Mary Ann Little – Çocuklarda Narsisizm (2024)

Mary Ann Little’ın bu kitabı, günümüzde giderek artan bir sorun haline gelen çocukluk narsisizmi üzerine odaklanıyor.

Yazar, çocukların bencil, hak talep eden ve başkalarına karşı duyarsız davranışlar sergilemelerinin altında yatan nedenleri ve bu durumla nasıl başa çıkılabileceğini ele alıyor.

Little, çocukluk narsisizminin kökenlerini aile içindeki yetiştirme tarzı, kültürel faktörler ve toplumun genel eğilimleri gibi çeşitli faktörlerde arıyor.

Yazar, çocuklarda narsist davranışların erken belirtilerini tanılamanın önemini vurguluyor ve bu belirtileri örneklerle açıklıyor.

Little, empati ve özsaygının birbirini tamamlayan kavramlar olduğunu ve sağlıklı bir benlik gelişimi için her ikisinin de önemli olduğunu belirtiyor.

Kitap, ebeveynlerin çocuklarında empati, alçakgönüllülük ve başkalarına saygı gibi değerleri nasıl geliştirebileceği konusunda pratik öneriler sunuyor.

Narsisistik gelişimi teşvik eden dört ebeveyn tipini ve buna yol açabilecek erken uyarı işaretlerini belirliyor.

Çocuklara sınırlar koymanın, onların güvenli bir ortamda büyümelerini ve sorumluluk almayı öğrenmelerini sağladığı vurgulanıyor.

Çocukları övmenin önemi vurgulanırken, aşırı övmenin narsist eğilimleri tetikleyebileceği konusunda uyarılar yapılıyor.

Çocukları disipline ederken fiziksel cezadan kaçınılması ve pozitif pekiştirmenin önemi vurgulanıyor.

Aile içinde açık ve dürüst iletişimin, çocukların duygusal olarak sağlıklı bireyler olarak gelişmelerine yardımcı olduğu belirtiliyor.

Çocukların topluma karşı sorumluluklarının olduğunu öğretmenin önemi vurgulanıyor.

Little’ın amacı, ebeveynlere çocuklarının sağlıklı bir kişilik geliştirmelerine yardımcı olacak etkili stratejiler sunmak.

Kitap, hem çocuk psikolojisi alanındaki bilimsel araştırmalara hem de yazarın kendi deneyimlerine dayanıyor.

  • Künye: Mary Ann Little – Çocuklarda Narsisizm: Bencil Olmayan, Duyarlı ve Empatik Çocuklar Yetiştirme Yöntemleri, çeviren: Elif Kayurtar, Serenad Yayınları, psikoloji, 384 sayfa, 2024

Jean-Michel Quinodoz – Evcilleştirilmiş Yalnızlık (2024)

Jean-Michel Quinodoz, İsviçre Psikanaliz Derneği’nde eğitim analisti ve İngiliz Psikanaliz Derneği onur üyesi olarak psikanaliz alanında önemli bir figür.

‘Evcilleştirilmiş Yalnızlık: Psikanalizde Ayrılık Kaygısık’ adlı eseriyle, psikanalizin temel konularından biri olan ayrılık kaygısı üzerine derinlemesine bir inceleme sunuyor.

Quinodoz, ayrılık kaygısının insanın temel bir deneyimi olduğunu vurguluyor.

Bebeklik döneminden itibaren başlayan bu kaygı, yaşamın farklı evrelerinde farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor.

Yazar, psikanalitik süreçte hastanın yaşadığı ayrılık kaygılarının nasıl analiz edildiğini ve bu kaygıların üstesinden gelinmesinin önemini detaylı bir şekilde açıklıyor.

Quinodoz, yalnızlığın sadece negatif bir deneyim olmadığını, doğru bir şekilde yönetildiğinde yaratıcılığa ve kişisel büyümeye zemin hazırladığını savunuyor.

Kitapta, Freud, Klein, Winnicott, Anna Freud gibi önemli psikanalistlerin ayrılık kaygısı üzerine görüşlerine yer veriliyor.

