Graham Priest – Mantık (2025)

Mantık, doğru düşünmenin yapısını inceleyen bir disiplin olarak felsefe ve matematik arasında köprü kuruyor. Graham Priest, bu kısa ama yoğun kitapta, mantığın ne olduğunu, nasıl işlediğini ve neden önemli olduğunu herkesin anlayabileceği bir dille anlatıyor. Mantığı yalnızca akıl yürütmenin kurallarıyla sınırlamıyor; dili, anlamı ve doğruluğu inceleyen geniş bir çerçevede ele alıyor. Aristoteles’ten başlayarak modern sembolik mantığa kadar uzanan tarihsel bir yolculuk sunuyor.

‘Mantık’ta (‘Logic: A Very Short Introduction’) öncelikle klasik mantığın temel kuralları açıklanıyor. “Ve”, “veya”, “değil” gibi bağlaçların nasıl çalıştığı, doğruluk tabloları ve geçerlilik kavramı üzerinden gösteriliyor. Ardından önermeler mantığı ve niceleyiciler mantığı devreye giriyor. Priest, sembollerin ve formüllerin nasıl çalıştığını örneklerle anlatıyor. Bu bölümlerde, günlük dilde karşılaştığımız ifadelerin nasıl biçimsel bir yapıya dönüştüğünü gösteriyor. Böylece mantığın soyut bir oyun değil, düşüncenin mantığını modelleyen bir araç olduğunu vurguluyor.

Kitabın dikkat çeken kısımlarından biri, çelişki ve belirsizlikle ilgili bölümler oluyor. Priest, her önermenin ya doğru ya yanlış olacağını varsayan klasik mantık anlayışına alternatifler sunuyor. Paraconsistent mantık gibi sistemlerde çelişkilere rağmen geçerli çıkarımlar yapılabildiğini savunuyor. Bu, özellikle paradokslar ve felsefi sorunlar karşısında yeni kapılar açıyor. Mantığın yalnızca kesinlik değil, belirsizlikle başa çıkma biçimi olduğunu öne sürüyor. Böylece okuru, mantığın sanıldığından çok daha esnek ve yaratıcı bir düşünce alanı olduğuna ikna ediyor.

  • Künye: Graham Priest – Mantık, çeviren: Işıl Bayar Bravo, İş Kültür Yayınları, felsefe, 200 sayfa, 2025

Kolektif – Başkası ve Şiddet (2024)

Devletin kuruluşu bireyler için düzen ve güvenliği olanaklı kılsa da şiddetin tamamıyla ortadan kalkmasını sağlamadı.

Bugün uygar dünyayı tanımlarken siyasal referansımız genelde liberal ve parlamenter demokrasilerdir; siyasal olanın özünü ise ‘özgürlük’ ve ‘müzakere’ kavramları belirler.

Ancak demokrasiler de dâhil bütün rejimlerin siyasal alanını oluşturan ögeler içerisinde güç karşılaşmalarına ve çatışmalara tanık oluruz.

Hannah Arendt, 20. yüzyılın savaş ve devrimlerin, dolayısıyla şiddetin yüzyılı olduğunu ifade eder.

Felsefesinde özellikle şiddetin ve kötülüğün sıradanlaştırılmasına, günlük yaşamın olağan bir parçası olarak görülmesine itiraz eder.

Schmitt, siyasal olanın merkezine ‘gücü’ yerleştirir.

Ona göre bir halk kendini düşman olarak tanımlanan üzerinden tanımlar.

Walter Benjamin, hukuk ve adalet arasında kurduğu ilişki ile şiddeti mitik, ilahi ve mesiyanik tavır üzerinden okur.

Nazi kamplarında tutsak olmuş bir Yahudi olan Levinas, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaratılan şiddet ve yaşatılan trajedinin temelinin ‘akıl’ ve ‘Ben’ merkezli Batı felsefe geleneğinde olduğunu öne sürer.

Ricouer’ün felsefesinde şiddet “Ahlaksal sorumluluğu taşıyan kimdir?” sorusu üzerinden ele alınır.

