Evrim Kuran – Telgraftan Tablete (2022)

Türkiye’de kuşaklar arasındaki anlayış farklılıkları üzerine şahane bir inceleme.

Evrim Kuram imzalı bu muazzam çalışma, Türkiye’nin beş kuşağının yaşama, geçmişe ve geleceğe dair kavrayışlarını ortaya koyuyor.

Kuran, uzun yıllardır sürdürdüğü kuşak çalışmalarında edindiği bilgi birikimi ve deneyimle Türkiye’nin beş kuşağına bakıyor, bizi bir zaman tünelinden geçirerek yaşanan değişimlere ayna tutuyor.

Cumhuriyet, an itibarıyla beşinci nesli olan Z kuşağını yetiştiriyor.

Bugün üç kuşaklı şirketlerimiz var ve bir yandan kural+sonuç+süreç kodlarını tek potada eriterek ortak bir dil yaratmaya çalışıyor, bir yandan da 2000’den sonra doğan çocuklarımızı, Z kuşağını yaşama hazırlıyoruz.

Mozaiğe her adımda yeni bir renk ve yeni bir doku daha ekleniyor.

Kuran, bir kuşağı anlamanın suya atılan taş gibi olduğunu; etkisinin dalga dalga büyüyerek yaşama, geçmişe ve geleceğe dair muazzam bir kavrayış sağladığını, hoşgörü sınırlarını genişlettiğini, zamanın ruhuna yaklaştırıyor ve her adımda, yargılayan değil öğrenen olmaya yönlendirdiğini söylüyor.

Eldeki kitap da, bu yorumun sıkı bir sağlaması olarak okunabilir.

  • Künye: Evrim Kuran – Telgraftan Tablete: Türkiye’nin Beş Kuşağına Bakış, Mundi Kitap, inceleme, 136 sayfa, 2022

Jean-Jacques Rousseau – Dillerin Kökeni Üzerine Deneme (2022)

Sesler nasıl dile dönüşür?

‘Dillerin Kökeni Üzerine Deneme’, Aydınlanma düşüncesinin en önemli figürlerinden Rousseau’nun dilin doğuşu ve gelişimini ele aldığı, dil ve iletişim kavramları üzerine temel ve ölümsüz bir inceleme.

  • Neden konuşmaya ihtiyaç duyarız?
  • İnsan nasıl toplumlaşmıştır ve dil bu değişimin neresinde durur?
  • Noktalama işaretlerine neden ihtiyaç duyuldu?
  • Anlaşmak için konuşmak gereklilik midir, yoksa insan yalnızca beden diliyle de anlaşılabilir mi?
  • Peki konuşma nasıl şarkıya dönüşmüştür?

Tüm bu sorulara yanıtlar aradığı denemesinde Rousseau, yalnızca dille sınırlı kalmaz, birer dil olarak müzik ve resmi de tıpkı cümleyi öğelerine ayırırcasına bileşenlerine ayırır, tüm bu kavramları medeniyet ve toplumlaşma bağlamında da değerlendirir.

Kitaptan bir alıntı:

“Söz, insanı hayvanlardan ayırır: Dil, ulusları kendi içlerinde ayırır; bir insanın nereli olduğunu ancak o konuştuktan sonra anlarız. Kullanım ve ihtiyaç, herkese ülkesinin dilini öğretir; ama bu dili başka bir ülkenin değil de, kendi ülkesinin dili yapan nedir?”

  • Künye: Jean-Jacques Rousseau – Dillerin Kökeni Üzerine Deneme: Melodi ve Müziksel Taklitle İlişki İçinde, çeviren: İnci Malak Uysal, Can Yayınları, deneme, 80 sayfa, 2022

Adam Ferguson – Ahlak Felsefesi Kurumları (2022)

Pozitif hukukun liberal temelleri hakkında arşivlik bir eser.

İskoç Aydınlanması’nın önde gelen düşünürlerinden Adam Ferguson’un, ahlak felsefesi derslerinden oluşuyor.

Çalışmalarıyla İskoç düşünce hayatına önemli katkılar sunan ve kendinden sonra gelen birçok düşünürü etkileyen Ferguson’ın çeviriye konu olan eseri ‘Institutes of Moral Philosophy’, düşünürün Edinburgh Üniversitesinde verdiği ahlak felsefesi dersleri için hazırlamış olduğu ders notlarından oluşuyor.

