Rifa’at Ali Abou-El-Haj – 1703 İsyanı ve Osmanlı Siyasasının Yapısı (2025)

Rifa’at Ali Abou-El-Haj’ın bu çalışması, Osmanlı siyasal yapısını “bozulma” söyleminin ötesine taşıyarak erken modern devletin dönüşümünü yeniden değerlendiriyor. Yazar, 1703 Edirne Vakası’nı yalnızca bir isyan değil, Osmanlı siyasetinde köklü bir yeniden yapılanmanın göstergesi olarak yorumluyor. Bu olay, III. Ahmed’in tahta çıkışıyla sonuçlansa da, asıl önemi merkezi otorite ile taşra güçleri, ulema ve askerî sınıflar arasındaki ilişkilerin değişiminde yatıyor. Abou-El-Haj, bu isyanı Osmanlı devlet yapısındaki rasyonelleşme, bürokratikleşme ve temsil biçimlerinin dönüşüm süreci içinde konumlandırıyor.

‘1703 İsyanı ve Osmanlı Siyasasının Yapısı’ (‘The 1703 Rebellion and the Structure of Ottoman Politics’), Osmanlı tarih yazımında yaygın olan “gerileme” anlatısını sorguluyor. Abou-El-Haj’a göre 17. yüzyıl sonlarıyla 18. yüzyıl başları, çöküşün değil yeniden yapılanmanın dönemini oluşturuyor. İsyan, merkezî iktidarın zayıflamasının değil, siyasal karar alma süreçlerinin geniş tabanlı hale gelmesinin bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Böylece halk, asker ve ulema arasındaki etkileşim, Osmanlı siyasetinin dinamik bir yapı kazandığını kanıtlıyor.

Yazar, Osmanlı siyasetini statik bir monarşi olarak değil, aktörleri ve kurumları arasında sürekli müzakereyle şekillenen bir sistem olarak ele alıyor. 1703 isyanı, bu anlamda hem bir kriz hem de siyasal meşruiyetin yeniden tanımlandığı bir dönüm noktası niteliği taşıyor. Kitap, Osmanlı tarihine yeni bir gözle bakmayı öneriyor; isyanı düzenin bozulması değil, modernleşmenin iç dinamikleriyle şekillenen bir siyasal dönüşüm olarak okuyor.

  • Künye: Rifa’at Ali Abou-El-Haj – 1703 İsyanı ve Osmanlı Siyasasının Yapısı, çeviren: Çağdaş Sümer, Telemak Kitap, tarih, 192 sayfa, 2025

Hasan Kayalı – Direnen İmparatorluk (2025)

Hasan Kayalı’nın ‘Direnen İmparatorluk’ adlı eseri, Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün beklenenden uzun sürmesini ve bu süreçte ortaya çıkan yeni ulusların oluşumunu derinlemesine inceliyor.

Kayalı, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nda yenilmesine rağmen hemen çökmemesinin birçok nedenini araştırıyor. İmparatorluğun uzun ömürlü olmasının arkasındaki en önemli faktörlerden biri olarak, merkezden uzak bölgelerdeki yerel güçlerin ve toplumların direnişini gösteriyor. Bu direniş, imparatorluğun dağılmasını yavaşlattığı gibi, yeni ulusların oluşum süreçlerini de karmaşık hale getirmiştir.

Yazar, aynı zamanda imparatorluğun çöküşü sürecinde ortaya çıkan yeni ulusların “tesadüfi” olduğunu savunuyor. Bu uluslar, mevcut siyasi ve coğrafi sınırların yanı sıra, etnik, dini ve kültürel karmaşıklıkların bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Kayalı, bu yeni ulusların sınırlarının belirlenmesinde büyük güçlerin çıkarlarının ve yerel güç mücadelelerinin önemli bir rol oynadığını vurguluyor.

Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü sadece siyasi ve askeri bir süreç olarak değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ekonomik bir dönüşüm olarak ele alıyor. Kayalı, bu dönüşümün uzun vadeli etkilerini ve Ortadoğu’daki siyasi haritanın şekillenmesindeki rolünü analiz ediyor.

‘Direnen İmparatorluk’, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve yeni ulusların doğuşu hakkında önemli yeni bilgiler sunan, akademik bir çalışma. Kitap, hem tarihçiler hem de Ortadoğu siyasetiyle ilgilenenler için değerli bir kaynak.