Kitap, dört bölümden oluşuyor ve her bölümde ayrılık kaygısının farklı yönleri ele alınıyor:

Ayrılık Kaygısının Çeşitliliği: Bu bölümde ayrılık kaygısının farklı tezahür biçimleri ve hastanın bu kaygıyı derinlemesine çalışarak dönüştürebilmesi için seansta yapılması gereken incelikli çalışma inceleniyor.

Ayrılık Kaygısına Kuramsal Yaklaşımlar: Quinodoz, farklı psikanalistlerin ayrılık kaygısı üzerine geliştirdiği kuramları bir araya getirerek evrensel bir anlayış sunuyor.

Seans İçinde Ayrılık Kaygısı: Bu bölümde, ayrılık kaygısının seans içinde yorumlanmasından kaynaklanan sorunların çeşitli teknik ve klinik yönleri inceleniyor.

Psikanalizin Sonlandırılması: Quinodoz, psikanalizin sonlandırılması meselesini ele alırken, ayrılık kaygısının bu süreçteki önemini vurguluyor.

‘Evcilleştirilmiş Yalnızlık’, hem psikanaliz alanında çalışan profesyoneller hem de kendi iç dünyalarını daha iyi anlamak isteyen herkes için değerli bir kaynak.

Kitap, yalnızlık ve ayrılık kaygısı konularına yeni bir bakış açısı sunarak, bu evrensel deneyimleri daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

  • Künye: Jean-Michel Quinodoz – Evcilleştirilmiş Yalnızlık: Psikanalizde Ayrılık Kaygısı, çeviren: Cemre Yaşöz, Sfenks Kitap, psikanaliz, 232 sayfa, 2024

 

W. Keith Campbell, Carolyn Crist – Yeni Narsisizm Bilimi (2024)

Narsisizm, günümüzde giderek artan bir kişilik özelliği haline geldi.

Bu kitap, narsisizmin karmaşık yapısını ve etkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

Kitap, narsisizmi siyah-beyaz bir durum olarak değil, bir spektrum olarak ele alıyor.

Herkesin belirli derecede narsisistik eğilimleri olduğu belirtiliyor.

Kitap, narsisizmi iki ana tipe ayırıyor: Kendini beğenmiş, kibirli ve kendini önemli gören “büyüleyici narsisizm” ve aşırı hassas, onay ihtiyacı duyan ve kendini değersiz hisseden “hassas narsisizm”.

Narsisizm, ilişkileri, kariyeri ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.

Empati kurma, kendini tanıma ve başkalarıyla iletişim kurma konusunda zorluklara yol açabilir.

Kitap, sosyal medya ve kendini övme kültürü gibi kültürel ve toplumsal faktörlerin narsisizmin artışına katkıda bulunduğunu öne sürüyor.

Yazarlar, hem kişisel hem de profesyonel ilişkilerde narsisistik kişilerle nasıl başa çıkılacağına dair pratik öneriler sunuyor.

Ayrıca, narsisistik eğilimleri olan kişilerin kendilerini daha iyi anlamaları ve başkalarıyla ilişkilerini geliştirmeleri için stratejiler sunuyor.

Kitap, narsisizm hakkında yaygın olan yanlış anlamaları gidererek, bu konuda daha derinlemesine bir anlayış sunuyor.

Hem narsisistik kişiler hem de onlarla etkileşimde bulunanlar için faydalı bir kaynak.

Özetle, bu kitap narsisizmi, sadece bir etiket değil, karmaşık bir psikolojik durum olarak ele alıyor ve bu durumun modern yaşam üzerindeki etkilerini inceliyor.

Kitap, hem narsisizmin kökenlerini hem de onunla başa çıkma yollarını anlamak isteyenler için değerli bir kaynak.

  • Künye: W. Keith Campbell, Carolyn Crist – Yeni Narsisizm Bilimi: Güncel, Kapsamlı, Anlaşılır, çeviren: Sibel Eraltan, Okuyanus Yayınları, psikoloji, 358 sayfa, 2024

Richard Dawkins – Uçma Hayali (2024)

Prospect’in 2013 anketinde dünyanın en iyi düşünürü seçilen Richard Dawkins, son yılların en heyecan verici çalışmalarından biri olan bu kitabında, uçmak denilen o mucizevi eylemi tüm yönleriyle ele alıyor.

Doğa ve insanların yerçekimine karşı verdiği mücadeleye ve göğü ele geçirme deneyimine tanıklık ediyor ve hakikat ile hayal arasında bir köprü kuruyor.