Eser; Fransızca, Almanca, Rusça başta olmak üzere birçok dile çevrilmiş, dünyanın çeşitli üniversitelerinde okutulmuştur.

Düşünürün eşine az rastlanır şekilde teolojiyi de kapsayan düşünsel çerçevesi, John Austin’in analitik pozitivizmine uzanan çizginin hareket noktasını oluşturmuş olduğu kanaatini uyandırıyor.

Eser, pozitif hukukun liberal temellerinin öğrenilmesi açısından değer taşıyor.

  • Künye: Adam Ferguson – Ahlak Felsefesi Kurumları (Pozitif Hukukun Liberal Temelleri), çeviren: Caner Birdal, On İki Levha Yayıncılık, hukuk, 175 sayfa, 2022

Faris Demir – Karatepe Azatiwataya (2022)

Demir Çağı’nda Adanawa (Adana) Ülkesinin kralı Azatiwata, Karatepe olarak bilinen yerde krallığını kurmuş ve bu yerleşime Azatiwataya adını vermişti.

Faris Demir, Karatepe’nin gizemler ve efsanelerle dolu dünyasını keşfediyor.

Demir Çağı’nda Adanawa Ülkesinin kralı Awariku’nun desteğini alan Azatiwata siyaset, savaş, entrika ve casusluk oyunlarının en zirvede olduğu bir dönemde bilgeliği, adaletli ve erdemli kişiliği ile ön plana çıktı.

Awariku’nun sürgüne gönderilmesi ve ölümünden sonra kral olan Azatiwata doğuda kan ve korku siyaseti üzerine kurulan Assur ve ünlü kralı II. Sargon, batıda zenginlik hırsı ile entrika, yalan ve komplolarla bölgeyi ele geçirme planları yapan Frig kralı Midas ve kuzeyde Assur’dan daha acımasız Kimmerler ile uğraşmak zorunda kalmış, bağlı olduğu hanedanlığı koruyarak kaos ve kriz ortamını en iyi şekilde yönetmişti.

Awariku’nun çocuklarını babalarının tahtına oturmasını sağlamış, kuzeydoğudan gelen yağmacı grupların ülkeye girmesini önlemek amacıyla bugün Karatepe olarak bilinen yerde krallığını kurmuş ve yerleşime Azatiwataya adını vermiştir.

Karatepe kendini ve karanlık bir dönemi yazı, resim yazısı ve resim dili ile anlatmaktadır.

Karatepe’nin gizemlerle dolu dünyasını keşfetmeye başladığımızda dileklerin ve efsanelerin gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğu bir kez daha hatırlanacaktır.

  • Künye: Faris Demir – Karatepe Azatiwataya: Tarihi Olaylar, Mimari Buluntular ve Yazıtlar Üzerine Notlar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, tarih, 190 sayfa, 2022

Ömer B. Albayrak – Alman Düşüncesinde Sanat ve Aşkınlık (2022)

Sanatın ahlakla ve dinle ortak ve ayrı yönleri nelerdir?

Ömer B. Albayrak, Alman düşünürlerinin sanata ilişkin söylediklerini sanat ve aşkınlık bağlamında irdeliyor.

Bugün sanat üstüne yeni ne söylenebileceği sorusuna bir karşılık bulmanın en iyi yollarından biri hâlâ 18 ve 19. yüzyıl Alman düşüncesini yeniden yorumlamaktan geçiyor.

Zira söz konusu dönem, Kant’ın felsefi devriminin Almanya’daki mirasçısı olan idealist akım ve romantiklerden estetiğin kurucusu Baumgarten’a kadar son derece zengin ve şaşırtıcı bir içeriği barındırıyor.

Albayrak, bu çalışmasında Alman düşünürlerinin sanata ilişkin söylediklerini sanat ve aşkınlık bağlamındaki sorular üzerinden tartışmaya açıyor:

Sanatın ahlakla ve dinle ortak ve ayrı yönleri nelerdir?

Sanat aşkınlıkla ilişki kurmanın bir yolu olabilir mi?