Kitapta ele alınan başlıca konular:

  • Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş süreci
  • Merkezden uzak bölgelerdeki yerel güçlerin rolü
  • Yeni ulusların oluşumu ve sınırların belirlenmesi
  • Büyük güçlerin Ortadoğu’daki çıkarları
  • Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası ve Ortadoğu’daki siyasi haritanın şekillenmesi

Künye: Hasan Kayalı – Direnen İmparatorluk: Büyük Savaş’ın Sonu, Osmanlı’nın Uzun Ömrü ve Tesadüfi Uluslar, çeviren: Çağdaş Sümer, Fol Kitap, tarih, 328 sayfa, 2025

Kolektif – Geç Dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler ve Kürtler (2024)

Bu kitap, 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın başlarında yaşanan önemli olayları, özellikle 1895-96 Hamidiye katliamlarını, çok yönlü bir perspektifle ele alıyor.

Kaliforniya Devlet Üniversitesi, Fresno’daki Ermeni Çalışmaları Programı’nda sunulan bu makaleler, Ermeni ve Kürt halklarının Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ortak yaşamlarını ve karmaşık ilişkilerini mercek altına alıyor.

Kitapta yer alan çalışmalar, bölgesel tarih ve toplumsal dönüşümlerin derinlemesine incelenmesiyle dikkat çekiyor.

Owen Miller, Ümit Kurt ve Emrecan Dağlıoğlu’nun makaleleri, 1895-96 Hamidiye katliamlarının arka planını oluşturan siyasi, sosyal ve ekonomik faktörleri mercek altına alırken, Nilay Özok-Gündoğan ve Varak Ketsemanian ise Osmanlı Ermeni ve Kürt tarihçiliğini yorumluyor.

Yazarlar, geleneksel anlatılardan farklı olarak, bölgesel kimlikleri, yerel dinamikleri ve toplumsal dönüşümleri merkeze alarak daha nüanslı bir tarih resmi çiziyorlar.

Kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu vilayetlerindeki Ermeni ve Kürt halklarının tarihsel deneyimlerinin birbirinden bağımsız olmadığını, aksine iç içe geçmiş ve birbirini etkileyen süreçler olduğunu vurguluyor.

Bu yaklaşım, bölgedeki etnik ve dini çatışmaların anlaşılması için yeni perspektifler sunuyor.

  • Künye: Kolektif – Geç Dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler ve Kürtler, derleyen: Ümit Kurt, Ara Sarafian, çeviren: Çağdaş Sümer, Aras Yayıncılık, tarih, 176 sayfa, 2024

Mehmet Alper Yalçınkaya – Osmanlı’da Bilimin Siyaseti (2024)

Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzun yüzyılı Büyük Güçler’in tahakküm biçimlerine karşılık verme mücadelesiyle geçti.

Bu mücadelede Büyük Güçler arasında değil de öteki tarafta olmanın yenik hissine türlü çareler arandı.

Üstelik zaman ritminin Batı’nın teknolojide ve bilimde gösterdiği hızla değişmesi, Osmanlıları aciliyet duygusuna gark etti.

“Batı neden ilerledi, Osmanlı neden geri kaldı?” sorusu toplumun her kesiminde, farklı ideolojiler etrafında tek bir fenomenin yorumuyla cevaplanmaya çalışıldı: bilim.

Mehmet Alper Yalçınkaya, 19. yüzyıl Osmanlı okuryazarlarının bilimden ne anladığını siyasal ve toplumsal bir bağlama yerleştirerek inceliyor.

Erdem, ahlak gibi değerler sistemi ile altın çağa geri dönememe endişesinin yarattığı “bilim adamı portreleri”ni bir kültür haritasına yerleştiriyor.

Devlet ve toplum için makbul bir kimliğin inşasında bilim ve ahlakın girift ilişkisini analiz ediyor.

Kitap, Osmanlı’nın son döneminde bilime ve topluma ilgi duyan herkese hitap ediyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yeni ideolojik akımların gelişmesinde bilime ilişkin yeni fikirlerin önemi bir süredir kabul ediliyor, fakat çok az kitap, bu konuyu Yalçınkaya’nın kitabı kadar ayrıntılı odaklanarak ele aldı.