‘Uçma Hayali’ okuru günlük yörüngeden bir süreliğine sapmaya, bilimsel olanla hayali olan arasında bir yolculuğa çıkmaya, bu yolculuk esnasında mitsel ve tarihsel kahramanlarla çarpışmaya ve nihayetinde evrimle teknolojinin o kusursuz inşasına yakından bakmaya davet ediyor.

  • Künye: Richard Dawkins – Uçma Hayali: Tasarım ve Evrimin Yerçekimini Alt Edişi, çeviren: Mustafa Küpüşoğlu, Alfa Yayınları, bilim, 336 sayfa, 2024

Lucien Lévy-Bruhl – İlkel Zihniyette Doğaüstü ve Doğa Anlayışı – I (2024)

Lucien Lévy-Bruhl, 20. yüzyılın başlarında antropoloji alanında çığır açan bir Fransız filozof ve sosyologdur.

Özellikle “ilkel zihniyet” üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır.

En önemli eserlerinden biri olan ‘İlkel Zihniyette Doğaüstü ve Doğa Anlayışı’, adlı kitabında, “ilkel” olarak nitelendirdiği toplulukların düşünce yapısını, özellikle de doğa ve doğaüstü arasındaki ilişkiyi mercek altına alır.

Lévy-Bruhl’a göre, “ilkel” toplumların düşünce yapısı, modern Batı toplumlarınınkinden temelde farklıdır.

Batı’da doğa ve doğaüstü birbirinden kesin çizgilerle ayrılırken, “ilkel” toplumlarda bu ayrım o kadar net değildir.

İlkel zihniyet, doğa olaylarını ve insan davranışlarını doğaüstü güçlerin etkisi altında görme eğilimindedir.

Bu nedenle, Lévy-Bruhl’a göre “ilkel” düşünce, mistik ve büyülü bir karakter taşır.

Lévy-Bruhl, bu farklılığı açıklamak için “mistik yasa” kavramını kullanır.

Batı düşüncesinde nedensellik ilkesi evrensel olarak geçerliyken, “ilkel” düşüncede mistik yasa, olaylar arasındaki bağlantıyı doğrudan ve mistik bir bağ olarak görür.

Yani bir olay, başka bir olayın doğrudan bir sonucu değil, daha çok bir işaret veya belirti olarak yorumlanır.

Lévy-Bruhl’ün çalışmaları, döneminde büyük ilgi görmüş olsa da günümüzde bazı eleştirilere de maruz kaldı.

Özellikle “ilkel” kavramının etnosentrik olduğu, yani kendi kültürünü merkez alarak diğer kültürleri değerlendirdiği yönünde eleştiriler yöneltildi.

Ayrıca, Lévy-Bruhl’ün “ilkel” zihniyeti tek tip bir yapı olarak göstermesi de eleştirilen noktalardandır.

Kitap, farklı kültürlerin düşünce yapılarını anlamak için önemli bir çerçeve sunar.

Özellikle din, büyü ve mitoloji gibi konularla ilgilenenler için bu kitap oldukça değerli bir kaynaktır.

Kitap, “ilkel” olarak nitelendirdiği toplulukların düşünce yapılarını, özellikle de doğa ve doğaüstü arasındaki ilişkiyi merkeze alarak inceler.

Kitap, kültürler arası farklılıkları anlamak için önemli bir başlangıç noktası olsa da, günümüzde bazı eleştirilere de maruz kalmaktadır.

  • Künye: Lucien Lévy-Bruhl – İlkel Zihniyette Doğaüstü ve Doğa Anlayışı – I, çeviren: Oğuz Adanır, Doğu Batı Yayınları, antropoloji, 252 sayfa, 2024

Evan Thompson, Adam Frank, Marcelo Gleiser – Kör Nokta (2024)

‘Kör Nokta: Bilim Neden İnsan Deneyimini Görmezden Gelemez?’ adlı eseri, bilim felsefesi ve bilinç bilimi alanlarında önemli bir yere sahip.

Kitap, bilimin insan deneyimini açıklamada yetersiz kaldığı ve bu durumun nedenleri üzerine derinlemesine bir inceleme sunar.