Modern kapitalist dünyada yeniden biçimlenen sanat faaliyeti, bu dünyanın insanının aşkınlıkla ilişki kurması açısından nasıl bir işlev görebilir?

Albayrak, aşkınlık fikrinin özellikle Hegel’de nasıl tarihselleştirildiğini tartışmaya açarak Alman düşünürlerinin sanata ilişkin söylediklerini sanat ve aşkınlık bağlamında okurun ilgisine sunuyor.

  • Künye: Ömer B. Albayrak – Alman Düşüncesinde Sanat ve Aşkınlık: Sanatın Modern Dünyadaki Rolü, Alfa Yayınları, felsefe, 192 sayfa, 2022

 

Cansu Tekin – Yuvayı Kaybetmek (2022)

‘Yuvayı Kaybetmek’, nerede oturuyorsun sorusundan rahatsız olanların, tek hayali iki pencereli ev olanların, hiç evi olmayanların, yuvasını kaybedenlerin, komşuluğunu özleyenlerin, kirasını veremeyenlerin, barınamayanların, senin, benim, bizim hikayemiz…

Kitap, ileri marjinalliğin karşılaştırmalı coğrafyasında konut sorununu sosyal politika perspektifinden ele alıyor.

Önceki çalışmalardan farklı olarak hem Fransa’da hem de Türkiye’de, “adı kötüye çıkmış”, “tehlikeli” mahalleleri Wacquant’ın metodolojisiyle inceleme nesnesi yaparak yoksulluğun görünmeyen yüzlerine ışık tutuyor.

Devletin sağ ve sol eli kavramsallaştırmasından yola çıkarak bedenlere, mekanlara, göçmenlik deneyimlerine, üretim rejimlerindeki dönüşümlere, sosyal politikalara, konut sorununa ve yoksulluğa ekonomi-politik bir bakışla eğiliyor.

Kent yoksulluğunu tarihsel ve mekânsal bir inşa temelinde ele alan çalışma, yoksulluğun evrensel olarak benzeştiğini, kentin sürgün bölgelerinin devletler eliyle inşa edildiğini ve konut sorunundan çıkışın yolları olabileceğini vurguluyor.

Kısacası kitap sorunun failini ararken üretim ilişkilerine, sosyal politikalardaki dönüşüme, beden politikalarına, polis gücüne varıyor ve soruyor: Direnişin imkânı var mı?

  • Künye: Cansu Tekin – Yuvayı Kaybetmek: Fransa’da ve Türkiye’de Yoksulluğun Silüetler (Karşılaştırmalı Konut Sorunu), Nota Bene Yayınları, inceleme, 312 sayfa, 2022

Ludwig Wittgenstein – Renkler Üzerine Düşünceler (2022)

Görmeyen yahut renk körü insanların zihinlerinde renklerle ilgili kavramlar nasıl oluşur?

Ludwig Wittgenstein, renk bağıntıları üzerine özgün bir metinle karşımızda.

Wittgenstein’ın ‘Renkler Üzerine Düşünceler’ adlı eseri, bir anlamda Goethe’nin ‘Renkler Kuramı’ eseriyle yüzleşiyor.

Goethe, kitabını yazarken Newton’ın optik öğretisinden etkilenmişti. Wittgenstein ise Goethe’nin eserinden etkilenmekle birlikte, daha farklı bir bakış açısı sunmaya çalışıyor.

Çünkü ona göre Goethe çok iyi bir renk kuramı ortaya koymuş değildir, mevcut kuramlar içerisinde en doğru kuramı oluşturmaya çalışmıştır. Wittgenstein’a göre Goethe’nin öğretisi tatmin edici bir öğreti olamadı, hatta o bir öğreti de değildi.

Çünkü onun ortaya koyduğu çıkarımlar ne kuramsal ne de deneyimseldi, aksine Goethe daha çok psikolojik bir söylemle renk öğretisini oluşturmaya çalışıyordu.

Wittgenstein, renkle ilgili düşüncelerini dil oyunları bağlamında dile getiriyor, renk bağıntılarını yine dilin kavramları içinde çözüme kavuşturabileceğine inanıyor.

Wittgenstein’ın temel tezi, renklerin açıklık ve koyuluk yönünden ele alınması gerektiği üzerine kurulu.