  • Künye: Mehmet Alper Yalçınkaya – Osmanlı’da Bilimin Siyaseti: 19. Yüzyılda Bilimi, Devleti ve Toplumu Tartışmak, çeviren: Çağdaş Sümer, Fol Kitap, tarih, 384 sayfa, 2024

Çağdaş Sümer – Düzenini Arayan Osmanlı (2023)

Osmanlı tarihini devlet-toplum karşıtlığı üzerinden okuyan ve özellikle İmparatorluğun uzun on dokuzuncu yüzyılında yaşanan siyasal çatışmaları milliyetçiliklerin kaçınılmaz mücadelesini merkeze alarak açıklamaya çalışan hâkim yaklaşımlar, giderek daha fazla itiraz ve eleştiriyle karşılaşıyor.

Bununla birlikte, söz konusu hâkim yaklaşımların yerini alabilecek, bütünlüklü bir alternatif anlatının inşası için daha fazla kuramsal tartışma ve ampirik araştırmaya duyulan ihtiyaç azalmadı.

Bu ihtiyacın giderilmesinde hayati önem taşıyan sınıf mücadelesi odaklı çözümlemeler, Osmanlı tarihyazımının ‘‘kayıp halkası’’ olmayı sürdürüyor.

‘Düzenini Arayan Osmanlı’, Eski Rejimden II. Meşrutiyet’e uzanan uzun bir dönem boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet oluşumunun farklı evreleriyle siyasal çatışma dinamikleri arasındaki ‘‘eş-kurucu’’ ilişkiye odaklanarak, sınıf mücadelesi odaklı bir anlatının oluşmasına ve ‘‘kayıp halkanın’’ ortaya çıkarılmasına katkıda bulunuyor.

Bir yandan Osmanlı eski rejiminin sonunu getiren kriz dinamiklerini ele alan çalışma, diğer yandan da demokratik devrim, pasif devrim ve karşıdevrim uğraklarının özgüllüklerini ortaya koyarak Marksist burjuva devrimi kuramını Osmanlı örneği üzerinden yeniden tartışıyor.

İmparatorluğun farklı tarihsel coğrafyalarında sınıf mücadelesinin ürünü olan çeşitli siyasal çatışmaları ayrıntılı bir şekilde değerlendiren kitap, devlet-toplum, seçkin-madun, Müslüman-Gayrimüslim gibi ikiliklerin ötesine geçen bir çözümleme öneriyor.

‘Düzenini Arayan Osmanlı’, günümüzde büyük anlatılardan uzak durma ve aşırı uzmanlaşma eğilimleri nedeniyle bir kenara bırakılan 1960’ların verimli
 “düzen tartışmaları”nı yeni araştırma ve yaklaşımların ışığında sürdürmeye yönelik bir çağrı olarak da okunmalı.

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çoklu kriz dinamiklerini, farklı siyasal çatışmaları ve devlet aygıtındaki değişim ve dönüşümü bütünlüklü ve ilişkisel bir şekilde kavrama çabasının ürünü olan ve Marksizmin açıklayıcı gücünü bir kez de Osmanlı çalışmaları bağlamında ortaya koyan ‘Düzenini Arayan Osmanlı’yı, sadece konunun uzmanları değil, Osmanlı’ya, tarihe ve Marksizme meraklı herkes ilgiyle okuyacaktır.

  • Künye: Çağdaş Sümer – Düzenini Arayan Osmanlı: Eski Rejimden Meşrutiyet’e Osmanlı’da Siyasal Çatışma ve Rejimler, Yordam Kitap, tarih, 400 sayfa, 2023

Sarah Maza – Tarihi Düşünmek (2022)

Tarihçiler tarihin ne olduğu sorusuna zaman içinde birbirinden farklı yanıtlar vermişlerse de geçmişin geçmişte kalmayı reddedip karşımıza her seferinde yeni bir yüzle çıktığı, hatta geleceğin şekillenmesinde söz sahibi olduğu konusunda büyük ölçüde hemfikirdir.

Bu kitap tarihin bu anlamda ne denli geniş bir çalışma alanı olduğunu bize hatırlatırken, bir yandan da disiplini şekillendiren ve alanın doğasından ileri gelen gerilimlerin ve düzenli tartışmaların canlı bir manzarasını sunuyor.