Kitap, bilimin nesnel bir dünya görüşüne odaklanarak, öznel deneyimin yani bilincin karmaşık yapısını göz ardı ettiğini savunuyor.

Bu durum, bilimin “kör noktası” olarak adlandırılır.

Yazar, bu kör noktanın üstesinden gelmek için, bilimin felsefesi ve Doğu felsefeleri arasındaki köprüleri kurmaya çalışır.

Bilim, doğal dünyayı ölçme ve açıklamada son derece başarılı olsa da, bilinç gibi öznel deneyimleri tam olarak kavramakta zorlanır.

Bu durum, bilimin indirgemeci yaklaşımının bir sonucudur.

Bilinç, insan deneyiminin merkezinde yer alır.

Düşünme, hissetme, algılama gibi tüm zihinsel süreçler bilinç sayesinde gerçekleşir.

Bu nedenle, insanı tam olarak anlamak için bilincin bilimsel bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.

Doğu felsefeleri, özellikle de Budizm ve Taoizm, bilinç üzerine derinlemesine incelemeler yapmıştır.

Bu felsefeler, Batı biliminin göz ardı ettiği öznel deneyimin farklı boyutlarını ortaya koyar.

Thompson, bilimin ve Doğu felsefelerinin güçlü yönlerini birleştirerek, bilinç üzerine daha kapsamlı bir anlayış geliştirmenin mümkün olduğunu savunur.

Bu bütüncül yaklaşım, hem bilimsel yöntemleri hem de felsefi düşünceleri içerir.

‘Kör Nokta’, bilimin ve felsefenin kesişme noktasında önemli bir tartışmayı başlattı.

Kitap, bilinç bilimi, felsefe ve Doğu felsefeleri alanlarındaki çalışmalara önemli katkılar sağladı.

Ayrıca, modern insanın kimlik arayışına ve varoluşsal sorularına da cevaplar araması için bir zemin hazırlar.

  • Künye: Evan Thompson, Adam Frank, Marcelo Gleiser – Kör Nokta: Bilim İnsan Deneyimini Neden Görmezden Gelemez?, çeviren: Taner Gezer, Optimist Kitap, bilim, 352 sayfa, 2024

E. E. Evans-Pritchard – Azandelerde Cadılık, Kehanetler ve Büyü (2024)

Evans-Pritchard’ın bu kitabı, sosyal antropolojinin klasiklerinden biridir.

Kitap, Afrika’nın Azande halkının büyü, kahinlik ve sihir inanç sistemlerini derinlemesine inceleyerek, bu inançların günlük yaşamları üzerindeki etkilerini ve toplumsal işlevlerini ortaya koyuyor.

Azande halkı için büyü, doğal olayların ve olumsuzlukların ana nedenidir.

Büyü, bir kişinin başka bir kişiye zarar vermek için kullandığı gizli bir güç olarak görülür.

Büyücülük, kalıtsal bir özellik olarak kabul edilir ve toplum içindeki çatışmaları açıklamak için kullanılır.

Azande’lerde kahinler, büyücülüğü tespit etmek ve suçluları belirlemek için kullanılan önemli bir araçtır.

Kahinler, özel ritüeller ve nesneler kullanarak geleceği görme ve gizli bilgileri ortaya çıkarma yeteneğine sahip olduklarına inanılır.

Azande’lerde sihir, büyücülüğe karşı korunmak ve istenmeyen olayları önlemek için kullanılan bir araçtır.

Sihirli ritüeller ve nesneler, büyücülüğün kötü etkilerini bertaraf etmek amacıyla kullanılır.

Evans-Pritchard, bu inanç sistemlerinin Azande toplumunda önemli bir sosyal işlev gördüğünü savunur.

Büyü inancı, insanların yaşadıkları olumsuzlukları anlamlandırmalarına ve toplumsal uyumu sağlamalarına yardımcı olur.

Kahinlik ise toplumsal çatışmaları çözmek ve suçluları belirlemek için bir mekanizma sunar.

Evans-Pritchard, bu çalışmasıyla sosyal antropolojideki bilimsel yöntemlerin gelişmesine önemli katkılar sağladı.

Azande toplumunu objektif bir şekilde inceleyerek, büyü ve sihir gibi konuların kültürel bir bağlamda nasıl anlaşılması gerektiğini gösterdi.