Eserin açılış önermesi de zaten dil oyunudur ve bu da renklerin açık ya da koyu olup olmadıklarını bildirmek demektir.

Dolayısıyla açıklık ve koyuluk, yeri geldiğinde beyazlık ve siyahlıkla eşdeğer kabul edilir.

Ancak Wittgenstein yer yer bu kavramsal yapının dışına çıkarak mantıksal sorgulamalar yoluyla renklerin imkânı hakkında farklı çıkarımlarda bulunuyor.

Sözgelimi görmeyen insanların ya da renk körü insanların zihnindeki kavramsal durumun normal saydığımız insanların zihinsel durumundan farklı olabileceğini vurgulayarak, bizim beyaz dediğimiz bir şeye onların başka bir ad verebileceklerini, hatta aynı rengi farklı durumlarda farklı görebileceklerini söylüyor.

Bunun sonucunda, dil oyununun renkleri belirlemede etkin olduğunu söylemeyi bize dikte ettiğini görmemiz gerekir.

  • Künye: Ludwig Wittgenstein – Renkler Üzerine Düşünceler, çeviren: İlyas Altuner ve Fatih Özkan, Hece Yayınları, 100 sayfa, 2022

Graciliana Ramos – Çocukluk (2022)

‘Çocukluk’, edebiyatta “bölgeselcilik” akımının temsilcilerinden olan Graciliana Ramos’un 1945’te yayımlanan usta işi biyografik romanıdır.

Kitap, Brezilya kırsalında yoksulluk, eğitimsizlik ve güven duygusundan uzak geçen bir çocukluk üzerine harika bir anlatı.

Yazar, Brezilyalı edebiyat eleştirmenleri tarafından kuzeydoğu bölgeselciliğinin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilir.

Ramos eserini Brezilya Eğitim Bakanlığı’nda çalıştığı dönemde kaleme alır; hafızasının derinliklerine, çocukluk anılarına ulaşmaya çalışmasıyla başlayan ‘Çocukluk’ giderek belirginleşen kişiler, yerler ve detaylarla dikkatimizi, Ramos’un iç dünyasından hikâyedeki olaylara çeker.

Eser, okumayı sökmeye çalışan bir çocuğun yaşadığı güçlüğü ve bunun sebeplerini ortaya koyar; anlatımdaki sadelik, çocuğun kendi dünyasını ortaya koyma şekli olarak sunulsa da eserin tamamına hâkimdir.

Kitap, Brezilya kırsalında yoksulluk, eğitimsizlik ve güven duygusundan uzak geçen bir çocukluğu ve bu koşullarda gençliğe adım atan Ramos’un şahit olduğu dünyayı yansıtıyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Hayatımın ilk yıllarında beni yönlendiren şey: korku, dehşet. Narin ellerin, kaba ellerden ayrı şeyler olduğunu tanımlamaya başladığımda, yavaş yavaş benim için itaat ve saygı çağrıştıran nesnelere dönüşüyorlar. Bu ellere alıştım ve hatta onları sevdim. Bana asla sevgi dolu davranmadılar ama bazen gözyaşlarımla ıslandılar ve korkularımı dindirdiler. Kaba eller çok haşindiler ama onların da arada yumuşadığı olurdu. Onları yöneten o gümbür gümbür ses acılığını yitirirdi. İçi boş bir kahkaha duyulurdu; o zaman her köşede saklanan korkular kaybolurdu. Ve biraz huzura kavuşurduk biz, zavallı yaratıklar: köpekler, bir çift afacan zenci, iki kız kardeşim ve tabii ben.”

  • Künye: Graciliana Ramos – Çocukluk, çeviren: İpek Manavbaşı, Vakıfbank Kültür Yayınları, roman, 272 sayfa, 2022

Amitav Ghosh – Büyük Kaos (2022)

Ünlü Hintli romancı Amitav Ghosh’tan iklim krizi üzerine çok boyutlu, çarpıcı bir metin.

Ghosh, küreselleşmenin, imparatorluğun ve burjuva edebiyatının karbon tarihi ve çağdaş iklim krizimizle iç içe geçen karmaşık ilişkilerinin izini sürüyor.

Aklımızı mı kaçırdık?