Geçtiğimiz on yıllar içinde tarihçilerin yeni aktörlere, yeni mekânlara ve yeni nesnelere yönelmesiyle birlikte tarih disiplininin nasıl değiştiğini ve tarihyazımının gelenekleri ile yenilikleri arasındaki gerilimi çarpıcı örnekler üzerinden ele alıyor.

Akademik, kamusal, popüler ve diğer başlıca tarihyazımı türleri arasındaki farklar ve örtüşmeler ile tarihçinin kaynaklarının erişilmesi zor, zaman zaman da sorunlu doğası hakkında sorular soruyor.

Geçmişe dönük bir disiplin olarak tarihin kendi geleceğine nasıl baktığını, alana ilgi duyan herkesin kolaylıkla anlayabileceği sade bir dille gözler önüne seriyor.

  • Künye: Sarah Maza – Tarihi Düşünmek: Geçmişin Değişen Eşkali, çeviren: Çağdaş Sümer, Fol Kitap, tarih, 344 sayfa, 2022

Adem Yavuz Elveren – Askerî Harcamalar ve Ekonomi (2021)

Askeri harcamaların iktisadi etkilerine Marksist, liberal ve neoklasik perspektiflerden bakan önemli bir inceleme.

Adem Yavuz Elveren, kapitalist devletin şiddet aygıtlarının başında gelen ordunun kapitalizmin hayatiyeti ile ilişkisine yoğunlaşıyor, askerî harcamanın büyümedeki rolü hakkında sıkı bir analize girişiyor.

Kitapta, askeri harcamaların tarihi, askeri harcamaların iktisadi etkileri, Marksist kuramlarda askeri harcamaların kârlılık üzerindeki etkileri, askeri harcamalar ve kâr oranı bağıntısı, Türkiye’de askeri harcamaların ekonomiye etkileri askeri harcamalar ile gelir eşitsizliği arasındaki ilişki gibi önemli konular tartışılıyor.

Kapitalizm savaşlara, savaşlar düşmanlara ve düşmanlar (hep daha üstün) silahlara ihtiyaç duyar.

Bu kitap da, bu eski önermeye odaklanması, ampirik bir yaklaşımla bunu yeniden sorgulamasıyla dikkat çekici.

  • Künye: Adem Yavuz Elveren – Askerî Harcamalar ve Ekonomi: Eleştirel Bir Yaklaşım, çeviren: Çağdaş Sümer, İletişim Yayınları, iktisat, 277 sayfa, 2021

Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu – Batı’nın Egemenliği Nasıl Kuruldu? (2020)

Kapitalizmi küresel hâkimiyete taşıyan etkenler nelerdi?

Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu’nun özgün tezler barındıran bu çalışmaları, kapitalizmin kökenlerini ve tarihini uluslararası ve jeopolitik bir çerçeveden izliyor.

Tarihsel bir üretim biçimi olarak kapitalizmin temelinde bu “uluslararası olma halinin” yattığını belirten yazarlar, kapitalizmin ayrıksı bir üretim biçimi olarak ortaya çıkmasına imkân sağlayan “Avrupa dışı” jeopolitik koşulları ve faillik biçimlerini ele alarak, bu varsayımlarını destekliyor.

Yazarlar, yaygın kanıların aksine, kapitalizmin kökenlerinin kültürel ve coğrafi açıdan Avrupa’nın sınırlarına hapsedilemeyeceğini iddia ediyor ve buradan yola çıkarak Moğol istilalarının dünyayı birleştirmesinden vebanın yıkıcı ve yaratıcı etkilerine, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa üzerindeki jeopolitik baskısından Amerika ve Asya’daki sömürgelerin sınıfsal ve toplumsal cinsiyete dayalı ilişkilerin ortaya çıkışındaki tarihsel rolüne, kapitalizmi yaratan farklı süreçleri birbirleri ile ilişkileri içerisinde analiz ediyor.

  • Künye: Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu – Batı’nın Egemenliği Nasıl Kuruldu?: Kapitalizmin Jeopolitik Kökenleri, çeviren: Çağdaş Sümer, Yordam Kitap, tarih, 384 sayfa, 2020

Vijay Prashad – Esmer Milletler (2019)

Afrika, Asya ve Latin Amerika halkları sömürgeciliğe karşı verdikleri sonu gelmeyecek gibi görünen mücadeleleri boyunca yeni bir dünyanın hayalini kurdular.