Derrida, yasanın gücü ile şiddet arasındaki ilişkiye odaklanır.

Bu kitap, Schmitt’ten Derrida’ya başkası ve şiddet kavramlarının felsefi serüvenini ele alıyor.

  • Künye: Kolektif – Başkası ve Şiddet, editör: Işıl Bayar Bravo, Hamdi Bravo, Fol Kitap, felsefe, 192 sayfa, 2024

Kolektif – Emek ve Mülkiyet (2022)

Aristoteles’e göre kendi yaşamlarına hizmet eden her araç insanlar tarafından mülk edinilebilir; hatta köleleştirilmiş diğer insanlar da buna dâhildir.

Locke’a gelindiğinde mülkiyet hâlâ özgürlükle ilintili sayılmakla birlikte, emek ve çalışma değersiz olmaktan çıkmış, bizzat Tanrı tarafından herkes için emredilen şeyler hâline gelmiştir.

Ona göre emek, dünyanın ham ve insan için yararsız malzemesini değerli kılan dönüştürücü güçtür.

Rousseau uygarlığın da yozlaşmanın da başlangıcını özel mülkiyetin ortaya çıktığı âna tarihler.

Rousseau’nun tersine, Hegel, uygarlığın gelişmesi ile insanın olumlu niteliklerini gerçekleştirerek iyileşmesi arasında doğrusal bir ilişki olduğuna inanır; toplumsal yaşam içerisinde mülkiyeti en temel hak olarak görür ve mülkiyetin kaldırılması düşüncesine şiddetle karşı çıkar.

Marx’a göre insanlık tarihinin hareket ettiricisi, emeğin sorumluları ile mülkiyetin sahipleri arasındaki çelişki ve gerilimdir.

Anarşist kuramcı Proudhon’a göre emek asla mülkiyet hakkı yaratmaz; o bunu “Mülkiyet hırsızlıktır!” sözüyle ifade eder.

Bu kitapta, Platon’dan Locke’a; Hegel’den Marx’a ‘emek’ ve ‘mülkiyet’ kavramlarının felsefi soykütüğüne girişiliyor.

Filozoflar arasındaki benzerlik ve farklılıklar gösterilerek, felsefe tarihinin hem kendi içinde çelişen hem de bütünleşen yapısı açık bir dille sergileniyor.

  • Künye: Kolektif – Emek ve Mülkiyet: Aristoteles, Locke, Rousseau, Hegel, Marx, Proudhon, editör: Işıl Bayar Bravo ve Hamdi Bravo, Fol Kitap, felsefe, 184 sayfa, 2022

Kolektif – Çağdaş Fransız Felsefesi (2019)

Çağdaş Fransız felsefesi hakkında iyi bir derleme.

Kitabı benzer türdeki çalışmalardan ayıran en önemli husus, hem konuyu çok daha geniş bir kapsamda irdelemesi hem de aynı zamanda bir felsefe tarihi çalışması olarak tasarlanması.

Kitapta, Paul Janet, Henri Bergson, Gabriel Marcel, Jacques Lacan, Jean-Paul Sartre, Emmanuel Levinas, Albert Camus, Paul Ricoeur, Gilles Deleuze, Michel Foucault, Jacques Derrida, Alain Badiou ve Jacques Rancière üzerine makaleler yer alıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Ülker Öktem, Ali Osman Gündoğan, Emrah Akdeniz, Faezeh Abedkouhi Akdeniz, Ogün Ürek, Cevriye Demir Güneş, Feyza Şule Güngör, Eren Rızvanoğlu, Kasım Küçükalp, Ufuk Bircan, Banu Alan Sümer, Murat Erşen ve Fatma Erkek.

Kitabı, çağdaş Fransız felsefesinin önde gelen aktörleri üzerine pratik bir çalışma arayanlara tavsiye ediyoruz.

  • Künye: Kolektif – Çağdaş Fransız Felsefesi, editör: Işıl Bayar Bravo, Hamdi Bravo ve Banu Alan, Phoenix Yayınları, felsefe, 392 sayfa, 2019