.

O günlerde amaçlanan yüksek büyümenin büyük ölçüde dışarıdan borçlanılan mali kaynaklarla, yapılan harcama tercihlerinin ve uygulanan para politikasının kurumsal çerçevesinin de sonucu olduğu gösteriliyor.

Ayrıca ‘Nasıl Büyüdük?’ ekonomi öğrencileri ile ekonomiye ilgi duyan ve AKP’nin ilk yıllarındaki ekonomik büyümenin nedenlerini ve doğurduğu sonuçları anlamak isteyenler için kaynak niteliğinde.

Kitap, Türkiye’nin 21. yüzyılda ekonomik performansını alışılagelenden farklı bir gözle değerlendiren, beraberinde kullandığı teorik araçları da okuyucuya tanıtan özgün, kapsamlı ve öğretici bir çalışma.

Özellikle ülkenin iki ezeli (ve ebedi) sorunu, yani enflasyon ve dış açıkla büyüme dinamikleri arasındaki karşılıklı karmaşık ilişkiler üzerine önemli gözlem ve analizler sunuyor.

Türkiye ekonomisi son yirmi yılda bir yandan büyürken öte yandan da önemli yapısal sorunlar biriktirdi.

Günçavdı ayrıntılı ve özgün araştırmalarıyla bu gelişmeleri en yakından izleyen iktisatçılardan biri.

Bu çalışmasında son dönemde derinleşen iktisadi sorunların uzun dönemli nedenlerini inceliyor, izlenen politikaların, yapılan siyasi ve iktisadi tercihlerin sonuçlarını gözler önüne seriyor.

Hem bugünkü Türkiye ekonomisini daha iyi anlayabilmek hem de yaşadığımız sorunların nedenlerini doğru teşhis edebilmek ve bunların nasıl aşılabileceği konusunda daha sağlıklı düşünebilmek için okunması gereken önemli bir kitap.

  • Künye: Öner Günçavdı – Nasıl Büyüdük?: 2001 Sonrası Ekonomik Büyümenin Analitik Bir İncelemesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, iktisat, 298 sayfa, 2024

Pyotr Alekseyeviç Kropotkin – Tarlalar, Fabrikalar ve Atölyeler (2024)

Kropotkin, en önemli eseri sayılan ve bugün de geçerliliğini koruyarak tarım ve küçük ölçekli sanayiler üzerine bilimsel araştırma yapanlar için çok zengin bir ansiklopedik bilgi kaynağı olmaya devam eden bu kitabında, daha sürdürülebilir ve eşitlikçi bir toplum yaratmak için insanları sıkıcı ve anlamsız işlerde çalışmaya zorlayan katı bir iş bölümü yerine tarımın sanayi ile zihinsel emeğin de beden gücüyle birleştirilmesi fikrine dayalı bir toplumsal örgütlenme modeli ortaya koyuyor.

Kropotkin, bu farklı emek biçimlerinin birbirinden ayrılmasının emekçilerin sömürülmesine, çevrenin bozulmasına ve zenginliğin bir azınlığın elinde toplanmasına yol açtığını savunurken, yerel toplulukların ihtiyaçlarına öncelik verecek, rekabet yerine iş birliğine dayanan ve karşılıklı yardımlaşmayı teşvik eden yerinden yönetimli, ürün ve gıda üretiminde kendi kendine yeterli olarak ithalat ve ihracatı devre dışı bırakan bir üretim sistemi öneriyor.

  • Künye: Pyotr Alekseyeviç Kropotkin – Tarlalar, Fabrikalar ve Atölyeler, çeviren: Murat Erenel, Öteki Yayınevi, siyaset, 454 sayfa, 2024