İkinci Dünya Savaşı’nın enkazından, insanlığın varlığını tehdit eden iki kutuplu bir dünya doğmuştu.

ABD ve Sovyetler şeklinde ayrılan bu iki kutbun arasında kalan esmer milletler ise, Üçüncü Dünya olarak bir araya gelmeye başladı.

Bu süreç, milyonları harekete geçirdiği gibi büyük tarihsel kahramanlar da yarattı.

Bu kahramanların bazıları, üç büyük dev (Nasır, Nehru, Sukarno) ve Vietnam’dan Nguyen Thi Binh ile Ho Şi Minh, Cezayir’den Bin Bella, Güney Afrika’dan Nelson Mandela gibi siyasi figürlerdi.

Bu proje, aynı zamanda şair Pablo Neruda, şarkıcı Ümmü Gülsüm ve ressam Sudjana Kerton gibi kültür emekçileri için de yeni bir dünya demekti.

İşte Vijay Prashad’ın ‘Esmer Milletler’i, 1920’lerden 1960’lara ve oradan da 1980’lere uzanarak Üçüncü Dünya projesinin dört dörtlük bir tarihini sunuyor.

Üçüncü Dünya’yı coğrafi olmaktan ziyade dünya çapında sömürgeciliğe karşı çıkan halkların siyasi, iktisadi ve kültürel mücadelelerinin bütünü olarak ele alıp irdeleyen Prashad, bu projeyi ortaya çıkaran koşulları, gelişimini, dönüm noktalarını, gerileyişi ve nihayet trajik çöküşünü baştan sona izliyor.

Kitabın bir diğer önemli katkısı ise, bu deneyimin geleceğe nasıl bir miras bıraktığı üzerine derinlemesine düşünmesi.

  • Künye: Vijay Prashad – Esmer Milletler: Halkların Üçüncü Dünya Tarihi, çeviren: Çağdaş Sümer ve Senem Erdoğan, Yordam Kitap, tarih, 448 sayfa, 2019

Paulo Freire – Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler (2019)

Her şeyden önce güçlü bir kavrayışın ürünü olan bu kitap, bu yüzyılın son yarısındaki en önemli eğitimci olarak Paulo Freire’in tarihteki yerini bir kez daha ortaya koyan, çok önemli bir eser.

Büyük başarısızlıklara yol açan ve daha da büyüklerine yol açmayı sürdüren, kapitalist bankacı eğitim modeline verilmiş çarpıcı bir yanıt olan ‘Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler’, pedagojik mücadele yoluyla ve yorulmak bilmeden bir hümanizm ve demokrasi öğretisi yayıyor, otoriterliğin ve baskının tiranlığını yıkmaya ve insanlığa eksiksiz bir şekilde sahip çıkan küresel yurttaşların kucaklayıcı ve çok renkli kardeşliğini sunuyor.

Kitap, öğretmenler bağlamında eleştirel pedagojiyi bir meslek olarak ele alırken, diyalektik bir biçimde öğretmen sorumluluğuna ilişkin tartışmaya derin bir felsefi kavrayış katıyor.

Freire öğretmenlerin rolünü anaç bir ebeveyn ya da teyze rolü olarak görmez.

Öğretmenler ideolojiden, ırkçılıktan, toplumsal sınıflardan arındırılmış saf bir dünyada yaşamazlar; onlar, “öğrencilerinin erken ve uygun bir yaştan itibaren oyunlarla, hikâyelerle, okumalarla söylemle pratiğin tutarlı olması ihtiyacını anlamalarını sağlayan” toplumsal ve siyasi faillerdir.

Sonuç olarak bu kitap da dâhil olmak üzere Freire’in bütün çalışmaları, pedagoji ile siyaset arasında eleştirel bir ilişki kurarak, pedagojik olanın siyasi veçhelerini öne çıkararak ve siyasetin içindeki açık ya da örtük pedagojiye dikkat çekerek çözülen toplumsal sözleşmeyi yeniden tasarlamakla ilgilenir.

Öğretmenlerin yanı sıra, eğitimle ilgilenen her okurun muhakkak okuması gereken bir çalışma.

  • Künye: Paulo Freire – Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler: Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar, çeviren: Çağdaş Sümer, Yordam Kitap, eğitim, 191 sayfa, 2019