Kitap, farklı kültürlerin farklı inanç sistemlerine sahip olabileceği ve bu inanç sistemlerinin o kültürün üyeleri için anlam taşıdığı fikrini destekliyor.

Evans-Pritchard’ın bu çalışması, büyü ve sihir üzerine yapılan sonraki çalışmalara ilham kaynağı oldu.

Evans-Pritchard’ın kitabı, sosyal antropolojide büyü ve sihir üzerine yapılan en önemli çalışmalardan biridir.

  • Künye: E. E. Evans-Pritchard – Azandelerde Cadılık, Kehanetler ve Büyü, çeviren: Çağlar Enneli, Nota Bene Yayınları, antropoloji, 352 sayfa, 2024

 

Paul Craddock – Yedek Parça (2024)

Paul Craddock’un ‘Yedek Parça’sı, organ nakillerinin ele alıyor.

Kitap, nakil cerrahisinin piramitler kadar eski olduğunu ve düşündüğümüzden çok daha uzun bir geçmişe sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Craddock, bizi 16. yüzyıldaki deri nakillerinden günümüz kök hücre nakillerine uzanan bir yolculuğa çıkarıyor.

Yazar, bu süreçte beklenmedik kişiler tarafından beklenmedik yerlerde gerçekleştirilen ameliyatların hikayelerini anlatarak okuyucuyu şaşırtıyor.

Kitap, felsefe, bilim ve kültürel tarih gibi farklı disiplinleri bir araya getirerek nakil cerrahisinin insan, hayvan ve makine arasındaki sınırları nasıl sürekli olarak zorladığını ve günümüzde de bu zorlamanın devam ettiğini gösteriyor.

Kitap, nakil cerrahisinin kökenlerini Antik Mısır’a kadar uzatarak, bu konunun ne kadar eski olduğunu vurguluyor.

Craddock, tarih boyunca gerçekleşen ilginç ve bazen de tuhaf nakil deneylerinin hikayelerini anlatıyor.

Örneğin, 18. yüzyılda dişçilerin fakir çocukların canlı dişlerini satın alarak zengin müşterilerine naklettikleri gibi.

Kitap, nakil cerrahisinin sadece bir tıbbi işlem olmadığını, aynı zamanda insan kimliği, etik ve ahlaki değerler gibi önemli soruları da beraberinde getirdiğini vurguluyor.

Craddock, günümüzdeki kök hücre nakilleri gibi son gelişmeleri de ele alarak, nakil cerrahisinin geleceği hakkında fikir veriyor.

Neden bu kitabı okumalısınız?

Nakil cerrahisi hakkında bildiğiniz her şeyi unutun.

Bu kitap, size bu konuyu tamamen yeni bir perspektifle görme fırsatı sunuyor.

Kitap, tarih boyunca gerçekleşen ilginç ve şaşırtıcı hikayelerle dolu.

Sizi hem eğlendirecek hem de bilgilendirecek.

Kitap, sadece tıbbi bir konuyu değil, aynı zamanda insan doğası, etik ve ahlak gibi daha geniş konuları da ele alıyor.

  • Künye: Paul Craddock – Yedek Parça: Doku ve Organ Nakillerinin Şaşırtıcı Öyküsü, çeviren: Gürol Koca, Yapı Kredi Yayınları, bilim, 264 sayfa, 2024

Muriel Combes – Simondon ve Bireyötesi Felsefesi (2024)

Muriel Combes’un bu kitabı, 20. yüzyılın önemli filozoflarından Gilbert Simondon’un düşüncelerini, özellikle de birey ve topluluk arasındaki ilişkiyi merkeze alarak derinlemesine inceleyen bir çalışma.

Combes, Simondon’un felsefesini, bireyin ve toplumun birbirinden bağımsız varlıklar olmadığını, aksine sürekli bir etkileşim ve dönüşüm içinde olduklarını savunan bir bakış açısı olarak sunar.

Combes, Simondon’un bireyleşme kavramını merkeze alarak, bireyin nasıl oluştuğunu ve geliştiğini inceler.

Bireyin, bir yandan çevresiyle etkileşime girerek şekillenirken, diğer yandan da çevresini dönüştürdüğünü vurgular.