Ghosh, gelecek nesillerin pekâlâ böyle düşünebileceğini savunuyor.

Küresel ısınma karşısında başarısızlığımızı başka nasıl açıklayabiliriz?

Ghosh, ‘Büyük Kaos’ta edebiyat, tarih ve politika düzeyinde iklim değişikliğinin ölçeğini ve şiddetini kavrama konusundaki yetersizliğimizi inceliyor.

İlk bölümde edebiyat-iklim krizi arasındaki ilişkiye odaklanırken bunu ‘Madame Bovary’den, ‘Solaris’e edebiyattan örneklerle açıklıyor.

Tür olarak bilimkurgu eserlerin ve fantastik evrenlerin mekân ve zaman bağlamında edebiyatın sınırlarını genişlettiğini vurgulayarak iklim değişikliği gibi global problemlerin gelecek senaryolarına karşılık nasıl yankılandığına değiniyor.

Tarih bölümünde kapitalizm ve iklim krizi ilişkisi, karbon ekonomisi çerçevesinde ele alınıyor.

Asya’daki kömürün petrol endüstrisiyle ilişkisinden sömürgecilikten sanayileşmeye uzanan süreçte gelişen yeni uygarlık üzerinden bir tarih okuması gerçekleştiriyor.

Politika kısmındaysa, iklim politikaları etrafında kuruluşları, hükümetleri, Batı toplumlarının üretim araçlarını, diplomatik adımlarını ve politikalarını ele alıyor. İklim kriziyle mücadelenin bireysel tedbirlerin kolektif hale gelmesiyle başlayacağının altını ısrarla çiziyor.

‘Büyük Kaos’, zamanımızın en önemli gerçeğiyle yüzleşmek için büyük bir yazardan derinlikli bir çağrı.

  • Künye: Amitav Ghosh – Büyük Kaos: İklim Değişikliği ve Hiç Düşünülmeyenler, çeviren: İrem Uzunhasanoğlu, Timaş Yayınları, ekoloji, 208 sayfa, 2022

Zora Neale Hurston – Baraka (2022)

Atlantik köle ticareti üzerine eşsiz bir tanıklık.

Zora Neale Hurston, bu ticaretinhayatta kalan son kurbanlarından seksen altı yaşındaki Cudjo “Kossola” Lewis ile köleliğin kaldırılışından elli yıl sonra görüşerek bu kitabı ortaya çıkarmış.

Ateizmiyle, siyah-beyaz toplumsal bütünleşmesine dair görüşleriyle ayrıksı bir isim olan Zora Neale Hurston’ın genç bir antropologken Alabama’da görüştüğü, Atlantik Köle Ticareti’nin hayatta kalan son kurbanlarından seksen altı yaşındaki Cudjo “Kossola” Lewis köleliğin kaldırılışından elli yıl sonra, o dönem maruz kaldığı zulmü sakin sakin anlattı.

Hurston, tüm dinlediklerini, Cudjo’nun aksanına bile dokunmadan bire bir kaydetti, böylece İç Savaş’ın sonuna kadar boyunduruk altında geçen bir hayata ve siyahların son köle gemisi Clotilda ile okyanusu aşmadan önce Afrika’daki yaşamlarına dair yeri ikame edilemeyecek bir eser çıkardı ortaya.

Hayattayken Harlem Rönesansı’nın kilit yazarlarından olsa da yapıtları görmezden gelinen, ancak Alice Walker’ın 70’lerdeki bir makalesinden sonra değeri bilinmeye başlanan Hurston’ın yenen şeftaliler ve karpuz eşliğinde Cudjo Lewis’ten dinlediği Afrika’da geçen çocukluk anıları ve folklorik hikâyelerin, köle ticaretinin kan dondurucu gerçeklerinin, emansipasyon sonrası özgürlüğün ne anlama geldiğinin tarihten silinmemesini sağladığı eseri ‘Baraka: Son “Köle Kargosunun” Gerçek Hikâyesi’, zincirlerinden yıllar sonra kurtulan, sarsıcı bir hayatın anlatısı.

  • Künye: Zora Neale Hurston – Baraka: Son “Köle Kargosunun” Gerçek Hikayesi, çeviren: Özge Onan, İthaki Yayınları, tarih, 168 sayfa, 2022