Simondon’un ortaya attığı “transindividüel” kavramı, Combes’ın kitabının merkezinde yer alır.

Transindividüel, bireyin ve toplumun ötesinde, ikisini de aşan bir boyutu ifade eder.

Bu kavram, birey ve toplum arasındaki sürekli etkileşimi ve dönüşümü anlamak için anahtar bir kavramdır.

Combes, Simondon’un teknolojinin bireyleşme süreci üzerindeki etkilerini de inceler.

Teknolojinin, hem bireyin kendini gerçekleştirmesine olanak sağladığını hem de yeni toplumsal ilişkiler kurulmasına katkıda bulunduğunu belirtir.

Combes’ın çalışması, Simondon’un felsefesinin daha geniş kitlelere ulaşmasında önemli bir rol oynadı.

Kitap, birey ve toplum arasındaki ilişkiye yeni bir perspektif sunarak, bu konudaki tartışmalara önemli katkılar sağladı.

Combes, Simondon’un felsefesini hem felsefe hem de sosyoloji alanlarına entegre ederek, disiplinler arası bir yaklaşım benimser.

Kitap, bireyin toplumsal bağlamlarda nasıl şekillendiği ve toplumun bireylerin etkisiyle nasıl değiştiğini, teknolojinin bireysel ve toplumsal kimlikleri nasıl şekillendirdiğini gösteriyor.

  • Künye: Muriel Combes – Simondon ve Bireyötesi Felsefesi, çeviren: Nehir Evin, Livera Yayınevi, felsefe, 200 sayfa, 2024

Alenka Zupančič – Biliyorum, ama yine de… (2024)

Lacan’cı psikanaliz alanında önemli isimlerinden olan Alenka Zupančič’in bu kitabı, psikanalizin temel kavramlarından biri olan inkâr üzerine derinlemesine bir inceleme sunar.

Zupančič, kitabında inkârı sadece bir psikolojik savunma mekanizması olarak değil, aynı zamanda felsefe, siyaset ve kültür gibi alanlarda da belirleyici bir rol oynayan bir kavram olarak ele alıyor.

Zupančič, inkârın sadece bir şeyi bilerek bilmemek değil, aynı zamanda bir şeyi hem kabul edip hem de reddetmek olduğunu vurgular.

Bu durum, birçok paradoksu ve çelişkiyi beraberinde getirir.

İnkârın, güç ilişkilerinde önemli bir rol oynadığını ve baskı altındaki grupların kendi durumlarını inkâr etme eğiliminde olduğunu gösterir.

Zupančič, ideolojilerin inkâr üzerine kurulduğunu ve insanların gerçekliği ideolojik inançlarına uygun şekilde yeniden şekillendirdiğini savunur.

İnkârın, bireylerin keyif ilkesine uygun olarak hareket etmelerine ve acı verici gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmalarına yardımcı olduğunu belirtir.

Zupančič, psikanalizi felsefeyle birleştiren önemli bir çalışmaya imza atar.

Kitap, güncel siyasi ve sosyal sorunları psikanalitik bir lensle analiz ederek yeni bir perspektif sunar.

Zupančič, okuyucuyu kendi inançlarını ve davranışlarını sorgulamaya teşvik eder.

Zupančič, kitabında Lacan’ın psikanaliz teorisine sıkça atıfta bulunur.

Özellikle, Lacan’ın nesne a, sembol ve gerçek gibi kavramları, inkârın anlaşılmasında önemli bir rol oynar.

Kitabın adı olan, ‘Biliyorum ama yine de…’ şu anlama geliyor: Zupančič, bu ifadeyi inkârın en çarpıcı örneklerinden biri olarak görür. Bireyin bir şeyi bilmesine rağmen, bu bilgiye rağmen farklı davranışlar sergilemesi durumunu ifade eder.

Alenka Zupančič’in ‘İnkâr’ kitabı, inkârın psikolojik, felsefi ve toplumsal boyutlarını kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Kitap, hem psikanaliz hem de felsefe alanında çalışanlar için olduğu kadar, güncel dünyayı daha iyi anlamak isteyen herkes için de değerli bir kaynak niteliğinde.

  • Künye: Alenka Zupančič – Biliyorum, ama yine de…, çeviren: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, psikanaliz, 120 sayfa, 2024